Görüş Bildir
Haberler
Ünlü Şairlerden Sonbahar Esintisini Teninizde Hissettirip Tüylerinizi Diken Diken Yapacak Toprak Kokulu Eylül Şiirleri

Ünlü Şairlerden Sonbahar Esintisini Teninizde Hissettirip Tüylerinizi Diken Diken Yapacak Toprak Kokulu Eylül Şiirleri

Tuğba Erdem
14.09.2020 - 12:44

Sonbahar, şairlerin mevsimidir. İnce bir hüzün kokar her zaman. Ruhumuzun esintilerinden hırkamıza sığınırız sıkı sıkı. 

Düşüncelerimize tercüman olan şairlerin Eylül'e dair şiirlerini derledik;

İçeriğin Devamı Aşağıda

1. Atilla İlhan, Yağmur Kaçağı

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yoksa bir bir yıldızlar düşecek

Eğer şairsem, beni tanırsan

Yağmurdan korktuğumu bilirsen

Gözlerim aklına gelirse

Elimden tut yoksa düşeceğim

Yağmur beni götürecek yoksa beni

Geceleri bir çarpıntı duyarsan

Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum

Sarayburnu’ndan geçiyorum

Akşamsa eylülse ıslanmışsam

Beni görsen belki anlayamazsın

İçlenir gizli gizli ağlarsın

Eğer ben yalnızsam, yanılmışsam

Elimden tut, yoksa düşeceğim

Yağmur beni götürecek yoksa beni

2. Cemal Süreya, Eylül’dü

Dalından kopan yaprakların

Sararan yanlarına yazdım adını

Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.

Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.

Eylül’dü.

Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız

Adımlarımızın kısalığı bundandı

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Eylül’dü.

İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,

Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.

Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.

Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman

En çok sesini aradım.

Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.

Gözlerini sildi zaman..

Dedim ya… Eylül’dü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.

3. İlhan Berk, Otağ

Sevgilim, işte eylül

Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.

Zaman ki sonsuzdur

Bitmemiş şiirler gibidir.

Bazı hüzünleri

Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.

Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık

(İsteğin bulanık kıyısında).

Bundan değil midir bizim aşkımızda

Sürekli bir akşam hüznü vardır.

4. Ümit Yaşar Oğuzcan, Ben Eylül Sen Haziran

Bir eylüldü başlayan içimde

Ağaçlar dökmüştü yapraklarını

Çimenler sararmıştı

Rengi solmuştu tüm çiçeklerin

Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı

Katar gidiyordu kuşlar uzaklara

Deli deli esiyordu rüzgar

Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa

Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar

Sevmişliğim, sevilmişliğim

O heyheyler, o delişmenlikler neydi

Ne bu kadere boyun eğmişliğim

Ne bu acıdan korlaşan yürek

Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım

Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne

Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran

Gamlı, yıkık eylül sonuma

Bir ilk yaz tazeliği getirdin

Masmavi göğünle

Cana can katan güneşinle

Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime

Çiçekler açtı dokunduğun

Çimler büyüdü yürüdüğün

Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi

Oldurduğun yemişlerin ağırlığından

Dallarım yere değiyor

Güneşi batmadan saçlarının

Bir dolunay doğuyor bakışlarından

Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma

Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık

Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan

Ölebilirim artık

Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse

Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma

Baksana; parmak uçlarım ateş

Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden

Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan

Benimle meydan oku her çaresizliğe

Benimle uyu, benimle uyan

Birlikte varalım on üçüncü aylara

5. Ataol Behramoğlu, Eylül Sabahının Serinliği

Eylül sabahının serinliğini

Yaprakların serinliğini

Ciğerlerime dolduruyorum

Sessizlik ve serinlik

Birleşiyor

Yıkanmış güvercinler

Ve çok uzakta bir tren sesi

Her zaman yeniden başlamak duygusu

Doğuyor içimde

Her uyanışımda

Düşmanlarımı bağışlıyorum

Daha çok seviyorum dostlarımı

Her uyanışımda

Eylül sabahının serinliğini

Yaprakların serinliğini

Yüreğime dolduruyorum

İçeriğin Devamı Aşağıda

6. Hasan Basri Ünlü, Eylül Kadınları

Suskun bir Eylül’ün dizelerine kapanmıştım

Sessizce ağlamıştım ağrılarımı tırnaklayıp

Bahtımdan bütün zamanların tozunu kazıyıp

Yıkanmışlık, arınmışlık, arındığımı sanmıştım

Kurtuldum derken yolumu tutan hanginizsiniz

Artık ne kadarınızla benimsiniz, değilsiniz

Gel yarışalım diyorsunuz hoyratça. Hangimiz

Önce unutacağız yorgun bir Eylül’e yaslanıp

Hafızamıza saldırıyorum bu yüzden, size kızıp

Eski ne varsa kazıyıp atıyorum bir kez daha

Ama hanginiz hala kıpırtılar gömüyor tenime

Bu yangınları düşlerime süren hanginizsiniz

Durduk yere göller buharlaşıyor gözlerimden

İçimde nehir yatağını bozuyor… Eylül eylül

Duvarlarım yıkılıyor yılların yoksunluğuyla

Kayıp aşklarım, eski kadınlarım, eyvahlarım

Eskilerinizi bana rehin bırakıp gitmiştiniz

Unutmaya attığım adımlarda sırtıma saplanan

Eylül kokulu ölümlerin sahibi hanginizsiniz

7. Ahmet Altan, Eylül

Beni bu eylül öldürecek

Bir aşk kadar zehirli, bir orospu kadar güzel.

Zina yatakları kadar akıcı, terkedilişler kadar hüzünlü.

Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren

Eski Yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.

Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.

Akşam rüzgarları; tene dokunan bir kamçı kadar şehvetlidir.

Ben her yıl ölümü ve aşkı bu ayda beklerim…

Ve eylülün çıplak ayaklarına bir yazı bırakırım.

Eylül sabahları; kılıçlar kadar keskin ışıltılarıyla

Tenimi kanatarak uyandırır beni.

Ben eylüle akarım.

Bir hüzün gibi akarım ben eylüle kanayan bir aşk gibi,

Siyah şallara bürünmüş, genç bir ölüm gibi akarım.

Sevişerek, ağlayarak ve ölerek akarım ben eylüle.

Her yıl, hep aynı vakitte, geniş bir ırmak gibi

Bütün hayatı berrak sularında yıkayarak gelir,

Beni ve her şeyi koynuna alarak,

Bir meçhule hüznüyle emzirerek götürür hep.

Kadınları ve hüznü eylülde severim…

Keman konçertolarını,

Akşam saatlerinde bir bir ışık yangını ile kıpkızıl tüten

Yalnız ağaçları, ürkek tebessümleri ve edepsiz kahkahaları severim.

Lacivert bir deniz benim ellerimde oynaşır.

Sahiller, yaşlı bir kadın gibi kendine terkedilir

Şarkılar, incecik bürümcükten acılar vaad eder her dinleyene

Bitenin başlayana dokunduğu yerdir eylül…

Onun için yanık yanık tütsü kokar,

Onun için değdiği yeri kanatır.

Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur,

Eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim.

Eylül ışıklarında çırılçıplak ruhlar yıkanır

Herkes her şeye kapısını aralar ‘bir aşk oluverir aşinalık’.

Ölüm kıvırcık saçlarını hayatın göğsüne dokundurur.

Aşkı ve ölümü ben hep bu ayda beklerim.

Nasıl da mahzun ve nasıl da tehditkârdır.

Ben eylülde bütün aşklardan ve kadınlardan korkarım…

Ben her yıl eylülün çıplak ayaklarına bir yazı adarım.

Ve ben eylüle akarım

Bir hüzün gibi akarım ben eylüle,

Kanayan bir aşk gibi akarım,

Siyah şallara bürünmüş bir genç ölüm gibi akarım…

8. Turgut Uyar / Acıyor

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır

Sonbahar geldi hüzün

İlkbahar geldi kara hüzün

Ey en akıllı kişisi dünyanın

Bazen yaz ortasında gündüzün

sevgim acıyor

Kimi sevsem

Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim filanda gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar

9. Haydar Ergülen, Eylül

Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir

Kadın gider ve bir şair doğar bundan

(Ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)

Yazın bittiği her yerde söylenirse

Kadının gittiği de her yerde söylenir

Kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:

Kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde

Yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,

Yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu…

Şehir her semtiyle yazın peşine düşse

Yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,

Yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir

Eylülün semtine kadar böyle gidilir

Bir gecede gittimdi hazirandan eylüle

Eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda

Kadın tarafından terkedildi o söylenceye:

Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder!

O kadın beni terk ederse şair olurum

Oğul olduğum kadın sakın beni terk etme,

Şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider

Bütün kadınlar şiiri bir kadına terk eder!

10. Nazım Hikmet Ran, Piraye İçin Yazılmış Saat 21 Şiirleri - 23 Eylül 1945

O şimdi ne yapıyor

şu anda şimdi, şimdi?

Evde mi, sokakta mı,

çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?

Kolunu kaldırmış olabilir,

- hey gülüm,

beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...-

O şimdi ne yapıyor,

şu anda, şimdi, şimdi?

Belki dizinde bir kedi yavrusu var,

okşuyor.

Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,

- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren

sevgili, canımın içi ayaklar!...-

Ve ne düşünüyor

beni mi?

Yoksa

ne bileyim

fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?

Yahut, insanların çoğunun

neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,

şu anda, şimdi, şimdi?...

İçeriğin Devamı Aşağıda

11. Yahya Kemal BEYATLI, Eylül Sonu

Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları

Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...

Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

İçtik bu nâdir içki'yi yıllarca kanmadık...

Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;

Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,

Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.

12. Ahmet Telli, Eylül

Eylül, gülleri soldurarak

duyurdu bu yıl kendini

Böyle olacağını bile bile

şaşırttı bizi yinede

Daha bir demet kır çiçeği

alıp koymadık vazoya

Güller mi unutturdu bize sevinci

yoksa aşındırdık mı kimi duyguları

Şöyle bir akşam

şöyleşemedik dostlarla

erkenden kapandı perdeler

yorgun muydu çocuklar da

Her gün yağmalanan

talan edilen sevincimiz

kurudu galiba büsbütün

su yürümüyor dallara

Ama kırpıntı, bir küçük

uç uç böceğinin her nasılsa

konuvermesi balkona

uyarıyor bizi irkilterek

Bu kahrolası tarraka

bitecek gibi değil sokaklarda

Çekip kapıyı çıkmak en iyisi

dalmak caddelere, varoşlara

Belki o zaman eylül

şaşırtmayacak bizi

bulup çıkaracağız çünkü

evrenin öteki yüzünü

Hangisini beğendiniz? Yorumlara yazın.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
24
17
3
3
2
1
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın