onedio
Görüş Bildir

cumhuriyet gazetesi Haberleri

cumhuriyet gazetesi ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. cumhuriyet gazetesi ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses'e TSK Sözleri Nedeniyle Ev Hapsi Kararı
Gazeteci Özlem Gürses, YouTube kanalında yayınladığı bir videosunda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hakkında yaptığı bir yorum nedeniyle 20 Aralık Cuma akşamı Ankara’da gözaltına alınmıştı. Sözcü'de yer alan habere göre 21 Aralık Cumartesi günü İstanbul’a getirilen Gürses'e ev hapsi kararı verildi.Öte yandan Gürses, yayınında “Gördüğünüz üzere IŞİD yapısı, yani TSK-SMO yapısı Kürtlerin olduğu bölgelerde küçük küçük kazanımlar elde etmiş” demişti. Gürses’in avukatı Furkan Kamalak, bunun dil sürçmesi olduğunu söyledi.
Bakanlık'tan Cumhuriyet.com.tr'ye Engelleme
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerin, 15 yaşında polisin attığı gaz bombasıyla öldürülen öğrencileri Berkin Elvan’ın cenazesine ilişkin haberleri takip etmesini sakıncalı olarak değerlendirdi. Eğitim Sen’den edinilen bilgiye göre bakanlık okullarındaki bilgisayarlardan Berkin Elvan’ın cenazesine ilişkin haberlere erişim yasaklandı. Okuldaki bilgisayarlarından Cumhuriyet Gazetesi’nin internet sitesinde yer alan “Polis Pangaltı’da müdahaleye başladı” başlıklı video habere tıklayan öğretmenler, “Bu siteye erişim, sakıncalı içeriğinden dolayı, Milli Eğitim Bakanlığı isteğiyle, Türk Telekom A.Ş tarafından engellenmiştir” uyarısı ile karşılaştı.‘Erdoğan’ın Berkin açıklamasını izleyebiliyoruz’ Eğitim Sen İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı Barış Uluocak, “Berkin’in cenazesi ile ilgili hiçbir videoyu izleyemiyoruz ama Recep Tayyip Erdoğan’ın Berkin öldü ama borsa düşmedi videosu açılıyor” tepkisini gösterdi. Erdoğan, Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin soruya döviz kuru yanıtı vermiş, “Türkiye bunları aştı. Sabah bir etkilenme oldu ama sonra toparladı” demişti. Cumhuriyet
"Başbakan Mahkeme Kararıyla Dinlenemez"
Başbakan Erdoğan, bir ülkenin başbakanının, cumhurbaşkanının, genelkurmay başkanının mahkeme kararıyla dinlenemeyeceğini belirterek, 'Bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır' dedi.AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, mahkemelerin cumhurbaşkanı, başbakan ya da Genelkurmay başkanını dinleme kararı veremeyeceğini belirterek 'Bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır, adileşmişlerdir. Sen nasıl dinlersin bir başbakanı? Ondan sonra kalkıp bize İslami ahkam kesme, bunun merci neresi olursa olsun, böyle bir şeyi anlamak, anlatabilmek mümkün mü?' dedi. Erdoğan, Kanal 7 televizyonunda katıldığı 'İskele Sancak' programında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Bugün ilk olarak Manisa'da AK Parti'nin düzenlediği mitinge katıldığını ve orada bugüne kadarki siyasi hayatında, Manisa'da gördüğü en büyük katılıma şahit olduğunu belirten Erdoğan, o motivasyonla İzmir'e geldiklerini, burada da aynı coşku, heyecanı gördüklerini, özellikle de kadınların coşkusunun Manisa, İzmir ve tüm yurtta çok yüksek olduğunu söyledi. İzmir mitingine ilişkin emniyetin katılım rakamını 180 bin olarak belirttiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, Manisa ve İzmir'de mülki sınırlar içerisindeki tüm ilçelerin büyükşehir için oy kullanacağını, bunun da çok büyük bir yerel hizmet alanı oluşturacağını ve bu yüzden buralarda bir değişim, dönüşümün gerekli olduğunu vurguladı. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, 'Bu değişim, dönüşüm İzmir'in güzelliği için lazım, İzmir şu andaki verilen hizmete hakikaten layık değil, yanlış bir uygulama var. Belediyecilikte ne ararsanız İzmir'de bu yok, İzmir bunu hak etmiyor, İzmir'e yerel yönetim açısından çok büyük haksızlık var, bu haksızlığın başında da maalesef beceriksiz, başarısız bir CHP belediyeciliği var' değerlendirmesinde bulundu. CHP zihniyetinde bu takiye, yalan, iftira, fitne, fesat maalesef çok yaygın Başbakan Erdoğan, 'Projelerinizle İzmir'de hizmete talipsiniz ancak İzmirlinin yıllardır yaşam tarzlarına müdahale endişesinden söz edilir. 11 yıldır iktidardasınız kimin hangi yaşam tarzına müdahale ettiniz, neden bu algı oluşmuş' sorusuna da şöyle yanıt verdi: 'Bunu anlamak çok zor. CHP zihniyetinde bu takiye, yalan, iftira, fitne, fesat maalesef çok yaygın. Bunu söyleyenlerin acaba yaşam tarzlarından ne değişti? Giyim, kuşamları mı değişti, böyle bir dayatma mı oldu, bir yasal düzenleme mi yaptık, veyahut ne yeyip, ne içtiğine mi baktık, bu konuda müdahale mi ettik, ne var? Bugün miting yaptığımız yerde herkes orada istediği gibi içiyor, istediği gibi yiyor. Kimsenin kimseye müdahalesi söz konusu değil. Bu iftiraları ben İstanbul'da belediye başkanıyken de bana yaptılar, 'Otobüsleri ayıracak', 'Kadın-erkek ayrı olacak', 'Alkol vesaire yasaklayacak' dediler. Bizim Anayasa'nın gençliğin korunması, ailenin korunması gibi amir hükümleri vardır. Siz, burada devlete Anayasa'nın yüklediği bu yükü yerine getirirsiniz, o ayrı bir konu, ama bunu devlet olarak yaparsınız. Kalkıp da özel sektör böyle bir şey yapıyor, özel sektöre sadece oranın bütün sıhhi şartları uygun mudur, değil midir? Temizliğinden, bütün mutfaktaki temizliğine varıncaya kadar gerekli olan tedbirleri alırsınız, bunu aldıktan sonra mesele bitmiştir, yapılan iş de budur.' Olumsuzluğun zirvesi Başbakan Erdoğan, siyasi hayatında yaşadığı en zorlu dönemin ne olduğu sorusu üzerine, 'Bir: özellikle partimin kapatılmasına yönelik atılan adım gerçekten çok çok talihsiz bir adımdı. İki: partimiz kuruldu, seçimlere giriyoruz, orada da seçime giremeyişime yönelik bir tezgah, oyun vardı. Fakat en son gelinen nokta, yani paralel yapı olayı, bu kumpasta, tezgahta zirve diyebilirim, olumsuzluğun zirvesi' yanıtını verdi. Geçmişten bugüne iyi niyetle bakan kişilerin kurulan tezgahın, kumpasın içinde yer almasının daha büyük bir felaket olduğunu söleyen Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biz, bu insanlara, bunların içinde ortak dostlarımız var, hep iyi niyetle baktık ama maalesef bu iyi niyet çok çok yanlışmış, çok ters tepti. Bunlara bu süreç içerisinde yaptığımız uyarıların, bir araya gelip yaptığımız ikazların haddi hesabı yok. Bir anda bunlar olmadı, uzun zamandır 'bakın şunlar şunlar oluyor, bunlar yakışmıyor, biz bazı şeylere şu anda tahammül ediyoruz, sabrediyoruz ama lütfen bu konularda hassasiyetiniz olsun'... Dershane meselesinin mazisi 1 sene, 2 sene değil, bu Hüseyin Bey'in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde başlayan bir süreçtir. Bu sürecin başlamasında en önemli sebebi şudur: Ben Anadolu'ya gittiğim zaman, ben siyasetçiyim Ankara'da genel merkezde oturup siyaset yapan birisi değilim. Orada anneler, babalar şunu söylüyorlar: 'Başbakanım, biz madem ki dershaneye verecektik, bu okullar niye. Ben fakir, fukarayım, evde davarımı sattım, çocuğumu dershaneye gönderdim, üniversiteye yine giremedi.' Yaşananların sadece dershaneyle ilgisi bulunmadığını, dershanecilikte çok ciddi bir rant, rakam söz konusu olduğunu belirten Erdoğan, 'Bu rakamı terk etmek, böyle bir mamayı kaybetmek kolay bir iş değil, işin şeyi oradan başlıyor' dedi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Okullar var, anlatıldığı gibi 500 lira, bin lira öyle bir şey yok. Nerede! Bunun asgarisi bin 500, 2 bin liradan başlar, 20, 22 bin liraya kadar çıkar, böyle bir yapı. Bunların içinde kolejlerine, özel okullarına gidip özel okullardan sonra bu dershanelere gidenler var, bunlar da yaşandı. Bu bir defa ayrıca bir zannediyorum ciddi bir ters tepme oldu. Asıl bizi sıkıntıya düşüren, rahatsız eden şey şudur: Yasal veya yasal olmayan, bir ülkenin başbakanı nasıl dinlenir. Başbakanın dinlenmesinde mahkeme kararı diye bir şey olamaz, dinleyemezsin, mahkeme bununla ilgili karar veremez, cumhurbaşkanıyla ilgili veremez, Genelkurmayla ilgili veremez. Bunlar bunu yapacak kadar alçaklaşmışlardır, adileşmişlerdir. Sen nasıl dinlersin bir başbakanı? Ondan sonra kalkıp bize İslami ahkam kesme, bunun merci neresi olursa olsun, böyle bir şeyi anlamak, anlatabilmek mümkün mü? Benim uluslararası ilişkilerimi adeta izleyeceksin, dinleyeceksin, hatta hatta görüntüleyeceksin. Ben mesela enerji bakanımla görüşüyorum, görüşmemde devlet sırları var, uluslararası tahkime gidilecek bunları konuşuyoruz. Nereden konuşuyoruz? Güvenli hattan konuşuyoruz, yani kriptolu hattan konuşuyoruz. Bunlar kriptolu hattı, güvenli hattı bile dinleyecek kadar izanını, her şeyini kaybetmiş insanlar. Ne yapmışlar? Devletin kurumlarına yerleşmiş, oradan güya devletin üst kademelerine güvenli telefon, kriptolu telefon veriyor. Bunun bizim dinimizde, İslam'da, insanlıkta yeri var mı? Amerika-Almanya arasında bile bu sıkıntıya neden oldu, İngiltere'de yaşandı.' Erdoğan, gazeteci Turgay Güner'in 'Zannediyorum kriptolu telefonları rahatça konuşun kumpası için yapmışlar' sözleri üzerine de 'Onların düşüncesi öyle. Bizim bir sabit kriptolularımız var, bir de seyyarı var ama bunlar seyyarı da sabiti de hepsini dinler duruma gelmişler' dedi. 'Bir kısım yargıyı bunlar ele geçirdiler' Dinlemeler, izlemeler, siyasiler ve başka pek çok örgütsel faaliyetlerle ilgili bir yasal takibat sürecine gidilip gidilmediği ve bunun bir soruşturmaya dönüşüp dönüşmediğine ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, 'Bunların şu ana kadar en önemli attıkları adım, bir defa tabi yargı, bir kısım yargı, bütününü buna katamam, bir kısım yargıyı bunlar tabi ele geçirdiler. Bunun içinde savcısı var, hakimi var. Yargıtay'ın hakeza öyle, Danıştay'ın hakeza öyle' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, 'Orada kilitleniyor anlamında mı söylüyorsunuz?' şeklindeki soruya, şu yanıtı verdi: 'Tabii şimdi ilk derece mahkemede icabında mesela çok enteresandır, belli bir süre içerisinde bana yapılan birçok hakaretler var. Bu hakaretlerde ilk derece mahkeme lehime karar verirken, üst yani Yargıtay'da lehime karar veriyordu. Ama şu olaylardan sonra çok manidardır şimdi ilk derece mahkeme lehime karar veriyor, bakıyorsunuz Yargıtay bozuyor. Hakaret çok açık net hakaret. Ben birçok hukukçularla da konuyu görüşüyorum, 'Tartışılmaz' diyorlar. Öyle bitsin diyorum arkadaşlara, çünkü kendim şeye girmek istemiyorum yani özellikle diyelim ki Kılıçdaroğlu'yla ,Bahçeli'yle böyle bir atışmanın içerisine girmek istemiyorum. Adam bakıyorsun ölmüş annemle ilgili, çocuklarımla ilgili iftira üstüne iftiralar yapıyor. Şimdi bu konuda eğer bir aceleye bu işi getirecek olursak, buradan olumlu bir netice çıkamayabilir. Onun için de tabi burada bu kurumların yeniden bir elden geçirilmesi, dizaynı gerekiyor. Biz HSYK olayında niye bu adımı attık? HSYK olayında bile oradaki belli isimler 'Biz Başbakan'a bunun hesabını soracağız' diyor, düşünebiliyor musun? 'Başbakan'a bunun hesabını soracağız' diyor. Kim bu adam? Yargı mensubu. Sen bunu nasıl söylersin ya? Çünkü adamların belli yerlerde, belli zamanlarda içerisinde tabi bir araya gelişleri var, ama bilmiyorlar ki yani kendi kurdukları tuzağın üzerinde bir tuzak var, bu da Allah'ın tuzağıdır. Orada işte bir insaf sahibi olan, bakıyorsun geliyor ondan sonra böyle bir durumu anlatıyor size. Yani bu yargıdaki vesayetin yeni bir türü. Bununla karşı karşıya kalındı. Fakat bunlar tabii aşılmaz işler değil, bunları aşacağız, çünkü hep söylüyorum, bu devleti biz sokakta bulmadık. Ve şu anda millet de bizden ne istiyor 'Devletime sahip çık' diyor. İşte bugün ve şu ana kadar yaptığım bütün mitinglerde, eğer meydanlar böyle kilitlenmişse, böyle lebaleb doluyorsa bu coşku, bu heyecan varsa, bakın daha kelimeyi ortaya atıyorsun alan kaynıyor. Niye, işte bundan, görüyorlar bunu ve ister istemez tabi bunun hesabını verecekler. Tehditler şunlar bunlar benim için hepsi hikaye. Ben ta baştan beri söyledim, ben vatanım için, milletim için kefeni yola, yani giyerek çıkmış bir insanım. Benimle beraber bu işe soyunmuş arkadaşlarım, kardeşlerim var. Biz burada gereği neyse bunu yapacağız. Öyle kalk sen Pensilvanya'dan bu ülkeyi karıştır, kusura bakmasın buna müsaade edemeyiz. Neymiş sıfatı 'kainatın imamıymış'. Nerenin imamı olursan ol, bu ülkeyi karıştıramazsın.' 'Bu bir örgüt buna cemaat, memaat denmez' 'Bu tahkikatın içinde o da var mı' şeklindeki soru üzerine Başbakan Erdoğan, 'Ne demek canım tabii olacak. Daha ne oluyor ki herşey dökülüyor ortaya. İşte görüyorsunuz yanında yıllar yılı beraber olmuş arkadaşı, öğrencisi Latif Bey neler anlatıyor ya adamcağız. Anlattığı şeyleri görünce ürpermeyecek misin? 15 yıl onu takip ettirmiş. 'Hocam takip ettirdin mi beni?' diyor, 'Takip ettirdim' diyor. Niye, 'E ne yapıyorsun, ne ediyorsun bileceğim' diyor. Arkadaşlar böyle bir hocalık, böyle bir imamlık olabilir mi? Ben bir de imam hatip mezunuyum, bana hocalarım hiç böyle bir şey öğretmediler. Bir çete, bu bir örgüt buna cemaat, memaat denmez. Pırlanta gibi cemaatler var, bunlarla hiç alakası yok. Sonra o kadar enteresan bir şey ki bakıyorsun işte alufte. Yok bilmem işte bir siyasi böyle bir alufteyle şey olacakmış da bilmem neymiş de filan falan, 'hemen' diyor 'geceyarısı haber verdirdim' diyor, 'aman ha bu tuzağa düşmesin', şuna bak. Böyle bir şeye, tabi, sen bu işleri mi takip ediyorsun. Sen alim, ilim erbabı bir zat mısın, yoksa bu işleri takip eden bir istihbarat elemanı mısın? Anlaşılır bir şey değil. Herşey var' ifadelerini kullandı. Erdoğan, daha önceki açıklamalarında 'Hesap soracağız' şeklindeki ifadesi hatırlatılarak, bu ifadenin içini dolduracak somut suç üstü verilerin elde edilip edilmediğine ilişkin soru üzerine de şunları söyledi: 'Bu konuda zannediyorum şu cevabım herşeyi halleder, İstanbul Başsavcısının yaptığı açıklama manidardır. Bakın ne diyor, daha 3 binde filan olduğu zaman, hani sanatçısı, bilim adamı şusu, busu herkesin dinlenmesi olayı, gazetecisi vesairesi filan falan, 'Daha bir çok klasörlerin geleceği anlaşılıyor' diyor. Şimdi burası ilginç. Şu anda bir defa tabi emniyetle yargı arasında, tabi burada da yine ben emniyetteki tertemiz olan insanlar var onları tenzih ederim, yargıda da hakeza, bir defa burada paralel yapı her iki tarafta koordine olmuş vaziyette. O koordine olmuş haliyle birisi kalkıyor, paslaşarak, orayla da işi koordine ederek oradan gidiyor icabında dinlemeyi, arama emrini herşeyini alıyor ve aldıktan sonra emniyet hemen müdahalesini yapıyor. Bakın yukarıya üstüne haber vermeden ve utanmadan, sıkılmadan birileri diyor ki bakıyorsun televizyonda zaman zaman dinliyoruz onların kendi kanallarında da bana özet bilgiler geliyor, yani bunlarda utanma filan kalmadı. Bunlarda ar, mar, haya hiçbir şey yok. Diyor ki; 'Üstüne haber verecekmiş' diyor. 'Üstüne haber verdiği zaman üstü ona müsaade eder mi?' diyor. Lafa bak, ya bunun sorumlusu kim? Vali. Bunun sorumlusu kim? Emniyet müdürü. Altında böyle bir şey olacak, bundan haberi olmayacak. Olur mu, nasıl böyle bir şey olur? Yani eğer üstünün izin vermeyeceği veyahutta 'evet' demeyeceği bir şeyse, demekki burada bir suistimal var sen bu suistimali gördüğün için altta o anlaştığın paralel yapının emniyet tarafındaki ayağıyla bu işi hemen bir oldu bittiyle çözelim, apar topar sabah 5'te 6'da evinden alalım herkesi, hop götürüp içeri atalım. Ve tabi bunu yaparken de hemen bunun öncesinde ne yapıyorsun? Yine paralel medya var. Paralel medya ile de ayağı kuruyorsun, çok gizli, gizli kaydı olan evrakları da anında onlara servis ediyorsun. Arkadaşlar inanın bu kadar alçaklık, bu kadar adilik olmaz ya, olmaz. Düşünün bunların işadamı olduğunu düşünün şimdi birçoğu işadamları var ki bu işadamlarının içerisinde tanıdığımız insanlar var. Bu insanlar, bu kamuya teşhir edildiği zaman bu insanların onuru ne olacak. Bu insanların kredibilitesi ne olacak. Kalkıyor adam mesela orada bir tane arkadaşlardan yine, ben yine gururla söylüyorum mesela daha önce buna Cumhuriyet gazetesi takmıştı bir zamanlar. Yasin El Kadı'yla ilgili şimdi bunlar taktı ve bunu o kadar ileri gidiyorlar ki bu da terbiyesizliğin daniskası diyor ki 'El Kaide'ye destek veren, onun yardımcısı, finansörü olan' Allah cezanızı vermesin ya. Ben bu adamı tanımasam, bu insanı tanımasam ben de yutacağım.' 'El Kaide'ye de karşı olan ve Türkiye hayranı olan, bu ülkeye hayran olan bir insan' diyen Başbakan Erdoğan, Yasin El Kadı Türkiye'de yatırım yapmaya hazırlanırken söz konusu gelişmelerin yaşandığına işaret etti. 'El Kaide Türkiye'ye yerleşemedi, yerleşme gayretleri var' 'Bu El Kaide lafını çok duyduk, MİT tırlarında duyduk, sayın Yasin El Kadı da duyduk, İHH baskınlarında duyduk. El Kaide ile ilgili daha uluslararası, daha büyük ölçekli bir hazırlık olduğundan mı şüpheleniyorsunuz?' şeklinde bir soruya karşılık Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biliyorsunuz, El Kaide Türkiye'ye yerleşemedi, yerleşme gayretleri var. Biz tabi buna karşı tedbirlerimizi alıyoruz. Bu konuda benimle ilgili El Kaide'nin yaptığı çok ciddi biliyorsunuz açıklamalar var, olumsuz açıklamalar var. Ama bunu da onlar bildiği halde, işlerine gelmiyor. Şimdi yani bu paralel yapı, bu Pensilvanya değil mi Marmara gemisiyle ilgili olumsuz, aleyhte açıklamalar yapan. Yani 'Bu hükümetin onlara müsaade etmemesi gerekirdi' diyor. Kılıçdaroğlu aynı şeyi söylemiyor muydu, 'Biz olsak etmezdik' diyor. Aynı paralele düşüyorlar. Aynı şekilde bakıyorsunuz yine Mısır olaylarında aynı yere düşüyorlar. Suriye olaylarında Pensilvanya'nın bir tane oradaki mazlum, mağdur insanlarla ilgili bir açıklamasını duydunuz mu? Gazetelerinin, yayın organlarının bir ciddi anlamda bir açıklaması var mı? Soruyorum. İşin içindesiniz, yok. Başka yere hizmet ediyorlar, hizmet farklı.' Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, 'Paralel yapı ne istiyorlar. 'Siz gelip geçicisiniz, devleti biz yönetelim mi' diyorlar' şeklindeki sorusu üzerine, 'Bir defa bunların, dikkat ederseniz, bu proje yaklaşık 35 yıllık proje. 35 yıldır çalışıyorlar. Şimdi Pensilvanya'daki zat, aslında emekli olmuş bir zat değil. İstifaen, Diyanetten ayrılmış ve ondan sonra da kendisine, zaten tahsil itibarıyla da ilkokul mezunu bir zat, yeşil pasaport uydurmuşlar, bu yeşil pasaportla 1999'da biliyorsunuz Amerika'ya kaçmış bir zat. Tabii oraya yerleşti' yanıtını verdi. 'Vatanını çok sever, milletini çok sever, vatanını da çok sevdiği için de 15 yıldır vatan hasretiyle yanıyor. Ben tabii hakkımızda dedikodular üretilmeye başlayınca, 'yani ben güya Türkiye'ye dönmesini istemiyormuşum. Bunları duyunca 2 yıl, 3 yıl önce bir çağrı yaptım. Olimpiyatlarda, yani dönün dedim' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: 'Tabii o zaman, böyle bir yani bir tezgahların döndüğünden haberimiz yok. İşte samimi görüşüyoruz ya ve gidiyoruz bunların olimpiyatlarında konuşuyoruz, yurt dışında okullarına davet ediyorlar, gidiyoruz. Bakan arkadaşlarım gidiyor. Yani biz refere oluyoruz. Onların, o ülkelerin devlet başkanlarına, hükümet başkalarına refere olduk. Şimdi bütün bunlar oldu, bütün bunlar yaşandı ve tabii bizim o çağrımıza, o davetimize oradan tabii hep bakıyorsunuz böyle çok farklı, her tarafa gelebilecek şekilde cevaplar. Neymiş, 'bizim burada huzurlu bir yönetim, buna herhangi bir sıkıntı düşmesin diye, gelmeyi düşünmediği, onun için orada bir müddet daha kalmasının faydalı olacağı' gibi cevaplarla iş geçiştiriliyordu. Tabii bugüne kadar gelmedi, kaç oldu, 15 yıl oldu, gelmedi. Kolay kolay da gelmez.' Savaş Ay'ın bir programında, siyasetle ilgili sorusu üzerine verilen cevaba dikkati çeken Erdoğan, şöyle konuştu: 'İşte Hazreti Cebrail gelse siyasi parti kursa ona da oy vermem, diyor. 'Kusura bakma derim', diyor. Bakın öyle bir benzetme ki hani teşbihte hata olmaz denir, orada bir yanlış anlaşılma vardır, asıl anlamı teşbih hata kabul etmez. Yani öyle bir teşbih yap ki burada hata olmasın ama sen şimdi kalkıp Hazreti Cebrail'in bir melek olarak işi bellidir, kalkıp gelecek siyasi parti kuracak, ee sen ona oy vermeyeceksin. Bir defa itikadi noktada bir sıkıntı meydana getirir.' Başbakan Erdoğan, '2010 referandumunda nasıl siyaset yaptılar' şeklindeki soruya da 'İşte orada yargıyla ilgili tezgah, yargıyla ilgili beklenti. O noktadaki hazırlıklardı ve o operasyonu da başarılı yaptılar' diye yanıt verdi. 'Bunları ben hiç kale almıyorum' Erdoğan, başka bir gazetecinin, '17 Aralık süreci sonrası, ana hedef sizsiniz. bu artık belli. Pek alışık olmadığımız, sizin de alışık olmadığınız türden yeni şeylerle karılaştık. Kriptolu telefonlarınızın dinlenmesi, yasa dışı kayıtlar, bütün bu 17 Aralık'tan bu yana 3 aylık süreç içerisinde sizi, şahsınızı özellikle hedef alan konularda siz ne düşünüyorsunuz? Bir yerde bir şey çıktığında tepkiniz ne olur. Bir de içiniz rahat mı? Bu anlamda müsterih misiniz, şahsınıza yöneltilen suçlamalar konusunda' sorusunu da şöyle yanıtladı: 'Bir defa bunları ben hiç kal almıyorum. Çünkü burası artık benim şahsımı filan tamamen aşmış bir şey. Burada ulusal güvenliğe tehdit var. Bu ulusal güvenliği tehdide karşı biz her türlü tedbiri alırız. Şahsımın burada feda olması gerekiyorsa ben zaten fedayıcan etmişim. Her zaman bir lafım var biliyorsunuz: Abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmaz. Rahatım. Adam kalkıyor, Kılıçdaroğlu, ona gönderilen montajlarla şunlarla bunlarla konuşuyor. Ondan sonra yok bilmem şu kadar milyar dolar. Ya bunlar para saymayı da bilmiyor. Bir odanın içerisine sığmayacak kadar parayı götürüyorsunuz, nasıl götürüyorsunuz bunu. Bu kadar aklın, mantığın alamayacağı şeyler.' Başbakan Erdoğan, bütün bunlara karşı devletin bekası için atılması gereken adımları attıklarını vurgulayarak 'Zaten başladık ama seçim sonrası bu süreci hızlandırma zorunluluğumuz var ve bunu yapacağız ve Bu süreç içerisinde şimdi her şey meydana çıkmaya başladı' ifadesini kullandı. 'Lütfen aklınızı kiraya vermeyin' 'Eğer bir yerde CHP güçlüyse AK Parti'ye oy verme, CHP'ye oy ver. Eğer, MHP orada güçlü CHP değilse AK Parti'ye oy yok, MHP'ye oy verin' denildiğine işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: 'Siirt'te mesela, Mardin'de oralarda da BDP'ye yani, daha da ileri gidiyor, 'Cebrail'e oy yok, CHP, MHP, BDP'ye oy var.' Şimdi Allah aşkına 'Kainatının imamının' içtihatlarını görüyorsunuz, fetvasını görüyorsunuz. Şimdi bu fetvaya inanlara sesleniyorum ben: Ah benim canım kardeşlerim, lütfen aklınızı kiraya vermeyin. İradenizi kiraya vermeyin.' 'Bizim inancımızda, kula kulluk yoktur' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle dedi: 'Faniye kulluk yoktur. Baki olan ise sadece Allah'tır. Allah'tan başka kimseye bizim kulluğumuz olamaz. Sen Pensilvanya'daki zatın kulu musun ya? O yanlış yapamaz mı? 'Efendim o söylediyse onda bir hikmet vardır.' Hikmet arayışını bırak, Allah'ın emrine bak, Resulünün sünnetine bak. Ama öyle uygulamalar var ki kişiyi ubudiyet noktasında sıkıntıya düşürür. Kulluk noktasında sıkıntıya düşürür.' 'Gerçek alimlere bir haksızlıktır' Erdoğan, bir televizyon dizisinde yayınlanan sahneyle ilgili eleştirilerini de dile getirirken, şöyle konuştu: 'İşte ne diyor, Miraçtan Peygamber Efendimiz iniyor, kamyonete bindiriliyor ve böylece arkasında işte salatüselamlar geliyor, birisi önüne yatıyor, bilmem ne yapıyor. Maalesef son katıldığım olimpiyatlarda yaptığı açıklamada, Peygamber Efendimiz'in orada olduğunu, söylüyor. Peygamber Efendimiz gelmiş, o folklorik gösterileri seyretmiş yani. Bu kadar enteresan şeyler. Bu tabii gerçek alimlere bir haksızlıktır. Bu hakikaten üzücüdür. Onun için çok saf temiz kardeşlerimizin ben hala olduğuna inanıyorum. Yani o evlerde, yurtlarda filan saf temiz çocukları aldatan, kandıran ablaları kastetmiyorum, onların da kendilerini çek etmeleri lazım. Onlara şahsımla ilgili beddua seansları yapıyorlar. Bakan arkadaşlarımla ilgili beddua seansları yapıyor. Bu beddualar bumerang gibi döner, kendilerine vurur. Bunu iyi düşünmeleri lazım.' 'Kayış attı' 'Şu ülkede ben çok açık net bir şey söylemem lazım. Düşünebiliyor musunuz, 28 Şubat'ta Pensilvanya'daki zatın başörtüsüyle ilgili vermiş olduğu fetva var, bir de daha önce ondan 15 20 sene önce yine vermiş olduğu fetva var. İkisi birbirine tamamıyla zıttır' ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Orada itikadi olduğunu söyler, öncekinde ve 'Kuran'ın ayetlerine terstir, açamaz, şudur budur' filan derken, 28 Şubat sürecinde açma noktasında bu defa açıklamalar yapıyor. Nerelerden nereye. Akşam başka sabah başka. Olur mu böyle şey. Şu beddua olayında da 5 ay önce ne söyledi, 5 ay sonra ne söyledi? Buyurun! Yani orada, densizlik, diyordu, 5 ay sonra meşru oldu. Niye? Kayış attı.' 'Ameliyatımdan bugüne her şey çok daha güzel gelişti' Erdoğan, 'İki yıl önce 6 Mart'ta paralel bir gazetenin manşetinde 'Başbakan Erdoğan'ın iki yıl ömrü kaldı' diye bir haber yayınlandı. İki yıl tamamlandı, siyaseten mi acaba iki yıl ömür biçilmişti' sorusu üzerine, 'Siyasi olamaz çünkü seçim yok. Şimdi başka türlü götürme noktasında haberleri aldık. Onları duyduk ettik' yanıtını verdi. Allah'ın verdiği ömrü bir an öne, bir an sona kimsenin erteleme veya gereğini yapma yetkisi olmadığını ifade eden Erdoğan, 'Onun için biz ya Hafız deriz, ona sığınırız. Tedbirlerimizi alırız, yolumuza öyle devam ederiz. Onlar varsın böyle devam etsin. Ya Şafi dedik, şifanın en büyük vereni O'dur. Ve elhamdülillah ameliyatımdan bugüne her şey çok daha güzel gelişti. Şu anda bu maratonu ilk günlerimiz aratmayacak kadar götürüyoruz. Siyaseten meydandayız. Biz 'Müslümanım' diyenden bir şeyi bekleriz, Müslüman o kimsedir ki elinden ve dilinden Müslümanlar emindir, salimdir. Şimdi bakıyorsunuz beddualar var. Müslüman, bırakın Müslümana beddua etmeyi diğer insanlara bile beddua edemez, onun nezaketi bunu gerektirir. Ama bunlar çığırından çıkmış vaziyette' diye konuştu. 4 eski bakanla ilgili fezlekeler Erdoğan, '17 Aralık operasyonunda ismi geçen 4 eski bakanla ilgili Meclis'e gelen fezlekeler konusundaki tutumunun' sorulması üzerine de 'Ayın 19'unda arkadaşlarımız orada bulunacaklar' bilgisini verdi. Aynı gün kendisinin mitingleri olduğunu, mitinglerde bulunacağını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: 'Arkadaşlarımıza gerekli çağrılar yapıldı, arkadaşlarımız orada bulunacaklar. Fakat dikkat edilirse şu ana kadar anamuhalefet partisi bir soruşturmaya yönelik adım atmadı. Sadece bu toplantının yapılmasını istiyor. Tamam da niye soruşturmaya yönelik bir adım atmıyorsun? Burada dert başka. Dert: 'Acaba son 10 güne girerken bazı bir şeyler yakalar da belgeler, bilgiler filan yakalar da bunu biz kamuoyunda paylaşabilir miyiz?' Bunlar hukuk mukuk da anlamazlar, bunlar daha siyaseti öğrenemediler, çok acemisi bu işin. İşte onun için Anayasa Mahkemesinden birkaç kez döndüler, veto yediler. Güya hukukçuları da var, bir işe de yaramıyorlar. Bu olayda da soruşturmaya yanaşmıyorlar. Şimdi de o gün toplantı yeter sayısını 184 bulabilecekler mi bilemiyorum. Komisyonda da çoğunluk bizde oluyor. Yani bizim o komisyona 9 üye verme hakkımız var, 4 tane CHP'nin, bir diğerlerinin. Bu şekilde oluşan bir komisyon var. Dolayısıyla bu komisyonda, eğer böyle bir şeyin kurulması söz konusu olursa ki o da zannediyorum ayın 19'undan sonraki bir dönemde böyle bir adım atılacak olursa o zaten nisan ayı içerisinde olabilecek bir şey. Ama böyle bir noktada bunlar böyle bir adımı şu ana kadar atmadılar. Bunlarda böyle bir cesaret yok. Burada çok farklı gelişmeler olabilir. Benim 4 milletvekili arkadaşım asla bu şeylerden çekinmek gibi bir dertleri yok.' Başbakan Erdoğan, 'dört eski bakanın yargılanmak isteyip istememesiyle' ilgili soru üzerine de şunları kaydetti: 'Ortada herhangi bir suç unsuru yoksa, suç sabit değilse niçin böyle bir şeyi istesin? Bunlar gazete haberleriyle, gazete kupürleriyle... Bunlar bizim partimizi de biliyorsunuz o şekilde kapatma yoluna gittiler. Ve biz ki yola çıkarken bir şey söyledik. Ne dedik? '3Y' dedik. Yolsuzlukla yasaklarla yoksullukla mücadele. Biz bu mücadeleyi vermemiş olsaydık Türkiye'nin milli geliri 230 milyar dolardan 820 milyar dolara çıkabilir miydi? Biz bu mücadeleyi başarılı bir şekilde verememiş olsaydık eğitimde cumhuriyet tarihinin yapmış olduğu derslik sayısının yarıdan fazlasını... 205 bin derslik biz yaptık. Yollara bakıyoruz, bölünmüş yollarda 79 senede bunların yaptığı bölünmüş yol 6 bin 100 kilometre, biz şurada 17 bin kilometre bölünmüş yol yapmışız. Yolsuzlukların olduğu bir ülke bunu yapabilir mi? 23,5 milyar dolar IMF'e olan borç MHP'nin borcu, o getirdi, CHP'nin yavrusu DSP ile birilikte. Bize bunu bıraktılar. Bunu biz ödedik, biz bitirdik. 'Milliyetçiyiz' diyenler 27.5 milyar dolar Merkez Bankamızın döviz rezervi vardı, şu anda 128 milyar dolar döviz rezervi var. Yolsuzlukların olduğu bir ülkede buraya gelebilir misiniz? Sağlıkta zaten devasa bir patlama var. Çok enteresan, bu olaylarda gelen bir nokta var. Üçüncü havalimanı ile ilgili olarak yapılan ihale 46 milyar dolar, oranın müteahhitlerini bile bunlar yemeye kalktı.' Erdoğan, üçüncü havalimanının yapımının neden engellenmek istendiğiyle ilgili bir soruya, 'Oradaki müteahhit firmalardan herhalde mama almadılar bunlar. Bunlar biliyorsunuz, paralel yargıyı da kullanmak suretiyle bazı şeyleri haraca bağlıyorlar. Neyle? Şantajlarla. Şimdi burada bunlar çok çok önemli. Aynı zamanda uluslararası bir casusluk da. Bir savaşa, Allah göstermesin, girecek olsak düşman nereyi vurur? Ya gelir havaalanlarını vurur, ya köprüleri vurur' diye cevap verdi. '17 Aralık'tan sonra Ergenekon davasına bakışınız değişti mi' sorusunu Erdoğan, '17 Aralık öncesinde zaten intikam timleri kurulmuş. Bir kısım yargı mensupları adeta intikal timi gibi hareket ediyor. Bunu yerel mahkemede de üst mahkemede de görüyorsunuz. 'Ben bunu burada ne kadar daha fazla yatırırsam, o kadar kardır' diyor. Böyle bir adalet olur mu? Ne kadar erken karar verilirse o kadar adil davranmış olursunuz. Bunların böyle bir derdi yok ki. 'Ne kadar fazla yatarsa ben bundan intikamımı o kadar almış olacağım', mantık bu' yanıtını verdi. 'Bazı medya gruplarının attıkları başlıklara dikkat edin' Erdoğan, '28 Şubat mahkemelerinin yargılamaları veya haksız kararlarıyla ilgili bir şey yapılması gerektiğine inanıyor musunuz' sorusu üzerine de bu konularla ilgili çalışmalar olduğunu belirtti. 28 Şubat ile ilgili yalnızca Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) muvazzaf veya emekli mensuplarının yargılanmasının doğru olduğuna inanmadığını, bunu daha önce de söylediğini dile getirdi. 'Bir kısım sermaye bir kısım medya, bunlar o dönemin çok ciddi şakşakçılarıydı' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Dolayısıyla bunlar neden dinlenmiyor da sadece TSK'nın mensupları dinleniyor çünkü o arada o işin içerisinde bizzat yer alanlar var. Sivil kanat. Bu konuyla ilgili bu süreç içerisinde sivil kanada da bu iş uzanabilir, yeni düzenlemelerle birlikte. O paralel yapıyla ilgili olarak, paralel yargı diyelim, yine tenzih ediyorum iyilerini, bu işin dışarıda pazarlamacıları, komisyoncuları var. Bu komisyoncularla beraber bu işler götürülüyor. Çok açık, net ortada. Bundan dolayı seçim kampanyasında bazı medya gruplarının mesajlarına, attıkları başlıklara dikkat edin. Bu başlıklara baktığınız zaman buralarla bağlantılı olan tiplerdir, bunun endişesini taşıyarak o başlıkları atıyor, ona göre köşelerini yazıyorlar. Bunların hepsi buradan kaynaklanıyor.' 'Paralel yapı ülkenin karışmasını istiyor' 'Çözüm süreci hangi aşamada ve paralel yapının buraya müdahalesi ne noktada' sorusuna karşılık da Erdoğan, TBMM tatile girmeden yeni Demokratikleşme Paketi'nin Genel Kuruldan geçtiğini, paketin sürece yönelik çok ciddi adımlar içerdiğini anımsattı. Özellikle bölgeyi rahatlatacak bir hava oluştuğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu: 'Bu 'paralel yapı' dediğimiz fenomen burayı da hedef alıyor. Çünkü onlar ülkenin karışmasını istiyorlar. Ülkeyi karıştırmaya muktedir olamayınca bundan rahatsız oluyorlar. Çünkü onlar da buradan nemalanıyordu. Ama şimdi ülke sükut bulursa... Ne diyorlardı? 'Güneydoğu'daki sükuneti biz sağladık' diyorlardı. Neyle oralardaki dershaneleriyle sağlamışlar. Tamam, şu anda dershaneleriniz yine var. Siz eğer bu sükuneti sağlamak gibi bir idealiniz varsa bu işte 2015'in Eylül'üne kadar devam edeceksiniz.' Yeni düzenlemeyle bir partinin devlet yardımı alabilmesi sınırını yüzde 7'den yüzde 3'e düşürdüklerini ifade eden Erdoğan, şunları belirtti: 'Seçim barajı' konusunda ise bir anlaşma sağlayamadıklarını söyledi. Erdoğan, 'Bütün bunlarla bugüne kadar bizim tespit ettiğimiz talepleri, çözüm sürecine oturttuk ve yasal düzenlemesini de ona göre yaptık. Hiçbir yasal düzenleme veya hukuk o gün koyduğunuz noktayla bitmez. Tekamül denilen bir olay var. Bunu zaman içerisinde güncellemek durumundasınız. Bugün hala 30, 40, 50 yıl öncesinin yasalarıyla idare ettiğimiz bazı düzenlemeler var. Artık burada kalmak gibi bir şey söz konusu olamaz. Bunun sürekli güncellenerek o günün şartları neyse ona göre ayarlamamız gerekiyor.' AK Parti kurulurken güneydoğu illerini dolaştığında kendisine 'Sadece olağanüstü hali kaldırın, biz sizden başka bir şey istemiyoruz' denildiğini aktaran Erdoğan, iktidara geldiklerinde 'olağanüstü hal' uygulamasını hemen kaldırdıklarını anımsattı. Erdoğan, 'O dönemde kaldırmamıza rağmen ondan sonra çıkardığımız maddelerin sayısı 50, 60, 100'ü buldu. Durmadık. 'Silah sussun, siyaset kazansın' dedik, yok. Samimi davranmadılar hala da davranmıyorlar. Öyle olmasına rağmen, onlar istedi diye değil o bölgedeki insanımız neye layıksa onu yapalım, Batıda ne varsa doğuda, güneydoğuda da o olsun, ülkemizin 780 bin kilometrekaresinde vatandaşlarımız hepsi aynı hak ve hukuka sahip olsunlar.' 'Birinci Gezi kalkışması, ikinci Gezi kalkışması... Sokakları yakıyorlar, yıkıyorlar, yağmalıyorlar, ateşe veriyorlar, öldürüyorlar... Tüm bunlar oluyor, fakat hiçbir şey olmuyor. Ne hakimi ne savcısı kimse hesap sormuyor. Siyasi parti genel başkanları, medya patronları, iş adamları bu kalkışmalara, yağmalara, yakmalara, yıkmalara destek veriyor. Toplum bundan sıkıldı. Bu konularda nasıl önlem alacaksınız?' sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi: 'Ukrayna-Türkiye benzetmesi veya farklı ülkelerle benzetmeler uygun değil bana göre çünkü Türkiye başka, o ülkeler başka. Koşullar başka, örf, adet bunlar bambaşka. Meclisimiz bizim öyle zannediyorum bu son 19'undaki olay sebebiyle nisanın ilk haftasını da tatil kararı alabilir ve nisanın birinci haftasından sonra da çalışmaya başlar. Bizim öncelikli görüşeceğimiz bazı yasa düzenlemeleri var, bunlara devam edeceğiz. Gerek yerel mahkemeler noktasında gerek güvenlik, gerek üst mahkemeler noktasında bu düzenlemeler tam manasıyla yapılmadıktan sonra, buraya çözüm getirmek mümkün değil. Önce bunun çözülmesi lazım. Çünkü bir kısım paralel yargı inanın artık adil karar vermiyor. Maalesef tamamıyla ön kabullerle ön yargılarla kararlar veriyor. Bunu görüyoruz. Bunu şahsımda yaşıyorum. Çünkü etrafımdaki birçok yargı mensubuyla hukukçu arkadaşlarımızla oturuyoruz, konuşuyoruz. Şimdi adam kalkıyor, 'hırsız başbakan' diyor. Bunu diyen kim? Anamuhalefetin başındaki adam diyor. Yargıda birisine 'hırsız hakim, savcı' deseler acaba kabul görür mü? Ne diyor? 'Ağır eleştiriye girer, sen siyasetçisin' diyor. Dikkat et, 'hırsız Tayyip' desen bunu bir yere uydurursun ama 'hırsız başbakan' diyorsun. Bu ülkenin başbakanına sen bu şekilde bir yakıştırma yapıyorsun. Yani bunun olmadığı bir yapı, kesinlikle reforme edilmesi lazım. İşte onun için önümüzde bir reform süreci var. Onun üzerine de yoğun bir şekilde gideceğiz. Buradan süratle bir neticeye varmamız lazım ki burada paralel vesayete de inşallah son verelim.' 'Sizin anketlerde son durum nedir? 30 Mart sonrası, cumhurbaşkanlığına aday olacak mı olmayacak mı Sayın Erdoğan' sorusuna, Erdoğan, 'Ben sizin kadar meraklı değilim o konuda' karşılığını verdi. 'Bütün bunlar Erdoğan, cumhurbaşkanı olmasın oluyor şeklinde yaygın bir görüş var. Aday olmazsanız, bu hesapları yapanların, hesapları tutmuş olmayacak mı?' sorusuna, Erdoğan, 'Şunu peşinen tekrar söyleyeyim: Benim şu anda her şeyim 30 Mart. Arkadaşlarımla hep buna kilitlendik. Çünkü 30 Mart'ta bizim birinci parti olarak çıkmamız lazım. Yapılan kamuoyu araştırmaları falan, bu konuda iyi çalışan bir partiyiz, gösteriyor ki biz şu anda birinci partiyiz' cevabını verdi. 'Onlar için koltuk önemli'- AK Parti genel başkanı olarak, 3 genel, 2 yerel, 2 tane de referandum geçirdiğini hatırlatan Erdoğan, 7 seçimde de AK Parti'nin kazandığını söyledi. 'Siyaset niye yapılır?' diye soran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: Eğer Kılıçdaroğlu bir liderse ki böyle bir özelliği yok, ancak genel müdür. Sen niye bu işe soyundun? Yani partiyi birinci parti yapmak için değil mi, iktidara taşımak için değil mi? Şu 4 yıl içinde 3 seçime girdi, 3'ünde de arkadan nal topladı. Sayın Bahçeli bildim bileli partisinin başında. O, bizim ilk kazandığımız seçimde de parlamentoya da girememişti, biz CHP ile ikimiz girmiştik. O giremedi, 2002. Fakat hiç umurunda değil. onlar için koltuk önemli, koltuğun sıcaklığından vazgeçemiyor. Ben de diyorum ki bu seçimde AK Parti birinci parti olmazsa ben çekilmeye varım, genel başkanlıktan çekilirim. Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan çekilebilir mi? Bahçeli genel başkanlıktan çekilebilir mi? İkisi de çekilemez. Niye? Çünkü onlarda böyle bir ideal, böyle bir aşk yok. Onlar için tek şey şu koltuk kaybolmasın. Zaten birisi kasetle geldi herhalde kasetle gideceği günü bekliyor. Öbürünün de zaten hiç umurunda değil, tamamen bir ideoloji, o şekilde yürütüyor. Diyorum ki buraya gönül veren vatandaşlarım, CHP'ye, MHP'ye gönül veren kardeşlerim, gelin bu işi yeniden bir kantara çıkarın. Olay, vatan millet meselesiyse o zaman burada el ele vermek suretiyle 'Beni madem temsil ediyorsun, iktidara taşıyamayacaksan ben senin arkandan niye geleyim?' Bu soruyu bir sorun.' 'Onların hepsi lehte netice veriyor'- 'Güçlü bir muhalefet olsaydı böyle darbe teşebbüsleri, 17 Aralık, 25 Aralık'taki operasyonlar olmazdı diye düşünüyor musunuz' sorusuna Erdoğan, 'Güçlü bir muhalefet olsa güçlü bir demokrasi olur zaten' yanıtını verdi. 'Daha keyifli olmaz mıydı' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Güçlü bir muhalefet olmadığı için biz iktidarız hem muhalefetiz, bizim durumumuz bu. Onlar sandıktan çıkamayacaklarını gördükleri, anladıkları için bundan dolayı da sandık dışı yollara başvuruyorlar. Bakın DHKP-C diyor ki: 'Ben, yaptım bu işi.' Adam diyor ki: 'Hava kararmıştı dolayısıyla elektrikleri kestiler, hükümet bu elektriği kim kesti onu bulsun' diyor ve diyor 'Katilini bulsun.' Yahu adam üstleniyor bu işi zaten. İşin bir bu boyutu var. İki: burada sebep netice ilişkisine bak. Nerede oluyor bu olay ve bu olayın olduğu yerin gittiği bölge neresi? Benim muhitim orası, büyüdüğüm yer, çok iyi bilirim oraları. Ama kendi önüne bir şey veriyorlar. Biliyorsunuz kılavuzu malum olanın işte böylece neticesi de bu oluyor. Bizim şu anda kamuoyu araştırmalarında, hamdolsun görünen o ki 45-50 bandında bir netice' dedi. 'Bu yasa dışı ses kayıtlarının bir etkisi olmamış o zaman' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, 'Onların hepsi lehte netice veriyor' ifadesini kullandı. Şu anda büyükşehir mitinglerini yaptıklarını, seçime kadar 30 büyükşehirin tamamına gideceğini belirten Erdoğan, söz konusu şehirlerin seçmenin yüzde 75'ini oluşturduğunu vurguladı. Bu nedenle büyükşehir mitinglerini önemsediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, 'Temenni ederim ki bunlar daha da olumlu bir netice inşallah versin' diye konuştu. Kırım'da yaşanan olaylar- '27 Nisan bildirisinden sonra da yaşanmıştı, sizin şahsınıza ya da partinize yönelik tüm saldırılardan sonra oyunuz artıyor. İnsanlar etrafınızda kenetleniyor. Sonra bunun oya yansımasının ardından birileri çıkıp diyor ki o gün 27 Nisan bildirisini savunanlar, sonra anlaşma vardı diyorlar. Bu seçimde de oyunuzu artırırsanız, paralel yapı 'Erdoğan'ın kumpası' der mi?' sorusunu Başbakan Erdoğan, 'Onu 31 Mart'tan sonra konuşalım' diye yanıtladı. 'Kırımlı Tatarların lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu ile yayından önce görüşme yaptınız. Hem oradaki referandum hem gidişat... Böyle bir soğuk savaşa mı gidiyor? Hem de Kırımlı Tatarların Türkiye'den beklentileri... Sizin bu görüşmede onlara verdiğiniz mesaj nedir' sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi: 'Şu anda gerçekten Kırım'daki kardeşlerimizin durumu iç açıcı değil. Şimdi Mustafa Cemil kardeşimizle bunları konuştuk. Konuyla ilgili olarak gerek Dışişleri Bakanımız Davutoğlu gerekse ben belli girişimlerde bulundum. Sayın Davutoğlu'nu zaten daha önce bir Ukrayna'ya gönderdim. Ukrayna'da hem merkezi yönetimle hem de Kırım Özerk Cumhuriyeti'nde görüşmeler yaptı. Tabii bütün bu görüşmelerden sonra bir hasıla elimizde var. Daha sonra Roma'da bir toplantı oldu bu konularla ilgili. Orada Lavrov'la, Kerry ile görüşmeler yaptılar. Ayrıca ben gerek Sayın Putin ile gerek Sayın Merkel'le bu konuyla ilgili görüşme yaptık. Bu konuyla ilgili yaptığımız görüşmelerde hep şunu söylüyorlar: 'Kırım'ın toprak bütünlüğünü, işte Tatarlar, Ukraynalılar ve Ruslar olarak bir birlik beraberlik içerisinde biz de korumaktan yanayız, aynen sizin gibi düşünüyoruz.' Tabii bu ne derece güven vericidir ayrı bir konu. Çünkü şu anda yaklaşımlar, Sayın Kırımoğlu'nun ifadesine göre bizi pek tatmin etmiyor. Böyle bir sıkıntı var. Merkezi yönetimde yapıyı olumlu karşılıyor. Ama tabii mali noktada tabii şu anda merkezi yönetim ciddi bir sıkıntı içerisinde. Gerçi Avrupa Birliği'nin şu anda bir 16 milyar avro gibi bir yardımı söz konusu ama bu tabii ne zaman gelir, nasıl gelir, acaba böyle bir geçiş hükümetine böyle bir parayı verirler mi vermezler mi bunlar da ayrı bir konu. Biz öyle de olsa böyle de olsa Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin yanındayız, onların hakkını hukukuna korumak için her zeminde gerek Rusya ile görüşmelerimizi devam ettireceğiz, Almanya ile öyle zannediyorum şu önümüzdeki gün içerisinde Şansölye ile bir görüşmem olacak, o da öyle bir şey arzu ediyor. Bu arada Azerbaycan, Kazakistan ile bazı görüşmeler yapacağım. Bu görüşmelerle birlikte tabii Rusya'da yapacağım görüşmeyle Ukrayna'yı ve Kırım Özerk Cumhuriyeti üzerindeki bizim olumlu istikamette alınabilecek bir netice için baskılarımızı artıralım istiyoruz.' 'İzmir, böyle bir belediyeyle yönetilmeyi hak etmiyor'- İstanbul'daki ilçeler dahil 36'ncı mitingi yaptıklarını ifade eden Erdoğan, bugünkü programına ilişkin de bilgi verdi. İlk olarak Adnan Menderes Havalimanı'nın yeni yapılan bölümünün açılışına ardından Aydın ve Kahramanmaraş mitinglerine katılacağını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: 'Aydın da büyükşehir oldu ilk defa. Orada inşallah 30 Mart'ta büyükşehir statüsünü almış olacak. Fakat çok enteresandır, bunların büyükşehir olmasına bu CHP karşı çıkmıştır, MHP, BDP karşı çıkmıştır. Çünkü bunlar büyükşehir nedir, bunları bilmiyorlar. Ben de vatandaşıma diyorum ki: Ey vatandaşım, ey sevgili kardeşim, bunlar sizin büyükşehir olmanıza karşı çıktılar. Sizin büyükşehir olmanızı istemeyen bu insanlar sizden gelip de hangi yüzle oy isteyecekler? Bunlar büyükşehir nedir bunu bilmezler, anlamazlar. Bunlara niye oy veriyorsunuz? Bak ben belediyecilikten geliyorum, üstelik İstanbul gibi bir ilin büyükşehir belediye başkanlığını yaptım. Bu nedir, bu ne değildir bunun çilesini çektim, bilirim. Ama şimdi burada AK Parti olarak istiyoruz ki bu şehirlerimiz çok daha farklı bir güzelliğe kavuşsun.' Başbakan Erdoğan, merkezi yönetim olarak Aydın, İzmir ve Manisa'da verdikleri hizmetin haddi hesabı olmadığını dile getirdi. 'Antalya'da son yerel seçimin ardından alınan netice sizi üzmüştü. İzmir'de de görüyoruz ki hükümet olarak ciddi yatırımlar yaptınız. İzmir'i kaybetme ihtimali sizi üzer mi' sorusu üzerine Erdoğan, 'Üzer tabii niye üzmesin' diye konuştu. İzmir'i ülkenin önemli bir parçası olarak gördüğünü vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: 'İzmir, böyle bir belediyeyle yönetilmeyi hak etmiyor. Yani bundan, bunu kurtarmamız lazım. Ben İzmir gibi bir ilde kanalizasyonların aktığını veyahut da bu çirkin yapılaşmaların olduğunu görmek, doğrusu beni kahrediyor. AK Partili belediyelerin olduğu büyükşehirlere bir gidin, oraların güzelliklerini görün. Onun için de biz AK Parti mutlu şehirler diye çıktık yola. Büyük medeniyet yolunda insan, demokrasi, şehir dedik. Her şeyde bir anlam var neyi nereye yüklüyoruz. Bizim de tabii İzmir'de istediğimiz işte burası da daha mutlu, daha müreffeh olsun, 'ben nasıl güzel bir şehirde yaşıyorum' bunun tadına varsın, istediğimiz, arzu ettiğimiz bu. Şimdi havadan geldiğiniz zaman Adnan Menderes'e indiğinizde orada AK Parti'nin şehircilik anlayışını görüyorsunuz. Çevre yollarına girdiğiniz zaman AK Parti'nin şehircilik anlayışını görüyorsunuz, tünellere girdiğiniz zaman bizi görüyorsunuz. Şimdi İstanbul-İzmir bu otoban yapılacak burada bizim ufkumuzu görüyorsunuz. Şurada bir belediye olarak su yok, su. O suyu da biz getirdik. Burada Gördes Barajı'nı yaptık su getirdik buraya, nasıl belediyesin sen ya?' Muhabir: Kadir Karakuş- Enes Kaplan- Kurbani Geyik-Halil Şahin- Eda Ünlü Özen | AA
Yabancı Kuralı Ne Getirecek? Futbol Adamları Ne Diyor?
Süper Lig'de yabancı oyuncu kuralının değişmesinin avantajları ve dezavantajları ne olacak? Türk futbolu bundan nasıl etkilenecek? Yeni uygulamayı spor yazarları ve teknik direktörler değerlendirdi.Türkiye Süper Ligi'nde gelecek sezondan itibaren aynı anda 11 yabancı sahada yer alabilecek. 28 kişilik kadronun yarısı yerli oyuncu olmalı. 14 yerli oyuncudan ikisi altyapı, dördü de Türkiye'den yetişmiş olacak. İlk 18'de de 7 yerli oyuncu zorunluluğu var. Başka bir milli takım forması giyen Türk kökenli oyuncular yabancı sayılacak. Kulüplerin yabancı transferi yapabilmeleri için vergi, sigorta, oyuncu borcu olmayacak. UEFA'ya veya FIFA'ya kesinleşmiş borçları olmayacak. Aksi halde yabancı transferi yapamayacaklarBu kural değişikliği hakkında farklı bakış açıları var.Hamzaoğlu: Uygulamayı kötü kullanırsak bazı kulüplerin sonunu hazırlayabilirGalatasaray Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu, Uluslararası Antrenör Gelişim Semineri'nde uygulamayı 'Takımlar 11 yerliyle de çıkabilir. Eğer oyuncu iyiyse mutlaka oynayacaktır. Yaşlı ve genç ayrımı yoktur. İyi veya kötü oyuncu ayrımı vardır. Kim iyiyse o oynar. Bizim oyuncularımız da artık yurt dışında oynamaya sıcak bakacaktır diye düşünüyorum. Maddi imkanlarla dolayı yurt dışını tercih etmiyorlardı. Artık oynamak daha çok ön plana çıkacak. Milli takımlara da olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Daha kaliteli oyuncular çıkacak. Daha rekabetçi, daha adil bir ortam olacak. Biz bunu olumlu kullanabilirsek çok iyi olur. Ama kötü kullanırsak bazı kulüplerin sonunu hazırlayabilir' şeklinde değerlendirdi.Korkmaz: Caner'in, Olcan'ın yerine yabancı almaya gerek var mı?Teknik direktör Bülent Korkmaz da Al Jazeera 'ye yaptığı açıklamada yeni uygulamayı doğru bir karar olarak değerlendirdi.Korkmaz '14 yabancı olması demek artık serbest olduğu anlamına geliyor. Ben daha önce de savunuyordum. bu kadar kısıtlamanın bir anlamı yok. Mesela Fenerbahçe'den Caner'in Gökhan'ın Galatasaray'dan Selçuk'un Beşiktaş'tan Olcan'ın yerine bir yabancı almanın anlamı var mı, yok. Kulüpler iyi araştırmak zorunda artık. Bu da iyi bir organizasyonla olur. Türk futbolunu geliştirmek istiyorsanız alt yapıya önem vermelisiniz. Anadolu kulüplerinde alt yapı hocalarının maaşları bin lira, iki bin lira. Siz onları maddi manevi donatmanız lazım' dedi.Al Jazeera'ye konuşan Arif Erdem ise 'Ben yerli oyuncuların önünün kapacağını düşünüyorum. Tek artısı, birkaç maçta şöhret olan genç oyuncuların ayaklarının yere basmasını sağlayacak. Kulüpler de maddi anlamlarda kötü durumda. Nasıl olacak bu iş.' dedi.Buruk: İstiklal Marşı da sıkıntı olacakGaziantepspor Teknik Direktörü Okan Buruk ise 'Ana sorun yabancı sınırlaması değil. Asıl sorunlar aşağıda. İlk önce onları hallederek Türk futbolunu ileriye götürebiliriz. Şu an yorum yapmak zor. Bekleyip görmek gerekiyor. 11 yabancı sahaya çıkarsa İstiklal Marşı da sıkıntı olacak. En büyük sorun o olarak görünüyor. Resmin tamamını görmek gerekiyor ilk önce. Birçok kulüpte finansal sıkıntılar var. Biz bunu düşünerek takımımızı gençleştirdik. Borçlarımızı düzeltmeye gittik. Herkesin küçülmesi gerekiyor. Bu arada oyuncu izleme komitelerine büyük iş düşecek' yorumunu yaptı.Demirkol: İtirazım varFanatik Gazetes i'nden Mehmet Demirkol 'İtirazım var' başlıklı yazısında odaklanması gerekilen konunun yabancı sınırlaması değil, yerli üretimi olduğu görüşünde.Demirkol'a göre yabancı sınırlaması kalkmalı: 'Yerli kavramıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı birbirinden ayrılmalı. 4 ülke altyapılı, 2 kulüp altyapılı, 1 Türk kaleci zorunluluğu işi çözmez. Yabancı sınırlaması da toptan kalkmalı.'Yerli oyuncu kullanan takımların finansal olarak ödüllendirilmesi iyi bir başlangıç. Ancak altyapıdan 28’de 6 yerli (Türkiye altyapılı) oyuncu olması yetersiz. İki katı olmalı. Ama ben şahsen 10 rakamına da razıyım. Eğer 28 olacaksa 14 doğru. Ama yerli kavramını doğru oturtmak lazım' diyen Fanatik Gazetesi yazarına göre Beşiktaş da ofsayta düştü:'Beşiktaş, 1 yıldır yerliler üzerine plan yapıyor fakat birden ofsayta düştüler. Bu tip devrimsel değişiklikler 5 ay sonra birden devreye girmez. Zamana yayılır. Ama her şey birden baştan aşağı değişiyor. Bursaspor’un, Beşiktaş’ın zararını kim tazmin edecek?'Önder Özen: Beşiktaş'tan özür diliyorumNTV Spor yorumcusu, Beşiktaş'ın eski futbol direktörü Önder Özen de bu kural değişikliğine tepkili. Siyah beyazlı camiada çalışırken kitaba bakarak planlama yaptıklarını ve bu yüzden kaybettiklerini söyleyen Özen, Beşiktaş, teknik direktör Slaven Biliç ve Beşiktaşlı taraftarlardan özür diledi.'Eğer bu şaka değilse ve tarih de 1 Nisan değilse bu uygulamanın gerçek olduğuna inanmam gerekiyor sanırım. Eğer pozisyonunu koruyan bir Beşiktaş profesyoneli olsaydım. Ben Futbol Federasyonu’na dava açardım. Bunu UEFA’nın kurumlarına kadar da götürürdüm. Ben ve arkadaşlarım ve inandırdığımız teknik ekibimiz planlama yaparken kitaba baktık. Ve bizden başka kimsenin bakmadığını bilerek yaptık.Hangi ülkede yaşadığımızı biliyoruz. Hukuk ile hukuksuzluk arasındaki farkı bilen birisiyimdir. Buna rağmen umutla herkesi inandırmaya çalıştım. 110 yıllık Beşiktaş Kulübü’nden özür diliyorum. Onları buna inandırdığım ve ikna ettiğim için. Slaven Bilic ve antrenör ekibinden özür diliyorum. Türkiye bir hukuk ülkesidir, biz kitaba bağlı kalırız. Beşiktaşlıyım diyen bütün futbolsevelerden özür diliyorum. Ben de onların kandırılmasına vesile olan biri olarak tarihe geçeceğim herhalde'Uçar: Yabancı hakem de gelir mi bilinmezCumhuriyet Gazetesi 'nde Feyyaz Uçar kural değişikliğine teknik direktör gözüyle bakıyor. Uçar '11 yabancının maç kadrosunda serbest olması demek Türk futbolunun yabancılaşması demek. İyi yabancı dil bilmeyen teknik direktörler iki yıl içinde görevlerinden olur. Çünkü 11 yabancının başında da yabancı bir hoca bulunması normaldir. Yabancı hakem de gelir mi bilinmez. Ligin adı da değişirse kime şaşırmasın' diyor.Mersin İdman Yurdu Teknik Direktörü Rıza Çalımbay da uygulamayı Hürriyet Gazetesi 'ne 'Bir bakıma iyi oldu. Yabancı serbest kalırken kriter konmalı. Her önüne gelen yabancı alınmamalı. Yerli ve yabancı arasında rekabet oluşacak. Bu milli takıma da yansıyacak' şeklinde değerlendirdi.Kafkas: Türk futbolculara çok para harcanıyorduOsmanlıspor Teknik Direktörü Yılmaz Vural ise bu uygulamaya ılımlı bakıyor. Sebebini ise Türk futbolcuların yabancı azlığından dolayı fiyatlarının çok pahalı olması olarak ortaya koydu.Karabükspor Teknik Direktörü Tolunay Kafkas da aynı noktaya dikkat çekti: 'Ben sınırsız olmasından yanayım. Sınırlamadan dolayı haksız bir şekilde Türk futbolculara çok fazla para harcamak zorunda kalınıyordu'Teknik direktör Giray Bulak da '30 milyon genç nüfusumuz var. Yabancı serbest kalana kadar semt sahaları kurulsa ne olur? Yabancı oyuncu ve teknik adam serbestse yönetici de getirilsin' yorumunu yaptı.Tütüneker: İyi yabancılar gelsinKayseri Erciyesspor Teknik Direktörü Uğur Tütüneker de 'Kaliteli isimlerin getirilmesi lazım. İyi yabancılar gelirse faydalı olur. Yabancı futbolcuların bir kısmının tribünde oturtulduğu, bir kısmının oynatıldığı sistemler doğru değil. Kısıtlamaları kaldırmak lazım. Eğer alınmasına izin veriyorsak, oynatılmasına da izin vermeliyiz. Bu oyunculara para ödeniyor. Kaç yabancı olursa olsun. Bazı kriterlerin de gelmesi lazım. Ne getirir, ne götürür bakılmalı. Kaliteli yabancılar gelsin ki Türk futbolcuları bundan faydalansın.' değerlendirmesinde bulundu.Al Jazeera
'Suriye Uçağının Düşürülmesi ve Süleyman Şah Türbesi Oy Operasyonu'
Selahattin Demiirtaş: Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı gibi tüm toplumu kucaklayacak bir makamı temsil etmekten uzak bir isim olduğu kanaatindeyim BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş , Suriye uçağının düşürülmesiyle ilgili olarak, “Uçağın bir ahramanlık edasında düşürülmesi ve miting meydanından duyurulması, bunun bir AKP operasyonu olduğunu gösteriyor. Hükümet oy uğruna ülkeyi savaşla burun buruna getiriyor” dedi. Demirtaş, Suriye sınırları içinde kalan, Türk toprağı statüsündeki Süleyman Şah Türbesi’nin El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından kuşatılmasıyla ilgili olarak ise “Süleyman Şah Türbesi’ndeki askeri birliğe tehdit konusunda da şüphelerim var. Oradaki El Kaide grupları kolay kolay AKP’ye kafa tutmazlar. Üç yıldır AKP’den lojstik destek aldılar, geçiş kolaylığı desteği aldılar. Diplomatik destek aldılar. Yaralıları tedavi edildi. Türkiye’de kamplarda eğitim gördüler. Şimdi bunlar AKP’nin bu iyiliğini tabii ki unutmayacak. AKP seçim kampanyasına destek mahiyetinde bu ‘tehdit’ yapılıyor. Bu, İslami kesimde hassasiyet yaratmak için yapılan bilinçli bir operasyon. Seçim kampanyasının bir parçası” diye konuştu. Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, Van’ın Erciş ilçesindeki miting öncesinde BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüştü. Utku Çakırözer’in, Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (26 Mart 2014) nüshasında yayımlanan, “Demirtaş: Uçak Düşürme Oy Operasyonu” başlıklı yazısı şöyle: ‘Demirtaş: Uçak Düşürme Oy Operasyonu’ BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Suriye uçağının düşürülmesi ve Süleyman Şah Türbesi’ne önelik tehditlerin ‘AKP’nin seçim operasyonları’ olduğunu ileri sürdü. 30 Mart seçimleri sonrasında BDP’li belediyelerde ‘demokratik özerkliği’ hayata geçireceklerini belirten Demirtaş, pratikte bunun ‘çokdilli eğitim’, ‘üretim ve pazarlamada kooperatifçilik’, Suriye ve Irak’taki Kürt bölgeleriyle daha fazla ticaret anlamına geleceğini belirtti. Başbakan Erdoğan’ın Köşk adaylığına ‘Toplumu kucaklayacak kişilik değil’ diye soğuk bakan Demirtaş, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na ise zeytin dalı uzattı. Demirtaş, “Kılıçdaroğlu’nun ‘Barış süreci CHP iktidarında da devam edecek’ açıklaması önemli. Seçim sonrasında istikrarlı bir politika izlerlerse barışı AKP’nin elinde rehin olmaktan kurtarırlar” dedi. Demirtaş, Van’ın büyük ilçesi Erciş’teki BDP mitingi öncesinde yaptığımız görüşmede Suriye uçağının düşürülmesi ve radikal dinci unsurlardan Süleyman Şah Türbesi’ni koruyan Türk birliğine yönelik tehditler konusunda şu değerlendirmeleri yaptı: Uçak düşürme AKP operasyonu “Biz Suriye uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal edip etmediğinden emin değiliz. İhlal etmişlerse bu ihlalin ilk kez olup olmadığından da emin değiliz. Uçağın bir kahramanlık edasında düşürülmesi ve miting meydanından duyurulması, bunun bir AKP operasyonu olduğunu gösteriyor. Hükümet oy uğruna ülkeyi savaşla burun buruna getiriyor. Savaş politikalarını kabul etmiyoruz. AKP oy alacak diye Türk savaş uçaklarının seçim kampanyasına katılmasını kesinlikle hata olarak değerlendiriyoruz. Savaş uçağıyla seçim kampanyası olmaz.” El Kaide AKP’ye kafa tutmaz “Süleyman Şah Türbesi’ndeki askeri birliğe tehdit konusunda da şüphelerim var. Oradaki El Kaide grupları kolay kolay AKP’ye kafa tutmazlar. Üç yıldır AKP’den lojstik destek aldılar, geçiş kolaylığı desteği aldılar. Diplomatik destek aldılar. Yaralıları tedavi edildi. Türkiye’de kamplarda eğitim gördüler. Şimdi bunlar AKP’nin bu iyiliğini tabii ki unutmayacak. AKP seçim kampanyasına destek mahiyetinde bu ‘tehdit’ yapılıyor. Bu, İslami kesimde hassasiyet yaratmak için yapılan bilinçli bir operasyon. Seçim kampanyasının bir parçası. Esad birlikleri tehdit etse anlarım ama AKP’nin beslediği El Kaideciler niye tehdit etsin ki?” Hukuk dışıysa yayımlanmasın Demirtaş ile seçim sürecine damgasını vuran 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili dinleme kayıtları ile hükümetin bunlara karşı Twitter’ı kapama hamlesini de konuştuk:“Bu hükümet bu kadar yasaklamayı ‘komploları’ önlemek için değil, pisliklerin üzerini örtmek için yapıyor. Yolsuzluk yapıldığını artık tüm Türkiye biliyor. Yeni bilgi, kayıt gelmese bile herkes gerekli demokratik tutumu AKP’ye karşı almalıdır. Yayımlanacağı iddia edilen kasetler konusundaki en önemli hassasiyetimiz ise özel hayata asla müdahale edilmemesidir. Ve tabii hukuk dışı elde edilmiş dinlemelerin asla yayımlanmamasıdır. Bunlar siyaseti kirletir, kimseye de bir şey kazandırmaz.” CHP’ye zeytin dalı Demirtaş ile ‘çözüm süreci’ konusunda seçim sonrası olasılıkları da konuştuk. AKP hükümetinden beklentisini şöyle ortaya koydu: “Konunun zamana yayılması ve muhatabımız AKP’nin yıpranıyor olması kalıcı barış umutlarını azaltıyor. Sürece yönelik algıyı olumsuz etkiliyor. Seçimden sonra canlanmasını bekleriz. İki üç hafta içinde Öcalan’ın istediği müzakere süreci başlamalı.” 30 Mart seçim sonuçlarının AKP dışında yeni iktidar olasılıklarını gündeme getirmesinin de muhtemel olduğunu belirten Demirtaş, CHP’ye de önemli bir mesaj gönderdi: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’de yaptığı “Barış süreci AKP’nin tekelinde değil. CHP iktidara gelince de asla bitmeyecek. Biz barıştan yanayız” açıklamasını çok önemsediklerini belirten Demirtaş şöyle konuştu: “Sayın Kılıçdaroğlu’nun o mesajı çok önemli. Belki bu seçim döneminde o mesajları tekrarlaması zor olabilir. Ama seçimden sonra CHP, istikrarlı bir barış çizgisi oturtursa bu tüm Türkiye’nin yararına olur. Eğer CHP bunu yaparsa, çözüm sürecinin ve barışın AKP’nin elinde rehin kalmasını da engellemiş olur.” Gülen rahatlatmadı Demirtaş’ın CHP’ye gösterdiği bu sıcak yaklaşımı ‘cemaat’ konusunda sergilememesi dikkat çekici. Fethullah Gülen’in son röportajında ‘çözüm sürecine’ destek veren açıklamaları konusunda şunları söyledi: “Çok rahatlatıcı gelmiyor. Çünkü o sözlerin pratikte yansımasını görmüyoruz. Cemaate yakın olduğunu bildiğimiz hâkimler KCK dosyalarında tahliye vermediler.” Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz BDP lideriyle seçimlerin sonrasını da konuştuk. “31 Mart’ta nasıl bir Türkiye olacak” sorumuza şu yanıtı verdi: “Birbirine öfke duyan, daha kamplaşmış, ayrışmış bir Türkiye çıkacak. Liderlerin kullandığı dil zaten buna hizmet ediyor. Özellikle Başbakan herkesi tahrik ediyor ve kutuplaştırıyor. Seçimi kazanabilmek için akıl almaz hukuksuzluklar yapıyor. İçeride HSYK, internet, Emniyet’e operasyon derken dış dünya ile de selamı sabahı kesti.” Oy için anne yuhalattı Demirtaş özellikle de Berkin Elvan’ın ölümü sonrasında Erdoğan’ın üslubuna içerlemiş: “Oy için, Sünni tabanını konsolide etmek için Alevi bir annenin evlat acısını yuhalatmak, ahlaksızlıkta dibe vurmaktan başka bir şey değildir.” BDP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde kimi destekleyecek? İzleyecekleri taktik belli: “Biz ilk turda kendi adayımızı çıkaracağız. İkinci tura kalamazsa kimi destekleriz konusunda henüz bir parti kararımız yok.” Erdoğan aday olursa, destek verecekler mi? “Henüz böyle bir durum ortada yok. Partinin vereceği bir karar. Ama ben kişisel olarak Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı gibi tüm toplumu kucaklayacak bir makamı temsil etmekten uzak bir isim olduğu kanaatindeyim. Tam tersine, toplumu kutuplaştırıcı ayrıştırıcı bir siyaset izliyor...” Peki ya Abdullah Gül’e nasıl bakıyorlar? “Daha mutedil, diyaloğa açık. Ama o da risk almayan, sorunlara çok az müdahale eden bir isim...” ‘Özerklik’ Hayata Geçiyor Demirtaş BDP’nin seçimlerden büyük zaferle çıkacağı inancında. 20 günde yaklaşık 70 miting konuşması yapmış. Yüze tamamlama çabasında. Öncelikle BDP ve HDP oy toplamının tüm Türkiye’de yüzde 10’u bulacağı iddiasında. Şu anda 98 olan BDP’li belediyelerin sayısını da 150’ye çıkaracaklarını, 4 büyükşehir kazanacaklarını ve kendilerinde olmayan Kars, Erzurum, Ağrı, Muş, Bitlis, Bingöl, Mardin ve Şanlıurfa gibi belediyeleri kazanacaklarına inanıyor. Çok dilli eğitim BDP’nin seçim sonrası gündemi ise ‘demokratik özerklik’ olacak. Ülkenin geri kalan bölümünde endişe yaratan bu demokratik özerklik nasıl işleyecek? Demirtaş’a göre, “Sadece yol - kanalizasyon yapan ‘müteahhit belediyecilik’ yapılmayacak. Katılımcı yerel yönetim ilkesi hayata geçirilecek.” Atacakları adımları şöyle sıraladı: Çokdilli belediyecilik olacak. Anadilinde eğitimin altyapısı hazırlanacak. Örneğin ders kitapları Kürtçe, Arapça, Türkçe, Süryanice basılacak. Kooperatif tipi üretim, tüketim ve pazarlama aşamaları desteklenecek. Irak ve Suriye’deki Kürt bölgeleriyle ticaret ilişkilerinin geliştirilmesi teşvik edilecek. Her yer Kürtçe olmayacak Güneydoğu’da BDP’li belediyelerde uygulamaya geçirilecek ‘demokratik özerkliğin’ Türkiye’nin bölünmesine neden olacağı kaygılarına ise Demirtaş şöyle karşılık verdi: “Ayrışmayı değil bütünleşmeyi getirecek. Biz ‘Her yerde Kürtçe dilini ve kültürünü hâkim kılacağız’ demiyoruz. Mesela Mardin Büyükşehir Belediyesi’ni kazandığımızda orada etnik olarak Araplar, Kürtler, Türkler, Mıhalmiler yaşıyor. İnanç temelinde ise Aleviler, Sünniler, Süryaniler bir arada. Hepsinin inancına ve kimliğine uygun hizmet verilecek. Dolayısıyla aslında tek yürek gibi olacağız. Barış ve kardeşliğe yaklaştığımızı Türkiye hissetsin istiyoruz.” BDP Mitinginde de Gündem ‘Yolsuzluk’ Erciş, Van’ın en büyük ilçesi. Belediye AKP’de. Ancak Demirtaş’ın dünkü mitingine katılım öylesine yüksek ki 31 Mart sabahı tablo değişebilir. Mitingden gözlemlerimiz şöyle: İmralı’daki görüşmeler sırasında çekilen ve Adalet Bakanlığı tarafından dışarı verilen Abdullah Öcalan fotoğrafları poster haline getirilip dağıtılmış. Alanlarda çok fazla ve çok coşkulu bir kadın kalabalığı dikkat çekiyor. Afiş ve pankartlarda ‘yolsuzluk’ teması neredeyse ‘Öcalan’ teması kadar kuvvetli: “Ben Barış Dedim, Sen Parayı Yedin”, “Seni Sıfırlayacağız, Az Kaldı Tayyip”, “Talana Hayır” meydanda göze çarpan birkaç örnek. Demirtaş da hükümete ‘yolsuzluk’ üzerinden vuruyor: “Bunların müteahhitleri Van depreminden bile para kazandı. Batı’da 40 bin liralık TOKİ konutu, burada olmuş 80 bin lira!”T24
'Derin Devlet' Hakkında İlk Kez Yargı Kararı Verildi
Ergenekon davasının gerekçeli kararı UYAP üzerinden açıklandı. Kararda Ergenekon'un 'terör örgütü olduğu' vurgulanırken, özellikle Bülent Ecevit, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan hükümetlerini hedef aldığı belirtildi 13- Ağır Ceza Mahkemesi Ergenekon davasının gerekçeli kararını tamamladı. Karar 16 bin 600 sayfadan oluştu ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) yüklendi. Kararda, Ergenekon'un bir terör örgütü olduğu ve özellikle Bülent Ecevit , Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan hükümetlerini hedef aldığı belirtildi. Kararın 'derin devletle ilgili ilk kez verilen yargı kararı' olduğu vurgulandı. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 7 Mart'ta 2014'te serbest bırakılan Ergenekon sanıklarından eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ 'la ilgili ise, 'Terörist değil terör suçlusu' tanımı yapılırken, 'Örgütün hiyerarşisinde yönetici olarak yer aldığı' belirtildi. 5 Ağustos 2013 günü karara bağlanan ve aralarında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ , CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal , CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay , gazeteci Tuncay Özkan ve Danıştay saldırısının faili Alparslan Arslan 'ın da bulunduğu 275 sanıklı Ergenekon Davası'nın 16 bin 615 sayfalık gerekçeli kararı 8 ay sonra UYAP'a yüklendi. Karar hâkimlerin imzalamasından sonra da taraflara açıldı. 'Derin devlet yapılanması hakkında ilk kez bir yargı kararı verilmiştir' Gerekçeli kararın önsözünde şu ifadelere yer verildi: 20 Ekim 2008' de duruşmaları başlayan Ergenekon Silahlı Terör Örgütü Davası 5 Ağustos 2013' te sona ermiştir. Bu yargılama sonunda, Ergenekon diye bir örgüt olduğu, bu örgütün yapısı, eylemleri ve belgeleri dikkate alındığında mevcut yasalara göre silahlı bir terör örgütü özelliği taşıdığı, bu silahlı terör örgütünün bir derin devlet yani Gladyo/Kontrgerilla yapılanmasına karşılık geldiği ve esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yasadışı olarak oluşturulup faaliyet gösterdiği, mensupları arasında asker-sivil toplumun her kesim ve statüsünden insanların bulunduğu sonucuna varılmıştır. Toplumda geçmişten bu yana Ergenekon ismi dahil değişik isimlerle bilinen, kabul edilen ve eylemleri şikayet edilen “derin devlet yapılanması' hakkında ilk kez bir yargı kararı verilmiştir' denildi. Danıştay ve cumhuriyet saldırıları örgütün ikinci dönemidir. Sarıkız, Ayışığı gibi dar planlarıyla hükümet men edilmek istendi. Ergenekon örgütünün TSK içinde 'Karargah Evleri' adı altında örgütlendiği anlaşılmıştır. Örgütün TSK içinde 'Karargah Evleri' adıyla örgütlendiği anlaşılmıştır. Hâkimlerin açıklamaları Doğan Haber Ajansı'nda yer alan habere göre, Ergenekon Davası'na bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hasan Hüseyin Özese ile üye hakimler Sedat Sami Haşıloğlu ve Hüsnü Çalmuk, gazetecileri dün Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusü karşısında yapılan duruşma salonunda kabul etti. Saat 19.00'da duruşma salonundaki kürsüye çıkan heyet, Ergenekon Davası'nın gerekçeli kararıyla ilgili açıklama yaptı. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, Ergenekon Davası'nın 20 Ekim 2008'de başladığını, 5 Ağustos 2013'te hükmün açıklandığını belirterek, '21 Mart 2014 tarihinde de Ergenekon Davası'nın gerekçeli kararının yazımı tamamlandı. 21 Mart'tan sonraki süreçte de gerekçeli kararın redakte işlemi yapıldı. Gerekçeli karar hazır hale getirildi. Dosya kapsamlı olduğu için, gerekçeli kararın yazımı zaman alıyor. Ancak gerekçeli kararın yazımını makul sürede tamamladık' diye konuştu. Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırıldığını hatırlatan Mahkeme Başkanı Özese, yeni yasaya göre kaldırılan mahkemelerin ellerinde bulunan gerekçeli kararı 15 gün içinde yazmasının öngörüldüğünü söyledi; 'Dosya kapsamı, sanık sayısı, HTS raporları, savunmalar, raporların olması da gözönünde bulundurulursa, gerekçeli karar makul sürede tamamlanmış oldu' dedi. 'Mahkemeler kimseden talimat almaz' Mahkemelerin Türk milleti adına yargılama yaptığını vurgulayan Özese, “Mahkemeler bağımsızdır. Mahkemeler kimseden talimat almaz. Türk milleti adına karar verir. Verdiğimiz karar, millet adınadır' diye konuştu. Mahkeme Başkanı Özese'den sonra söz alan üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu ise, 'Gerekçeli kararımız şu ana kadar Türk Hukuk Sistemi'nde benzeri olmayacak şekilde kaleme alınmıştır. Bu ürün, gece gündüz çalışılarak ortaya konuldu. Çok ciddi bir emek sarf ettik' dedi. Haşıloğlu, 'Gerekçeli karar 3 kitap şeklindedir. Birinci kitapta iddialar, savunmalar ve olaylar anlatılmaktadır. İkinci kitap, Ergenekon Terör Örgütü'nün varlığı ve delilleriyle ortaya konulmasından oluşuyor. Üçüncü kitapta ise sanıkların hukuki durumları ortaya konularak değerlendirildi' dedi. 'Davayı öğrenmek isteyen herkes kararımızdan bir şey öğrenecktir' Gerekçeli kararın ayrıntılı şekilde yazıldığını belirten Haşıloğlu, 'Türk milleti adına karar yazdık ve böyle bir karar verdik. Ancak istediğimiz düzeyde olmadı. Bu 'Ha' deyince yazılacak bir şey değil. Daha fazla zaman gerekiyordu. Gerekçeli kararın önsözünde dosyanın haritasını ortaya koyduk. Gerekçeli kararın önsözünde halka davayı anlatmaya çalıştık. Vicdan sahibi herkes, davayı öğrenmek isteyen herkes kararımızdan bir şey öğrenecektir' dedi. Kararda yer alan bazı önemli başlıklar şöyle: 'Ecevit, Gül ve Erdoğan hükümetlerini hedef aldı' Yargılanan örgütün terör örgütü olduğu belirlendi Örgüt özellikle Ecevit, Gül ve Erdoğan hükümetlerini hedef aldı. Önceki darbeler de dayanak olarak gösterildi Terör örgütüne Türk gladyosu 'Ergenekon' adını verdi 'Danıştay saldırısı örgütün ikinci dönemi' Danıştay ve cumhuriyet saldırıları örgütün ikinci dönemi Danıştay saldırısı öncesi STK ile hükümetin görevleri engellenmek istendi Sarıkız, Ayışığı gibi darbe planlarıyla hükümet men edilmek istendi Derin devlet ile ilgili ilk kez yargı kararı verilmiştir Ergenekon örgütünün TSK içinde 'Karargah Evleri' adı altında örgütlendiği anlaşılmıştır 'Örgütün bazı hücrelerine ulaşılamadı' Örgüt üyeleri arasında sınırlı iletişim olduğu tespit edildi Örgütün bazı hücrelerine ulaşılamadığı görülmüştür Ortaya çıkarılamayan hücreler için soruşturma devam etmeli Ak Parti kapatma davasında da bazı sanıkların aktif faaliyetleri oldu Uzmanlık alanlarına göre örgüte katkı sağlanan bir yapı var Örgüt, Harp Okulu öğrencilerini Genelkurmay Başkanı aleyhine kışkırttı Azınlık, cemaat ve Alevi toplum önderlerine eylem hazırlığı yapıldı. Azınlıklara karşı sistematik bir nefret söylemi gerçekleştirildiği açıktır 'İlker Başbuğ terörist değil terör suçlusu' Hurşit Tolon'da TSK'ya ait 'Psikolojik Harp' adlı dosyalar ele geçirildi İlker Başbuğ'a terörist değil terör suçlusu tanımı yapıldı Bugüne kadar yasama ve yürütmeye karşı işlenen suçlar cezasız kaldı Örgütün PKK gibi örgütlerle ilişkisi belgeler kapsamında anlaışmaktadır. Başbuğ, örgütün hiyerarşisinde yönetici olarak yer aldı. T24
Arınç TÜRGEV’e '99 Milyon 999 Bin 990 Dolar’ Bağışı Doğruladı
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç vakfa yurtiçinden 29 milyon lira, yurtdışından ise 99 milyon 999 bin 990 ABD doları bağış ve yardım yapıldığını bildirdi. Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde bulunduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TÜRGEV) yurtdışından 99 milyon 999 bin 990 Amerikan Doları para geldiği iddiası resmen doğrulandı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç vakfa yurtiçinden 29 milyon lira, yurtdışından ise 99 milyon 999 bin 990 ABD doları bağış ve yardım yapıldığını bildirdi. TÜRGEV’in 2013 yılı gelir gider beyannamesi henüz Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne sunulmadı. Vakfın 2012 bütçesine göre ise gelirleri 156 milyon lirayken giderler sadece 16 milyon lira! Gelir ile gider arasındaki farkın büyüklüğü ise dikkat çekti. Cumhuriyet Gazetesi'nden Murat Çakır'ın haberine göre, Başbakan Yardımcısı Arınç, CHP Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın TÜRGEV’e bağış yapan gerçek veya tüzel kişilere ilişkin soru önergesini Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden gelen bilgiler doğrultusunda yanıtladı. Arınç, vakıflara yapılan yurtdışı yardımların 27 Şubat 2008 tarihinden önce İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı tarafından izlendiğine dikkat çekti. Bu tarihten sonra ise yardımlar Vakıflar Yasası kapsamına alındı. Yanıta göre yardımlar her yılın ilk altı ayı içerisinde doldurularak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim edilmesi zorunlu olan “yıllık beyanname” ile izleniyor. TÜRGEV’e yapılan yardımlar hakkında bilgi veren Arınç, “Kurumsal kayıtlarda yapılan incelemede; eski kısa adı İSEGEV olan TÜRGEV’e 27 Şubat 2008 tarihinden sonra muhtelif gerçek ve tüzel kişilerce yapılan yurtiçi bağış ve yardımlar 29 milyon 666 bin 533 TL, yurtdışı bağış ve yardımlar 99 milyon 999 bin 990 Amerikan Doları’dır” dedi. Kim yaptı sorusu yanıtsız! Arınç, Baydar’ın bağış yapan gerçek veya tüzel kişilerin kimler olduğu sorusuna ise yanıt vermedi. Başbakan Yardımcısı bu yanıtı ile TÜRGEV’e yurtdışından gelen 99 milyon 999 bin 990 ABD Doları yardımı da resmen kabul etmiş oldu. Arınç, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TÜRGEV’e ilişkin önergesine de yine “kısmen” yanıt verdi. TÜRGEV’in Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerince denetlendiğini belirten Arınç, vakfın 2013 yılı beyannamesinin ise henüz kuruma intikal etmediğini belirtti. Beyanname verme süresinin her yılın ilk altı ayı olduğuna dikkat çekildi. Bu durumda bu süre henüz dolmadı. 140 milyon nereye gitti! Yanıta göre, TÜRGEV’in 2012 yılı bütçesi gelir toplamı 156 milyon 789 bin 614 lira. Gider toplamı ise sadece 16 milyon 379 bin 410 lira. Arınç, TÜRGEV ile ilgili 2008-2012 yılları üzerinden yapılan incelemede, son 5 yılda sosyal hizmetler alanında toplam 15 milyon 663 bin 602 lira harcama yapıldığının gözlendiğini bildirdi. Bu arada TÜRGEV’in gelir ve giderleri arasındaki büyük fark da dikkat çekti. Mustafa Çakır/ Cumhuriyet
Ricciardone, Melih Gökçek'i Neden Kutlamadı?
ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, ABD Başkanı Obama’nın Başbakan’ı aramayacağını çünkü Washington’dan arayarak hükümetleri yerel seçimler için kutlama geleneği olmadığını söyledi. ABD Elçisi, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kazanan isimleri kutladığını açıkladı. ABD Elçisi’nin aramadığı tek isim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek… Elçi, Mansur Yavaş’ın AYM’ye itiraz edeceğini belirterek, kesin sonucu beklediğini vurguladı. Emniyet Teşkilatı’nın 169. yıldönümü resepsiyonu önceki gece Ankara Ticaret Odası Congresium Merkezi’nde yapıldı. Resepsiyonda, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara temsilcisi Utku Çakırözer de ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile seçim sonuçları üzerine konuştu. ABD Elçisi’nin seçim değerlendirmeleri şöyle: ”OBAMA, BAŞBAKAN’I YEREL SEÇİMLER İÇİN ARAMAYACAK” ”Bizde yerel seçimler için Washington’dan arayarak hükümetleri kutlama geleneği yok. O yüzden bu beklenti gerçekçi değil. Genel seçim olsa geçmişte her hükümet için yaptığımız gibi kutlardık. Ama ben buradaki büyükelçi olarak tanıdığım belediye başkanlarına birer mektup göndererek kendilerini tebrik ettim. ”MELİH GÖKÇEK’İ HENÜZ KUTLAMADIM” İstanbul (Kadir Topbaş), İzmir (Aziz Kocaoğlu), Diyarbakır (Gültan Kışanak) ve diğer tanıdığım birçok belediye başkanını kararlar kesinleşince kutladım. Melih Gökçek’i henüz kutlamadım. Ben sadece sonuçları kesinleşen başkanlara yazdım. Ankara’da ise anlayabildiğimiz kadarıyla seçim sonuçları Anayasa Mahkemesi’ne taşınıyor.Kesinleşince tabii ki kutlayacağım.”Dipnot Tv
Datça'da 'Koruma' Adı Altında Talan Planı
Datça'da cennet koylar otel turizmine, marinaya, konut yerleşimine açılmak üzere  Cumhuriyet Gazetesi'nden Çiğdem Toker, bugün köşesinde yazdığına göre hikaye, yerel seçimlerden üç gün önce başlıyor.  İşte “ölüm fermanı”nın hikâyesi: Hikâyemiz, yerel seçimlerden üç gün önce başlıyor. İhtimal, “bölüşümü” çok önceden kararlaştırılmıştır da. Resmi “askı” için, bütün dikkatlerin seçimlere odaklandığı bir tarih uygun görülmüş.Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Muğla İl Müdürlüğü sayfasına planı koyarak da güya kamuoyuna haber veriliyor: Adı da “Datça-Bozburun Özel Çevre KorumaBölgesi 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonu Plan Hükümleri”. Lakin, mimar ya da şehir plancısı değilseniz, anlamak hak getire... Özel, teknik bir dil ve sayfalarca haritanın içinden çıkmak her babayiğidin harcı değil. “İşin Türkçesini” Datça Mimarlar Odası’nın sembol ismi Necati Sağır’a sorduk. “Koruma” adı altında, doğal ve tarihi güzelliklerin nasıl yağmalanacağını üç başlıkta anlattı bize: Palamutbükü, Mesudiye gibi Datça’nın en “mutena” koyları turizm tesis alanları olarak tanımlandı. Daha önce de tanımlanmıştı. Ama şimdi “otel turizmi” getirilerek yapılaşma verilecek. Anlamı: Bugüne kadar pansiyonculuk ve en çok butik otele verilen izin, büyük parseller için büyük otelleri kapsayacak biçimde geçerli olacak. Yerli halk, kendi yerinden fiilen kovulmuş olacak. Ekmeğinden edilecek. O sahillere herkes elini kolunu sallayarak özgürce giremeyecek. Herkesin sahilleri, “paket tur” satın alanların paralı sahiline dönüşecek.  Knidos antik kentine çok yakın mesafedeki Bağlarözü’ne marina yapılacak. Anlamı: 1. derecede arkeolojik koruma altındaki bu alana marina, yapılaşma ve kirlilik anlamına gelecek.  Kargı Koyu konut yerleşimine açılacak. Anlamı: Datça’da İskele Mahallesi’ne çok yakın bu alan sazlık ve sulak özelliğiyle çok özel, değerli bir alan. 3. derecede arkeolojik sit. Kentsel yerleşime uygun bir alan değil.  Agro turizmi “İyi bir şey” gibi gösterilen “ziraat turizmi” de yeni bir düzenleme olarak planın içinde yer alıyor. Anlamı: İktidar diyor ki, “Biz sahilleri büyük turizm tesislerine açalım. Buranın asıl sahipleri, pansiyoncular, arkaya geçip orada bahçeyle tarlayla uğraşsın.” Köylüler de soruyor: “İyi de içme suyumuz yokken, ‘tarım turizmi’ yapın diye gösterdiğiniz araziyi nasıl sulayacağız?” Çiğdem Toker | Cumhuriyet