Kılıçdaroğlu: ‘Baskı Rejiminde AB'nin Rolü Var’
Avrupa Birliği’ni Türkiye'ye yönelik politikası nedeniyle 'iki yüzlü' davranmakla suçlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili ilerleme raporunu seçim sonrasına ertelemiş olması yanlış olmuştur. Avrupa Birliği, Türkiye karşısında iki yüzlü bir siyaset izliyor. Kapalı kapıların ardında hükümetle ilgili eleştirel bir dille konuşuyorlar, kapının önüne çıktıklarında farklı şeyler söylüyorlar' dedi.
Gazetecilerle yaptığı sohbette AB İlerleme Raporu'nun 1 Kasım seçimleri sonrasına ertelenmesinin yanlış olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
'İki yüzlü bir siyaset izliyor'
Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili ilerleme raporunu seçim sonrasına ertelemiş olması yanlış olmuştur. Avrupa Birliği, Türkiye karşısında iki yüzlü bir siyaset izliyor. Kapalı kapıların ardında hükümetle ilgili eleştirel bir dille konuşuyorlar, kapının önüne çıktıklarında farklı şeyler söylüyorlar. Bu tutum Avrupa’nın etik değerleriyle de bağdaşmıyor. AKP, uygar dünya karşısında meşruiyet arayışı içinde. Bu meşruiyeti kazanabilmek için Avrupa’ya her tavizi verebilecek durumda. Avrupa da bunu biliyor ve istifade etmek istiyor.
'Baskıcı rejimin kurulmasında AB'nin rolü var'
2010’daki anayasa değişikliklerinin Türkiye’yi baskıcı bir rejime götüreceğini o zaman Avrupa Birliği’ne söyledim. Ama onlar demokrasi ileri gidecek diye desteklediler. Ama bunun sonucu Türkiye’de tek adam yönetimi kurulmuştur. Dolayısıyla bu baskıcı rejimin kurulmasında Avrupa Birliği’nin 2010 yılında hükümete verdiği desteğin de rolü var. Bunu şimdi fark ettiler ama atı alan Üsküdar’ı geçti.
Gazeteleri 'dizayn' girişimi: 'Göbels sürecinin başladığını gösteriyor'
Ahmet Davutoğlu’nun balkon konuşmasının mürekkebi kurumadan bir yandaş gazeteci gazeteleri dizayn etmeye kalkışıyor. Bu talepler demokrasiye darbedir. Göbels (Hitler’in propaganda bakanı) sürecinin başladığını gösteriyor. Bu kişiye bu cesareti veren kimdir? Başbakan Ahmet Davutoğlu ise bu takdirde onun balkon konuşmasına ters düşer. Cumhurbaşkanı ise daha vahim bir durum ortaya çıkar. Bir gazetecinin meslektaşlarının görevlerine son verilmesini talep etmesi görülmüş bir şey değildir. Buna Davutoğlu’nun “Sen kim oluyorsun” demesi lazım, eğer balkon konuşmasında samimi ise. O gazetenin patronunu arayıp bu sözleri düzeltmesini istemelidir.
'Davutoğlu birlik beraberlik mesajları veriyor, havuz medyası intikam peşinde'
Başbakan Davutoğlu Batı’ya şirin görünmek için balkondan birlik beraberlik mesajları veriyor, ama havuz medyası intikam peşinde. Oradakiler ‘Patron biziz’ havasına girdiler. Yazarları, patronları tehdit ediyorlar. Bir gazetecinin, meslektaşlarının kovulmasını istemesi, Cumhuriyet tarihinde örneği görülmemiş bir şeydir. Göbels’çi bir rejimin başladığının kanıtıdır.
İsterdim ki bu sözlere önce, 78 milyonu kucaklama sözü veren Davutoğlu itiraz etsin. Balkon konuşmasında samimi olduğunu ispat etsin. Daha o konuşmanın mürekkebi kurumadan bir yandaş gazeteci çıkıyor, gazeteleri dizayn etmeye kalkışıyor.
'Başbakan'a sormak lazım, bu kişi (Cem Küçük) bu cesareti nereden alıyor?'
Şimdi Başbakan’a sormak lazım: Bu kişi bu cesareti nereden, kimden alıyor? Seninle ilgili kararı biz vereceğiz’ diyen bu gazetecinin pozisyonu nedir? Davutoğlu, balkonda söylediği sözlerle yüzde 100 çelişen bu sözlerin yanında mıdır, karşısında mı?
Bunlar aynı zamanda Türkiye’yi itibarsızlaştıran tehditlerdir; cevabını bulmalıdır. Yoksa bu tehditlerin, medyanın geri adım atmasını sağladığı gibi bir algı çıkabilir ortaya. Önümüzdeki süreçte, baskının dozunu artıracaklarını görüyoruz. Basın ödün vererek değil, dik durarak bu baskıların üstesinden gelebilir.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!