Görüş Bildir

Hitler Haberleri

Hitler ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Hitler ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

24 Eylül Salı Akşamı Kaçırdığın Haberler
Dün akşam gözden kaçırdığınız ya da tüm detayları ile yeniden okuyup 'ne olmuştu ya?' diyeceğiniz haberleri sizler için derledik.İşte 24 Eylül Salı akşamının gözden kaçırılmaması gereken ve mutlaka okumanız gereken içerikleri...
Adolf Hitler'in Hızlı Yükselişinin Belgesi Niteliğindeki 14 Fotoğraf
Bir dönem dünyayı ilgilendiren bir durum / tehdit / kimilerine göre lider olan Adolf Hitler'in söylemleri, eylemleri, hayat görüşü yıllardır tartışılıyor ve tartışılmaya devam edecek. Fakat yaşadığı dönemde üstün hitap yeteneğiyle etrafına topladığı milyonlarca insan olduğu hepimizin malumu. Bu durumun kanıtı niteliğindeki 14 ilginç fotoğraf sizlerle...
'AKP Değil, Ama Erdoğan Tarihi Finalinde'
Türkiye 2 yıl içinde üç seçime gitmeye hazırlanırken, AKP’nin 17 Aralık operasyonunun ardından oy oranını koruyup korumayacağı da tartışma konusu. Taraf gazetesi yazarı Prof. Dr. Murat Belge, AKP’nin 30 Mart seçiminde birinci çıkacağını düşündüğünü belirterek, “Oranı düşebilir, bu da önemli bir göstergedir, göreceğiz, olduğunda anlamlandırmaya çalışacağız. Bunlarla aynı zamanda, aslında AKP’nin ve Başbakan’ın tılsımının bozulduğunu söyleyeceğim” görüşünü dile getirdi. Murat Belge ’nin Taraf gazetesinin bugünkü (9 Mart 2014) nüshasında yayımlanan, “ Büyük tarih ve olgular ” başlıklı yazısı şöyle: BÜYÜK TARİH VE OLGULAR Büyük çoğunluğun değişen derecelerde dindar olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bu çoğunluk, hayatta, dünyada olanları anlamak için ve aynı zamanda bunları değerlendirmek, yerli yerine oturtmak için, başka bir entelektüel donanıma sahip değil. 2002’den beri Müslüman olduğunu özellikle vurgulayan bir hükümet var. Zaten o vurgulamasa muhalifleri şüpheye yer bırakmayacak. Şimdi konumuz olmayan çeşitli nedenlerle ekonomi yolunda yürümüş. Bunu bir yığın istatistik kanıtlıyor ama zaten sıradan yurttaş, cebine giren paranın miktarından üstünde arabasını sürdüğü yola kadar bir yığın olgu dolayısıyla bunun farkında --ve bundan memnun. Ve şimdi bu şiddetli kavga başladı, şiddetlenerek sürüyor. Ne yapsın bu sıradan yurttaş? Geçmişte benzer bir olay “Yahya Demirel” üzerinden kopmuştu. Böyle bir yakın akrabası olması, Demirel’e pek fazla oy kaybettirmedi (ayrıca, Demirel, şimdiki hükümetin “örtbas” etme stratejisine de başvurmamıştı). Ben o zaman da yazmıştım: sözünü ettiğimiz o “sıradan yurttaş”, öyle bir “hayat bilgisi”yle büyüyüp donanmıştır ki, Başbakanlık gibi etkili bir yere çıkmış bir adam, bunun bazı nimetlerini yakınlarına, akrabalarına tattırmazsa, öyle bir adamı ayıplar. Şimdi rakamlar fazla büyük; başka etkenler var. Ama bu gibi konularda temel tavır alış biçimlerinde fazla bir farklılaşma yok. Kendi verili koşullarında bu toplumun ürettiği hayat bilgisi böyle bir şey. Buna üzülebiliriz ama yapacak pek bir şey yok. Burası böyle, ama burada bir duralım: aslında bu “yolsuzluk” faslı da değil, Gezi Direnişi’nden başlayarak, AKP hükümeti ve özellikle Başbakan eski ışıltısını, pırıltısını, her neyse onu, kaybetmeye başladı. Laikler, Kemalistler, CHP, Ordu vb., orada görecekleri direnci, uğrayacakları saldırıları biliyorlardı ve bununla başa çıkmayı da başardılar. Ama Gezi bilmedikleri, hazır olmadıkları bir direniş biçimiydi. Onlar buna karşılık, bildikleri yöntemleri uygulamaya koydular: gazıyla, suyuyla polis şiddeti. Ve Başbakan bir daha kapatmamak üzere ağzını açtı. O gün bu gündür, saldırmadığı yer, kişi kalmadı --kendi safında duranlar da dâhil. Siyasî hayat, bir toplumun zaman denizinde yüzmesi, yalnız seçime bağlı değildir. Seçim kendi yerinde önemlidir, ama her şey demek değildir. Dünyada bütün toplumlar karmaşık varlıklar; geçmişiyle, bugünüyle Türkiye özellikle karmaşık. Oyunu falan partiye vermek, evet, bir olgu; ama aynı zamanda vermedikleri var. Niçin oyunu X’e verdiğine bakmanın yanısıra niçin Y’ye vermediğini de incelemek gerek. Sonuç olarak, bu ilk seçim sınavından AKP’nin “birinci parti” olarak çıkacağı kanısındayım. Oranı düşebilir, bu da önemli bir göstergedir, göreceğiz, olduğunda anlamlandırmaya çalışacağız. Bunlarla aynı zamanda, aslında AKP’nin ve Başbakan’ın tılsımının bozulduğunu söyleyeceğim. Toplumların kendilerine özgü (karmaşıklıklarına bağlı) bir zamanlamaları var: örneğin İkinci Dünya Savaşı 1939’da başladı, değil mi? Ama aslında 1933’te başlamıştı. Alman halkı Nazi Partisi’ni birinci parti haline getirip Hindenburg da şansölyeliği Hitler’e verdiğinde kapı açılmıştı. Bundan sonra olanlar şaşırtıcı falan değildir (Mein Kampf’ta yazılıydı hepsi), bir makine düzenliliği içinde olmuş şeylerdir. Böyle bir biçimde, muhtemelen henüz AKP’nin değil, ama Başbakan’ın “tarihî final”ine geldiğini düşünüyorum. “AKP’nin değil” diyorum, çünkü partinin rota değiştirmesi, başka bir şey yapması “ihtimali” var; Başbakan için böyle bir ihtimal kalmadı. Seçtiği ve kendini mahkûm ettiği bu yolda, başarı “görüntü”sü veren birkaç olay daha çıkabilir, ama ülkede de, uluslararası düzeyde de, varılacak nokta bellidir: “Yıktım perdeyi, eyledim viran.”Demokrat Haber
Siyasal İslam Zor Günler Yaşayacak, Bedelini de Bütün Ülke Ödeyeceğiz
AYÇA ÖRER HABERLER pazarAydın Engin, 45 yıllık gazetecilik hayatının şimdiki durağında internet medyasında. 68’den bu yana gazetecilik yapan Engin, “Sıkı yönetim dönemleri dahil ilk kez her türlü hukuk dışı yöntemle medya kontrol ediliyor.” diyor.Türkiye’de medya ilişkilerinin yeniden sorgulanmaya başlandığı bir süreçten geçiyoruz. Bu dönemi 80’lerden, 90’lardan ayıran nedir?Resmen yapılan sansürden bakarsak, Türkiye daha iyi bir yere geldi diyebiliriz. 11 demokratikleşme paketi Avrupa Uyum Süreci’yle çıkarıldı. MHP’nin koalisyon ortağı olduğu dönemlerde bile demokratikleşme paketleri kabul edildi. İnsanlığın hukuk olarak kazandığı adımlara uyum sağlandı âdeta. 60’lı, 70’lı yıllardaki sansürle karşılaştırırsak ‘durum çok iyi’ demek mümkün. Paradoksal ama mümkün. 60’lı 70’li yıllarda yazacağımız her şeyi kuyumcu terazisinde tartmak zorunda kalırdık. Var olan ceza yasaları 311, 312, 441, 159’u ezbere sayışım, hep bunlarla savcıların karşısına çıkmamızdan. 1979’da yayınladığım bir yazıda Kürt halkı terimini kullandım diye yerel mahkemede 7 buçuk yıl hapse mahkûm oldum ve Yargıtay’da kesinleşti. Bu, işin resmi sansürle ilgili bölümü. Ancak bir siyasal iktidarın medya üzerinde bu kadar pervasız saldırısına, medyayı kontrol etmek için bu her türlü hukuk ve ahlak dışı yolu denemesine ilk kez şahit oluyoruz. Bu şiddette bir medyayı denetleme, aygıt olarak kullanma olgusuna geçmiş yıllardan bir örnek bulamıyorum. Sıkıyönetim dönemleri bile neredeyse buna dâhil. Günümüzde siyasal iktidarın böylesine yüklenmesinin altında başka bir gerçeğin yattığını da düşünüyorum, bayatlamış bir laftır ama medya dördüncü kuvvettir sözü. Bundan 20-30 yıl önce kitlelerle iletişim kuran siyasal partilerin araçları mitingler düzenlemekti. Bugün Erdoğan da Kılıçdaroğlu da modası geçmiş yöntemlerle mitinglere çıkıyor. Toplanan kalabalığa mı, televizyona mı sesleniyorlar belli değil. Televizyonlar yayınlamasa mitinglerden vazgeçerler bence.Bu, işin baskı tarafı. Medyanın içinde bulunduğu dönüşümün de bu yapıya bir katkısı olmadı mı?Evet, iletişim kanalları olmadık ölçüde zenginleşti. Gerçekleri saklamak çok zorlaştı. Bu da medyayı olduğundan çok daha önemli hale getirdi. Televizyonun hayatımıza girmesinden sonra ABD’de başkan seçimlerinin geleceğini belirleyen karşılıklı siyasi karşılaşmalar bizde de yaşanmaya başladı. Bu kadar yaygınlık yeni, kitlelerle bu kadar doğrudan ilişki kurmak yeni. Teknolojinin gelişmesiyle büyük sermaye medyada iktidar oldu. Televizyonda sadece çıplak frekansın milyar dolar ettiği bir dünyada bu teknik donanımlar ancak büyük sermayenin işi. Medya artık birinci ligde oynamak isteyenler için çok yüksek sermaye gerektiren bir dala dönüştü. Bunlar inşaat, enerji, finans sektöründe de sözü olan firmalar. Bu firmaların devamını sağlaması için iktidarla da yakın ilişki kurması gerekiyor.Bu da medyayı yok eden bir güç haline geldi...Hem de nasıl yok eden. Halkın haber alma hakkını gasp eden bir hal aldı. Bir meslek büyüğüm 2003’te ‘Medya artık gösteren değil, gösteririm ha diyen bir hal aldı.’ demişti. Medya halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründüren bir mecra olmaktan çıktı, büyük sermayenin elinde bir silaha dönüştü. Ne alakası var diyeceğiniz birtakım insanlar ille bir medya kurmaya gayret ediyor. Yurtdışında medyayla organ ayrılır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin organı Pravda’ydı. Pravda’da, Sibirya’da yaşanan bir hak ihlali haber olamazdı. Mısır’da bu El Ahram gazetesiydi. Son derece küçümseyici bir terimdir organa dönmek. Türkiye’de hızla organlaşmış bir medya söz konusu. İktidar değişse başkaları farklı mı yapar onu da bilmiyorum. Mutfakta bulaşık yıkayan kadın bile temiz olmayan bir enformasyonla karşı karşıya. İktidar bir yandan kendi organ medyasını yaratırken bir yandan da organlaşmamış medyaları sterilize etme yoluna gidiyor. Eğer X medya kuruluşu yüzlerce HES projesinden 50 tanesini devletten aldıysa, elbette penguen gösterir.Türkiye’de alternatif medya arayışı çoğaldı. İşsiz gazeteciler de bloglar üzerinden mecra oluşturmaya başladı. ‘Star gazeteci’ kavramı karşısında bir işsiz gazeteci nüfusu var...Sosyal medya neredeyse tek umut kapısı. Azla yetinmesini bilen insanlar için kuru kuru ekmek var. Organlaşmış medyalarda buna boyun eğmeyen gazetecilerin işsiz kaldığı bir sürece girdik. Medya prensleri diye adlandırabileceğimiz, hiçbirimizin göremeyeceği maaşlar alan bir sınıf türedi. Star gazeteci haline dönüşen insanlar bunlar. Burada çok somut bir şey söyleyebilirim, eğer siz bir medya prensi olarak dolar bazında maaş alıyor, çocuğunuzu çok pahalı okullarda okutuyor, dolarla kiralanmış fazla hoş bir evde oturuyorsanız, şoförünüz varsa artık o zaman kaybedecek şeyi çok olan bir insana dönersiniz. O zaman da mesleğinizi ve ruhunuzu satarsınız. Bunun sefil örneklerini bugünlerde yaşıyoruz. Medya tekrar eski haline dönmedi, daha kötü bir hale ulaştı. Beni bir panele çağırdılar, adı adınca söyleyeyim yılışık bir adam ‘Aydın bey sizi nasıl tanıtalım, araştırmacı gazeteci mi diyelim, gazeteci yazar mı diyelim?’ dedi. ‘Gazeteci deyin’ dedim, ‘estağfurullah’ yanıtı aldım. İnternet medyasının tek umut kapısı olduğu kanısındayım. Çünkü ne rotatife ihtiyaç var, ne uydu kiralamaya, ne canlı yayın araçlarına. Sadece insana yatırım yaparak ilerliyoruz. Hayat acımasızca işliyor, ne güzel. Kağıt gazetelerin tirajı artmıyor.Buna karşın entell ektüel merak da azalıyor mu?Elbette. Unutmayalım, bütün eroin satıcıların mazereti vardır. ‘Yalvarıyorlar ağabey’ der. Medya da yarattığı dünyada ‘çok istiyorlar ağabey’ mazeretiyle kadın eti ticaretinden, ahlak dışı, asparagas haberlere kadar bomboş bir içerik sunuyor. Buna karşılık Twitter, Facebook gibi anlık iletişim ağlarının da geliştiği bir zaman bu zaman. Gerçeklerin gizli kalması o kadar güç ki.Direnç noktaları artıyor...Evet, artıyor. Bu aynı zamanda kirlilik tehlikesini de gündeme getiriyor. İnternetin iki yüzü var. İyi gazetecilikle beslenmediği zaman kirliliğe de kapı açabildiğini düşünüyorum. Bilgi kirliliği, denetimsizlik yaşanması tehlikesi de var.Usta çırak ilişkisi gazetecilik için önemliydi. Medya anlayışının değişmesiyle bu deneyime sahip gazeteciler de azaldı. Bu eksik nasıl kapanır?Zor soru. Bilmiyorum. Üniversiteler bilim yuvası olarak işlevini yerine getirmiyor, ya işsiz ya cahil yetiştiren yerler haline geldi. Meslek örgütlerinin etkisizleştiği, gazetecilerin de meslek örgütlerine soğuk ve uzak durmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Gazetecilerin örgütsüzlüğü sürdüğü sürece bu sorunun cevabı yok.Bizi seçim atmosferinde nasıl bir medya bekliyor?Kötü. Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama durum karanlık. Medyanın organlaşmasından söz ettim, organlaşmış bir medya hiçbir saygınlığı kalmayan bir mecradır. Normal bir haberci seçim gezisini saatler boyunca ekrandan aktarmaz. Böğüren bir takım adamları göstermek habercilik değil. 28 Şubat döneminde ulusalcılarla siyasal İslam arasında bir çatışma vardı. Ama günümüzde siyasal İslam hiç olmadığı kadar parçalanmış durumda. O kadar ki, ulusalcılar tribünde oturup çekirdek çitleyerek izler hale geldi. Milli Nizam Partisi’nin kurulmasıyla siyasal İslam 1967’den bu yana tırmanarak çıktı, hem de partileri sürekli kapatılmasına rağmen. 90’ların sonunda koalisyon ortağı, 2002’de bir yıl önce kurulmuş bir parti iktidar oldu. Önce yumuşak, sonra hızlı bir ivmeyle yukarı çıktı. Bir zoraki nikâh olduğunu seziyordum AKP hükümetinde ama bu noktaya geleceğini kimse tahmin etmiyordu. Bunu siyasal İslam’ın başarısızlığı olarak görüyorum. Zor günler yaşayacak siyasal İslam, bedelini de bütün ülke olarak ödeyeceğiz. Bu tür iktidar kaoslarının da nereye evrileceğinin hiçbir sigortası yoktur. Bazı gözü dönmüş ulusalcıların Hitler benzetmelerinden hazzetmiyorum ama şu göz ardı edilmemeli, Hitler’i iktidara taşıyan ülkede yaşanan kaostur. Yönetenlerin yönetemez hale geldiği ve yönetilmeye razı olmadığı süreçte eğer bir iktidar alternatifi yoksa, karanlık noktalar gelir. Böyle bir seçeneksizliğin içinde çalkalanmaktayız. O yüzden ‘yesinler birbirini’ diyenlerin çok aptalca davrandığı kanısındayım. Tribünde çekirdek çitleyerek izlemek bana saçma geliyor. Çok yoksul bir adam falcıya gitmiş, falcı bakmış, ‘ooo demiş sen büyük yoksulluk çekeceksin!’ Adam merakla sormuş, ‘sonra ne olacak?’ Falcı yanıtlamış: ‘Alışacaksın...’ Tek umudum alışmamamız.