İzlemeye Değer mi, Yoksa Tam Bir Vakit Kaybı mı? Yeni Dizi Memories of the Alhambra'yı Sizler İçin Masaya Yatırıyoruz!
Gözümüz aydın, nur topu gibi bir dizimiz oldu! Hem de Kore dizilerinin iki efsane ismi Hyun Bin ve Park Shin Hye'yi bir araya getiren bir dizi bu: Memories of the Alhambra. Fantastik ögeler desen burada, aşk desen burada, gizem desen burada... Ee daha ne olsun ama değil mi? Diziye dair hoşuma giden noktalara kısaca değineceğim, böylece başlamayı düşünüp de henüz başlamayanlarınız varsa belki aklınızı birazcık çelebilirim. Hazırsanız başlayalım!
(İçerik eser miktarda spoiler içerir, eğer öğrenmek istemiyorsanız okumaya burada son vermenizi ve aşağıdaki tanıtım içeriğine göz atmanızı tavsiye ederim.)
Öncelikle size şunu söyleyeyim, W sevenler için Memories of the Alhambra bulunmaz bir nimet! Zaten bu iki dizi aynı senaristin kaleminden çıkma, o yüzden yaratılan dünyanın büyüsüne hemen kapılıveriyorsunuz...
İki kere evlenip iki kere boşanan, romantik ilişkilerinde bir türlü dikiş tutturamayan biri gerçek aşkı bulamadığı için mi bu haldedir yoksa bencillikten gözü kör olduğu için mi bunlar başına geliyordur?
Yoo Jin Woo'ya göre cevap ikisi de değil, her şey karşı tarafın suçu. İlk karısı Yoo Jin Woo'yu en yakın arkadaşıyla aldatmış, ikincisi ise mal varlığının yarısına konabilmek için kendisiyle evlenmiş. Üstelik ilk karısıyla evlenip ondan çocuk yapan sözde en yakın arkadaşı da kendisiyle sürekli yarış halinde. Hal böyleyken Yoo Jin Woo'nun kendini işine adaması o kadar da şaşırtıcı değil.
Eviyle işi arasında mekik dokuyan ve nispeten sıradan bir hayat yaşayan bu genç adama bir gece vakti gizemli bir telefon geliyor. Arayan kişi sanal dünyada devrim sayılacak bir oyuna imza atmış, henüz reşit bile olmayan bir genç...
Yarattığı oyun bir sanal gerçeklik oyunu ve Yoo Jin Woo'nun ürettiği akıllı lensler sayesinde bir anda kendinizi büyülü bir evrenin içinde buluyorsunuz. Düşünsenize, etrafınızdaki her şey olağan seyrinde ama siz bir anda elinizde kılıç, düşmanların peşinden koşuyorsunuz! Yoo Jin Woo da bu gizemli kişinin peşinden Granada'ya kadar geliyor ve burada yolu Hostel Bonita'ya düşüyor.
Bu yıkık dökük pansiyonun sahibi ise Park Shin Hye'nin hayat verdiği Jung Hee Joo. İkilinin ilk karşılaşması pek de hoş sayılmaz çünkü içler acısı haldeki Bonita, Jin Woo'da aşırı sinir yapıyor.
Pansiyonun en kötü odasına düşen Jin Woo, Hee Joo'nun bütün uyarılarına rağmen kalmakta ısrarcı olunca işler karışıyor. Yine de bu durum Jin Woo'yu yıldırmak için yeterli değil, o büyük hedefe kilitlenmiş durumda. Gecenin bir yarısı otelden çıkıp büyük keşfini incelemeye koyuluyor ve sonuç inanılmaz...
Konuya daha detaylı değinip de hevesinizi kaçırmayayım, gerisini izleyip görün. Ancak diziyle ilgili hoşuma giden birkaç noktadan bahsetmeden geçmeyeyim.
Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi Hyun Bin faktörü. Hyun Bin, oynadığı her karakteri bir elbise gibi üzerine geçirip adeta o kişiye dönüşüveriyor. Bu kez de diziyi sırtlayan kendisi olmuş. Hyun Bin'e nazaran Park Shin Hye henüz kendini pek gösterebilmiş değil, o yüzden onun performansı ile ilgili fazla yorum yapamıyorum. Park Shin Hye'yi en çok gitar çaldığı sahnede beğendim, eminim siz de oradaki güzelliğine vurulacaksınız. Kırmızı ve Park Shin Hye diyip susuyorum efenim.
İkincisi senaryo faktörü. Hikâye öyle başarılı olmuş ki bölüm hangi ara bitti anlamadım bile. Aşina olduğumuz aşk dizilerinden farkı, işin içine bir sanal gerçeklik oyununun giriyor olması.
Yani esas oğlan esas kıza değil, onun görünüşüne sahip bir oyun karakterine de aşık olmuş olabilir bilemeyiz! Sanal dünya ile gerçek dünya öyle çok birbirinin içine geçmiş ki bir yerden sonra ikisi arasındaki çizgi kayboluveriyor. Bu da beni aşırı derecede cezbeden noktalardan biri...
Üçüncüsü ise hikâyenin geçtiği yer. Granada sokakları öyle güzeldi ki, diziden bir saniye bile gözlerimi alamadım. Üstüne bir de sağdan soldan düşman askerleri çıkıyor, rüya gibi!
Böyle bir oyun bulsam, gerçek hayata döneceğimden şüpheliyim. Hyun Bin'in seviye atlamak için deli gibi koşturup kılıç salladığı ve insanların ona garip garip baktıkları anları keyifle seyrettim o yüzden. Üzülme Jin Woo, ben olsam ben de senin gibi durmadan oyun oynardım! Bu kadar şeye değinmişken müziklere değinmemek olmaz. Hatta değinmekle kalmayıp bunu bir kliple de taçlandıralım.
Diziyi biraz daha övmek için bu şahane OST'i şöyle bırakıyorum 👇
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
guzel bi dizi ben iki bolum izledim bitene yakin izliycem
bundan sonra uzun süre vıcık vıcık şeyler izleyemeyeceğim kaliteyi çok yükseltti bu dizi
bize boyle iceriklerle gelin lütfen 💕 hyun bin 💕