Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Toplum Baskısından Yıldım: Doğum Yaptıktan Sonra Bebeğimi Kabullenemememin ve Pişmanlığımın Hikayesi
Anneliğin kutsal olduğu, her kadının bu içgüdüyle yaratıldığı, doğum anında bu kutsanmışlığın kadına yüklendiğine dair yalanlar dinledik. Şimdi bir de benim gibileri dinleyin...
Onedio editörünün notu: Kullanıcı tarafından hazırlanan bu içeriğe dil bilgisi düzenlemesi ve görsel desteği dışında hiçbir müdahalede bulunulmamıştır. Görseller tabii ki temsilidir.
Tüm toplumlarda istisnasız bir şekilde kadınların çocuk sahibi olduktan sonra mutluluktan ağladıkları, hayatlarının bu yöndeki değişimiyle sevinçten havalara uçtukları görüşü yaygın.
Sosyal medyanın hayatımıza girişiyle de bu görüş perçinlendi: ‘Instamom’lar, blogger anneler, Facebook neferleri sayesinde annelik inanılmaz bir yere geldi. Kutsallıktan da öte…
Instagram’da her anı paylaşılan minik bedenler, Facebook’taki maşallahlar ve diğer bütün platformlardaki nazar boncuklarıyla annelik bir kimlik haline getirildi. Kadının varoluş amacı buymuş gibi sunuldu. Ebeveynlik bir şekilde metalaştırıldı, annelik markalaştırıldı.
İşte ben o kutsallığa erişemedim…
Biraz kendimden bahsedeyim. 35 yaşındayım, evliyim ve 4 yaşında bir kızım var. Kızımı gerçekten çok seviyorum ve burayı özellikle vurgulamak istiyorum. Gerçekten ama gerçekten çok seviyorum. Ama onunla birlikte yitip giden hayatıma bakınca pişmanlıktan ölüyorum.
Hamileliğim planlıydı; evliydik, yaşımız gelmişti ve ailelerimiz de bekliyordu. Tüm şartlar olgunlaşmıştı anlayacağınız…
İlk denemelerde başarılı olduk ve hamile kaldım. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar rahat olmamıştım. Tek derdim uyumaktı, biraz zorluyordu ama diğer kadınların aksine mide bulantısı, kusma sorunları yaşamıyordum. Son ana kadar gezip dolaştım, hatta motosiklet üzerinde uzun yolculuğa bile çıktım.
Doğum yaklaşmıştı ama bir şey eksikti. Tam olarak neyi hissedemediğimi bilemiyordum.
Çevremdeki herkes çok heyecanlıydı. Annem, ablam, arkadaşlarım ellerini sık sık karnıma koyup bebeği seviyorlardı ama bu bana çok anlamsız geliyordu. İçimde kızımı görmeye dair çok büyük bir istek vardı ama bunun temeli tamamen meraktı.
Ve kızımı kucağıma aldığım ilk anda hayatımın şokunu yaşadım, bu varlığın benim olamayacağını düşündüm, acıyla pişmanlık arası bir yerde sıkıştım kaldım.
Uzun süre sancı çekmiştim ama mesele bu değildi. Çektiğim acıyla paralel değildi bu his. Ben bir hata yaptığımı ve tüm hayatımı -şimdi canımı vereceğimi bilsem bile- bir insana adadım.
Her anında bana ihtiyacı vardı ve bir saniye bile nefes alamıyordum. Emzirme dışında annem, ablam ve eşim her daim yardımcı oluyordu ama ben başka şeyler yapmak istiyordum.
Mesela kampa gitmek, gece bir yerlerde eğlenmek, sabaha kadar sahilde takılmak, bisikletle saatlerce dolaşmak, kafama esince yurt dışına çıkmak… Bunların hepsi artık çok uzaktaydı. Yapamazdım, çünkü kızım bana aşırı muhtaçtı.
Bekar ya da çocuksuz arkadaşlarım ziyarete geldikçe onları aşırı kıskanıyordum. Önceki hayatımda ben de tıpkı onlar gibiydim ama artık ölmüştüm.
Eskisi kadar neşeli değildim, yarım yamalak uyuyordum, seks hayatımız bitmişti ve hiçbir şekilde eğlenemiyorduk. Bunların bir önemi de var mıydı, emin değilim ama en çok kendimle kalmayı özlüyordum.
İlk zamanlar “Lohusa depresyonu, geçer, nasılsa hormonlarım her zaman böyle olmayacak” diye düşündüm.
Hem size tamamen muhtaç bir bebekle baş etmeye çalışmak hem çevredekileri idare etmek hem de hormonların verdiği sinirle uğraşmak gerçekten çok zor. Bunu yeni anne olmuş tüm kadınlar bilir. Ben de bundan kaynaklandığını düşündüm ilk zamanlar, çünkü çevremdeki herkes anne olunca delirmiş gibiydi. Aşırı mutlulardı, sevgi dolulardı ve hiç bana benzemiyorlardı.
Ama geçmedi. Daha önce de söylediğim gibi, kızımı çok sevsem de hâlâ pişmanlıktan ölüyorum çünkü ben anne olacak bir insan değilmişim.
Böyle söyleyince sanki çocuğuma iyi bakmıyorum, onu ihmal ediyorum gibi algılanmasın. İşime ara verdim, iki yıl boyunca kızıma en iyi şekilde baktım, sonra yeniden işe döndüm. Tüm ihtiyaçlarını karşılıyorum, onu çok seviyorum, oyunlar oynuyorum ama dediğim gibi, keşke… Keşke…
“Bencilsin, anneliği hazmedememişsin, büyüyememişsin.”
Benimle aynı zamanda doğum yapan bir arkadaşıma neler hissettiğini sordum. Yanıma yoldaş aramıyordum tabii ki ama pişmanlık yaşamasa bile en azından eski hayatından bazı şeyleri özlediğini söylemesini umuyordum. Ve bambaşka bir şeyle karşılaştım, beni suçladı. Bencil olduğumu, ebeveynliği hak etmediğimi, binlerce insanın anne olmak uğruna tedaviler gördüğünü, çocuk için ölüp bittiklerini ve psikoloğa görünmemi söyledi. Terapi almamı bana iyi gelmesi için değil, bu hislerin saçma olduğunu düşündüğü için tavsiye etti. Anne olmaktan pişmanlık duyduğum için tedavi olmalıydım.
Anne olmaktan daha iyi bir ‘iş’ olduğunu düşünemeyen tüm kadınlara inat buradayım, tabuları yıkıyorum!
Eski ilgi alanlarımı ve kariyerimi bir kenara bırakmadığım için çevremdeki kadınlar tarafından suçlansam da buradayım. Bebeğimin tüm ihtiyaçlarını karşılamama, onunla tüm sevgimi paylaşmama ve her anında yanında olmama rağmen eski hayatımı özlediğim için suçlansam da buradayım. Kızımı çok seviyorum ama eski beni daha da çok seviyordum. Geri dönüşü olmasa da içimi döktüm, rahatladım.
Yorum Yazın
Mevzu kadın olunca özgürlüğün dibine vuran onedio editörleri yine yardırmış hey maşallah.. Bekarlık güzelse evlenmek zorunda değilsiniz, özgürlüğünüze düşkün... Devamını Gör
E yani,bu tabu yikmaksa, dogurup dogurup çöpün kenarına, yetimhaneye, oraya buraya bırakanları ayakta alkışlamak gerekir. Pişman olmuş terk ediyor o da çocuğ... Devamını Gör
herkesin çocuk doğurmaması gerektiğine dair güzel bir örnek.
Lohusa depresyonu nasılsa geçer demişsin ama geçmemiş arkadaşım. Psikolojik olarak gerçekte hazır değilmişsin, çocuğu istediğini zannetsen de, aslında erkenm... Devamını Gör
Bu arada bu yazı çocuk sahibi olmak isteyenler tarafından iyi okunmalı bence. 9 ay, 1 sene değil, güncel tahmini insan ömrünü hesaba katarsak 50 sene civarı ... Devamını Gör