Metin Tekin: "Hatır Şikesi Yaptım"
Beşiktaş'ta 15 sene forma giyen yıldız futbolcu Metin Tekin artık NTV Spor'da spor yorumculuğuyla oyuna katkı sunuyor. 'Sarı Fırtına' lakabıyla çapkınlıklarıyla da adı anılan Tekin, oğulları Tarık ve Rüzgar'la ilişkisinden Türk futboluna, her şeyi Posta Gazetesi magazin eki Karnaval'a anlattı. Metin Tekin, hatır şikesi yaptığını da söyledi.
Nasıl bir çocuktunuz?
Standartların biraz dışında. Sarışın, çok iyi top oynayan bir çocuktum. Farklıydım.
Babanız çok istemiş futbolcu olmanızı...
Evet. Tarık Bey yani rahmetli babam avukattı ama benim futbolcu olmamı çok isterdi. Kendi isteyerek avukat olmamış, bana da hep ‘futbolcu ol, avukat olma’ derdi.
Başka bir meslek var mıydı aklınızda?
Hayır! Ben de hep futbolcu olmak istiyordum ama üniversitede de okudum.‘Ne yapacaksın okuma, futbol oyna’ diyenlere karşı gelerek.
İkisini beraber yürütmek zor olmadı mı?
Kolay olmadı ve komik şeyler de oldu. Marmara Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ndeydim. İktisat hocam sınav tarihi belirledi bir gün, ‘Kampım var o tarihte hocam’ dedim. ‘İzci kampında mısın evladım?’ dedi. Milli takım maçı vardı!
İlk heyecanınızı hatırlıyor musunuz?
Nasıl unuturum! Beşiktaş’ta oynarken ilk golümü Adana Demirspor’a atmıştım! 18 yaşındaydım. Futbol oynamanın bütün heyecanı gol atmaktır ya; o anı hiç unutmadım!
O tek gol yetti mi kendinizi ispat etmenize?
Yeter mi? Gole gelene kadar takım içindeki durumunuz, oyun ve rekabet. Ama karşı takımla rekabetine gelene kadar kadar kendi takımının içinde forma kapma, öne geçme, kendini gösterme hırsı olur.
Sizin rakibiniz kimdi Beşiktaş içinde?
Ali Kemal Abi. 18 yaşında ben 11 numaralı formayı kaptım ve 15 sene Beşiktaş’ta forvet oynadım. 33 yaşına kadar. Bu herkese nasip olacak bir şey değildi.
Nasıl bir histi?
Çok gurur verici ve aşırı değerli. Hayattaki en değerli şeyim bu 15 yıl galiba.
Bir şanssızlık da yaşadınız...
Evet. 87-88 sezonunda Sakarya maçında darbeyi Turhan Sofuoğlu’ndan aldım. Tabii maç bu, onun da suçu yok. Fakat beyin kanaması geçirdim. ‘Öldü, sahalara geri dönemez’ dediler. Sonra İngiltere’de önemli bir profesöre gittik, tedavimi o yürüttü ve iyileştim.
Çok korktunuz mu o süreçte?
Tabii korktum. Önce hayatla ilgili korkularım oldu, ‘Ölecek miyim’ diye. Sonra ‘İyileştim ama futbol oynayabilecek miyim’ korkuları başladı.
Bu mücadele sonrası hırs artışı oldu mu?
Beyin kanamasından sonra üst üste şampiyonlukların gelmesi çok acayipti! En iyi performansları ondan sonra gösterdim zaten. Çok hırslandım, kendimi daha fazla kanıtlamak istedim.
‘Sarı Fırtına’ lakabınız hiç unutulmuyor!
Sarışın olduğum için öyle derlerdi bana. Yazın saçlarım daha da sararırdı, sezon başladığında sapsarı olurdu. Hızlı futbol oynadığım için de verilmiş bir lakap! Tabii kızların da katkısı var!
'Hatır şikesi yaptım'
Hiç hatır şikesi yaptınız mı?
Olmadı diyemem. Şike değil de, birkaç kez hatır için karşıda takımdaki arkadaşımı kıramadığım, sahada vites düşürdüğüm, hız kestiğim oldu tabii!
Nasıl yani?
E karşı takımda arkadaşlarınız var; sahada yanınızdan geçerken ‘biraz yavaş olsana zaten şampiyon oldunuz’ derlerdi. Ben de dayanamayıp konsantrasyonu düşürecek şeyler yaptım.
Bunlar mı dönüyor sahada?
Bak hatır şikesi başkadır. Sana gelir derler ki; ‘Karşı takım küme düşmesin, ne olur gol atmayın!’. Bana böyle bir teklifle gelen olmadı. Sadece hatır için oynayışımı yumuşattım diyelim...
Kendi takımınızdan daha mı kıymetli o an?
Hayır, ama karşıda da arkadaşın var yahu! Oynamam demiyorsun ki, ‘biraz yavaş oyna’ diyor, onu kırmıyorsun! Bunda bir şey yok ki! Bir maddi karşılığı yok.
Peki büyük paralarla şikeye tanık oldunuz mu?
Ben 15 yıl oynadım ve sonrasında yine futbolun içindeydim, inan bana ne duydum ne de gördüm. İnanmıyorum böyle şeyler olduğuna.
Beşiktaş’ın yönetiminden memnun musunuz?
Çok değilim aslında ama yeni açılacak İnönü Stadı’nı da görüp karar vermek gerekiyor. Çünkü takım başarı için, yönetimle birlikte seyirciye, kendi stadına da ihtiyaç duyar.
Ne zaman şampiyon olursunuz?
Bu sene! Final maçını kendi stadında oynamak çok önemlidir. Ama ben ‘Bu sene Beşiktaş şampiyon olur’ diyorum!
'Süleyman Seba rakı masasındaki performansımı daha çok beğenirdi'
Sizin seyircisiz cezalı maçınız oldu mu?
Cezalı maçım hiç yok ama başka sahada oynama cezası veriliyordu. Mesala İstanbul’da oynanacak maç Ankara’ya verilirdi. Buruk olurdu tabii.
Sahada sizi en çok ne üzerdi?
Kendi taraftarımın benim hakkımda negatif tezahüratı! Karşı takımın olumsuz tezahüratını zaten göze alıp geliyorsun sahaya. Ama kendi takımından gelen... Off! o işte çok yıkıcı oluyordu!
Hedef olduğunuz oldu mu?
Tabii. ‘Metin dışarı’ diye bağırdıkları oldu zaman zaman. Mesleki anlamda sınıfta kalıyorsun. Seyirci buradaki en büyük belirleyici.
Hiç ağladınız mı bu 15 senede?
‘Erkekler ağlamaz’ diye bir derdim yok. Sevinçten de ağladığım oldu, üzüntüden de. Golü atamadığım ya da maçı alamadığımda. Futbol çok coşku dolu bir iş.
Başkan Süleyman Seba’yla ilişkiniz nasıldı?
Beni Beşiktaş’a alan Mehmet Üstünkaya, o zaman başkandı. Ondan bir yıl sonra Süleyman Seba başkan seçildi. O zamana kadar hiç tanışıklığımız yoktu. Kaytan bıyıklarından ve ciddi duruşundan korkmuştum ne yalan söyleyeyim.
Sonra?
Korku duyulacak değil de saygı duyulacak, sevilecek biri olduğunu anladım. Hatta vefat edene kadar da sürdü dostluğumuz. Çok yakındık. Onun rakı sofrası çok güzeldi. Maçlardan sonra 2 kadeh içme fırsatım oldu. Benim masadaki performansımı sahadakinden daha çok beğenirdi! (Kahkaha atıyor)
Size bir şey geçti mi ondan?
Futbola bakış açısı diyebilirim. Çok farklı ve geniş bakardı. Bir de mütevazılığı! Küçük, şahsına münhasır bir apartman dairesinde annesiyle birlikte yaşardı. O hali de bende çok iz bırakmıştır. Memur başkandı o. Kadınlara da çok nazik davranırdı.
'Yoldan saptığım zamanlar oldu'
Beşiktaş, 17-18 yaş için büyük sorumluluk değil mi?
Hem de nasıl! Ama o formayı giyince büyürsün, o sorumluluk seni olgunlaştırır. Koca bir camia var arkanda, seni sevenler var.
Şaşırdığınız, saçmaladığınız olmadı mı?
Oldu tabii, o yaşta nasıl olmasın? Benim de yoldan saptığım, şaşırdığım, yoldan çıktığım zamanlar oldu. Bunları çok normal görüyorum o yaş için.
Epey dürüstsünüz...
E tabii ki yeniyi merak ettiğim, denediğim şeyler oldu. Ama bugün 51 yaşındayım ve hala o formanın sorumluluğunu yaşıyorum.
Hareketlerinizi, özgürlüğünüzü kısıtlayan bir şey mi?
Evet, Beşiktaşlı olmak bana hala şekil veriyor. O değerlerle büyüdüm, ona göre
bir duruş edindim. Olaylar karşısında adaletli, karşı çıkan, entellektüel bir hal.
Nasıl bir camia var karşınızda? Dişil? Eril?
21 milyona yakın bir kere! Bu tarif ettiğim ruha karşılık gelen, haksızlığın karşısında duran... Beşiktaş kadın ya da erkektir diye ayıramam ama çok duygusaldır!
Futbol? Para? Hırs? Duygusallık?
Aynı çizgiye getiremedim! Futbol duygusal bir iştir. Taraf tutmanın mantıklı bir tarafı var mıdır ya? Bu yalnızca duyguyla açıklanabilir bir şey!
Hazır duyguya gelmişken, çapkın mıydınız?
Metin-Ali-Feyyaz üçlüsünün adı çıkmış! Kız arkadaşlarımızla bir yerlere gittiğimiz olurdu tabii! O yıllarda magazinciler için futbolcular popçulardan daha ön plandaydı.
Kadınların büyük ilgisi hoşunuza gider miydi?
Kimin hoşuna gitmez ki ya! Müthiş güzel bir şeydi!
Hiç bir kadın için maça çıktınız mı?
Aşık olduğum kadınlar oldu ama hiçbir zaman hayatımdaki kadın için maça çıkmadım!
Teknik Direktörlük neden devam etmedi?
Futbolda oyuncu olarak başladım ve tüm alanlarında çalıştım, tatmin oldum. Şimdi yorumcu olmak, bildiklerimi anlatmak, paylaşmak daha mutlu olduğum bir şey.
Pişman olduğunuz şeyler oldu mu?
Futbolu çok iyi rakamlarla bırakabilirdim, yaş olarak, kazanç olarak, gol sayısı olarak... Çok erkenayrıldığıma pişmanım. Tam futbolu istediğim noktaya getirmiştim ama elimden kayıp gitti.
Niye erken bıraktınız peki?
Kendimi geliştiremedim! ‘Futbol nedir ki, tamam oldum’ diyordum, bunu dediğim için yapmam gerekenleri yapmadım. Karşı cinsin, kadınların peşinde koşarken kendimi kanıtlamaya çalışırken... Önceliklerim değişti ve göremedim.
Büyük şanssızlık o yaş için!
Her futbolcu için öyledir. Çok erken yaşlarda hayata karşı antremansızsın ama para, şöhret, sorumluluk seni buluyor.
Ruhsal olarak kaldıramadığınız oldu mu?
Çok tanınmak hoşuma gitmiyordu. Hep yargılayan ve doğru davranış bekleyen bakışlar olurdu. Ama bir forma giyiyorsun, 20 milyon seni seviyor. Bunun da bir bedeli var, ben de ödedim.
Ali ve Feyyaz’la dostluğunuz devam ediyor mu?
Ediyor tabii. Zaman zaman birlikte yurt dışına seyahate gidiyoruz.
Popülerlik bitince yıkıldınız mı?
Benim hiçbir zaman popüler olmaya bayıldığım söylenemez. Kendimi hazırlamıştım ama formayı çıkarınca çöktüm. Ben almadım ama kesinlikle profesyonel yardım almak gerektiğini düşünüyorum, keşke alsaydım.
Veliahtınız var mı?
Ben çok süratli oyuncuydum. Şimdi öyle hızlı bir futbolcu yok; ama Beşiktaş’ta çok iyi bir kuşak yetiştiğini düşünüyorum.
İlk evliliğiniz Şevval Sam’dan oğlunuz Tarık var...
Evet, ergenlikte bazı sorunlar yaşadık Tarık’la ama şimdi çok iyiyiz. O daha çok sanata, müziğe yatkın bir çocuk. Sporla da ilgili ama su kayağı, snowboard gibi. Futbolla pek ilgisi yok.
Pek evlilik yanlısı değilmişsiniz galiba?
Evet. Ben hiçbir zaman evleneyim diye düşünmedim ama bir şeyler sizi oraya getiriyor. Vazgeçemediğiniz zaman evleniyorsunuz. Benim de öyle oldu. Arkadaşlık devam edince ve vazgeçemeyince ‘evlenelim’ dedim. İki evliliğim de öyle oldu.
Çok çapkındınız, onun etkisi var mı?
Yok, hiç o anlamda korkmadım.
Hiç aldattınız mı peki?
Oooo! ‘Aptal soru yoktur, aptal yanıt vardır’ diyorum ve konuyu kapatıyorum!
Sonra yeniden evlendiniz, niye?
Evet Doğa Hanım’la. Aramızda 17 yaş var, arkadaşlığımız o yöne gitti, evlendik. Oğlumuz Rüzgar’ın futbola ilgisi var ve sol ayağını iyi kullanıyor. Tarık’la Rüzgar çok iyi kardeşler.
2’nci kez baba olunca ne değişti?
Tarık’la çok zaman geçirdik. Sorumluluklarımı yerine getirdim. Ama Rüzgar 48 yaşında tattığım bir babalıktı, hayat motivasyonumu arttırdı, beni hayata bağladı.
Daha keyifli sanki...
Tarık büyürken kavgayla büyüdü. Rüzgar’ın keyifle büyüdüğünü seyrediyorum, aradaki fark o.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!