AÖF Öğrencilerinin Asla Aklından Çıkarmaması Gereken 10 Altın Kural
1- Asla ezik hissetmeyin!
Birinci kuralımız kendimizi ezik hissetmemek. Anfi nedir bilmiyorsanız, kampüste kız düşüremiyorsanız bu sizin suçunuz değil! Siz üniversite öğrencisisiniz. Cüzdanınızı açıp bakın. Üzerinde Anadolu Üniversitesi yazan bir kimlik kartı göreceksiniz. Onun aynısı kampüste okuyan üniversitelinin cüzdanında da varsa sizin ondan ne eksiğiniz var? Üstelik her dönemde babalar gibi harç ödemiyor musunuz?
2- Sınav tarihlerine aşina olun
Sınava hazırlanmak ayrı şeydir, ders çalışmak ayrı şey. Biz size ders çalışmanız gerektiğini ya da bunun için bir program yapmanız gerektiğini söylemeyeceğiz. Sınav tarihlerine aşina olmak, ders hakkında hiçbir şey bilmiyor dahi olsanız sınava motive olmanızı sağlar. Kayıt yenilediğiniz dönemde vize sınavlarının tarihine bir göz atın ve o gün itibariyle sınava kaç gün kaldığını hesaplayıp rahatlayın. Çünkü muhtemelen çıkan sonuç üç basamaklı olacaktır. Bunu zaman zaman yaparak kalan zamanı gözünüzde büyütün. Örneğin sınava bir ay kala “ohoo daha koskoca 30 gün var” deyin ve arkanıza yaslanın.
3- Standart ders kitaplarını kapıdan içeri sokmayın
Bu açıköğretimliler arasında uğursuzluk anlamına gelir. Her biri ayrı bir ders hakkında ölümüne bilgi veren ve ara ara saçma sapan örneklemeler yapan o yeşil-mavi kitapları kullanmanız, önümüzdeki sınavlarda başarısız olmayı kabullendiğiniz anlamına gelir. Bizi dinlemeyip illa ki ders çalışacaksanız Murat Yayınları ya da Yargı Yayınları gibi yayınevlerinin tüm derslerin bir arada olduğu sadece bir odun kalınlığındaki kitaplarından satın alın. Böylece 8 ayrı sunta yerine 2 kalın odunla zaman kazanmış olursunuz.
4- Ders mers çalışmayın!
Zaten ders çalışacak biri olsaydınız, büyük ihtimalle açıköğretim okuyor olmazdınız. O yüzden içinizde küçük bir heves varsa da boşverin. Zira yaptığım araştırmalar ders çalışmanın insanın kafasını karıştırmaktan başka hiçbir işe yaramadığını gösteriyor. Bu durumda ders geçmenin imkansız olduğunu savunanlar olacaktır, merak etmeyin, onlara bir sonraki maddede cevap vereceğim.
5- Çıkmış sorulara abanın!
Ders çalışmadan nasıl sınıf geçeriz diye soranlara vereceğim cevap budur. Bildiğiniz üzere açıköğretimde ders geçme notu 50 puan. Tecrübelerim şunu gösteriyor ki, özellikle final ve bütünleme sınavları olmak üzere, sınavlardaki soruların ortalama %30’u çıkmış sorulardan geliyor. Bu durumun %90’ları hatta bir yıl %100’ü bulduğu mevcut istatistiklerden görülebilir. Kalan %20’yi nerden buluruz diyecek olursanız, sonraki maddelerden birinin konusu da o.
6- Düşmanınızı kendi silahıyla vurun
Sınava birkaç gün kala son 6 yılın çıkmış sorularını internetten bulup indirin ve hem sıralı hem düzenli bir şekilde A4 boyutunda kağıda bastırın. Bir adet fosforlu kalem (tercihen sarı) alın ve cevap anahtarına bakarak en eski sınavdan en yeni sınava doğru, kağıt üzerindeki doğru şıkları tüm şık içeriğiyle birlikte işaretleyin. Bu o şıkkın tamamen aklınıza kazınmasını sağlar. İşaretlemeye 2004 yılında yapılmış sınavdan başladığınızı varsayarsak, 2010 yılının sorularına geldiğinizde cevap anahtarına bakmaya gerek duymadığınızı göreceksiniz. Çünkü az önce bir sayfada aynı şıkları işaretlemiştiniz. Bu arada çıkmış sorular kitap halinde de satılıyor, tavsiye olunur.
7- Kendinizi zora sokun ve yumurtayı göte getirin
Çıkmış soruları birkaç gün kala indirin demiştik. Bir bildiğimiz var da ondan dedik. Bir işi yapmaya karar verip oyalandığımızda ve zaman daraldığında, Türkçe’siyle yumurta göte geldiğinde kafamızın çok daha hızlı çalıştığı karşı koyulamaz bir gerçek. Biz de bu özelliğimizi kullanarak, yalnızca ve yalnızca sınava odaklanıyoruz. Birkaç gün önceden hazırladığımız ve beynimiz sulanana kadar fosforlu kalemle işaretlediğimiz çıkmış sorulara, sınava yalnızca 1 gün kala çalışacağız. Böylece hem göte gelen yumurtayı, hem de hafızamızın yeniden eskiye doğru silme özelliğini lehimize çevirmiş oluyoruz. Pazar günkü sınavlara cumadan hazırlanmayın! Acele işe şeytan karışır. Cumartesi sınavdan çıkınca hemen eve koşun ve kendinizi çıkmış sorulara verin.
8- Mantıklı olun, yalnızca kafanızı kullanın
Herkes her şeyi bilemez. Aynı zamanda bir sınavda başarılı olmanız, sınavda sorulan soruları bildiğiniz anlamına da gelmez. Hiç mi “Kim 500 Milyar İster” seyretmediniz? Yüksek miktarda ödül kazananlar sorulan soruların hepsini bilmiyor. Şık eleyerek ya da joker haklarını kullanarak başarıya ulaşıyorlar. İşte bizim jokerimiz beynimizin ta kendisi. Saçma sapan şıkları tespit edin ve üzerlerini çizin. Soruların içindeki bilgileri kullanın. “A şöyledir, öyleyse B nasıldır?” şeklindeki soruyu cevaplayamasanız dahi, “A nasıldır?” şeklinde sorulmuş bir soruya bir önceki soruda verilen bilgiyi kullanarak cevap verebilirsiniz. Bu sayede soruların %20 sini cevapladığınızda, çıkmış sorular tekniğiyle beraber 50 olan geçme notuna ulaşmış oluyorsunuz.
9- Asla ama asla kopya çekmeyin!
Kopya kötü bir şey değildir. İnsandaki yardımlaşma duygusunu güçlendirerek toplum bilinci sağlar. Fakat birbirini tanımayan insanlar arasında gelip giden kopya sinyalleri her iki alıcıyı da uçurumdan aşağı düşürebilir. Başta da söylediğimiz gibi, açıköğretim okuyan bir insanın sınav kağıdına bakarak kopya çekmek, aynayla konuşmaya benzer. (Bunu ben de anlamadım) Kendisinden çok emin görünen ve “vay inek takır takır işaretliyor” şeklinde algılanan şahısın aslında bir bok bilmediği ve sayısal loto stili işaretleme yaptığı ihtimali çok yüksek bir ihtimaldir.
10- Her sakallıyı dedeniz sanmayın
Son kuralımız yani on numaralı kural, her sakallıyı -ben dahil- dedeniz sanmamanız gerektiğidir. Size açıköğretime çalışmak, daha doğrusu çalışmamak adına taktikler veren kişiler her ne kadar aynı taktiklerle bütünlemeye bile kalmadan diploma almış olsalar dahi size bir fayda sağlamayabilirler. Açıköğretim için düzenli olarak kursa giden insanların var olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, değil ders çalışmadan sınıf geçmek, profesyonel anlamda hazırlık yapıp sınıf tekrarı yapanların var olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Sınavlarınızda başarılar!
Yorum Yazın