Pınar Özkent Yazio: Ya Empati Bir İşe Yaramıyorsa?
Geçen hafta en yakın dostlarımdan biri trafik kazası geçirerek hastaneye kaldırıldı. Karşıdan karşıya geçmeye çalışırken bir araba sol ayağının üzerinden geçerek ayak bileğinin tam 2 yerden büyük bir hasarla kırılmasına sebep olmuştu.
Beni hıçkırıklar içinde aradığında ambulans onu çoktan en yakın hastanenin acil servisine ulaştırmış ve ayak bileğinden son derece kritik bir ameliyat olması gerektiği netleşmişti. Canı çok yanıyordu ve kazanın getirdiği şok hala üzerindeydi. Telefonda donakaldım.
Öyle bir donukluk haliydi ki bu; bir taraftan beynim çok hızlı çalışıyor ve çok iyi bir ortopedi doktoru önerme ihtimali olan tüm tanıdıklarımı gözümün önünden son sürat akan bir veri ekranı geçiyormuşçasına canlandırıyordu. Ama bir taraftan da olduğum yerde, buzdolabının önünde kapı açık bir şekilde, kalakalmıştım. Hastaneye ulaşmak için hangi ara giyindim, hangi ara arabaya bindim ve ne zaman yola çıktım; hatırlamıyorum.
Yanına vardığımda acılar içerisindeydi, sürekli “nasıl oldu Pınar bu ya?” diye sayıklıyordu. Ona bir şeyler söylemek istiyordum. Ah, bilmiyorum canımın içi, kaza bu, oluyor işte bir anda; gibi bir şeyler geveledim. Canım çok acıyor, dedi. Biliyorum, dedim çaresizce. Sonra kendimi kötü hissettim. Hissettiği acıya bulanmış şok halini duyumsayabiliyordum ama tam olarak anlamam mümkün müydü?
Şu ana kadar, çok şükür ki bir trafik kazası geçirmemiş ve bileğim kırılmamıştı.
Yaşamadığım bir durum karşısında hissedilen karmakarışık bir duygu yumağını nasıl hissedebilirdim ki? Nasıl bilebilirdim?
Empati yerine samimiyeti mi koysak?
Geçen sene kişisel girişimim olan Haddini Aş Kulübü’nde, profesyonel yaşamda insanları en çok zorlayan duyguları keşfetmek üzere bir anket düzenlemiştim. Ankete tam 1143 kişi katıldı. Ve ekibimle birlikte sonuçları analiz ettiğimizde diğerlerinden çok daha öne çıkan iki temel rahatsızlık vardı: Biri “samimiyetsizlik” diğeri ise “kişisel egolar”. İnsanlar iş yaşamında en çok -miş gibi yaklaşımlardan ve birbirinin üzerine basmak isteyen bencil insanlardan rahatsız oluyorlardı. Ego konusunu bir başka yazıda anlatmamı isterseniz, aşağıda yorum bırakmanız yeterli. Şimdilik bir kenara koyuyorum.
Samimiyet konusunun derinine indiğimizde, insanların sadece iş yaşamındaki suni davranış kalıplarından değil, özel yaşamlarında da kendilerini oldukları gibi ifade edemediklerinden yorulduklarını gördük.
Hepimiz birilerinin bize anlıyor-muş gibi yaklaşmalarından, gerçekten umursuyor-muş gibi davranmalarından yoruluyoruz değil mi? Ya da istemediğimiz halde, oyunu kurallarına göre oynamak için, kendimizle çeliştiğimiz davranışlarımız olmuyor mu?
Şimdi bu bulguyu empati ile ilişkilendirirsem; birine empatik yaklaşmaya çalıştığımızda, ne derece samimiyiz? Ya da biri bizim gözümüzle dünyaya bakmaya çalıştığında, onun bunu gerçekten yapabildiğine ne derece inanıyoruz?
Hepimize biraz daha fazla samimiyet gerekiyor. Yani acı çeken birine şunu söyleyebilmekten bahsediyorum:
“Acını anlayamam, bunu hiç yaşamadım ve nasıl başa çıkacağını bilmiyorum. Ama buradayım, yanındayım ve seni iyi hissettirmek için ne gerekirse yaparım!”
Bu biraz daha samimi gelmiyor mu kulağa?
Yorum Yazın