Hayat ve Evren Hakkında Ateistlere Yönelik 13 Soru
Evren'in yapısı, Yaşam'ın varoluşu, Ahlaki anlayışlarımız ve Toplumsal düzenlerle ilgili Ateistlere yönelik birçok sayıda önemli sorular yöneltilmektedir. Bazı Ateist kimlikli bireyler bu tarz soruları seneler boyunca tekrar tekrar duymalarına rağmen yine de üşenmeden cevap vermeye çalışırlar. Sağda solda 'Haydi Atayizler bunu da açıklayın!' şeklinde alaylı ifadeler yer alsa bile, bu önemli soruların birkaçını birbirinden farklı çalışmaları olan ve kendilerini birer 'Ateist' olarak tanımlayan kişilere sormaya karar verdik. Sorulan ilk soru anlaşılması gereken en önemli soru olduğundan Ateizm Derneği'ne sormayı tercih ettik ve kendilerinden kolay anlaşılır ve açıklayıcı bir cevap aldık. Kalan soruları cevaplamak için Ateist Dergi ekibinden katılanlar oldu, bu sebeple kendilerine gösterdikleri bu ilgi ve alaka için teşekkür ederiz.
Ateizm Derneği sitesi için bakınız.
Ateist Dergi sitesi için bakınız.
Elbette sorulacak daha bir sürü soru var ve sadece buradaki cevaplarla yetinmemek gerekir. Bazıları için burada söylenenler mantıklı, bazıları ise yetersiz görünebilir. Ateizm de kendi içerisinde farklı görüşlere sahip bir dünyadır, bu sebeple her soruya her birey farklı açılardan ve farklı tonlardan cevap verebileceği için burada yazılanların tüm Ateistlerin görüşlerini %100 temsil etmediğini göz önünde bulundurmanız gerekir (tıpkı her din adamının o dine mensup olan her kişiyi temsil etmediği gibi).
Not: Bu röportaj bilgi amaçlı yayınlanmıştır, herhangi bir propaganda malzemesi olarak görülmemelidir. Cevaplayan her kişi ve bu yayına yorum yazan her üye kendi sözlerinden sorumludur. İyi okumalar dileriz...
1. Öncelikle "Ateizm" ne demektir? Bu kelime hakkında ne tür yanlış fikirler edinilmektedir? Genellikle biri "Ateistim" dediğinde hep aynı şeyi düşünürüz fakat gerçekte farklı çeşitlerin olduğunu biliyoruz, bunları özetle sayabilir misiniz?
Ateist, tanrı veya tanrıların varlığını hayal ürünü bulan kişi veya kişilerdir. Ateizm sanıldığı gibi bir inanç değildir. Çoğu zaman yanlış ifade edildiği şekli ile (tanrıtanımaz kelimesinde olduğu gibi) tanrıyı inkar eden kişi değildir. Çünkü 'inkar' varolan bir şeyin reddedilmesi anlamı taşır, oysa ki ateistlere göre tanrı varolmadığı için onun 'inkar edilmesi' de yanlış bir terminolojik kullanım olacaktır. Ateistler; bazen 'tanrıtanımaz' kelimesiyle anılsalar da, bu isimlendirme var olan bir tanrıyı reddetme fikrine atıfta bulunduğu için ateistler tarafından kabul görmez. Ateizm inanç koşullanmalarını, hayali yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhani varlıklar da reddedilir. Ateizm, tüm tanrılara ve ruhsal varlıklara olan metafizik inançları reddeden ve var olan gerçekliği inanç yoluyla açıklamayı kabul etmeyen bir felsefi düşünce akımıdır. Kelime anlamında da belirtildiği üzere; Ateizm, din ile ilgili bir kavram değil, tanrı ile ilgili bir kavramdır. Dinlerin varlığı, dinlerin tanımının ne olduğu, dinlerin iyi mi yoksa kötü mü olduğu ateizmin konusu ve tartışma alanı dışındadır. Ateizm, her tür metafiziği reddettiği için, kendini metafizik öğeler üzerinden temellendiren bazı dinlerin metafizik boyutlarını da reddeder. Yani bu, özellikle dinlere karşı sergilenen bir duruş değil, genel olarak tüm metafizik inanışlara karşı bir duruştur. Ateizm sıklıkla 'dinsizlik' ile özdeşleştirilse de, Budizm gibi bazı Uzakdoğu dinlerinde de 'yaratıcı' anlamında bir tanrının varlığına rastlanılmaz. Bu yönüyle de Ateizm ile dinsizlik bire bir örtüşmez. Deist akımlara bakıldığında da, tanrıya inancın olduğu ancak dinlerin kabul edilmediği görülür. Ateizm, anti-teizm yani teizm karşıtı demek değildir ve bir 'tepkisellik' anlamı içermez, zira metafizik öğelerin 'varolmadığını' savunmak için metafizik öğelerin 'var olması'gerekmez. Ateizm, yalnızca bir 'durum' ifadesidir. Sadece tanrı veya tanrıların ve metafizik öğelerin var olmadığını söyler. Ateizm; yaratıcı ve müdahaleci bir Tanrıyı kabul eden teizmden, yaratıcı ancak müdahaleci olmayan bir tanrıyı kabul eden deizmden, tanrının evrenin kendisi olduğunu savunan panteizmden ve tanrının hem evrenin kendisi hem de evrenin ötesinde (aşkın) olduğunu savunan panenteizmden; ayrıca, tanrının varlığı ve yokluğu konusundaki soruları 'cevapsız' veya 'cevaplandırılamaz' diyerek cevapsız bırakan agnostizmden; tanrıyı,'kesin olarak' reddetmesiyle ayrılır. Ateizm, tarih boyunca çok çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Negatif ve pozitif ateizm, ateizmin güçlülüğü ile alakalıyken, esas ayrım ateizmin teorikliği ve pratikliği arasındadır. Teorik ateizmin dallarının her birinin kendine göre mantıksal ya da felsefi dayanakları varken, pratik ateizmin belli başlı dayanakları yoktur. Pratik ateizmde genel bir ilgisizlik ve Tanrı fikri konusunda bilgisizlik görülür.
(1) Negatif ve pozitif ateizm: George H. Smith'in sınıflandırmasına göre ateizmin 'negatif ateizm' (ya da 'zayıf ateizm') ve'pozitif ateizm' (ya da 'güçlü ateizm') olarak iki çeşidi vardır. Pozitif ateizm ise, Tanrı'nın varolmasını mümkün görmez. (Bunu, Tanrı kavramının geçerli bir şekilde tanımlanmadığı, içinde çelişkiler taşıdığı veya absürt olduğu, vs. gibi gerekçelere dayanarak yapar). Negatif ateizmde bir iddia yoktur, sadece bir ret vardır. Pozitif ateizmde ise hem bir ret, hem de bir karşıt iddia vardır. Pozitif ateistin yaklaşımı ise, 'Tanrı'nın varolması mümkün değildir' şeklindedir. İkisi de sonuçta Tanrı kavramını reddetmek noktasında birleştiğinden, ateizm başlığı altında tanımlanırken ikisinin ortak noktası olan 'Tanrı'ya olan inançsızlık' kullanılır. Çünkü bu inançsızlığın sebebi ne olursa olsun, ister delil yetersizliği, ister Tanrı kavramının anlamsızlığı veya absürtlüğü, isterse Tanrı kavramıyla hiç karşılaşmamış olmak olsun, hepsinin ortak noktası kişide Tanrı inancının varolmamasıdır.
(2) Pratik ateizm: Bu görüşe göre Tanrı’nın varlığı ret edilmiyor ama ona önemsiz ve gereksiz bir yer veriliyor. Pratik Ateizm’de, Tanrı ne bu dünyaya müdahale eder ne hayata herhangi bir amaç katar ne de her gün sizi etkiler.
(3) Teorik ateizm: Teorik ateizm, teizmin karşısına net olarak tez koyabilen ateizm çeşididir. Bu tezler ontolojik, epistemolojik, psikolojik, sosyolojik,ekonomik ve mantıksal olabilir.
(4) Epistemolojik ve ontolojik tezler: Epistemolojik ateizm, insanların Tanrı’nın varlığını bilemeyeceğini ya da varlığına karar veremeyeceğini iddia eder. Epistemolojik ateizm, temelini pek çok çeşidi olan agnostisizmden alır.
(5) Metafiziksel tezler: Metafiziksel ateizm, gerçekliğin homojen ve parçalanamaz olduğunu savunan monizm üzerinde şekillenir. Fizik dışı tüm varlıkları net bir şekilde reddeder. Metafiziksel ateizm; panteizm, panenteizm ve deizmi de kapsar.
(6) Psikolojik, sosyolojik ve ekonomik tezler: Ludwig Feuerbach ve Sigmund Freud gibi bazı düşünürler Tanrı’nın, duygusal ve felsefi ihtiyaçlar yüzünden insan tarafından yaratıldığını savunur. Bu, aynı zamanda pek çok Budistin de ortak görüşüdür. Karl Marks ve Friedrich Engels, Feuerbach’tan etkilenerek Tanrı’yı egemen sınıflar tarafından, emekçi halkı ezmek için kullanılan sosyal bir araç olarak görmüşlerdir. Mikhail Bakunin’e göre Tanrı fikri, insandaki adalet isteğini ortadan kaldırır ve insan özgürlüğü önündeki ciddi bir engeldir. Voltaire’in “Eğer Tanrı olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi.” sözüne karşılık “Eğer Tanrı olsaydı onu devirmek gerekirdi.” demiştir.
(7) Mantıksal tezler: Mükemmeliyet, adalet, merhamet, her şeyi bilen,her şeyi yapabilen, ululuk, fiziksel olmayış gibi noktalarda teizme eleştirel yanıtlar getiren ateizm çeşididir. Bizlerle ilgili genelde edinilmiş, edindirilmiş olan yanlış fikirlerin en başında hiçbir dini metni okumadığımız iddiası ısrarla tekrarlanır. Ahlaksız, şiddete eğilimli, çocuklarını da baskı ile zorla ateist yetiştiren, şeytana tapan, vicdansız ve acımasız, doğaya ve çevreye saygısız olduğumuz zannedilir. Ayrıca bütün ateistlerin komünist, din düşmanı olan ve yüce erdemleri olmayan insanlar zannederler. Ateistlerin huzursuz olduğu ve boş yaşadığı düşüncesini de eklemeden geçmeyelim.
Cevaplayan: Ateizm Derneği
2. Neden kendinizi bir "Agnostik"(Bilinemezci) olarak değil de bir Ateist olarak tanımlıyorsunuz?
Sevimli hayalet Casper agnostisizmi ne kadar hakediyorsa Tanrı fikri de o kadar hak ediyor diyebiliriz. Uçan Spagetti Canavarı, Pegasus, Unicorn… Hepsi hakkında agnostik olabilirsiniz. Teorik olarak bu mümkün. Öyle ya, evreni dip köşe araştırmadık neticede! Ama kendimizi kandırmanın alemi yok. Şu an uydurduğumuz bir varlığın olmadığını ispatlamak için evreni dip köşe araştıracak değiliz. Agnostisizm bu tartışmalarda genelde bir kaçamak oluyor. “Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın”ı felsefi bir dille söylemek istiyorsanız bu kaçamak yolu kullanabilirsiniz. Ancak bu bir cevap teşkil etmeyecektir. Onun yerine akla yatan yaklaşım; bir varlık hakkında yeterli bilgi yoksa onu, bahsettiğimiz örneklerde nasıl yapıyorsak, yok saymaktır. İleride evrenin bir köşesinde, gelişmiş teleskoplarımız ile mantar evlerin izlerine rastlarsak, Şirinler konusunda agnostik olabiliriz. Belki onları görebiliriz de. Ama önce biraz iyi olmamız lazım sanırım.
Cevaplayan: Osman Budak
3. Teistlerin öne sürdüğü Tanrılara inanmıyorsunuz. Peki, eğer Tanrı diye bir varlık olsaydı, varlığını kabul edebilmeniz için ne tür özelliklere sahip olması gerekirdi?
Tanrı’nın varlığını kabul edebilmemiz için önce dünyadaki tüm bilim camiasının onu tespit edip varlığını teyit etmesi gerekiyor. Sonra kendisi ile iletişime geçip ona evrenle ilgili sorabilecekleri ne tür soru varsa hepsinin cevabının alınabilmesi lazım. Evrenimizi nasıl yarattı? İlk canlı nasıl oluştu? Diğer gezegenlerde hayat var mı? Başka evrenler de mevcut mu? Sonra da, bize evrendeki fizik kurallarını ihlal eden birkaç “mucize” gösterebilmesi şart. Mesela; geçmiş zamana yolculuk, ışık hızını aşma, ölüleri diriltme, yerçekimine meydan okuma, Ay’ı ikiye bölme, hatta saniyeler içinde sıfırdan bir evren yaratma gibi. Kaldı ki, tanrı olduğunu ileri sürerek bu şartların hepsini yerine getiren bir varlık ortaya çıksa bile; bu, onun kendini tanrı olarak tanıtarak insanlığı kandıran aşırı gelişmiş bir uzaylı olma ihtimalini yok edemez. Çünkü, zekanın olduğu yerde yalana her zaman yer vardır. Bu sebeple, yukarıdaki özellikleri taşıyan bir tanrının varlığını yüzde yüz kabul etmek bizim için hiçbir zaman söz konusu olamayacaktır. Olsa olsa bizi ateizmin bir tık altı olan agnostisizme taşır. Yani bir tanrıya ait özelliklere sahip bir varlığa şahit olduk diyelim; onun gerçek bir tanrı olup olmadığını yine de asla tam olarak bilemeyiz.
Cevaplayan: Y.K.
4. Birçok tartışma ortamında bulunduğunuzu varsayıyoruz. Sizin için bir Teistin öne sürebileceği en güçlü argüman nedir? Aynı şekilde bir Ateistin öne sürebileceği en güçlü argüman nedir?
Din felsefesi literatürü geniş bir argümanlar yelpazesine sahip olsa bile çağdaş felsefecilerin savunageldiği argümanlar, yani gerçekten savunusu derin felsefi temellere dayanan argümanlar bir çift elin parmaklarına geçmez. Bunlar arasında teizmin en güçlü argümanı olarak gördüğüm önermeler dizgesi “İnce Ayara Dayalı Teleolojik Argüman” olabilir. Bu argüman Tanrı’yı kanıtlamaktan çok onun rasyonelliğini kanıtlamaya yönelik bir argüman olduğu için eleştirilmesi nispeten daha zor. Bu tasarım kanıtı evrenin başlangıcındaki kuvvetlerin biraz bile değişmiş olsaydı yaşama olanak vermeyen bir evrenin olacağını ya da evrenin hiç var olmayacağını, dolayısıyla evrenin başlangıcında yaşamın var olması için ince bir ayar olduğunu savunuyor.
Bu argümana “nedenlerle sonuçları karıştırmak”, “olasılık hesabının imkansızlığını göstermek”, “bu ince ayarı anlamsız kılacak kadar fazla sayıda evren olduğu” gibi çok sayıda eleştiri getirilse de savunulabilecek en güçlü argüman olduğunu değiştirmiyor. Yani savunulabilecek en güçlü argümanın bile zilyar tane hatası var!
Bununla beraber iyi bir ateist argümanın Tanrı’nın sıfatlarının iç çelişkilerinden doğacağını düşünüyorum. Örneğin Tanrı ve zaman ilişkisine dair ciddi ateist argümanlar oluşturabilir. Ya da Tanrı’nın değişmezlik ve yaratıcılık sıfatlarını kullanarak şöyle bir argüman ortaya atılabilir:
(1) Eğer Tanrı varsa, o değişmezdir.
(2) Eğer Tanrı varsa, o evrenin yaratıcısıdır.
(3) Değişmez bir varlık, bir an belli bir niyete sahip olup başka bir anda da bu niyetten yoksun olamaz.
(4) Herhangi bir varlığın herhangi bir şeyi yaratabilmesi için, yaratılıştan önce o şeyi yaratma niyetine sahip olması gerekir ve yaratma sona erdikten sonra da bu niyetini yitirmesi gerekir.
(5) Dolayısıyla değişmez bir varlığın herhangi bir şeyi yaratması imkansızdır.
(6) Dolayısıyla Tanrı’nın var olması imkansızdır.
Sanıyorum bu tür argümanlar ateizmin en çok ekmek yiyeceği kısımlar olacaktır.
Cevaplayan: Mehmet Mirioğlu (Tanrı'nın Alfabesi yazarı)
Tanrı'nın Alfabesi kitabı için bakınız.
5. Tanrı (daha doğrusu Din) olmadan bir Ateistin "Ahlakını" oturtabileceği bir temel olmadığı söylenir. Özetle Ahlak nedir ve "Mutlak Ahlak" diye bir şey var mıdır?
Aslına bakarsan, 'Din olmadan ahlak bir temele oturtulamaz' cümlesini duyunca insanın gözlerini pörtleterek 'O ne biçim laf ayol? Ne demek din olmadan bir temele oturamaz falan?' diyesi geliyor.
Ama gözleri pörtletmeden önce 'Ahlak nedir?' sorusuna cevap vermek gerek.
'Ahlak'ın en bilinen genel tanımı, toplum içinde bireylerin sahip olabileceği 'doğru' veya 'yanlış' ya da 'iyi' veya 'kötü' düşünce ve davranışların neler olduğunu belirlemeye çalışan kurallar veya prensipler bütünüdür. Bana sorarsan 'ahlaki' kurallar son derece subjektiftir; ancak benzer düşünen insanların bir araya gelmesiyle, her toplum için kendi içinde genelleşmiştir. Farklı toplumların farklı ahlak kuralları vardır; kimi toplumda 'ahlaksızlık' olarak nitelendirilen bir davranış, kimi toplumlarda 'nötr' veya 'ahlaklı' olarak bile kabul edilebilir. Bunun varsa yoksa tek nedeni, 'ahlak'ın temel işlevinin toplumsal düzen oluşturmaya çalışmak olmasıdır.
Ahlak, hemen hemen tüm toplumlarda kendine benzer işlevler biçen 'din'ler ile beraber anılır. Kutsal kitapları açıp baktığında, kabataslak bir deyişle, bir kısmının 'Tanrı'yı tanıtma, övme ve Tanrı'ya ibadete çağırma' gibi konulara; kalanının neredeyse tamamının ise toplumsal hayatı düzenlemeye yönelik incik cincik konulara ayrıldığını görürsün. Örneğin; en içli dışlı olduğumuz ve en sevdiğimiz kutsal kitap olan Kuran-ı Kerim'de, bırakın 'öldürme, çalma, gayrimeşru çocuk yapma' gibi konuları; babadan kalan mirasın nasıl paylaşılacağına, bir kadının amcasıyla evlenip evlenemeyeceğine, sofrada yenilebilecek et türlerine kadar 'Yahu, ona da mı karışmışlar?' dedirten cinsten ince ayrıntılara bile yer verilmiş. Eh, dinler, toplumsal düzenle ilgilenmeye bu kadar hevesli olunca, yüzyıllardır insanlar aslında dine ihtiyaç duymadan da akıl edilebilecek çoğu iyi veya kötü olguyu, sadece din öğretisi zannederek din ve ahlak kavramlarını iç içe kullanmaya alışmışlar. Hatta öyle ki, 'din'in neden iyi bir şey olduğunu anlatan öğretmenler hepimize ilk okuldaki derslerde İslamiyet gelmeden önce Arap toplumunun ne kadar sapıtmış, ne kadar manyakmış, nasıl da pislik-iğrenç-kötü-kaka-e bir hale gelmiş olduğunu, kız çocuklarını diri diri gömme masallarıyla taçlandırarak ballandıra ballandıra anlatmıştır. Ancak, son derece bariz olduğu üzere, 'ahlak' kavramı, insanların birlikte yaşamaya başladığı ilk çağlardan itibaren, dinlerin bir getirisi olarak değil, toplu yaşamın bir zorunlu sonucu olarak ortaya çıkmış ve -topluluk halinde yaşama eylemi insanlarda devam ettiği sürece- varlığını dinlerden bağımsız olarak sürdürebilecek olan bir kavramdır.
Ha, ama, varlığını dinlerden bağımsız olarak sürdürebilecek olan bu kavram, bana sorarsan, hayır, mutlak değildir. Hiçbir temele oturmadan, kendi başına var olamaz yani. Ahlak, doğası gereği toplum, insanlar ve birlikte yaşama ile ilgili olabilecek her türlü kavrama ihtiyaç duyar.
Benim için son derece ütopik bir senaryo olsa da, 'Ameriganın oyunuymuş bunlar' dedirtecek tarzda bir virüs salgınıyla dünyadaki tüm insanların öldüğünü; yalnızca bir insanın şans eseri kurtulduğunu hayal edelim. İnsanımız hala ilginç bir şekilde, ekstrem koşullara rağmen dini inancını koruyor olabilir. Her gün yıkık dökük bir cami veya kilise bulup 'Sana kavuşmayı bana da nasip et yarab!' diye dua ediyor olabilir. Ancak artık sokağın ortasında mastürbasyon yapması da, boş marketlerden yiyecek çalması da bozabileceği herhangi bir toplum düzeni olmadığından 'ahlaksızlık' olarak nitelendirilemez. 'Toplum uçarsa, ahlak puf olur!' Dolayısıyla izninle burada 'ahlak'ı, altına yerleştirip üstüne oturabileceği, üzerinde anlam kazanarak yükselip gelişebileceği bir 'toplum' temeline -kendi varlığını temellendirebilmek için- ihtiyaç duyan gereksiz bir virüs olarak tanımlayıp, bence 'mutlak ahlak' yoktur deyip kaçıyorum.
Cevaplayan: Çiğdem K.
6. Farklı insanların farklı şeylere inanması hakkında neler düşünüyorsunuz, daha doğrusu insanlarla geçinebilmek için illa sizinle inanç konusunda hemfikir olmaları şart mıdır? Bir de ne tarz bir gelecek hayal ediyorsunuz: Dinin olmadığı bir toplum mu, yoksa farklı inançlara sahip oldukları halde geçinebilen bir toplum mu?
İnsanların dini veya daha geniş tabirle doğaüstü şeylere inanmasını, hem onların hem de bizlerin kaybı olarak görüyorum. Bunu hoşgörüyle karşılıyor ama değişmesini umuyorum. Elimizde bilim gibi muazzam bir gerçeklik haritası varken, bilimden sapan ve kanıta, rasyonel veriye dayanmayan doktrinlerin tehlikeli ve sınırlayıcı olduğu görüşündeyim. İnsanın aklını, zekasını, hayalgücünü ve özgürlüğünü sınırlayan şeyler bunlar.
İnsanların benimle “geçinebilmesi” için ateist olması şart değil elbette, ki ben agnostik ateistim zaten. Ama bir insanla, hayata ve evrene dair düşüncelerimizin büyük oranda çakışabilmesi için bazı konuları sorgulayabilmesini ve bilmediği konularda “bilmiyorum” diyebilmesini beklerim. Dindarların en büyük zaafı bu bence: her şeyi bildiklerinden emin olmaları. Böyle biriyle verimli bir tartışma gerçekleştiremezsiniz, diyalektik kazançlar elde edemezsiniz.
Dinlerin olmadığı bir toplumu -her ne kadar çok istesem de- yakın gelecekte mümkün görmüyorum, o yüzden daha mütevazi bir hayalim var: Farklı inançlardan insanların bir arada barış içinde yaşayabilmesi. Ama bu da sadece bir hayal, olabilirliğine pek inandığımı söyleyemem maalesef; çünkü dinler yapıları gereği baskıcı ve diğer inançlara karşı özgürlük kısıtlayıcıdır. Bu da barışçıl ve rasyonel bir toplumu imkansız kılar.
Cevaplayan: Bahar Kılıç
Blog sayfası için bakınız.
Vimeo kanalı için bakınız.
7. Birisi size "Evren nasıl oluştu (hiçlikten mi geldi)?" gibi bir soru sorduğunda nasıl cevap veriyorsunuz? "Tesadüflere" inandığınızı iddia edenlere ne tür açıklamalar yapıyorsunuz?
Öncelikle bunun cevabını kimsenin bilmediğini söylüyorum. Çünkü bilim adamları büyük patlama sırasında veya öncesinde ne olduğunu bilmiyorlar. Elbette pek çok teori bunu açıklamaya çalışıyor fakat henüz bu teorilerin doğru olabileceğini düşünmemiz için elde veri yok. Ancak şöyle bir gerçek var ki evrenin toplam enerjisi sıfırdır çünkü kütlenin kendisi Einstein’ın gösterdiği üzere pozitif bir enerjiye sahip iken büktüğü uzay zamanda negatif enerji yaratır. Bu anlamda evrenin hiçlikten var olmaması için fizik yasalarına aykırı hiçbir şey yoktur. Bunun yanı sıra evrenin nasıl oluştuğunu bilmememizin tanrıyı kanıtlamadığını da onlara hatırlatıyorum. Çünkü cevabını bilmediğimiz bir olaya “Tanrı yaptı” demek sadece “bilmiyorum” dememizin başka bir yoludur, böyle bir sadece tanrı boşlukların tanrısı olacaktır.
Ateistleri eleştirirken “tesadüf” kelimesi çok sık kullanılır çünkü tanrının varolduğunu göstermek için sunulan argümanlardan biri olan Hassas Ayar Argümanı’na göre evrende canlılığın kendisi ve ortaya çıkması için gereken şeyler çok hassas ayarlara dayanır. Bu nedenle bu hassas ayarların zeki bir varlık(tanrı) tarafından ayarlanmış olması gerekir. Böyle bir argümanı öne süren kişiye öncelikle bu argümanın iddia ettiği şeyin olasılıksal olarak mümkün olabileceğini söylüyorum. Çünkü bu argümanı savunan bazı kişiler ateistlerin canlılar için atomların bir anda bir araya gelmesiyle oluştuğunu düşündüklerini zannederler. Halbuki biz de dahil olmak üzere bütün canlılar çok basit yapıları olan koaservarlardan evrimleşti. Bunun yanı sıra canlılık için gerekli olan proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerin doğada kendiliğinden oluşması için inanılmaz derecede küçük bir ihtimal olduğunu söylerler. Halbuki son 60 yıldır pek çok deney Dünya’nın o zamanki koşullarını taklit ederek amino asit üretmeyi başardı. Bunun yanı sıra organik moleküller pilot kalemlerin aksine birbirleriyle bağ kurarak düzenli bir yapı kurmaya yatkındırlar. Tabii bu argümanın bir de fizik yasaları için savunulan kısmı var. Fizik sabitlerini birazcık değiştirirseniz atomun bile oluşamaması gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Buna da genellikle çoklu evrenlerin varlığı ile karşı verilir, yani farklı değerde fizik sabitlerine sahip olan sonsuz tane evren olduğu ve bizim evrenimizin canlılığa izin verecek sabitlere sahip bir evren olduğu için bizim bu evrende varolduğumuz görüşü. Elbette ki bu teoriyi kabul etmek için henüz çok erken fakat günümüz fiziği bize çoklu evrenlerin mümkün olabileceğini gösteriyor.
Cevaplayan: Ege Özmeral
8. "Büyük Patlama" ve "Evrim" kuramlarını doğru bulan, ama yine de Dinine bağlı olan bir insan hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu insanlar günümüzün modern biliminin keşiflerini kabullenmiş ancak ne yazık ki tamamen özgürleşemeyip, din kültüründen kurtulamamışlardır. İki işi bir arada yapmaya çalışan bazıları, inandıkları dinin kutsal kitabında yazan cümleleri evirip çevirerek günümüz bilimsel keşiflerinin bu kutsal kitaplarında çok önce yer aldığını iddia ediyor. Bu düşünceler dindar insanların ölünce gitmekten korktuğu “cehennem” ve ailelerin çocuklarına bebeklikten aşıladıkları din öğretisinden kaynaklanan aileye ve dine sadakatten ileri gelmektedir. Aksi durumda pek çok dindar insanda vicdan azabına neden olur. Her şeye rağmen insanlar bir dine inanıp inanmayacağına dair kararları kendi başlarına almalılar. Dindar bilim insanları da dahil olmak üzere bilimle uğraşan insanların, kutsal kitaplarını ya da kendi özel duygularını bilimin saf gerçekliğinden ayrı tutmaları gerekir. Bilimin saptırılmaması için bu gereklidir.
Cevaplayan: Ayşegül Koçpınar
9. Günümüzde Dinlerin dogmatik ve eski-fikirli olmadığını (ve yanlış anlaşıldığını) belirtip günümüz Bilim ve Felsefi bilgilerimizle açıklamaya ve savunma yapmaya çalışanlar var. Böyle kişilere yönelik eleştirileriniz nelerdir?
Öncelikle bilim ve felsefenin ortaya koyduğu doğruluk kavramı üstünde durulmalıdır. Bilim ve özellikle 17. yüzyıl pozitivist aklın öncülügünde belirlenen yargılarda doğru bilginin ; aklın, deney ve gözlem uygunluğu içinde ele alınan sorunun bu unsurlardan geçirilen süzgeç sonrasında mantık ilkelerine uygun bir şekilde ortaya konacağı savunulur.Bu süzgeç sonrasında doğru bilgiden söz edilebilirken, dini metinlerde ele alınan bilginin mutlak suretle doğru kabul edilmesi, felsefi şekilde ele alınan doğru bilgi kavramıyla çelişkiye düşmektedir.Mutlak bilginin olamayacağını var sayan felsefe disiplinleriyle konu değerlendirildiğinde ise yine dini metinlerde bahsedilen ve sorgulanması dini gerekçelerle kabul görmeyen varsayımların ve mutlak doğruların yine felsefe disiplini olarak felsefe ve dini sorgulama çelişkisini ortaya çıkarması hiç şaşırtıcı değildir. Bilimin en azından felsefenin katkısıyla günümüzde kabul gören şekliyle arayış konuları ve arayış şekilleri dine göre değişmektedir. Bilim, madde üzerinde durarak maddesel bir evren anlayışıyla inanmak yerine bilmeyi hedeflerken, imanı temel alan din, maddesel bir evren anlayışını ön planda tutmazken aynı zamanda bunu bir cevaba koyma gerekliliği de hissetmez.
Bu yüzden Yunan Felsefesi ve Antik Çağın yarı bilimsel devrinden beri bilim-felsefe arasındaki ilerlemeyi temel alan akışkanlık dine yansıtılamaz ve yansıtıldığında ise Aristoteles mantığına göre ‘’mantık’’ ve ‘’kavramsal’’ hatalar belirlemeye başlar. Dini kendi kavram ve gereklilikleriyle değerlendirir ve eleştirirken, bilimin bu tutumla karıştırılmaması çok önemlidir.
Cevaplayan: Eric Rose
10. Dindarlara ne gibi tavsiyeleriniz vardır? İnançlarından vazgeçmeseler bile, kendilerini geliştirebilmek için en azından neler yapmalarını (ve yapmamalarını) ve neleri bilmelerini isterdiniz?
Dindarlara tavsiye vermek harcım değil fakat genel anlamda her inanıştan ya da inancın reddiyesini yapmış olan herhangi bir insana ulaştırmak isteyeceğim şey, bu dünyada her şeyin eleştirilmeye açık olduğu ve her şeyin eleştirilmesi gerektiğidir. Bu dünyada her şey eleştirilebilmelidir. Herhangi bir önerme eleştiriye açık olmadığı takdirde bu bir tabu haline dönüşür. Özellikle dinlerdeki tabu sistemine baktığımızda, herhangi bir eleştiriyi asla kabullenemeyen, bunun inancına saygısızlık olduğunu düşünen, rencide olan ve bulduğu her fırsatta “duygularım incindi” kartını oynamaktan geri duymayan, dolayısıyla bununla yetinen insanlarla doludur. Seküler bir dünya görüşü içerisinde asla bu durumlara mahal vermek istemeyiz sanırım. Bu yüzden, evrim bile eleştirilebilir. Ama nereye kadar eleştirilebilir? Evrimin bilimsel bir gerçek olduğu kabul edildikten sonra, her nasıl eleştirirseniz eleştirin evrim, bir gerçektir. Fakat dinler gerçek değildir, Tanrı gerçek değildir, tek boynuzlu görünmez pembe at gerçek değildir, Poseidon gerçek değildir.
Diğer soruna gelirsek, inançlı bir kişinin bildiğini düşündüğü her şeyi bir anlığına kenara bırakıp, akla yatkın olabilecek en iyi özeleştirisi şu olmalıdır: “Ya yanılıyorsam, ya bildiğim her şey yanlışsa?” Böyle yapıldığı takdirde, her şeye dair olabilecek olan gerçeklik anlayışının merkezinde, bizim inançlarımızdan veya kanaatlerimizden bağımsız düşüncelerin yer aldığını kabul edebileceğimizi ve gerçekliğin kendisine dair büyük bir zafer kazanabileceğimizi düşünüyorum.
Cevaplayan: İlker Çağatay Aşık
Blog sayfası için bakınız.
Konuşması için bakınız.
11. Gelecekte çocuklarınız olursa, onlara Din hakkında neler öğretirdiniz? Her şeyi sorgulayıp kendi kararlarına varmalarını mı isterdiniz yoksa Ateist olarak mı yetiştirirdiniz? Eğer günün birinde bir çocuğunuz olgun bir yaşa gelip size "Ben bir Dine (ya da sadece Tanrı'ya) inanıyorum" derse, nasıl karşılık verirdiniz?
Gelecekte eğer çocuğum ya da çocuklarım olursa, ne dinler ne de ateizm ve diğer görüşleri anlatırım, öğretilmesine de müsade etmem. İlk sebep olarak onun özgür iradesine müdahele olarak görürürüm. Henüz sorgulayıcı ve eleştirisel düşünce yapısına ulaşamamış bir çocuğa bunları öğretmek yararlı değildir ve onun adına karar vermek anlamına gelir. İkinci sebep olarak ise ateizm veya diğer görüşleri anlatabilmem veya o düşüncelerde yetiştirebilmem için gene dinleri anlatmam gerekli olacaktır. O yaşlardaki bir çocuk için gereksiz olan bilgileri öğretmek yerine merak üzerine temellenmiş sorgulayıcı ve eleştirisel düşünmeyi öğretirim. Bu insanın tüm hayatında gerekli olan bir şeydir.
Çocuğum bu düşünce şeklini kazandıktan sonra artık özgür iradesi ile dinler ve ateizm hakkındaki bilgileri kendisi zaten öğrenecektir. Herhangi birinin ona öğretmesine gerek kalmayacaktır. Bu araştırmasından sonra en mantıklı olan kararı vereceğine inanırım. Eğer tüm bu araştırmalarından sonra bir dine veya tanrıya inanmayı seçerse saygı duyarım elbette. Tabi ki bu karara neden vardığını sorar ve onu anlamaya çabalarım. Fikirlerimi iletir onunla konuşurum. Ama bir çok teist ailenin yaptığı gibi baskı kurmaya, düşüncesini değiştirmeye çabalamaz ve ona kötü davranmam.
Cevaplayan: Erhan Kılıç (Ateist Dergi editörü)
12. Evrim Kuramı'nı tam anlamıyla kabul edebilmek için Tanrı kavramını bütünüyle reddetmek gerekir mi? Ateist olmadan evrimi kabul etmek çelişkili bir durum yaratır mı?
Hayır, evrim kuramını tam anlamıyla kabul edebilmek için Tanrı kavramını ‘bütünüyle’ reddetmek gerekmez. Aslına bakarsanız, evrim kuramı bilimsel bir kuram olması özelliği ile Tanrı vb. bilim dışında kalan kavramlarla ilgilenmez ve bunlar onun alanı dışında kaldığı için Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu konusunda bize herhangi bir cevap vermez. Fakat bu durum aklımıza gelebilecek her Tanrı kavramıyla çelişmediği anlamına da gelmez.
(1) Evrim kutsal kitaplardaki bazı yaratılış hikayesi yorumlamalarıyla çelişmektedir. Günümüzde bu durum “Adem ve Havva aslında mecazi bir anlatımdı!” şeklindeki yorumlarla geçiştirilmeye çalışılıyor olsa da bu çelişki uzun yıllardır inançlı kimselerin evrim gerçeğine direnmesinin ve evrim karşıtı yaratılışçı akımların ortaya çıkmasının nedenidir.
(2) Evrim, beynin evrimini açıklayarak dinsel düşüncelerin gelişimini ortaya koymakta ve insanın neden inanma ihtiyacı duyduğu konusunda bilgi sunabilmektedir. Bu da insanın inanma ihtiyacının bir kökene sahip olduğunu ve inanmanın doğal bir sürecin sonunda ortaya çıktığını gösterir. Bu gerçekten yola çıkılarak da bir takım ateist yorumlamalar yapılması mümkündür.
(3) Evrimin ve seçilim mekanizmalarının insanı meydana getirmek gibi bir amacı yoktur. Bu nedenle evrim, “amaçlı yaratım” inancıyla çelişir.
(4) Evrimin bize gösterdiği üzere insan diğer türlerden üstün olmayıp onlarla ortak bir atadan gelmektedir. Bazı dini inançlar ise insanın diğer türlerden üstün, özel bir varlık olduğunu vurgular.
Bu bağlamda, hayır, ateist olmadan evrimi kabul etmek ‘her zaman’ çelişkili bir durum yaratmaz. Fakat yine de bu, evrimi kabul etmekle başlayan bilimsel düşünme sürecinin sizi sorgulamalar sonucu bir inançsızlığa götürmeyeceği anlamına da gelmez.
Cevaplayan: Işın Altınkaya
Sitesi için bakınız.
13. Ateizm'de felsefenin rolü nedir, bir önemi var mıdır, teizm kavramlarını savunmak için felsefeden yararlanan apolojistlere ne demelidir?
Bu sorulara cevap verebilmek için felsefenin ne olduğu ve ne yaptığı üzerine biraz düşünmemiz gerekiyor. Felsefe, kabaca, varlığın doğası, ahlak vb. konular üzerinde derinlemesine düşünme etkinliğinin adıdır. İlgilendiği konu her ne olursa olsun belirli görüşler lehinde/aleyhinde argümanlar öne sürmeyle ilgilenir. Felsefe bunu yapmanın yanı sıra nasıl argüman öne sürüleceğinin, hangi koşullarda bir görüşün kabul edilmesi/reddedilmesi gerektiğinin belirlenmesiyle de ilgilenir.
Ateizm için felsefenin oynadığı rolü bunları göz önüne alarak düşünelim. İlk olarak felsefeye karşı tarafın savunduğu pozisyonu hakkıyla anlamak istiyorsak ihtiyaç duymaktayız. Çünkü teizm doğası gereği felsefi bir pozisyon. İkincisi, teistlerin teizm lehine argümanlarının büyük bir bölümü felsefi akıl yürütme içerdiği için bu argümanları anlayabilmek ve eleştirebilmek için felsefe bilmemiz gerekmekte. Felsefe bilmeyen bir ateistin eğitimli ve felsefe bilen bir teistle tartışabilmesi mümkün değil. Üçüncüsü, ateistlerin ateizmi temellendirmek için pozitif argümanlar öne sürebilmelerini felsefe sağlıyor. Bu argümanların iki temel türü var. İlki Tanrı kavramı içinde bir takım çelişkiler olduğunu göstermeye çalışan tür. Bu türden argümanlar öne sürebilmek Tanrısal sıfatlarla ilgili tartışmalara aşina olmamızı ve bu sıfatların mantıksal analizini yapmamızı gerektiriyor. Diğer argüman türüyse gözlemlediğimiz bazı şeylerin Tanrı'nın var olduğu hipotezi aleyhinde delil olarak sayılabileceğini göstermeye çalışıyor. Bu iki argüman türünden birini bile savunmaya çalışıyorsanız ister istemez felsefi akıl yürütmeye başvuruyorsunuz demektir. Son olarak ateizm lehine pozitif argüman öne sürmesek bile belli epistemik prensiplerin ateizmi aksi yönde bir gerekçeye sahip olmadığımız sürece alternatiflere kıyasla tercih edilebilir kıldığını iddia eden ateistler olduğunu görmekteyiz. Mesela 'Bir şeyin varlığını ancak lehte kanıtlar varsa kabul etmeliyiz.' şeklindeki epistemik prensibi ele alalım. Bu prensip pek çok ateist tarafından kabul edilir. Ancak bu prensibin kendisini neden kabul etmemiz gerektiği ve söz konusu prensibin Tanrı problemine uygulanabilir olup olmadığı sorularını sormak ve söz konusu prensibin kendisini de felsefi akıl yürütmeyle incelememiz gerekir. Ateizm lehte kanıt gerektirmeyen bir pozisyondur diyen bir ateist bile kabul ettiği epistemik standartları felsefi açıdan savunmak durumunda kalabilir. Dolayısıyla felsefenin ateizmle çok sıkı bir bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz. Bana kalırsa ciddi bir ateizm savunusunun felsefe olmadan yapılması mümkün değil. Felsefe bu nedenle ateistler açısından hayati bir önem taşıyor. Ne yazık ki Türkiye'deki ve Dünya'daki ateistlerin büyük bir çoğunluğu felsefeyi umursamıyormuş gibi görünüyor. Bu, bana kalırsa ana akım ateist camianın en ciddi problemi.
Son soruya verilebilecek kısa bir cevap olduğunu düşünmüyorum. Bazı konuların uzun uzadıya tartışılması gerekir. Teizm-Ateizm tartışmaları da bu konulardan biri. Teistlerin öne sürdüğü en az 50 felsefi argüman var, bir paragrafta bu argümanların küçük bir bölümüne bile hakkıyla cevap vermek mümkün değil. Tanrı'nın varlığı sorusu felsefe tarihindeki en zor sorulardan biri olduğu için kısa ve kolay cevaplar aramamız büyük bir hata olur. Ateistler olarak amacımız belli bir kesime -bu soruda 'apolojist' denen kesime- 'cevap yetiştirmek' değil, dürüst ve entelektüel seviyesi yüksek bir tartışma ortamının zeminini yaratmak olmalı.
Cevaplayan: Berat Mutluhan Seferoğlu
Yorum Yazın
Agnostisizm bilinemezciliktir. Soru şudur: Varlık nasıl vardır=Evren ya da olası evrenler nasıl vardır= fizik yasaları nasıl vardır? Agnostik mantıken bu so... Devamını Gör