onedio

Başkanlık Sistemi Haberleri

Başkanlık Sistemi ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Başkanlık Sistemi ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Devletin En Üstüyle Sıcak İlişki Kurduğu İddia Edilen Şeriatçı Yapılanma: SADAT
Son günlerde adından sıklıkla söz ettiğimiz bir yapı SADAT. Kendi ifadeleriyle kuruluş amacı da şu şekilde: 'İslam İttifakına hizmet etmek amacıyla, İslam Ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, TSK' nin çeşitli kademelerinde başarı ile hizmet etmiş, 64 subay ve astsubayın desteğinde, ileri çıkan 23 kurucu hissedar tarafından “SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi” kurulmuştur.' Gelin bu yapıyı kendi sitelerinden aldığımız bilgilerle daha iyi anlamaya çalışalım.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
AKP yüzde 60’a yakın oy bekliyordu... Bütün propaganda ve medya buna göre düzenlenmişti... Çünkü Erdoğan Çankaya’da, Başbakan gibi icracı biçimde davranmak istiyordu ama anayasa ve yasalar buna uygun değildi... Bu çelişkiyi, “Millet Erdoğan’a, ne istediğini, nasıl davranacağını bilerek oy verdi” diyerek aşmaya çalışıyorlardı... (Elbette yüksek oy oranı bile bunu olanaklı kılamazdı ama, beklenti buydu.) Hem kamuoyu şirketlerinin hem de medyanın manipülasyonu ile yüzde 60’a yakın oranları elde etmek için, katılımı düşük tutmaya çalıştılar... Gerçekten de Batı ülkelerine göre oldukça yüksek ama Türkiye’ye göre, yüzde 75’e bile varmayan çok düşük bir katılım gerçekleşti... Ama kesin olmayan sonuçlara göre Erdoğan’a destek yüzde 52’ye bile varamamış görünüyor.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Cuma günkü yazımda “bölgenin iki yükselen gücü” olarak tanımladığım PKK ile IŞİD’i karşılaştırdığım için epey tepki aldım, hakaretlere maruz kaldım. 4-5 sene önce (çözüm süreciyle birlikte çok şükür belli bir rahatlama var) PKK’yı anlamaya yönelik olarak yazıp söylediklerimize gösterilen tepkilere benziyorlardı. Özellikle Şengal’de Ezidi azınlığa yönelik saldırılardan hareketle IŞİD’i anlamaya çalışmanın anlamsız, gereksiz olduğunu, hatta IŞİD’in ekmeğine yağ sürmek anlamına geldiğini söyleyenler oldu.
'Nereye Gitti O Gandi, Devrimci Kemal?'
CHP'de, 18. Olağanüstü Kurultay'da genel başkanlığa aday olacağını açıklayan Yalova Milletvekili Muharrem İnce, CHP Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman, Yalova İl Başkanı Özcan Özel ile partisinin İstanbul İl Başkanlığını ziyaret etti.İnce'yi, İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, il yöneticileri ve bazı partililer karşıladı. Yaklaşık 20 dakika il başkanlığında yöneticilerle ve partililerle görüşen İnce, ardından gazetecilerin ve partililerin karşısına çıktı. Türkiye'nin başını beladan CHP'nin kurtaracağını söyleyen İnce, şöyle devam etti: 'Mevcut yapıyla CHP'nin bunu yapma umudunu görmüyorum. Bu, Türkiye'nin son seçimidir. Bir daha böyle bir seçim yok. Eğer önümüzdeki seçimde AKP, 367'yi geçerse, Anayasa değişikliğini yapacak güce erişirlerse, emin olun ki başkanlık sistemi geliyor, parlamenter sistem yok olacak, artık partinin iktidarı da sözkonusu değil, bir kişinin iktidarı olacak. Bu, bizim için son şans. 'Muharrem İnce genel seçimi bekleseydin de ondan sonra aday olsaydın, erken davrandın' diyenlere bunu söylüyorum.' 'Seçim üyelerle yapılsa yüzde 85-90 oy alacağıma eminim' İnce, 'Ey genel başkanım, ey benim Kemal ağabeyim, sen partinin olanaklarını kullanıyorsun, ben yalnız başıma, tek başıma mücadele ediyorum. Önce kendin demokrat olacaksın. Genel merkezin telefon paralarını cebinizden ödeyeceksiniz bu ay. Herkese telefon açıyorsun. Tayyip Erdoğan'a akıl verirken iyi, kendiniz de demokrat olacaksınız' ifadelerini kullandı. Muharrem İnce, partide genel başkanlık seçiminin üyelerle yapılması halinde yüzde 85-90 oy alacağına emin olduğunu ifade ederek, delegelerle de farklı sonuç çıkmayacağına inandığını söyledi. Kurultayın, küçük salonda yapılmasını eleştiren İnce, 'Genel başkanımız 2010'da 'Açın kapıları. Korku imparatorluğunu yıkacağım' diyordu. Nereye gitti o Gandi, o yürekli adam, o sakin güç? Nereye gitti o devrimci Kemal?' dedi. İnce, seçim kazanma iddiasında olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: 'Size söz veriyorum, önümüzdeki 2 seçimde, genel seçim, yerel seçim, referandum fark etmez, CHP'yi birinci parti yapamazsam, pazartesi sabahı istifa ederim. AKP'yi tarihin çöplüğüne göndermek için CHP'den yetki istiyorum. Ben bu ampülü söndürürüm. AKP'nin başında uzun bir adam vardı, bizdeki biraz daha kısaydı. Şimdi AKP'nin başında kısa bir adam var, CHP'nin başına da uzunu gelsin. Önce 2015'te kısasını indireyim, sonra uzununu indireyim, ikisini birden indireceğim.' Yüzde 15 kontenjanını yüzde 5'e düşüreceklerini, iki defa üst üste CHP'yi birinci parti yapamayan genel başkanın gideceğini belirten İnce, İstanbul İl Başkanlığını ziyaret etme nedenini de 'AKP tırmanışa İstanbul'dan başladı, onları önce İstanbul'da yıkacağız' şekinde açıkladı. Muhabir: Andaç Hongur
'Ulusal Güvenliğimizi Tehdit Eden Çeteleri Temizleyeceğiz'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapıyla ilgili, 'Ulusal güvenliğimizin tehdidini bu tür çetelere asla yaptırtmayız. Onları da temizleyeceğiz' dedi.ANKARA Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Al Jazeera Türk kanalında yayınlanan ve internet sitesinde de yer alan röportajında, Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'de Anayasa'nın kendilerine verdiği görevler neyse bu görevleri bu çerçevede yürüteceğini belirtti. 'Tabii bizim şu andaki sistemimiz bir başkanlık sistemi değil' ifadesini kullanan Erdoğan, şunları dile getirdi: 'Ama yarı başkanlık sistemine benzer bir yapı bizde mevcut ve bu yapı içerisinde bizler seçilmiş bir başbakan ve ilk defa halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak, birlikte el ele vermek suretiyle gerek ülkemizin gerekse bölgenin aynı zamanda uluslararası ilişkilerde farklı bir Türkiye'yi ki biz bunu seçimlerde 'Yeni Türkiye' adıyla sürekli işledik, inşa etmek üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Tabii çok yoğun bir çalışmaydı bu. Gerek demokraside gerek ekonomide çok yoğun bir çalışmayla geleceğe yürüyoruz. Öncelikle Türkiye'de tabii halkımızın bize olan teveccühü burada çok farklıydı. Biz partimizin şahsımı aday göstermesiyle bu seçime girdik. Ama ana muhalefet partisi ve diğer bir muhalefet partisi Türkiye'deki diğer muhalefet partilerini de yanına almak suretiyle 13-14 parti destekleyerek bir aday çıkardılar ve bunun yanında bir diğer aday daha vardı. Dolayısıyla üç aday yarıştık sonunda halkımızın yüzde 52'sinin oylarıyla cumhurbaşkanlığına seçilmiş olduk.' Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Tabii bu gelecek süreci çok farklı bir şekilde biz inşa edeceğiz ve bunun adı bir defa Yeni Türkiye... Yeni Türkiye tabii farklı olacak ve bu seçim bildiğiniz gibi ilk turda biten bir seçim oldu, ikinci tura kalmadı. İlk kez böyle bir şey gerçekleşmiş oldu. Bu noktada da çok anlamlı' değerlendirmesinde bulundu. Göreve başladıklarından bu yana dokuzuncu seçimi geride bıraktıklarını anımsatan Erdoğan, 'Dokuz seçimde de sürekli olarak oylarını arttıran bir hareket ve sürekli olarak da halkımızın teveccühünü kazanan hamdolsun bir cumhurbaşkanı olduk' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: 'Şimdi tabii biz burada inşallah atayacağımız değerli başbakanımızla beraber ve aynı zamanda ülkemizde şu andaki iktidarla el ele vererek, 12 yıllık tecrübemizi çok daha farklı bir şekilde işleyeceğiz. Bu deneyimi gerek cumhurbaşkanlığı makamı gerek iktidar makamı olarak dayanışma içerisinde Türkiyemizin ve ülkemizin tüm halkının imkanlarını daha da arttırma üzerine inşa edeceğiz ki aydınlık yarınların Türkiye'si çok farklı olsun. 2023 hedeflerine çok daha farklı ulaşalım istiyoruz. Bunu da başaracağız.' 'Değerler noktasında, fikri planda en ufak bir ayrılığımız söz konusu değil' 'Başbakan olarak neden Ahmet Davutoğlu'nun seçildiği'ne ilişkin soru üzerine Erdoğan, 'Şimdi tabii şunu özellikle ortaya koymak lazım; Görevlendirme noktasında yaptığım tüm istişarelerde, çok geniş kapsamlı bir istişare yaptım ve bugüne kadar yani bir başbakan olarak, bir genel başkan olarak hayatımı hep istişareler üzerine bina etmişim' ifadesini kullandı. Erdoğan, şunları söyledi: 'Çünkü bizim biliyorsunuz medeniyet perspektifimiz içerisinde istişarenin yeri çok farklıdır. İnancımızda da istişarenin yeri çok farklıdır. Ve Türkiye'de hiçbir siyasi parti bu denli geniş kapsamlı bir istişareye dayalı olarak adayını tespit etmez. Biz adaylarımızı da böyle tespit ederiz. Başbakan adayımızı da tespit ederken Türkiye genelinde partimizin özellikle tabanında bu işte söyleyecek sözü olan bütün arkadaşlarımızı en üst kuruldan en alt kurula kadar dinledik.' Cumhurbaşkanı Erdoğan, istişareler sonucunda ve partinin tüm kurullarından alınan kanaatler neticesinde Davutoğlu'nun aday olduğunu hatırlatarak, 'Burada bir hassasiyet var. Tabii ben göreve geldiğimde, danışman olarak Ahmet Bey yanımda göreve başladı ama ben Ahmet Bey'i o gün tanımadım. Ahmet Bey'i daha geçmişten tanıyorum' dedi. Davutoğlu'nun o dönemde üniversiteye dönme arzusunun olduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Biz dedik ki 'Artık bak buraya kadar danışman olarak geldin, Abdullah Bey'in yanında çalıştın, şimdi bizim yanımızda çalıştın, bundan sonra sizi çok daha farklı görevler bekleyecek. Siz bugüne kadar teorisyendiniz. Şimdi bundan sonra bu işin pratiğini de yapmak suretiyle teoriyle pratiği bir araya getirecek ve ülkemize, milletimize bu şekilde çok daha faydalı olacaksınız'. Ve zaten değerler noktasında, fikri planda en ufak bir ayrılığımız söz konusu değil. Ve çalışkan bir kardeşimiz, arkadaşım. Buna inanıyorum, buna güveniyorum. Burada çalışmak çok önemli. Yani bu biraz böyle keyfilik kabul etmez, çok koşturmayı ister. Dışişleri Bakanlığında, bu noktada başarılı bir performansı Sayın Davutoğlu ortaya koydu. Şimdi de inşallah gerek ülke içi gerek ülke dışı beraberce koşturacağız. Bakanlarımızla beraber inşallah ülkemizi çok daha farklı bir yere taşıyacağız.' 'Devlet içerisinde devlet asla olmaz' Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Görev süresi dolan Sayın Abdullah Gül ile ilişkiniz nasıl?' sorusuna şu yanıtı verdi: 'Abdullah Gül'le aynen Dışişleri Bakanı olduğu zaman, kendisini cumhurbaşkanlığına aday gösterdiğimizde aramızdaki hukuk ne kadar sıcaksa şu anda da bu hukuk aynı şekilde sıcaktır. Tabii partimizin içerisine fitne sokmak isteyenler, tefrika sokmak isteyenler bu tür şeyleri 7 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde zaman zaman Abdullah Bey'le benim aramda, zaman zaman hanımlarımız arasında bu tür ayrılıkların olduğunu net işlemişlerdir, bundan sonra da işleyebilirler. Ama onların hiçbir zaman bu attıkları adımlar tutmamıştır, bundan sonra da tutmayacaktır. Çünkü biz sıradan bir parti değiliz. Bu bir davadır ve bu davaya gönül verenler artık inanıyorum ki kıyamete dek bu anlayış içerisinde o kardeşlik duygusu içerisinde bu hizmeti sürdüreceklerdir.' 'Paralel yapı ile çekişmeyi nasıl bir sonuca bağlayacaksınız?' sorusu üzerine Erdoğan, iktidarları döneminde, bu grubun, kendilerine önceleri bir cemaat anlayışı içerisinde yaklaştığını belirterek, 'Biz tabii elimizden gelen her türlü desteği ülkemizdeki yasalar çerçevesinde verdik. Fakat zaman içerisinde bu maalesef bir çeteleşmeye, bir mafyalaşmaya, bir paralel devlet yapılanması süreci içerisine girdi. Ve paralel devlet yapılanması olarak da bizim artık resmi kayıtlarımıza girmiştir' değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları vurguladı: 'Milli Güvenlik Kurulu olarak bu isimle artık tescil edilmiştir, böyle bir durumu vardır. Şu anda tabii kurumlarımız içerisinde bunların temizliğine yönelik çalışmalar başlamıştır. Cumhurbaşkanı olarak görev süreci içerisinde ben bunun mücadelesini devam ettirmeyi ulusal güvenliğimize bir tehdit olması sebebiyle yapmak zorundayım. Aynı şekilde başbakanım, aynı şekilde kabinemiz bu mücadeleyi tüm kurumlarımızla beraber sürdürmek durumundayız. Çünkü burada bir ulusal güvenliğimizin tehdidi söz konusudur. Biz ulusal güvenliğimizin tehdidini bu tür çetelere asla bir defa yaptırtmayız. Onlara karşı da bu mücadeleyi de güçlü olarak veririz ve onları da temizlemek durumundayız ve bunu temizleyeceğiz. Gerek ulusal gerekse uluslararası bazda bu mücadelemiz kararlı bir şekilde sürecek.' Erdoğan, 'Tabii bunlar hep geçmişte cemaat diye anılmışlardır ama şunu söyleyeyim ki bizim Türkiye'de cemaatlerle bir problemimiz yoktur. Ama bunlar cemaat olmaktan çıkmış, artık bir çete haline dönüşmüştür ve daha da ileriye giderek devletin birimlerinde yapılanma içerisine girmiştir. Devlet içerisinde devlet asla olmaz' ifadesini kullandı. 'Bu mücadelenin nasıl olacağı' sorusuna da Erdoğan, 'Bunların hepsi başladı yapılmaya, bunlar yapılıyor şu anda, tabii. Bakın şu anda emniyet teşkilatı içerisindeki yapılanmada birçok isim şu anda hukukun genel çerçevesi içerisinde tutuklanmaya başladılar ve serbest kalacak olanlar serbest kalıyor ama tutuklanması gerekenler tutuklanıyor, daha işin başındayız' karşılığını verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi: 'Ama bundan sonraki süreç de bu aynı kararlılıkta devam edecek. Bu sadece emniyetteki yapılanmadır. Diğer kurumlarımızın içerisindeki yapılanmalar var. Bulundukları görev yerlerinden farklı yerlere bunların tayinleri çıkmıştır, bazıları açığa alınmıştır, bunlar devam ediyor. Birçok yasal düzenlemelerle, çünkü süreç itibariyle Meclis'in kapandığı bir zamana da tabii bu rastgeldi. Ama yeni yasama yılıyla birlikte bu çok daha kararlı bir şekilde sürdürülecektir.' 'Ülkemizde bir defa en ufak bir operasyona müsaade etmeyiz' Cumhurbaşkanı Erdoğan, röportajda dış politikaya ilişkin soruları da yanıtladı. 'Irak'ta bağımsız Kürdistan için çalışmalar yapıldığının' ifade edilmesi ve 'Türkiye Kürtleri açısından durum nedir?' sorusunun yöneltilmesi üzerine Erdoğan, 'Şimdi şunu çok açık net söylemek durumundayım. Bir defa Türkiye'de benim Kürt vatandaşlarımın sorunu noktasında, benim ne kadar sorunum varsa Kürt vatandaşlarımın da o kadar sorunu vardır. Yani böyle bir ayrımcılık falan söz konusu değildir' dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: 'Ama Türkiye'de maalesef bunu farklı bir perspektif içerisine oturtup 'Kürt sorunu' veya 'Kürt meselesi' diye ifade etmişlerdir. Yani buna Kürt meselesi dediğiniz zaman bunun karşısına Türk meselesi de çıkar, Laz meselesi de çıkar, Arnavut meselesi de çıkar, Arap meselesi de çıkar, Boşnak meselesi de çıkar bunların hepsi çıkar. Ama tüm ülkemizdeki etnik unsurların kendilerine has sorunları vardır ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu sorunları minimize eden AK Parti iktidarından başka bir iktidar olmamıştır, bunu biz başardık. Ve şu anda bu bölgelerin hepsinde madden ve manen altyapıdan üstyapıya varıncaya kadar birçok hizmetleri eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, tarımda bütün bunlarda bu hizmetleri vermiş bir iktidar olarak biz yolumuza devam ediyoruz. Şunu özellikle söylüyorum; Biz 780 bin kilometrekare üzerinde bir ülkeyiz. Ülkemizde bir defa en ufak bir operasyona müsaade etmeyiz. 36 etnik unsur vardır bizim ülkemizde. Hepsi de bizim açımızdan birdir, aynıdır ve benim için Türk neyse Kürt de odur, Arap da odur, Boşnak da odur, Arnavut da odur. Hepsini, 'Yaradılanı severiz yaradandan ötürü' anlayışıyla seviyorum, seviyoruz.' 'İnşallah Irak, birlik beraberlik içerisinde yeniden ayağa kalkar diye dua ediyorum' Kuzey Irak'taki gelişmelere de değinen Erdoğan, 'Biz bir defa Irak'ın genelinde toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Bölünmesini asla arzu etmeyiz. Son gelişmeler bizi ciddi manada üzmüştür. Yani biz orada ne mezhepsel bir ayrışmayı ne etnik bir ayrışmayı arzu etmiyoruz' değerlendirmesini yaptı. Irak halkının bir ve beraber olmasını istediklerini dile getiren Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi: 'Fakat tabii ki bu son gelişmeler, Suriye'deki gelişmelerde bağlantılı olarak bu şekilde gelişmesi hepimizi yaralamış, bölgeyi yaralamış, tabii ister istemez burada birçok tavırları almak zorunda kaldık, kalıyoruz. Bunun bir an önce aşılması, tabii bizim de en önemli sorunumuz. Geçmişte Maliki ile olan süreç maalesef hiç iyi gitmedi. Bizim onlarla ilişkilerimiz çok çok ileriydi ve kendilerine her alanda her türlü desteği verebileceğimizi söylememize rağmen bu tür uyarıları yapmamıza rağmen dinlemediler ve şu anda onun bedeli ödeniyor. Fakat Meclis'te başkanın seçilmiş olması, ardından cumhurbaşkanının seçilmiş olması, ardından da başbakanın seçilmiş olması, şimdi artık kabinenin bir milli mutabakat hükümeti olarak gerçekleşecek olması umutlarımızı yeşertiyor. Şimdi onun beklentisi içerisindeyiz. İnşallah Irak, birlik beraberlik içerisinde yeniden ayağa kalkar diye dua ediyorum.' 'ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in, Irak'ta çözümün Kürt, Sünni ve Şii federasyonlardan geçtiği' şeklindeki sözlerinin hatırlatılmasına ve 'Komşuların evinde federasyon sizin için ne ifade ediyor?' diye sorulması üzerine ise Erdoğan, 'Tabii onların başından itibaren arzuları buydu. Yani Irak'ı bölmek ve bunların tabii haritalarını falan gördük. Ama bir bölünmüş Irak ne yapar, bütün o gücü kaybettirir ve içerideki bu çatışmalar hiçbir zaman bitmez. Bu tabii çok çok tehlikeli bir süreç. Yine ben bütün bunlara rağmen Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını savunuyorum. Böyle bir bölünme meydana geldiği zaman da burada tabii yapılacak artık herhangi bir şey de kalmayacaktır. Ama arzumuz toprak bütünlüğünü savunmaktır, Irak'ın birliğini, beraberliğini savunmaktır. Çünkü ne kadar birlik beraberlik güçlü olursa o ülke o kadar güçlü olur' cevabını verdi. 'El Kaide biliyorsunuz IŞİD'i doğurmuştur' IŞİD'in Irak'taki saldırılarına yönelik bir soru üzerine Erdoğan, 'Tabii bunun biliyorsunuz kaynağında Suriye yatıyor, kaynağında El Kaide yatıyor' dedi. Bütün bunlarla ilgili geçmişte yaptıkları açıklamalar olduğunu dile getiren Erdoğan, 'Ve Suriye'de başlayan bu hareketlenme özellikle örgütlerin sayısının artışının altında da ne yazık ki zalim Esed yatmaktadır. Esed'in Suriye'deki bu bölücülüğü Suriye'yi paramparça böyle bir hale getirmiş olması, ne yapmıştır örgütleri doğurmuştur' açıklamasını yaptı. Erdoğan, şöyle devam etti: 'Örgütler sağlıklı bir yönetimin olmadığı ülkelerde meydana gelir. Terör de oralarda meydana gelir terör de oralarda yaygınlaşır. Tabii bu gelişmeler neticesinde El Kaide biliyorsunuz IŞİD'i doğurmuştur. Şimdi IŞİD Suriye'den başlattığı hareketini maalesef Irak'a doğru devam ettirmiş ve Irak içerisinde de bu süreç devam ediyor. Yani temenni ederiz ki Irak Devleti yeni hükümetiyle beraber bu doğan kaosu ortadan kaldırır. Çünkü kaostan beslenen bu tür örgütlere de böyle bir fırsatı vermemiş olur diye düşünüyorum, temennim o. Bizim de biliyorsunuz 49 konsolosluk görevlimiz orada. Şimdi IŞİD bir taraftan 'biz Müslümanız' diyor ama öbür taraftan Müslüman olan 49 insanı orada rehine olarak tutuyor. Şimdi bir Müslümanın bir Müslümana bundan daha büyük zulmü olabilir mi? Bunun olmaması lazım, bu insanların bırakılması lazım. Bunların evlatları var, bunların eşleri var ve bütün bunların hepsi, yani beyleri ne zaman gelecek? Orada iki tane çocuk var, üç tane bayan var. Bütün onlar orada şu anda bir esir durumunda. Bunlar tabii ki bizi ve halkımızı ciddi manada üzmektedir. Temenni ederim ki aklı selim hakim olur ve bu 49 tane rehinemiz de sağ salim ailelerinin yanına dönerler.' Erdoğan, bir soru üzerine de konsolosluk görevlileriyle ilgili istihbarat örgütlerinin çalışmalarını yürüttüklerini söyledi. Erdoğan, 'Bu tür irtibatları kurmak suretiyle de tabii bunu en ideal hangi yolla çözeriz bunun gayreti içerisindeyiz. Bütün mesele oradan salimen herhangi bir bizler için aileleri için ülkemiz için üzüntü doğuracak netice olmaması' dedi. 'Örgüt örgüttür, devlet devlettir' 'Bu kriz ile ilgili bazıları Irak Şam İslam Devletinin rehineleri serbest bırakma karşılığında, 'kendilerini meşru olarak tanımanızı' istediğini iddia ediyor. Bu doğru mu?' yönündeki bir soru üzerine de Erdoğan, 'Şimdi Türkiye Cumhuriyet devletinin bir defa böyle bir örgütü kalkıp da medya dedikodularıyla değerlendirmesi mümkün değil. Örgüt örgüttür, devlet devlettir' ifadesini kullandı. Irak'ta yaşananlar ve Türkiye'nin yardımlarının sorulması üzerine de Erdoğan, şu anda Irak'taki Sünni, Şii, Yezidi kim olursa olsun hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın insani yardımları en ileri derecede devam ettirdiklerini bildirdi. Çok sayıda Yezidi'nin şu anda Türkiye'de misafir edildiğini de hatırlatan Erdoğan, 'Bunların bir kısmı okullarımızda bir kısmı çadırlarda... Bütün gıdaları, ilaçları her şeyi verilmek suretiyle aynı zamanda dağlarda olanlara helikopterlerle insani yardımlar götürdük ve 150'ye yakın tır aynı şekilde gıda, ilaç yardımlarını oraya taşıdılar, götürdüler ve Kuzey Irak yerel yönetimiyle sıcak bir irtibat halinde onlara bu desteklerimizi sürdürmeye devam ediyoruz' dedi. Erdoğan, ayrıca bölgedeki Sünnilere, Araplara ve Türkmenlere de aynı şekilde bu tür yardımları sürdürdüklerini hatırlatarak, şunları dile getirdi: 'Bunu bir komşuluk görevi olarak gördüğümüz gibi insani, İslami görev olarak da görüyoruz ve bu görevi de yerine getirmek bizi mutlu ediyor. Tabii ki şu anda bu bir süreç, bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesi de bizim için çok çok önemli. Özellikle şu anda sınır ilimizde Şırnak'ta bu tür bir yığılma söz konusu. Biliyorsunuz bir de Suriye'den gelen 1 milyon 250 bin şu anda sığınmacı var ülkemizde. Onları da aynı şekilde bizler bir ensar anlayışıyla kucakladık, onlara bakıyoruz. Bunların bir kısmı konteyner kentlerde, bir kısmı çadır kentlerde, bir kısmı da ülkemizin değişik vilayetlerinde kiraladıkları evlerde kalıyorlar. Bu süreçte de bizim şu ana kadar yaptığımız yardım yaklaşık 3,5 milyar doları aşmış vaziyette. Şimdi onlara yönelik tabii bir anlayış da geliştirdik. Yeni bir yasal düzenlemeyle Türkiye'de iş sahibi olabilmelerine yönelik yasal bir altyapı oluşturuyoruz ki bu bizim kardeşlik anlayışımızın gereği olarak bunlar da Türkiye'de çok çok zor durumlarda kalmasın istiyoruz.' 'Türkiye bölgenin en büyük Sünni ülkesi kabul ediliyor. İran ile yan yana koyduğumuzda, bazılarına göre İran daha aktif, daha hızlı hareket eden, her yerde bağlantıları ve kolları olan, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve her yerde gücü var. Türkiye nerede?' denmesi üzerine Erdoğan, 'Şimdi ben diliyorum ki 'La Sünni'ye, La Şii'ye illa İslamiye İslamiye. Biz Müslümanız. Allah bizleri en sevgili varlık olarak, insan olarak yarattı. Dolayısıyla eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olan insana bizler değer vermemiz gerekir. Dolayısıyla bu değeri vermediğimiz takdirde bunun bedelini biz ama bu dünyada ama ölüm ötesinde çok ağır öderiz diye düşünüyorum böyle inanıyorum. Onun için de bizde Şii, Sünni ayrımı söz konusu değil. Şu anda biz sadece insan olarak bakıyoruz' değerlendirmesini yaptı. 'Gazze'de herhangi bir çözüm durumunda şartlar ne olmalı?' Erdoğan, 'Gazze'de herhangi bir çözüm durumunda şartlar ne olmalı?' sorusunu yanıtlarken de Gazze'nin kendileri için bir 'kanayan yara' olduğunu söyledi. Türkiye'ye getirilen yaralıları ziyaret ettiğini hatırlatan Erdoğan, yaralılar arasında çok sayıda çocuk olduğunu, çoğunun da kötü durumda bulunduğunu aktardı. Bir ateşkese girildiğini anımsatan Erdoğan, bu ateşkesin süresiz ve kalıcı olması temennisinde bulundu. Altyapısı ve üstyapısı çökmüş bir Gazze ile karşı karşıya olduklarını ve donörler toplantısında verilen sözleri hatırlatan Erdoğan, 'Bütün bunların yanında tabii bizler orada da çok daha Katar gibi aktif olmanın gayreti içerisindeyiz. Temennim odur ki; başta Suudi Arabistan gibi ülkeler bu donörler toplantısında verdikleri sözleri süratle yerine getirirlerse buranın altyapısını yeniden imar etmeye, inşa etmeye hep birlikte gayret ederiz ve oradaki yavrular okullarına başlayacak' dedi. Okul sezonunun geldiğini de hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi: 'Şu anda okullarına henüz başlayamıyorlar böyle bir durumları söz konusu. Bunların önünü açmamız lazım ve burada insanlık olarak her türlü gayretin içerisine girmemiz gerekiyor. Şimdi ayın üçünde ve dördünde NATO Liderler Zirvesi var, buradan oraya geçeceğim ve Liderler Zirvesi'nde de ben bunu gündeme taşıyacağım. Tabii Amerika orada, NATO ülkeleri orada. Hepsiyle bu konuları birebir de görüşeceğim ama genel görüşmelerde de bunu gündeme taşımak istiyorum. Çünkü bu sorun bir insanlık sorunudur. Sadece bir Filistin-İsrail sorunu değildir. Bu sorunu artık kökünden çözmek durumundayız ve ardından da biliyorsunuz Eylül ayının sonuna doğru Birleşmiş Milletler Genel Kurulu geliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda da bunu gündeme taşımak durumundayız. Temennim odur, artık bu İsrail – Filistin sorununu şöyle kalıcı bir şekilde çözelim, kan dursun, ölüm dursun.' 'Mazlumun yanında olmak eğer suç olarak kabul ediliyorsa biz o suçu çoktan üstlendik...' Erdoğan, 'İsrail tarafından da size yöneltilen suçlamalar var. Sizin Katar ile Hamas'ı desteklemek için bir ittifak oluşturduğunuz söyleniyor. Bu konudaki cevabınız nedir?' sorusunu yanıtlarken de 'Çok açık net söyleyeyim. Bir defa burada gerek Katar gerekse Türkiye olarak mağdurun, mazlumun yanında olmak eğer suç olarak kabul ediliyorsa biz o suçu çoktan üstlendik' cevabını verdi. Burada mazlum bir Gazze halkı olduğunu ve İsrail'in acımasız olarak bombalar yağdırdığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Ve bu bombaların altında bütün binalar yıkıldığı gibi o yavrular öldürülüyor. Şu anda 2 bin 200'e yakın burada insan öldü ve on bini aşkın insan yaralı vaziyette. Yani bütün bunları vuran... Şimdi aynı şekilde sormam lazım yani acaba İsrail'de kaç kişi öldü? Bütün bu olaylar karşısında bir çocuk öldü diye İsrail çok farklı bir şekilde saldırının temposunu arttırırken öbür tarafta 250 çocuğun ölmesini biz bir kenara koyabilir miyiz? Adalet denilen bir şey var, insan hakları denilen bir şey var ve bu daha da hızlı artarak devam ediyor. Bunun önüne geçmek eğer bir suçsa ben bu suçu kabul ediyorum. Ama Türkiye olarak biz asla mazlumların yanında olmayı erteleyemeyiz. Biz her zaman mazlumun yanında olduk ve Katar'ı bu noktada gerçekten duruşundan dolayı da hep takdir ettim, takdir ediyorum. Ve burada biz el ele verdik. Aynı şekilde Suriye'de de el ele verdik. Suriye'de de mazlumların yanında kaldık. Bizim yapmamız gereken budur, siyasetçiye düşen budur. Eğer insan haklarına inanıyorsak yapmamız gereken de budur. Biz bunu yapıyoruz. Bundan dolayı da kimsenin rahatsız olmaması gerekir.' Türkiye ile Katar arasında birçok konuda çözüm için koordineli bir siyasi uyum olduğunun hatırlatılması üzerine Erdoğan, 'Demek ki biz ortak payda yakaladık. Bu ortak paydada insan hakları evrensel beyannamesinde belirlenen şartların bir defa yerine getirilmesidir. İlkeli olmak, bu çok önemli. Devletler adaletle ayakta dururlar. Eğer adalet denilen o anlamlı kavram kaybolduğu anda siz de kaybolursunuz. Demek ki bizi bir araya getiren adalettir' diye konuştu. Katar'la Türkiye'nin bunu yakaladığını vurgulayan Erdoğan, 'Barış için, özgürlük için, adalet için verilen mücadelede bizim el ele olmamızdan daha doğal ne olabilir? Ama ne yazık ki bundan uzak olanlar da var. Onlara da söyleyecek bir şeyim şu anda yok. Onları da inşallah Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda söyleriz' dedi. Mısır ile ilişkiler Gazze konusunun çözümü için anahtarlardan bir tanesinin de Mısır'ın elinde olduğunun ileri sürülerek, 'Mısır ile neden ilişkileri tekrar Gazze için başlatmıyorsunuz?' denmesi üzerine Erdoğan, kendilerinin verdiği demokrasi mücadelesine değindi. Dünya ülkelerinin lafa geldiği zaman hep demokrasiyi konuştuğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: 'Demokrasi nedir? Demokrasi bir toplumun kendi tercihlerinin kendi siyasi tercihlerinin kabul görmesidir ve o irade istikametinde bir siyasi bir iradenin tecelli etmesidir. Mısır'da böyle bir siyasi irade tecelli etmiştir. Nedir o? Yüzde 52'yle Mursi Mısır'da seçilmiştir. Mısır'da yüzde 52 halkının oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilen Mursi'ye daha kendi kabinesini dahi tam manasıyla kuramadan hemen hemen bir yıl geçmemişti ki burada bir askeri darbenin yapılmış olmasını demokrasiye inanmış bir insan olarak benim kabul etmem mümkün değildir. Ve biz 2012'deki yine İsrail-Filistin arasındaki barış görüşmelerinde biz devredeydik. Hatta biz orada şunu söyledik. Bizim derdimiz üzümü yemektir. Buradaki arabulucu rolünü Mısır oynasın biz üzerimize düşen görev bize neyse biz o görevi yerine getirelim. Şu anda da Mısır bu işi çözebiliyorsa Mısır bu işi çözsün, biz takdir ederiz. Ama burada böyle bir sürecin içerisinde çok farklı bir rolü oynamak altyapılarda olabilir ama kişisel olarak ben kendi değerlerimle, ilkelerimle de ters düşmek istemem.' 'O seçim güdümlü bir seçimdir' Mısır'da Sisi'nin yüzde 95'ten daha fazla bir oy oranı ile Cumhurbaşkanı seçildiğinin hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, 'Şimdi bir defa, orada bir seçim olmadı. O seçim güdümlü bir seçimdir' dedi. Mısır'da seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanının hapse atıldığını anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu: 'Daha bir yıl içerisinde. Ona bir defa her şeyden önce saygı duyulmamış o darbeyle gönderilmiştir. Darbeyle gönderildikten sonra gelen bu yönetim bir defa demokratça isteyenler seçime girememiştir. Ya kimi istiyorsak onlar seçime girebilir denmiştir. Dolayısıyla orada şu anda hükümet kurma noktasında veya aday olma noktasında birçok parti seçime girememiştir. Bakın şu anda 2012'de Refah Sınır Kapısı ne durumdaydı şu anda Refah Sınır Kapısı ne durumda? Sormazlar mı; Refah Sınır Kapısı niye açılmadı, niye insani yardımlar girmedi diye sorulmaz mı? Bakın yakın siyasi tarihte bir günde 5 bin, 6 bin insanın öldürüldüğü başka bir ülke yoktur. Ama Mısır'da bir günde 5 bin, 6 bin insan öldürüldü. Bu yakın siyasi tarihte yok. Biz böyle bir darbe hareketini nasıl tasvip edebiliriz, nasıl buna evet diyebiliriz. Her şeyden önce ben insanım, her şeyden önce ben bir siyasetçiyim, her şeyden önce ben bir babayım. Dolayısıyla evlatlarım var, sorumlusu olduğum bir topluluk var. Bu toplulukta bizler barış için nasıl bir mücadele veriyorsak aynı mücadeleyi bizim uluslararası camiada da vermemiz gerekir. Mısır gibi, Müslüman kardeşlerimizin yaşamış olduğu bir topluluk içerisinde de bizim bunların olmasını tasvip etmemiz mümkün değil. Kaldı ki oradaki Hristiyanlar Mısır'ın vatandaşları olarak onlar da burada çok mağdur oldular. Kiliseler yakıldı, camiler yakıldı bütün bunlar oldu. Bunların olmasını kabul etmemiz asla mümkün değil.' Suriye'deki iç savaş Suriye'deki iç savaş hatırlatılarak, 'Bugün Türkiye'de dört sene önce gördüğümüz o isteği görmüyoruz. Suriye'de halk direnişi başladığında çok istekliydiniz. Şimdi ise bir durgunluk görüyoruz. Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?' sorusu üzerine Erdoğan, gerek Türkiye-Suriye ilişkileri, gerekse Katar-Suriye ilişkilerinde aslında çok çok farklı bir geçmiş olduğunu vurguladı. Erdoğan, 'Bakın ben Sayın Temim'in babasının Suriye'de yerleri olduğunu biliyorum. Biz ailece Esed'le de görüşüyorduk. Aynı şekilde Temim'in babası Emir görüşüyordu ve üçlü olarak bizim bir araya geldiğimiz anlar oldu, zamanlar oldu ve Mısır'da hareketlenmeler başladığı zaman bir araya geldik, konuştuk' dedi. 'Suriye'de bakın bu gidişler iyi değil. Bir an önce gelin bazı adımlar atalım biz üzerimize ne düşüyorsa onu da yapalım ama Suriye'de artık şu baskıcı rejimi bir defa gevşetelim' dediklerini aktaran Erdoğan, Esed'in kendilerine verdiği sözlerin hiçbirini tutmadığını bildirdi. Erdoğan, şu değerlendirmeleri yaptı: 'O kadar samimiyken, o kadar ilişkilerimiz iyiyken bu ilişkilerin hepsi adeta kopma noktasına geldi. Hiç unutmuyorum bir gün üç saat baş başa görüşme yaptık. Suriye'de, Halep'te ve aynı şekilde daha sonra Dışişleri Bakanımı yani şimdi Davutoğlu'nu gönderdim altı saat baş başa görüşmeler yaptılar. Şu cenderelerden çıkalım ve Suriye bir kardeş kanının akıtıldığı iç savaşın olduğu bir ülke haline dönüşmesin diye. Ne yazık ki sözümüz geçmedi ve işte bugüne geldik. 4 yılın faturası çok ağır. 200 bini aşkın orada ölüm var ve şu anda bizdeki 1 milyon 250'nin dışında Lübnan'da, Ürdün'de olanları da kattığımız zaman içerideki aynı şekilde sığınmacıları da kattığımız zaman 6 milyona yakın insan göçebe halinde, böyle bir durum var. Bunu tabii tasvip etmek mümkün değil. Şu anda Suriye artık dünyada kabul edilen bir ülke olmaktan çıkmış vaziyette yani birkaç tane ülkenin dışında Suriye'ye olumlu bakan yok. Esed'e olumlu bakan yok. Esed şu anda acaba dünyanın hangi ülkesine gidebilir, böyle bir durumu var mı? Yok. Esed'in şu andaki tavrı, tarihin affetmeyeceği bir tavırdır. Tarih Esed'i hiç iyi yazmayacak. Hakkında 200-250 bin yani Baba Esed ne yazmışsa bu babasını da geçmiş vaziyette ve şu anda bütün tarih aynı şekilde Suriye'de çökmüş vaziyette.' Yeniden bir Suriye'yi inşa etmenin öyle zaten kolay bir iş olmadığını da vurgulayan Erdoğan, bunu Esed'in neyle yapacağını da merak ettiğini söyledi. Kendisinin üzüldüğü noktanın, insanların düştüğü durum olduğunu vurgulayan Erdoğan, yaptığı kamp gezilerine atıfta bulundu. Erdoğan, 'Bunları bir an önce temenni ediyorum ki yine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Birleşmiş Milletler Genel Konseyi'nin kararlı duruşuyla bir çözüme kavuşturmamız gerekir. Burada ABD'ye, Rusya'ya, İran'a bunun yanında Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelere Çin gibi ülkelere çok önemli görev düşüyor. Biz zaten komşuyuz ve komşu bir ülke olarak da bizler burada atmamız gereken adımları atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz' dedi. 'Suriye topraklarında olası bir operasyon...' 'ABD'nin bugün konuşulan Suriye topraklarındaki olası bir operasyonu için sizinle de koordinasyonu gerektirir. Gelecekte Suriye'de herhangi bir operasyona katılabilir misiniz veya İncirlik Hava Üssü'nü mesela ABD savaş uçaklarının kalkması için kullandırır mısınız?' yönündeki bir soru üzerine Erdoğan, İncirlik Üssü'nün bu tür olaylardaki kullanma şartları ve esaslarının belli olduğunu bildirdi. Erdoğan, 'Ama Türkiye'nin kendi içinde bu konuyla ilgili yapabileceği işler tamamıyla böyle bir şeye karar verildiği anda bunlar tabii ki zaten görüşülen, oturulup konuşulan şeylerdir. Çünkü bunlar stratejik konular. Bu stratejik konular konuşulmaz, yapılır. Taktikler ona göre belirlenir, adımlar ona göre atılıyor' diye konuştu. Erdoğan, Suriye'deki gelişmeleri takip etmeye devam edeceklerini de bildirdi. 'Devleti yönetmek, futbol oynayıp gol atmaktan daha mı zevkli?' Erdoğan, futbola olan ilgisinin hatırlatılarak, 'Sizin açınızdan devleti yönetmek, futbol oynayıp gol atmaktan daha mı zevkli?' yönündeki bir soru üzerine herkesin kendine has özellikleri olduğunu belirtti. Genç yaşlarda futbol oynarken siyaset de yaptığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti: 'Tabii şimdi artık yaş ilerledikçe aynı güçte değilsiniz. Hele hele o gün bir de ramazan ayıydı. Ramazan ayı içerisinde o maçı oynadık ve o gün orada hakikaten güzel üç tane gol atmak bana da nasip oldu. Biliyorsunuz Katar'a gönderdiğim çok iyi bir teknik direktör var, başarılı. Geçen yıl düşme noktasında bir takımı düşmekten kurtardı üst seviyelere çıkardı. İnanıyorum ki Türk antrenörler Türk futbolcular da Katar'da kendilerini gösterecek. Ama benzer yanı da var. Futbol biliyorsunuz kolektif oynandığı sürece başarı getirir. Kondisyonu iyi olduğu zaman başarı getirir. Siyasette de takım oyunu çok önemlidir. Kolektif oyun çok önemlidir. Tabii bir de kondisyon çok çok önemlidir. Koştuğunuz sürece halkınızla bütünleştiğiniz sürece o kolektif yapıyı ortaya koyduğunuz sürece halk sizi hiçbir zaman yere indirmeyecektir.' Muhabir: Hüseyin Gazi Kaykı, Barış GündoğanAA
'Süleyman Demirel 70 Yaşında Olsa, Tayyip Erdoğan'ı 3 Ayda Sallardı'
Muharrem İnce: 2015’te yüzde 30’un altında kalırsam bırakırım. 2019’da birinci olmazsam bırakırımCHP Genel Başkan adayı ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce , “Muhalefet beceriksiz, muhalefet başarısız. Tayyip Erdoğan bu nedenle 13 senedir ülkede at koşturuyor. Süleyman Demirel bugün 70 yaşında olsaydı, Tayyip Erdoğan’ı üç ayda sallardı” dedi.Hürriyet gazetesi Ahmet Hakan , CHP Genel Başkan adayı ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile konuştu.Ahmet Hakan’ın Muharrem İnce ile yaptığı söyleşi şöyle:Sordum Muharrem İnce’ye…Dedim ki:Sizin partinizde neden kimse birbirini sevmiyor? Neden gruplaşmalar hep çok keskin oluyor?Cevap verdi:Bizim parti çok eski bir parti. Yılların birikimi var. Bazı isimler geçmişte karşı karşıya gelmiş, rekabet etmişler. Bunlar birikim yapmış. Unutulmuyor eski kavgalar.Dedim ki:Sizin partinizde bir dava şuuru, bir dava heyecanı yok. Bir büyük iddia peşinde koşulmuyor. Bir davanın etrafında kenetlenme yok.Cevap verdi:Son yıllarda parti sağcılaştı. Sağa benzedikçe sağdan oy alacaklarını düşündüler. Bu da davaya zarar verdi. Heyecan kayboldu.Dedim ki:İyi ama Muharrem Bey... Sağa açılmazsanız oyunuzu nasıl arttıracaksınız? Türkiye’nin yüzde 70’i sağcı, yüzde 30’u solcu.Cevap verdi:Bu doğru değil. Bu bize pompalanan bir şey. Türkiye’nin yüzde 70’i sağcı ise Ecevit yüzde 42 oyu nasıl aldı?Dedim ki:Bunlar yeter mi?Cevap verdi:Muhalefet beceriksiz, muhalefet başarısız. Tayyip Erdoğan bu nedenle 13 senedir ülkede at koşturuyor. Süleyman Demirel bugün 70 yaşında olsaydı, Tayyip Erdoğan’ı üç ayda sallardı.Dedim ki:Ama Yalova küçük bir yer, Türkiye ise epey büyük.Cevap verdi:Bütün deneyler bir laboratuvardan çıkmıştır. Yalova bir laboratuvar. AKP’nin yenilebileceğini gösteren bir laboratuvar. Düşünün: Devlet bütün gücüyle saldırmış ama becerememiş. Spartaküs’ün çıkışı gibi bir çıkış yapmıştır Yalova.Dedim ki:Ama o çok eskidendi.Cevap verdi:Eskiden olan şimdi de olur. Ekmek dersen, aş dersen, özgürlük dersen, dayanışma dersen olur. Ama insanlara şezlongçu dersen, makarnacı dersen, tıpış tıpış gidecekler dersen olmaz.Dedim ki:Siz AK Parti’yi yenebilir misiniz?Cevap verdi:Tabii ki. AKP’nin tek bir avantajı var: Parası ve imkânı çok. Ama paranın insanlık onurunu yenemediğini Yalova seçiminde gördük. Eğer parayla kazanmak mümkün olsaydı bizi boğarlardı Yalova’da, yüzde 10 bile alamazdık.2015’te yüzde 30’un üstü 2019’da birinci partiSORU: Genel başkan olursanız CHP seçimde yüzde kaç oy alır?İNCE: Rakamları açıkça söyleyeyim mi?SORU: Buyurun, söyleyin.İNCE: 2015’te yüzde 30’un altında kalırsam bırakırım. 2019’da birinci olmazsam bırakırım.SORU: Yani ilk seçimde yüzde 30’u yeterli mi buluyorsunuz?İNCE: Çok kısa bir sürem var. 8 ayda, 10 ayda bu kadar olur. Yalan söyleyecek halim yok. Zaten yüzde 30’un üstü başkanlık sistemini engellemeye yeter.MUHARREM İnce, sohbetimiz boyunca sürekli “tehlikenin farkında mısınız” edasında konuştu.Tehlikeden kastı: Başkanlık sistemi.İşte İnce’nin bu bağlamda söyledikleri:“Benim çıkışım köprüden önceki son çıkış. Eğer CHP, yüzde 24 alırsa, AKP yüzde 45 alırsa... Geçmiş olsun. Başkanlık sistemi gelir. Çünkü AKP, 367’yi geçer... Ondan sonra da CHP’nin genel başkanının kim olduğunun falan hiçbir önemi kalmaz. Bir diktatör ülkeye tam olarak egemen olur. Bu gidişe bir dur demek lazım. Bu seçimde bunu ben durdururum. Bunu durdururum ve oradan indiririm.”SORU: Kurultay üyelerle yapılsaydı yüzde kaç alırdınız?İNCE: Yüzde 85’in üstünde alırdım.SORU: Üyeler sizi mi istiyor?İNCE: Evet.SORU: Nereden biliyorsunuz?İNCE: Sayısız örnek olay var. Halkın, üyelerimizin delegeler üzerinde baskısı var. Muharrem İnce’ye oy verin diyorlar. Eğer halkın ve üyelerin talepleri bu yöndeyken delegelerimizin tutumu farklı olursa... O zaman burada bir yanlışlık var demektir. Ama ben delegelerimizin sessiz bir devrim gerçekleştireceklerine yürekten inanıyorum.Röportajın tamamı içinT24
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Başbakan oldu, bir ayda örtülü ödenekten 109.5 milyon TL harcadıCumhurbaşkanlığı seçim dönemi olan temmuz-ağustosta, örtülü ödenek harcamasını on kat birden artıran Başbakanlık, eylülde yeni Başbakan Davutoğlu döneminde de 94 milyon liralık ortalamanın üstünde bir performans göstererek 109 milyon 500 bin lira kullandı.Düzenli olarak izlediğimiz örtülü ödenek harcamalarında temmuzağustos aylarına ilişkin dikkat çekici bir gelişmeyi daha önce duyurmuştuk. Haziran 2014’te, 14 milyon TL olan örtülü ödenek harcaması, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının yoğun olduğu temmuz-ağustos döneminde 10 kat birden artarak 141 ve 157 milyon lira olarak gerçekleşince, şu soruyu yönelttik:Örtülü ödenekteki bu artış hangi milli menfaat için bu kadar arttı? Şüphesiz bu soruya yanıt gelmesi büyük bir sürpriz olurdu. Nitekim gelmedi.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Yazayım diyorum gönlüm razı olmuyor, yazmayayım diyorum yine gönlüm razı olmuyor. Özellikle son birkaç hafta içinde, kendimi de dahil edeyim, büyük bir ikiyüzlülük içinde yaşıyoruz duygusu ağır bastı. Ucundan da olsa yazayım dedim.Hatırlarsanız, yola demokratikleşme ve Kürt barışının birbiriyle ayrılmaz bir bütün olduğu varsayımı üzerine çıkmıştık. Çözüm sürecinin ta başında, bazı çevrelerin dillendirdiği ‘Acaba Kürtler başkanlık sistemi pazarlığına mı girdi’ kuşkularına karşı çıktık.Sonra Gezi geldi. Ben Kürtlerin Gezi’de sokağa dökülmemesinin ‘haklı’ nedenleri olduğunu savundum, halen öyle düşünüyorum.
'Eski Türkiye-Yeni Türkiye Lafı Siyaseten Söylenmiş En Büyük Yalan'
CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu , 'Eski Türkiye-Yeni Türkiye' lafının Türkiye'de 'siyaseten söylenmiş en büyük yalan' olduğunu belirterek Cumhuriyet tarihinde bu kadar büyük yalanı kimsenin söylemediğini ifade etti.Mehmet Bekaroğlu, partide mescit açılmasının esasen bir ihtiyacı karşıladığını belirterek, CHP'nin bir kitle partisi olduğunu ve her toplum kesiminden insanlar bulunduğunu söyledi. Bekaroğlu, 'Mescit bir ihtiyaç, 5 vakit namaz kılıyor insanlar. Bu ihtiyaç karşılandı, olay bundan ibaret. Bunun dışında bir takım yorumlar yapılabilir. Bunlar çok önemli şeyler değil. Bir ihtiyaç giderildi, siyaseten bunun üzerinde çok fazla durmanın bir anlamı yok' ifadelerini kullandı.Cihan Haber Ajansı'nın haberine göre, CHP'deki istifalara ilişkin bir soruya Bekaroğlu, kitle ve sosyal demokrat bir parti olduklarını hatırlattı. Bu ayrılma yada sancıları normal olduğunu belirten Bekaroğlu, 'Kitle partisi dediğimiz zaman her tür kimlik burada bulunur ama ilkeler ve program tektir. İlkeler sosyal demokrat ilkelerdir. CHP'nin altı oku var, Atatürk ilkeleri var; elbette var ama onlar da sosyal demokrat ilkeler çerçevesinde günümüze göre yeniden okunuyor. Halkçılığı, milliyetçiliği hepsi, yeni döneme uygun bir şekilde okunuyor.Farklı okuyanlar, partide bir yer bulamıyor ve ayrılıyor. Bu anlaşılır bir şey. Bu CHP'yi zayıflatmaz tam tersi CHP'yi sosyal demokrat çerçevede kararlılığı, CHP'yi daha güçlendirir, kuvvetlendirir. Değişik toplum kesimlerinde karşılık bulmasını sağlar.' diye konuştu.CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum'un ihraç istemiyle disipline sevk edilmesi konusunda Bekaroğlu, 'Ben de o MYK'da bulundum. Anlatılanlar, hiçbir partinin kabul edemeyeceği bir disiplin olayı için disiplin kuruluna sevk edildi bir milletvekili arkadaşımız' ifadelerini kullandı.Toplumsal ve siyasala dair sözü olan herkesin siyasal İslam tanımı içine konulabileceğini, o zaman Mümtaz'er hocanın yanlış, haksızlık yaptığının söylenebileceğini dile getiren Bekaroğlu, şöyle devam etti: 'Ama siyasal İslam derken Adalet ve Kalkınma Partisi ve onun etrafında kümelenenler, Hayrettin Karaman Hoca anlaşılıyorsa evet yani tükendi. Dertlerinin İslam, hak, hukuk, adalet olmadığı; bütün bu kavramların siyasal iktidar için bir araç olarak kullandıkları ortaya çıktı. Bu ülkede siyasal tarihinde dünya kadar siyasetin karışmış olduğu yolsuzluk, haksızlık, talan, yağma bir sürü olaylar var. Ama bu dönemde, hele 17-25 Aralık'ta söylentiler, mahkeme kararlarından söz etmiyorum, söylentiler açısından bu kadar ağır bir ithamla karşı karşıya olan başka bir siyasal ekip olmamıştır.Bu anlamda öyle. İslamı, dini şöyle ya da böyle yorumlayan insanlar, gruplar için herkese genellemek doğru değil. Mevcut modern devletin araçlarını ele geçirip, buradan yukarıdan aşağıya toplumu İslami anlamda değiştirmek, dönüştürmek projesi olan İslamcılık yada siyasal İslam, Türkiye pratiğiyle aslında sadece Türkiye pratiğiyle değil, İran, Pakistan, Mısır'da olup bitenleri hepsini değerlendirdiğimiz zaman bu proje çok büyük bir yara almıştır. Bunlar da öncekiler gibi devleti bir birikim ve tahakküm aracı olarak gördüler, ele geçirdiler ve birikim aracı olarak kullandılar. Kullanırken bir sürü haksızlığa, yolsuzluğa, talana, yağmaya, kent yağmasına, rantına alet oldular; gördük. Yine 12 Eylül'ün kurumlarını nasıl tahakküm aracı olarak kullandıklarını gördük.Eski vesayetçiler, tahakküm olarak kullanıyorlardı. Değişik toplum kesimlerine baskı aracı olarak kullanıyorlardı. Bunlar da yine tahakküm aracı olarak kullanıyorlar, değişik toplum kesimlerine baskı aracı olarak kullanıyorlar. Bu anlamda Mümtaz'er hoca bunu diyorsa siyasal İslam yada İslamcılık iflas etmiştir. Mevcut araçları, iktidarın enstrümanlarını gözden geçirmek, demokratikleştirmek, buna kafa yormak gerekiyor. 'Eski-Yeni Türkiye kavramıyla ilgili bir soruya da Bekaroğlu, bunların 'büyük bir yalan' olduğunu ifade etti. Cumhuriyet tarihinde bu kadar büyük yalanı kimsenin söylemediğinin altını çizen Bekaroğlu, algı yönetimi anlamında yalan olduğuna dikkat çekti.'Erdoğan ve AK Parti iktidarının' bir süre sanki vesayet sistemiyle mücadele ediyor gibi, yeni bir Türkiye kuruyor gibi göründüğünü belirten Bekaroğlu, ama eski Türkiye'nin simetride yeniden kurduklarını ifade etti. Bütün araçlarıyla, enstrümanlarıyla eski Türkiye'yi kurduklarını anlatan Bekaroğlu, 'Eski Türkiye'de, demokrasilerde asla olmaması gerekli olan kırmızı çizgiler, milli siyaset belgeleri filan vardı, yazılmayan anayasalar vardı, derin devlet filan vardı. Eski vesayetçileri iktidardan uzaklaştırdılar, kendileri bu tarafta aynen milli siyaset belgesini, kırmızı çizgileri koydular.Burada önemli olan, eski ve yeni Türkiye'yi ayırt edecek olan milli siyaset belgesinin, kırmızı çizgilerin olup olmadığıdır. Neyin milli siyaset belgesine giriyor girmiyor olması değildir. Varsa böyle bir şey, mevcut hukuk sisteminin dışında siz tehlikeler ortaya koyup daha sonra yurttaşlarınıza karşı hukuku ona öyle bunu bu şekilde işletecekseniz ki eski Türkiye'de bunlar vardı, şimdi aynı şeyi bunlar yapıyorlar. Sadece bu örnek bile Erdoğan'ın oluşturduğu şeyin bir algı yönetimi olduğu, büyük bir yalan olduğudur. Eski Türkiye'dir bu. Eski Türkiye'den sadece aktörler değişmiştir.Eski Türkiye'de de YÖK vardı. Türkiye'yi o zaman eski yapan YÖK gibi bir kurumun bulunmasıydı. Yoksa YÖK'ün başkanının Kemal Gürüz olması değildi. Şimdi aynı YÖK duruyor, YÖK'ün başkanı Çetinsaya veya bilmem ne; hiçbir şey farketmez. Eski Türkiye'de milli siyaset belgesi vardı, Türkiye'yi eski yapan o belgenin var olmasıydı. Mevcut, normal hukukun dışında paralel bir hukukun işlemesiydi, problem bu idi. Orada milli siyaset belgesine PKK'yı, şeriatçıları, ülkücüleri yazmak; şimdiki milli siyaset belgesine cemaati, cemaatleri yazmak hiçbir şeyi değiştirmiyor. Aynı eski Türkiye'nin şeyleri devam ediyor. Eski Türkiye bütünüyle duruyor.Daha fazla bir şey var: Sayın Erdoğan'a eski Türkiye'nin 82 Anayasasının Cumhurbaşkanına getirmiş olduğu yetkiler yetmiyor, şimdi başkanlık istiyor. Üstelikte bu başkanlıkta dünyanın hiçbir yerinde olmayan Meclisi feshetme, kanun hükmünde kararname çıkarma, yargı ve bütün üst kurulların üyelerini tek başına atma yetkisi istiyor. 12 Eylül Türkiye'si eski Türkiye'ydi; Erdoğan'a bu yetmiyor, bunu yeniden tahkim edip kurmak istiyor. Bu, yeni Türkiye filan değil. Zaten Haziran'da yapılacak seçimlerde de bu tartışılacak: Başkanlık sistemi ile Parlamenter sistem, eski Türkiye-Yeni Türkiye. Yeni Türkiye lafı, Türkiye'de siyaseten söylenmiş en büyük yalandır.' şeklinde konuştu.T24
Kuzu: 'Bir Fitne Varsa, Onun Başı Benim'
İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde 'başkanlık sistemi' konulu konferansta konuşan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AK Partili Burhan Kuzu, Özal'a da başkanlık fikrini veren benim. Dolayısıyla eğer bu konuda bir fitne varsa, bu fitnenin başı benim' dedi.TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde gerçekleştirilen 'başkanlık sistemi' konulu konferansta konuştu. Parlamenter sistemde tüm yetkinin yürütmede olduğunu ifade eden Burhan Kuzu, başkanlık sisteminde kimsenin diktatörlük yapamayacağını savundu. 30 yıldır Türkiye için başkanlık modelini savunduğunu ifade eden Burhan Kuzu, “Bu Ak Parti ile başlayan bir sevda değil. 'Başbakan şimdi ki Cumhurbaşkanımız başkan olmak istiyor. Hocamda bunun zeminini hazırlıyor' bu iş böyle değil. Özal'a da fikri veren benim. Dolayısıyla eğer bu konuda bir fitne varsa, bu fitnenin başı benim. Bir durum varsa vebali ben kendim alıyorum' dedi. 'PARLAMENTER MODELİN ADI VAR KENDİ YOK'Kuzu, 'Parlamenter modelde kuvvetler ayrımı yoktur. Kitapta 'vardır' denir. Yoktur. Neden yoktur? Çünkü yargıyı bir kenara bırakın, yasama, yürütme ayrımına baktığınız zaman bu modelde yasama yoktur. Adı var, kendi yoktur. Bunu bir Anayasa Komisyonu Başkanı söylüyor size. Dışarıdan göründüğü gibi bir parlamento sistemi yoktur. Şu gördüğünüz parlamento indir kaldır, başka işe yaramaz. Yürütmeden gelen, başbakandan gelen yasaları kabulden başka bir yetkimiz yoktur. Hükümetin kabul etmediği hiçbir önerge komisyonda ve genel kurulda geçmez. Buradan çıkan sonuç şudur ki, çıkan yasaların yüzde yüzü Parlamenter modelde Türkiye, Almanya, İngiltere hepsi dahil buna. Gelir ve olduğu gibi geçer. Değişiklik sadece hükümetin ve bakanların dediğiyle sınırlıdır' diye konuştu. 'AMERİKAN BAŞKANI DİKTATÖRLÜK YAPMAK İSTESE NASIL YAPACAK'Başkanlık sisteminde ise yasama, yürütme ve yargının net bir şekilde ayrıldığını anlatan Kuzu, “Yürütme yasmaya karışamıyor, yasama yürütmeye karışamıyor. Herkes kendi işini yapıyor. Kanun yapmak ve bütçe işlerinin tümü meclise ait. Parlamenter rejimde kimdeydi bu? Şeklen yasamada ama uygulamada hiç böyle bir şey yok. Ama burada parlamento izin vermeden Amerika'da başkan bir kuruş harcayamaz. Tüm yetkiler meclisin tek elindedir. Dolayısıyla bütçe gibi kanun gibi iki ana yetki elinde bulunduramayan başkanın diktatör olma şansı sıfırdır. Amerikan başkanı diktatörlük yapmak istese nasıl yapacak? Yasama yok. Yürütme elinde sadece… kanunda gelmemiş veya bütçe yok. Neyiyle diktatörlük yapacak' diye konuştu.  Ümit TÜRK/ İSTANBUL- DHA