Olbers Paradoksu: Gece Göğünün Gizemleri Bize Evrenimiz Hakkında Ne Öğretiyor?
Evrenin her yönde sonsuza kadar devam ettiğini ya da ötesinde hiçbir şeyin olmadığı, veya bir kenarı olup olmadığını hayal etmek rahatsız edici bir şey. Astrofizik bilimi, yanında getirdiği varoluşsal krizi nasıl yönetmemiz gerektiği konusunda herhangi bir rehberlik sağlamaz. Evrenin sonsuza kadar devam edip etmediğini muhtemelen asla bilemeyecek olsak da, gözlemlenebilir evrenimizin bir sınırı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu basit soru tarihin eski zamanlarına, 17. yüzyıla dayanıyor.
Peki Olbers Paradoksu'nun bir cevabı var mı?
“Işığı bu kadar uzun süre seyahat eden şeyler nelerdir?” diye sorduğunuzda ise ilginç fizik kuralları devreye giriyor.
Büyük Patlama teorisine göre evren, bundan yaklaşık 13 milyar yıl önce Güneş'in yüzeyi gibi dalgalanan ve çalkalanan, parıldayan-sıcak plazma ile dolu yoğun bir cehennemdi. Tüm uzay parlıyor olduğundan, herhangi bir yönde kozmosun en uzak noktalarına baktığımızda, aslında gördüğümüz şey bu parıltıdır. Peki tüm uzay parlıyorsa, gökyüzü neden karanlık?
Evrenin etrafımızda parıldamasına rağmen yine de karanlık görünmesinin nedeni, genişleyen bir evrendeki ışığın fiziğiyle alakalıdır.
Uzay genişlediğinde ve nesneler arasındaki mesafe büyüdüğünde, bu şeyler arasında geçen ışık uzar ve ışığı elektromanyetik spektrumda daha düşük frekanslara kaydırır. Görünür ışık için daha düşük frekanslar daha kırmızı renklere karşılık gelir, bu nedenle bu etkiye “kırmızıya kayma” denir. Bunu bir Doppler kayması gibi düşünebilirsiniz; Evren genişledikçe uzaktaki nesneler bizden hızla daha da uzaklaştığı için, bir ambulans sizden hızla uzaklaştığında bunun sireninin daha düşük bir tona düşmesinden sorumlu olan etkinin aynısı.
Ancak bu etki, görünür ışıkla sınırlı değildir ve tüm spektrumu kapsar.
Görünür ışık kızılötesine, kızılötesi mikrodalgaya ve mikrodalga da radyo sinyallerine döner. Ve ışık ne kadar uzaktaysa, kozmos o kadar genişler ve dolayısıyla kırmızıya kayma o kadar yoğun olur. Parlayan erken evrenden gelen ışık, kozmik genişleme tarafından o kadar gerilmiştir ki, şimdi onu her tarafımızda bulunan hafif bir mikrodalga radyasyonu parıltısı olarak görebiliriz. Evrenin bir bütün olarak sonsuz mu yoksa sınırlı mı olduğunu asla bilemesek de, bizi çevreleyen sönen ateşin yaşlı kabuğu olan kozmik mikrodalga arka planını görebiliyoruz. Bu da zaten gözlemlenebilir evrenimizin sınırında, şimdiye kadar görebildiğimiz en uzak ışıktır. Ama tıpkı gece gökyüzünün karanlığı gibi, bu kenar da bir perspektif meselesidir. Bizden milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bir galakside yaşayan başka birisi, şu anda kendi gözlemlenebilir evreninin merkezinde oturuyor ve bu, bizim perspektifimizle ancak kısmen örtüşebiliyor.
Evrenin temel yasalarının çözmemize izin vermeyeceği gizemler her zaman olacaktır.
Ancak sınırlamalarımızı kabul etsek de etmesek de, anlamaya yönelik en iyi yaklaşım her zaman çevremize yeni yollarla bakmayı ve gördüğümüz şeyleri neden gördüğümüzü sorgulamayı öğrenmek olacaktır. Bunun örneklerinden birisi de karanlık bir gecede başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda hiçbir şey göreme ihtimalimizin olması olarak verilebilir.
Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım!
Yorum Yazın