Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Sebahat Tuncel: Erdoğan Masayı Devirmiş Oldu
“Türkiye’de olağanüstü hal yaşanıyor, savaş gittikçe derinleşiyor” diyen eski milletvekili Sebahat Tuncel, Hükümeti Kürtlerin taleplerini dinlemeye çağırdı
Aysel Kılıç / Demokrat Haber
Türkiye’nin doğusunda aylardır sıkıyönetimi aratmayacak uygulamalar var. Diyarbakır‘ın Silvan ilçesinde, Mardin Nusaybin’de ve en son Derik’te devlet sokağa çıkma yasağı uyguladı. Halk en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken, çatışma ortamı nedeniyle art arda ölüm haberleri geldi. İnsan Hakları Derneği’nin kayıtlarına göre, 7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan çatışmalı ortam sonucu, sivil, asker, polis ve PKK’li olmak üzere 600’ün üzerinde insan hayatını kaybetti.
Peki, tüm bunlar neden yaşanıyor? Bu sorumu İstanbul eski milletvekili Sebahat Tuncel’e sordum. Tuncel, Halkların Demokratik Partisi (HDP) meclis üyesi ve aynı zamanda Halkların Demokratik Kongresi (HDK) eş sözcüsü.
HDP İstanbul İl Başkanlığı’nda bir araya geldiğimiz Tuncel ile hakkında açılan davalardan Kürtlerin taleplerine, bölge illerindeki ‘sokağa çıkma yasağı’ndan Rus savaş uçağının düşürülmesine kadar birçok konuyu konuştuk. Söyleşimiz sürerken, Can Dündar’ın tutuklandığı haberini de aldık...
“HAKKIMDA 67 DOSYA VAR”
Dava üstüne davalar açıldı size, yurt dışına çıkmanız yasaklandı, en son hava limanında gözaltına alındınız? Ne söylüyorsunuz, ne yapıyorsunuz da bunlar başınıza geliyor?
Milletvekili olduğum dönemde, yaptığım tüm konuşmalar ‘sakıncalı’ bulundu. 8 Mart Kadınlar Günü’nde, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde, Newroz’da, partimizin kongrelerinde, halk toplantılarında yaptığım konuşmalardı bunlar. Kürt sorunu müzakere ve diyalog yoluyla çözülsün, Sayın Öcalan’la görüşmeler yapılsın, tecrit kaldırılsın demişim. Bunları hep söylüyorum, söyleyeceğim… Şu an hakkımda 67 dosya var. Neredeyse tamamı bu sorunla ilgili. Diğer milletvekili arkadaşlarımın durumu da benimkinden farklı değil.
“YARGININ BAĞIMSIZ OLMADIĞINI HEPİMİZ BİLİYORUZ”
Havaalanında gözaltına alınmanız sürpriz oldu mu size?
Açılan her bir dava için ifadeye çağırılıyorum; ancak Bakırköy Savcılığı biraz işgüzarlık yaptı. Bana tebligat sunmadan yakalama kararı çıkarttı. Tanınan, bilinen ve adresi belli olan biriyim. Tebligat göndermeden hakkımda yakalama kararı çıkartması ve ardından yurt dışı yasağı getirmezi tamamen politik bir yaklaşımdır. Merkezi bir talep yerine getirilmiştir. Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını hepimiz biliyoruz. Siyasi iktidarın iradesi doğrultusunda hareket eden bir yargıyla karşı karşıyayız. Bu açıdan bana sürpriz olmadı. Türkiye’de adalete olan güvenimiz ortadan kalktı.
“HERKESİN ÜZERİNDE BİR SİYASİ BASKI SÖZ KONUSU”
Can Dündar’ın tutuklandığı haberi de geldi.
Sadece bizim üzerimizde bir baskı yok. Düşüncelerini ifade eden herkesin üzerinde bir siyasi baskı söz konusu. Can Dündar gazeteci. Gazetecilere yönelik baskılar hiçbir şekilde kabul edilemez. Gazetecilerin tutuklanması aynı zamanda toplumun doğru haber alma hakkının da gaspıdır. Tüm bu baskı ve tutuklamalar, Türkiye’de hukuk ve demokrasinin işlenmediğinin bir göstergesidir.
“SAVAŞ KENTLERE İNMİŞ DURUMDA”
‘Bölge’de neler yaşanıyor, bu sıkıyönetim neden?
AKP hak etmediği bir iktidar elde etti. 7 Haziran’da ortaya çıkan siyasi iradeyi yok saydı. Sonra sivil bir darbeyle, zorla iktidarı ele geçirdi. Sandıktan tek başına çıkmış olması, zorla olmadığı anlamına gelmez.
Kürt halkının öz yönetim ilanlarına karşı devlet haftalardır, aylardır şiddet uyguluyor. Sokağa çıkma yasağı ilan etti, yüzlerce insanın ölümüne, binlercesinin gözaltına alınıp tutuklanmasına neden oldu. Tüm bunlar, Türkiye’de adı konulmamış bir olağanüstü halin yaşandığını gösteriyor. Savaş giderek derinleşiyor. Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Derik’te yaşananlar kabul edilemez. Yaşam hakkı ihlal ediliyor, barınma ve sağlık hakkı ihlal ediliyor, devlet tüm bunlarla suç işliyor. Rojava devrimini yok sayan anlayışı bugün Türkiye’yi de savaşın içine itiyor. Savaş artık kentlere inmiş durumda.
“AKP KÜRTLERİN TALEPLERİNİ DİNLEMELİ”
Kürt illerinde “demokratik öz yönetim” ilan edildi, dediniz. Nedir öz yönetim?
Kürtler kendi dili ve kültürüyle kendi kendini yönetmek istiyor. Türkiye’nin üniter yapısı içerisinde demokratik özerk bir sistemle bu işin çözüleceğini düşünüyor. Bu talebin aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacağını düşünüyor.
Dünyanın 20 ülkesinde 60 özerklik biçimi var. Bunların bir kısmı siyasi özerkliği bir kısmı yerel özerkliği ifade ediyor. Kürtlerin talebiyse siyasi özerklik. AKP Kürtlerin taleplerini dinlemeli...
“ÖZ YÖNETİM, ŞİDDETİ ORTADAN KALDIRIR”
Türkiye’nin batısı özerkliği yeterince anladı mı sizce?
Aslında 2005’ten beri tartışıyoruz ama entelektüel bir tartışma gibi algılandı. Ne olduğu yeterince anlaşılamadı. Öz yönetim, bir toplumun kendi kendini yönetme biçimidir. Bunu sadece Kürtler için de önermiyoruz. Mesela Marmara’da da bölgesel bir meclis olsun. Burada yaşayanlar kendini bu mecliste temsil etsin. Bir mahallede yol mu yapılacak, ağaç mı kesilecek, bir yere HES mi yapılacak, ya da baraj mı yapılacak, oradaki yurttaşın onayıyla olsun.
Aslında demokratik öz yönetim herkesin isteyeceği bir yönetim ama söz konusu Kürtlerin siyasi talebi olunca başka yere çekiliyor. Devlet bunun tartışılmasına izin vermiyor. AKP, öz yönetimin ilan edildiği yerlerde şiddet uygulayarak, batıdaki insanlarımızın bunu anlamasını engellemeye çalışıyor. Öz yönetim şiddeti doğuran değil, şiddeti ortadan kaldıracak bir yönetim modelidir. AKP, toplumsal barışın sağlanması için çıkarılan bu projeyi, savaş politikalarıyla önlemeye çalışıyor. Dolayısıyla toplumun anlamasının önüne geçiliyor.
“ERDOĞAN ASIL MASAYI DEVİRDİ”
Peki, “çözüm süreci koşulları tamamen ortadan kaldırıldı”, diyebilir miyiz?
AKP Hükümeti, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran seçimleri öncesi, 15 Şubat 2015’te ortaklaştırılan mutabakatı yok sayarak asıl masayı devirmiş oldu. O mutabakat, müzakereden çözüm sürecine geçiş açısından önemliydi. Çünkü Türkiye’de barış umutlarını da güçlendirmişti.
Sayın Öcalan’la 7 aydır kimse görüştürülmüyor. Ne heyetimiz ne avukatlar ne de ailesi görüştürülüyor. Öcalan, 2013’te Amed (Diyarbakır) Newroz’unda yaptığı deklarasyonla bütün toplumsal kesimleri arkasına almıştı. O yüzden Sayın Öcalan’ın rolü çözüm sürecinde çok önemlidir. Türkiye savaşın daha derinleştirilmesini istemiyorsa; Öcalan’ın sağlık, güvenlik, özgürlük koşullarını sağlamalı ve müzakere masasına yeniden oturmalı.
Çözüm süreci için yapılan görüşmeler kamuoyuna açık bir şekilde yapılamaz mıydı?
Elbette yapılabilirdi, yapılabilir. Eğer bu yapılmamışsa bunun sorumlusu da AKP. Devlet gizli yürütüyor. Kürt hareketi şeffaf olunması gerektiğini hep söyledi, söylüyor. Her iki tarafın güven verici adımlar atması önemli. Ama AKP bugüne kadar güven veren adımlar atmak yerine, bu süreci kırılgan hale getirdi. Türkiye’yi yoğun bir çatışmanın içine sürükledi.
Ama AKP’nin savaş politikasına karşı Kürtler direniyor, geri adım atmıyor. AKP, bir an önce bu savaş politikalarından vazgeçip, toplumun taleplerini dinlemeli. Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, eşitlik ve özgürlük diyenlerin taleplerini içeren barışçıl bir anayasayı sağlamalı.
“BATI DAHA GÜÇLÜ SES ÇIKARMALI”
Rus uçağının düşürülmesine ilişkin neler söyleyeceksiniz?
AKP’nin DAİŞ’i destekleyen, Kürtlere karşı IŞİD’le komşu olmayı dahi kabul eden yaklaşımının sonucu olarak görüyorum. AKP’nin Ortadoğu’da yürüttüğü politikalar, Türkiye’nin çatışma zeminine girmesini beraberinde getirdi. Ortadoğu’da bugün DAİŞ’e karşı en etkin mücadele edenler yine Kürtler. Ama bu mesele artık sadece Kürtleri ilgilendirmiyor, bütün dünyayı ilgilendiren bir hal aldı. Bu nedenle Batı’nın da daha güçlü ses çıkarması gerek.
Türkiye demokrasi güçlerine de bir çağrı yapıyorum. Çatışmaların, savaşın önüne geçmemiz için hepimizin yan yana durması ve sesimizi güçlü çıkarması lazım. Çünkü savaş kaybettirir, barış kazandırır.