Levent Uysal Yazio: İnsanların Yokluğu ya da Makinelerin Varlığı!
Baştan şunu söylemek gerekirse; yapay zekâ ile ilgilenen bilim insanları bu konuyu kendi aralarında tartışıyorlar ancak bizden biraz farklı. Bir grup bilim insanı, insansı yapay zekanın zaten makine ile beyin seviyesinde birleşmiş şekilde yaşayan, organik-inorganik insan beyni ürünü olacağını ve bundan dolayı bir çatışmanın olmayacağını simbiyotik bir ortak yaşam olacağımızı düşünürken; diğer grup bilim insanı, yapay zeka ile insanoğlunun tehlikede olduğunu, ancak bu tehlikenin yapay zekadan kaynaklanmadığını; yapay zeka için insanların savaşacaklarını ya da yapay zekanın insanlar ile hiç ilgilenmeyeceği için insanoğlunun yine her zamanki gibi kendisine tehlike yaratacağını düşünüyorlar. İki durumda da yapay zekanın filmler de gördüğümüz “insanı yok et” durumu pek de konuşulmuyor. İnsanoğlunun tıpkı teolojide yaptığı gibi bilim kurguda da kendisini bu kadar çok önemsemesi ve kendisini ilginin hedefi olduğunu sanması çok manidardır. Homosapiens yine kendi hadsizliğine yakışır şekilde düşünmektedir.
İnsanın varoluşu hep tehlikedeydi. Çoğu zamanda en büyük tehdidi yine kendisi olmuştur.
Eğer bu yazının başlığı, torunlarımızın ya da onların torunlarının hayatlarının tehlikede olmasının sebebinin: “Küresel ısınma, meteor çarpması ya da Trump’ın zekasında birinin dünyanın en büyük ekonomisinden sorumlu bir ülkenin başkanı olması”, olsaydı eminiz bu yazıyı bu kadar çekici bulmayacaktınız.
İnsan beyni kendisi için esas tehlikeli olan ile başa çıkmanın yollarını bulmaktansa kendisini kandırmanın ve haklı çıkarmanın çok daha kolay ve ucuz bir yöntem olduğunu çok uzun zaman önce bulmuş gibi sanki. Sonuçta daha az enerji harcamak hayatta kalmak için önemli.
Küresel ısınma, çiçek pandemisi, nükleer patlamalar, kıtlık-açlık, savaşlar, engizisyon, soykırım, insan kurban etme…. Hepsi insan ürünüdür ve türümüzün devamı için ciddi tehlike arz eder. Bunlardan kesinlikle bahsetmeyen fütüristlerin “makineler bize hükmedecek” demesi çok komik bir durumdur. Sonuçta son 500 yıldır zaten tüm insanlığı birkaç aile hükmetmektedir ve ikinci dünya savaşında kimlerin toplama kampına gönderileceğinden tutun da bunun süresine de hangi tarafa kimin silah satacağına karar veren onlardır.
Yani biz yapay zekâ ve robotları inşa edeceğiz. Bide utanmadan onları zaten kendimize benzeterek inşa edeceğiz. Ki bunun altında, tanrı figürlerini inşa ederken ki kendimiz ile ilgili komplekslerin aynısını kullanacağız. Buna teolojide antropomorfolojik tanrısal özellikler denir. Hatta Musevilerde, tanrıdan bahsederken kullanılan isim, bu konumlandırmaya göre değişir. Ve kendimizin ne kadar da kötü olduğunun o kadar da farkındayız ki, sonradan yaratığımız bu makinelerin bize hükmedeceğinden korkuyoruz. Tabi ki de korkacağız. Çünkü biz olsak öyle yapardık.
Bakalım bu iş ile ilgilenen kişiler geleceğin nasıl olacağını öngörüyorlar, acaba robotlar ve yapay zeka, bize, tıpkı biz olsak yapacağımız gibi soykırım, vahşet, kölelik mi getirecek? Yoksa birlikte birbirimizle kaynaşıp bütünleşecek miyiz? Yoksa teknolojik gelişmelerin insan için olan tehlikesi “insansı suçlara” benzetilerek değil de bambaşka yapay zekaya özgü özelliklerden mi kaynaklanacak. Hükümetlerin ve devletlerin bu proje için birbirlerini havaya uçurmaları gibi.
Bir kere baştan şunu kabul etmek lazım. İnsanlığın önünde iki seçenek var şu an: Birinde; şu anki teknolojik, bilişimsel, yazılımsal tüm gelişmeler bir anda duruyor.
Kesinlikle geldiğimiz noktadan memnunuz ve bu teknolojilerin daha fazla ilerlemesi için bilimsel hiçbir kaynak ayırmıyoruz. Bu seçenek hiç gerçekçi değil. Hatta bunun gerçekleşmesi için zaten konu başlığımız olan “türümüzü tehlikeye sokacak bir felaketin” başımıza gelmiş olması lazım. İkinci seçenek ise teknolojik gelişmelerin katlanarak devam etmesi. Bunun olması daha olası.
İşte; eğer yapay zekâ ve robotikte ilerlemeye devam edersek eninde sonunda bir gün bizden daha zeki ve bize ihtiyaç duymayan bir silikon zeka üreteceğiz. Bunun 2045’de olacağını düşünen Ray Kurzweil ve singularity teorisyenleride mevcut, David Eagleman, Michio Kaku gibi bunun 2100 yılından sonra gerçekleşeceğini ve asla bazı konularda insan beynini aşamayacağını düşünenler de mevcut.
Ancak ikisinde de yapay zeka ve makineler artık bize ihtiyaç duymuyorlar ve bugünkü iş sahasının %95 den fazlasını kendi başlarına hallediyorlar. Kendi kendilerine var olabildikleri durumunda onları hemen “kötü” diye adlandırmamak lazım. Sonuçta sadece onların amaçları ile bizimkiler karşı karşıya geldiği zaman arada bir çatışma olacaktır. Hatırlarsanız Matrix filminde, insanlar güneş ışığını kaynak olarak kullanan makinelerin bunu yapmasını engellemek için atmosferi karartmışlardı.
Ve ancak o zaman makineler insan beynini bir batarya olarak kullanmak için,
insanları kapsüllerin içinde sanal alemde yaşatıp beyin enerjilerini kullanmak üzere tutsak ediyorlardı. Yani, enerji kaynağı bakımında bir çatışma ortamı olunca makineler insanlara yönlenmişti. Ondan önceki savaşların sebebi insanoğlunun makinelere soykırım yapmaya çalışmasıydı bu bilim kurgu filminde. Ki Matrix 3 filminde makinelerin insanlara insanların ise makinelere ihtiyacı olduğu vurgusu ile bir ateşkes ve barış havası verilmiştir.
Yorum Yazın
"insanligin gercek problemi: tasdevrinden kalma duygularla hareket eden, ortacagdan kalma kurumlarla yonetilen, modern cagda tanrisal teknolojilere sahip bir... Devamını Gör