Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Siyaset Başka, Edebiyat Başka: Rus Edebiyatından Mutlaka Okunması Gereken 20 Büyük Roman
Her ne kadar son dönemde Rusya ile yaşanan siyasî ve askerî krizden dolayı Rusya'ya ve Ruslarla ilgili olan her ne varsa bir tepki olsa da söz konusu alan edebiyat ve sanatsa bu tepkiden uzak durmak gerekir. Çünkü, edebiyat ve sanat tüm insanlığa aittir; sadece Ruslara değil hepimize aittir... Bahsi geçen isimler özellikle de evrensel olmayı hakikaten başarabilmiş yazarlarsa...
İşte biz de listemizde Rus edebiyatının evrenselleşmeyi başarmış, mutlaka okunması gereken romanlarından 20 tanesini sizler için derledik. Kitabınız ve çayınız/kahveniz bol olsun. iyi okumalar diliyorum!
Not: Sıralama kronolojik olarak gerçekleştirilmiştir. Yapıtların değeri ile herhangi bir ilinti yoktur.
1. "Zamanımızın Bir Kahramanı", (1840), Mihail Yuryeviç Lermontov
2. "Ölü Canlar", (1842) Nikolay Gogol
3. "Oblomov", (1859) İvan Gonçarov
4. "Babalar ve Oğullar", (1862) İvan Turgenyev
5. "Nasıl Yapmalı?" (1863) Nikolay Çernişevski
6. "Yeraltından Notlar" (1864) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
7. "Suç ve Ceza" (1867) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
8. "Savaş ve Barış", (1869) Lev Nikolayeviç Tolstoy
9. "Budala", (1869) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Dostoyevski, Budala’yı ithaf ettiği yeğeni Sonya’ya yazdığı bir mektupta romanın temel düşüncesini şöyle açıklar: “Niyetim bütünüyle iyi bir insanı anlatmak.” Yazarın bu fikirle yarattığı kahramanı “budala” Prens Mışkin, mirasını almak için İsviçre’deki bir akıl hastanesinden St. Petersburg’a döndüğünde kendisini bir ihanet, entrika ve cinayet üçgeninde bulur.
Mışkin’in masumiyeti, dürüstlüğü ve alçak gönüllülüğü, dahil olmak istediği toplumun değerleriyle açık bir tezat oluşturur. O, dünya nimetlerinden ve hırslarından arınmış, peygamberimsi vasıflarıyla kusursuz bir iyilik timsali gibidir...
10. "Anna Karenina", (1877) Lev Nikolayeviç Tolstoy
Anna Karenina, 19. yüzyıl Rus toplumunun ruhsal dalgalanmalarına çarpıcı bir aşk ve ihanet anlatısıyla ışık tutan bir başyapıt.
Güzelliği ve nezaketiyle çevresinde hayranlık uyandıran Anna Karenina’nın mutsuz ve monoton bir evliliği vardır. Üst düzey bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç ile evliliğinde tek tesellisi oğludur. Ağabeyi ile yengesinin aralarını düzeltmek için gittiği Moskova’da yakışıklı ve genç kont Vronski ile tanışması, Anna’nın hayatında dönüm noktası olur.
Tolstoy, Anna Karenina’da sıradışı bir gözlem gücü ile aşk, evlilik, ihanet gibi temaların izini sürerken roman sanatına yepyeni ve uzun soluklu bir boyut katar. Modern dünya edebiyatının otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri olarak kabul edilen Anna Karenina, güncelliğini daima koruyacak bir eser.
11. "Karamazov Kardeşler", (1880) Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Tüm zamanların en başarılı romanları arasında sayılan 'Karamazov Kardeşler' Dostoyevski’nin kaleme aldığı son büyük eseri ve başyapıtıdır.
Bencil, paraya ve zevke düşkün Fyodor Pavloviç Karamazov’un esrarengiz ölümü, birbirinden çok farklı karakterlere sahip oğullarının hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde değiştirmekle kalmayıp tüm Rusya’nın yakından takip ettiği bir davaya dönüşecektir.
Dostoyevski, 'Karamazov Kardeşler'de yazarlık yaşamı boyunca kafa yorduğu hemen bütün temaları işleyerek dev bir esere imza atmış, bu son eseriyle de çok büyük övgüler almış ve kitabın yayımından kısa bir süre sonra ününün doruğundayken hayata veda etmiştir.
12. "İvan İlyiç'in Ölümü", (1886) Lev Nikolayeviç Tolstoy
İvan İlyiç’in Ölümü, bireyin hayatla ve ölümle hesaplaşmasının etkileyici bir anlatısı.
İvan İlyiç’in Ölümü, son günlerinde, ölümle önce mücadele eden, daha sonra çaresizce kendisini ona bırakan bir adamın yaşadıklarını anlatır. Yüksek rütbeli bir yargıç olan İvan İlyiç, iyi bir hayat yaşadığını düşünür; ancak hasta yatağında ölümün yaklaştığını anladıkça, yavaş yavaş aslında ne kadar boş bir ömür sürmüş olduğunu fark eder.
O güne kadar büyük anlam yüklediği ve uğruna büyük çaba verdiği serveti, şöhreti ve saygınlığı, ölüm döşeğinde bir anda gözüne boş ve saçma görünür. Tolstoy’un büyük bir samimiyetle anlattığı bu kısa ama etkileyici roman, insan doğası, hayatın anlamı ve ölümün gerçekliği gibi temel sorulara cevap arıyor.
13. "Ana", (1906) Maksim Gorki
Bir başkaldırı ve umut romanıdır Ana... Dayak ve yoksulluktan insanlığını unutmuş bir kadının, sosyalist dünya görüşünü benimsemiş genç bir işçi olan oğlunun tutuklanmasından sonra, dünyanın değiştirilebilir olduğunu keşfetmesinin hikâyesidir.
Toplumcu gerçekçi edebiyatın ilk örneği ve başyapıtı sayılan Ana, Gorkiy tarafından 1906 yılında Amerika'da kaleme alınmış, aynı yıl New York'ta yayımlanmıştır. Bütün dünyada büyük yankı uyandıran roman, iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde pek çok dile, hatta bu arada Türkçeye çevrilmiş.
14. "Petersburg" (1922) Andrey Beliy
1905 yılında devrim öncesi Rusya'da geçen bu benzersiz romanda, Andrey Beliy, yüksek düzeyde bir imparatorluk görevlisi olan Apollon Apollonoviç ile teröristlere katılmaya heves eden ve ilk görevi babasını öldürmek olan Nikolay Apollonoviç'in, bir bombanın tiktakları eşliğinde yaşanan bir gününü anlatıyor.
Dönemin başkenti Petersburg'da soytarıların, provokatörlerin, gizli polislerin, Japonların, İranlıların, devrimcilerin, subayların katıldığı dev bir maskeli balo yaşanmaktadır.
15. "Biz" (1924) Yevgeni İvanoviç Zamyatin
Yazarın en bilinen eseri ve tek roman çalışmasıdır. 1920 yılında kaleme alınan eser yazarın ülkesinde ancak 1988 yılında yayımlanmıştır.
Romanın kurgusu, sosyalist bir devrimin ardından 26. yüzyılda geçmektedir ve kendisini örnek alan diğer romanlar gibi eserde de distopik bir atmosfer mevcuttur. Romanda insan doğadan ve kendi benliğinden koparılmış, 'biz' haline getirilerek toplumun sıradan bir parçası halini almıştır.
16. "Ve Durgun Akardı Don", (1940) Mihail Şolohov
Mihail Şolohov'un ilk büyük eseri, geniş bir tarih sürecini kapsayan dört ciltlik bir romandır. Yazar bu romanla 1965'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alır.
Eserin kahramanı bir Kazak köyü olan (aynı zamanda yazar Mihail Şolohov'un da doğum yeri olan) Vyeşenskaya'lı Gregor Melehov'dur. Gregor'un gençlik dönemindeki köy yaşantısından başlayarak I. Dünya Savaşı'na katılması, cephede yaşananlar ve aynı süreçte Çarlığınyıkılışı ve Sovyetler Birliği'nin kuruluması sürecinde Kazaklar'ın neler yaşadıklarını ve bu sürecin neresinde olduklarını benzersiz betimlemelerle anlatan dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir.
Eser I. Dünya Savaşı'ndaki Rus Devrimi'ni ve o dönemki toplumun sosyal ve politik duruşunu tarafsızca ve gerçek anlamıyla okuyucuya yansıtmaktadır.
17. "Lolita", (1955) Vladimir Nabokov
Humbert Humbert, Amerika'ya yerleşmiş, orta yaşlı, Fransız bir dil profesörüdür. Çocukluğunda bir tatil sırasında aile dostlarının kızı ile aralarında geçen kısa süreli bir ilişkinin ardından birkaç ay sonra sevgilisinin ölüm haberini alır. Bu talihsiz ve yaşanamamış ilişkinin ardından, genç hatta çocuk yaştaki kızlara karşı ilgisini yıllar sonra da üzerinden atamaz. Başından geçen bir evlilikten sonra, Amerika'ya yerleşir.
Tesadüfen pansiyoner olarak yerleştiği evde Bayan Haze'nin on iki yaşındaki kızı Dolores Haze'i görür ve yıllar boyunca güçlü belleğinden hiç silmediği çocukluk aşkını Dolores Haze ile özdeşleştirir. Romanda L, Lo, Lola, Lolita, Dolly takma adları ile çağrılan Dolores ile Humbert Humbert arasında böylece bir aşk başlar.
18. "Dr. Jivago", (1957) Boris Pasternak
Ülkemizde romancı olarak tanınan ama Rus edebiyatının büyük şairi Boris Pasternak'ın tek romanı: Doktor Jivago. 1917 ihtilalinin gölgesi altında üç hayat: Jivago, Lara ve Tonya...
19. "İvan Denisoviç'in Bir Günü (1962) Aleksandr Soljenitsin
Aleksandr İsayeviç Soljenitsin 'İvan Denisoviç’in Bir Günü'nde, toplama kamplarındaki acımasız yaşama ve çalışma koşulları karşısında onurunu ve haysiyetini korumaya çalışan insanları anlatıyor. Kirli, soğuk ve adaletsiz bir ortamda hayata tutunan mahkûmların, insanlık dışı düzene nasıl direnç gösterdiklerini resmediyor.
Romanın kahramanı İvan Denisoviç, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların elinden kaçtıktan sonra, ajan olma şüphesiyle Sovyet hükümeti tarafından gözaltına alınır ve sürgüne gönderilir.
Buzlar altındaki Sibirya sürgününde, açlık ve dayak tehdidi altında on yıl geçirecektir. Soljenitsin’in kendi anılarından yola çıkarak yazdığı roman, 1962 yılında yayımlandığında Sovyetler Birliği’nde büyük yankı uyandırmış, kısa sürede toplatılmış ve yasaklanmıştı. Stalinist dönemin yazarlar üzerindeki siyasi baskısını anlamak için okunması gereken bir roman.
Yorum Yazın
Tolstoyu boşverin Beni okuyun BENİ!!
Ulan yaa :D
edebiyat, opera, bale.. bu üç sanat dalında ruslar bütün dünyada öncüdür ama rus deyince aklımıza ne gelir malum.. araplardan bir farkımız yok.. onlar da uçk... Devamını Gör
rus deyince benim aklıma edebiyatları geliyor size ne geliyor bilemicem keke
Puşkin-yüzbaşının kızı