Bombalardan Sonra Yine De Yaşamak
Bombalardan Sonra Yine De Yaşamak
ABD, Vietnam Savaşı’nın sürdüğü 1964–1973 yılları arasında Laos’a 2 milyon ton bomba bıraktı. Yani, ortalama bir hesapla, dokuz yıl boyunca sekiz dakika arayla bir uçak dolusu bomba yağdı gökyüzünden üzerlerine. Peki böylesi bir tarihe sahip bir ülke nasıl toparlanabilir?
Kavanozlar Ovası’ndayım. Laos için, tarihin en ağır bombardımanlarını yaşayan bir halk olmanın ve her şeye rağmen yaşamaya devam edip kendilerine gelecek kurmanın nasıl bir şey olduğunu yansıtan bir görüntü, bir metafor, aydınlatıcı bir fikir bulmaya çalışıyorum günlerdir. Ve en sonunda bölgesel başkent Phonsavan’da, işlek bir caddede aradığımı buluyorum. Amerika’nın Laos’a düzenlediği bombalama operasyonundan, gökyüzünden gelen muazzam –ve sonuçsuz kalan– bir yıkımdan geriye kalan bomba kovanlarından oluşan dev bir yığın bu. Söz konusu hurda yığınının biraz ilerisinde yeni bir ATM makinesi yükseliyor. Yarı unutulmuş bir savaşın paslı enkazı, canlı mavi ve parlak beyaz renklerdeki bu davetkâr para tapınağının yanında küçük kalıyor. Bomba kovanlarını inceledikten sonra ATM makinesine gidiyorum ve banka kartımı takıp bir milyon kip çekiyorum. (Aşağı yukarı 300–350 liraya karşılık gelen bir para bu.) Makineden çıkan tüm o 50 bin kiplik banknotlar, bombardımanlar çağının, yerini para çağına bıraktığı yeni bir Laos’un öyküsünü anlatıyor.
Bir zamanlar çocuklar burada, Xiangkhouang Bölgesi’nde, güneş yüzü görmeden büyüdü. İnsanlar yıllarca mağaraların ve tünellerin karanlıklarında saklanarak yaşadı. Bugün Phonsavan o kadar kalabalık ki, yayaların caddeyi kaç dakikada geçmesi gerektiğini gösteren dijital göstergeler var trafik ışıklarında. Aslında banka, restoran, taze meyve–sebze dolu bir market ya da spor ayakkabı satan bir mağaza bulmak için mutlaka caddenin karşısına geçmeniz de gerekmiyor. 1964–1973 yılları arasında yaşanan Amerikan hava saldırılarının kalıntıları, arkeologların sırrını hâlâ çözemediği Kavanozlar Ovası’ndaki ünlü anıtsal yükseltilerle birlikte, ülkeye turist çekme kampanyasının bir parçası haline gelmiş. Gördüğüm bu bomba kovanından yığın da yerel turizm ofisinin hemen önünde sergileniyor.
Savaştan kalma mühimmat –aralarında patlamamış bombalar da vardı– bu tarlayı güvenli kılmak için 2012’de imha edildi.
Dalga dalga inip çıkan tepeleri ve çimenlik düzlükleriyle Kavanozlar Ovası’nın bazı bölümleri dev bir golf sahasını andırıyor. Ancak buradaki kum kapanları, patlayan milyonlarca bombanın eseri. Patlamayan daha milyonlarcası da tehlike oluşturmaya devam ediyor; özellikle de bu bombaların değerli metalini toplayarak para kazanan girişimci Laoslular açısından.
Phet Napia’nın Ban Naphia köyündeki evinin üzerinde yer alan reklam tabelasında, “Kaşık ve Bilezik Yapımcısı Bay Phet Napia’ya Hoş Geldiniz,” yazıyor. Evinin arka bahçesindeki dökümhanede cephane kovanlarından ve yörede toplanan metallerden alüminyum eritiyor Phet. Ardından bir kalıba dökerek bomba biçimli anahtarlıklar ve sofra takımları yapıyor. Yerel restoranların hepsinde savaş döneminden kalma hurda metalden yapılma çatal, kaşık ve yemek çubukları var.
Phet’in kurduğu işin getirdikleri ortada: Yeni bir ev, televizyon, uydu yayını, elektrik. Birçok Laoslu gibi Phet de yatırımcı ruha sahip bir zanaatkâr. Ancak, pazar ekonomisinde bir şeyi satın aldıktan sonra yapılacak harcamaların hâlâ neden bitmediğini anlamakta zorlanıyor. “Altmış kanal var,” diyor çanak antenini beğeniyle izlediğimiz sırada. “Ama elektrik için para ödemek gerekiyor.” Evet, ceptelefonu yeni işlerin gelmesini sağlıyor, “ama telefonu aldıktan sonra bile konuşmak için yine para ödemeniz gerekiyor.”
Çeltik tarlalarını delik deşik eden ABD hava saldırılarında oluşan kraterler, Xiangkhouang Bölgesi’nde balık göleti ya da tarımda sulama amacıyla kullanılıyor. Bombardıman yıllarca sürmüş ancak yine de komunist güçleri Laos’tan çıkaramamıştı.
Yaklaşık yedi milyon nüfuslu Laos’ta kullanımda olan ceptelefonu sayısı beş milyon civarında. Mekong Nehri’nin kuzeyinde, Pak–Ou köyündeyim. Kayıklarında kıpırdamadan duran balıkçılar kehribarımsı ışıkta birer siluetten ibaret. Kayıklarını kuşatan su parlatılmış bronz gibi ışıl ışıl. Yüzlerce yıl öncesine geri dönmek gibi. Yegâne fark, balık tuttukları sırada bir yandan da ceptelefonuyla konuşuyor olmaları.
Başkent Vientiane bir zamanların karmaşa dolu kasabası. Bugün 12 katlı binalarıyla yine düzensiz bir görünüm sergiliyor. Geçmişte burada sessizlik hakimdi. Sessizliği olsa olsa düşen yağmur damlalarının, ağlayan bebeklerin, gülen insanların ve dua eden rahiplerin sesi bozabilirdi. Bugünse klimaların, jeneratörlerin, motosikletlerin ve kornaların karmaşık uğultusu altında. Ülke ekonomisinin yıllık büyüme hızı yüzde 8 civarında. Laos Devrimci Halk Partisi’nin Sovyet tarzı orak çekiçli bayrağı hâlâ ulusal bayrağın yanında dalgalanıyor. Ancak bir zamanlar görevleri Vietnam’ı Marksist–Leninist ulusal birlik savaşında desteklemek olan hükümet yetkililerinin rolü artık çok farklı. Onlar şimdilerde Güneydoğu Asya serbest ticaret bölgesinin kurulmasını olanaklı kılıyor. Laos, BM’nin “En Az Gelişmiş Ülkeler” listesinden 2020’ye kadar mezun olmayı hedefliyor.
Laos’ta, en ücra köşelerde ve en mütevazı insanlar arasında bile zenginler daha da zenginleşiyor. Dış dünyanın sunduğu olasılıklara daha önce hayal dahi edilemeyecek oranda erişim olduğunu görüyorum. Orta Laos’ta, Vietnam sınırı yakınlarında, motosiklet üzerinde, koltuğunun altına sıkıştırdığı çanak antenle eve giden genç bir adama rastlıyorum. Dağ köylerinde mavi–beyaz formalı öğrenci grupları görüyorum. Ayrıca gittiğim her yerde yenilenmiş ibadethaneler gözüme çarpıyor. Üstelik sadece Budist tapınakları değil bunlar; animistlerin mabetleri ve birkaç Hıristiyan kilisesi de var. Safran renkli giysileri içindeki rahipler yine hemen her yerde ama bir farkla, şimdi ellerinde bilgisayar çantaları taşıyorlar.
Mekong, Vientiane’den hâlâ tarihteki kadar coşkuyla akıp geçiyor ama nehir kıyısı değişime uğramış. Bir zamanlar daha çok bir çamur yığını ve kum havuzu halindeki sahil, artık egzersiz aletleri, koşu yolları ve hatta aile boyu sedanlar ve spor arabalara ayrılmış park yerleriyle üç kilometrelik davetkâr bir kordona dönüşmüş. Her akşam kalabalıklar üşüşüyor buraya; sevgililer, akrobatlar, gülen çocuklar, break dansçılar. Müzisyenler gösteri yapar, egzersiz guruları ders verirken, batmakta olan devasa tropikal güneşin yuvarlağı bulanık bir ufuk çizgisine dönüşüyor. Kalabalıklar, satıcıların el arabalarındaki neon lambalar ve motosiklet farlarının hareketli huzmeleriyle aydınlanıyor.
Laos’taki her şey gibi, Vientiane nehir kıyısındaki bu park da çok daha derin bir öykü anlatıyor aslında. Hümanist bir kent planlama başarısı olan kordon –yaşamı yeniden nehre, açık alanlara ve gökyüzüne odaklıyor– kenti su taşkınlarından koruyan dev bir set. Kimler tarafından inşa edildiği de ilginç. Büyük oranda Güney Kore’den alınan krediyle finanse edilmiş. Asya ülkeleri şimdilerde Batılı güçlerin hiçbir zaman yapmadığı kadar işe yarar yardımlar sağlıyor.
Ne Fransa ne de ABD, Laos’ta hüküm sürdükleri süre içinde Mekong üzerinde köprü inşa etmedi örneğin. Oysa bugün üzerinde altı büyük köprü var. Bunlardan biri de, Laos ile Tayland ve Vietnam’ın büyüyen ekonomileri arasındaki mesafeyi 145 kilometreye indiren Thakhek’te. Otel odamın penceresinden Tayland görünüyor; televizyonda Vietnam Popstar yarışması var.
Vientiane’de bir sabah kaldığım otelin lobisini bir motosiklet kulübü tarafından istila edilmiş olarak buluyorum. “Malezya’dan gezmeye geldik,” diye açıklıyor motosikletçilerden biri. Gidiş–dönüş 4200 kilometrelik bir yolculuk. Bir başka sabah –bu kez de Louangphabang’da– sokağı kente henüz gelmiş arabalarla dolu halde buluyorum. Hepsinde Çin plakası var. Kuala Lumpurlu varsıl motosikletliler kuzeye giderken, Kunmingli varsıl Çinliler güneye doğru yol alıyor ve bu arada Laos’ta tatil yapıyor. Evet, Laos istila altında. Ama ABD’nin domino teorisinde öngörüldüğü gibi komünist tankları ve zırhlı askeri araçların değil, Peugeot’ların ve Harley’lerin istilası bu.
Gittiğiniz her yerde bu yeni barışçıl ilişkiler döneminin insani bir yüzü var. Bunun hatlarıysa gökyüzünden bakılınca görülüyor. Savannakhet’ten havalanıp Mekong üzerinde uçunca Laos’a gelenleri ve Laos’tan çıkanları taşıyan köprülerden birini daha görüyorsunuz. Onun hemen yukarısında, Laos’un ihraç ettiği elektriği nehrin karşı yakasına taşıyan gökdelen yüksekliğindeki direkler göze çarpıyor. Bir zamanlar Louang- phabang’dan uçtuğumda bombaların açtığı derin çukurları görmüştüm. Artık başka çukurlar var; Güney Korelilerin inşa ettiği yeni golf sahasındaki kum kapanları bunlar.
Daha fazlasını National Geographic Türkiye’nin Ağustos sayısında veya iPad/iPhone/Android edisyonlarında okuyabilirsiniz.
Kaynak : http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/agustos_2015/bombalardan-sonra-yine-de-yasamak/2536