Görüş Bildir
Haberler
Kahraman Güler Yazio: Toplumu Dışlayan Çocukların Notları: İnsan Bütün Acılarından Daha Büyüktür!

etiket Kahraman Güler Yazio: Toplumu Dışlayan Çocukların Notları: İnsan Bütün Acılarından Daha Büyüktür!

Kl. Psk. Dr. Kahraman Güler
11.06.2021 - 22:15 Son Güncelleme: 13.06.2021 - 12:43

Gülüşünün eksikliğiyle uyandım bugün;

bütün gece titremem, keşke soğuktan olsaydı.

Tedirgin bir sarmaşık gibi dolanmıştım onun hayatına, ne zaman gözümün önünden kaybolsa sanki bir bavula toplayıp kendini, gelen ilk trene atlayıp gidecek gibi hissediyordum. Nedenini bilmediğim bir korku; bazen elimden tutup götürüyordu beni sanki yıllarca yol uzağa ve bütün kırgınlıklarımı elime verip kendi hayatımı sorgulatıyordu. Bu, bazen öyle ağır geliyordu ki yer yer yok olmak daha iyi bir çözüm gibiydi sanki. Bazen beni de öylece koysa bir bavulun en küçük cebine, alıp götürse bunca düşüncenin içinden diyordum.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Bilmiyorum kaç yıl yol sürdü bu karmaşa; ne kimse bavuluna aldı beni, ne de sarmaşığı suladı, zamanın birinde korkularım tuttu yakamdan ve bütün bildikleriyle büyüttü beni.

Bilmiyorum kaç yıl yol sürdü bu karmaşa; ne kimse bavuluna aldı beni, ne de sarmaşığı suladı, zamanın birinde korkularım tuttu yakamdan ve bütün bildikleriyle büyüttü beni.

Dedi ki “Herkesin canı cehenneme, kendinle kalacak kadar büyümelisin.” Bıraktım birileriyle uğraşmayı, tek derdim kendi kusurlarım oldu. Etrafımda sevgisizlikle inşa edilmiş bütün duvarları kendimi anlatarak deldim. Geçmişin doğrularına sımsıkı tutunmaktan başka çareler edindim. Beni inciten ne varsa altını çizerek bir kitaplığa bırakır gibi herkese kendi payını dağıttım. Bir vakte sığmıyordu iyi olmak, sanki saatler gibi hep hareket hâlindeydi. Çoğu zaman elim kalkmayacak gibi oluyordu, biri gelse de avutsaydı beni ikna etseydi güzel şeylere. Avutulmamış olmanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu bilselerdi anneler, eminim saçların her telini sever, anlatırlardı sevgilerini. Yer yer çocuklaşmak istediğimi fark ediyordum, büyümüş yanım anlıyordu artık. Anlamıştı vedalaşmayı öğrenmem gerektiğini, yoksa nasıl “merhaba” diyecektim 26’sında hayata gözlerini yeni açmış bene.

Yeni açmıştım gözlerimi kendi kollarımdaydım, gülüyordum, gülüşümün kırgınlığında yılların yorgunluğu vardı. Bilmediğim şeyleri hatırlıyordum yaşamış olduğum. Ama biliyordum tam yaşındaydım yaşamanın. Saçlarımın kırıklarına tutunan zamanın insafsızlığına rağmen yaşamak için çok sebep vardı. Kendime karşı direndim, en büyük devrim duygularımda başladı, usulca bıraktım çocukluğumun elini, güzelce sevdim gözlerini, artık bütün beklentilerini korkularına bağlayıp KENDİNİ YARATANLAR MÜZESİNE bağışladı.

Yaşama yorgunluğuna rağmen sevmenin çalışkanlığı insan olmaya daha yakın hissettiriyordu. Kaçtı TOLSTOY’UN BİSİKLETİ demedim.

Yaşama yorgunluğuna rağmen sevmenin çalışkanlığı insan olmaya daha yakın hissettiriyordu. Kaçtı TOLSTOY’UN BİSİKLETİ demedim.

Tanrının kronik yalnızlığını hatırladım sık sık, güç buldum doğanın bitmek tükenmek bilmeyen kendini yenileme hevesinden. Daha yaşanılır telaşlar edindim kendime, delice bir vakte sığdırmaya vazgeçtim onca şeyi, bir acelesi yoktu yaşamanın. Tanıklık ettim olmadık cümlelerde insan ölmelerine. Yaşamak kazanmaktı dediler bir katliam gibi. Susuzluğumu bildim kimseyi pınar sanmadım. Gerçek sevgiye sadece sevmeyi başaranların ulaştığına ikna oldum. Olur olmaz şeylerin yerine yalnızlığın daha yakıştığını şairlerden öğrendim. Hayat karşısında kılıcım elime yapıştı ama savaşı bıraktım, bir şey olma telaşını da... Biz bir şey olmak zorunda değiliz ama sevmek zorundayız. Dedim ya, gerçek sevgiye sadece sevmeyi başaranların ulaştığını. Sevmeyi tanıdım. Kim ne söylese içinden geçmeyi deniyorum ve her seferinde eksilmeden çıkabilmeyi.

“Gözlerinden atlayıp avuçlarında darmadağın olma fikrinin yarattığı çelişkinin altında bütün kemiklerim tek tek kırılıyor...” diye başlamasaydı cümleye, belki de doğasındaki karamsarlığı sevgi zannedecektim, sonra “Neden mutlu edemiyorum?” diye yıllarca kendi etimden parça parça kurban edecektim, diyorum ki insan cümle aralarında, vurguladığı sözcüklerde saklı.  Altını çizerek okuduklarımızın olduğu kadar. Sonra anımsadım; annem ne yemek koysa sofraya yememizi isterdi, kendimizi zorlamamızı, sindirilmeyecek bazı şeylerin olmadığını söylerdi.

Kendimi çok zorladım, anladım ki anne bazı şeyler sindirilmiyor, Üzgünüm anne, çiğneyip atmak da bazen çare.

Hep aynı yerde hep aynı hatada durmanın manası yok. Bazı şeylerin sevmekle ilgisi olmuyor, sevgi bilgiyle ve hayatın  farkında olmakla alakalıydı. Gülüşmek sevgiydi. Kimsenin yeri doldurulmayacak kadar büyük değildi. Yine en büyük boşluk kendimizden uzaklaşınca oluşuyordu. Şimdi,

Değersizlikten korkmuyorum

Kimse için zor biri olmayacağım,

Kendim için sadeleştim

Sevgimi indirgedim gerçeklere

Şimdi kim gitse

Ben aynı bahçede aynı dalda güneşe gülümsemeye devam ediyorum.

Bütün zorluklara kahkahalarla göğüs gerdim ve anlamak en büyük kahkahaydı hayatta. Yalnız değilim yalnızlığımlayım. Kendi bavullarımı açtım kendi içime yerleştim, kendimde göçebe değilim. Sarmaşıklar ektim, korkuları terbiye ediyorum, hangi bavul ne tür yolcunun anladım artık. Yaşamak için birine ihtiyaç duymuyorum çünkü artık biriyim. Geceleri bütün üşümem kendimi gülüşümün eksikliğiydi. İnsan nefes aldığı müddetçe bütün acılarından daha büyüktür, sonrasında zaten acı yoktur.

Instagram

Twitter

Facebook

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
16
5
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
favilla favilla

Çok güzel bir yazı , her cümlesi çok anlamlı , tebrik ederim.