Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Füruğ Ferruhzad: 'Ve Bu Benim, Yalnız Bir Kadın...'
Füruğ Ferruhzad: 'Ve Bu Benim, Yalnız Bir Kadın...'
Füruğ 1957 yılında, yani 22-23 yaşlarındayken bir süre yurtdışında, Münih’te kalıyor. Perviz Şapur’dan boşanmış ve erk/ek egemen yasalar gereği bu evlilikten olan oğlu Kamiyar, babaya verilmiştir. (Ömrü boyunca göremeyecektir bir daha oğlunu Füruğ.)
Oğluna Hitaben ;
“…Seni istiyorum ve biliyorum asla koynuma alamayacağımı sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün. Ben bu kafeste bir tutsağım…”
Füruğ ilk şiirlerinde erkek şairlerin bile nadiren değindiği kadınların aşk yoksunluğu ve mahremiyetten cinsel boyutlarda söz ediyordu. Haz, günah ile eşti.
“…sesler ölüyordu ve acının yangını yakıp geçiyordu kalbimden ağlıyor diyorum Kami yavrum kaldır başını eteğimden günahkar annenin eteğinden”
1956’da “Duvar” kitabı çıkar. Füruğ şiirinin cinsel isyanı devam etmektedir. Haz, günah ile eşti, günah tövbe ister, tövbe de kendinin veya karşısındakinin ölümü demekti; ne zaman bir erkekle sevişse, sanki başkasının yaşamını tehlikeye sokmuş gibi özür dilemesi gerektiğini düşünüyordu.
“…günah işledim lezzet dolu bir günah
titreyen esrik bir tenin yanında
tanrım ne bileyim ne yaptım ben
o karanlık susku dolu zulada…”
1957’de çıkan “İsyan” kitabında yine oğluna seslenmektedir:
“…senin suçsuz bakışların bir gün
bu başlangıçsız kitaba kayar
görürsün zamanın köklü isyanı
tüm şarkıların yüreğinde açar…”
Füruğ, 1958’de İbrahim Golestan (İbrahim Gülistan) ile tanışır. İbrahim, İran’ın en önemli öykücülerinden, Twain, Hemingway’in çevirmeni, aydın bir kişi ve Golestan Film şirketinin sahibidir.
Golestan Film’de çalışmaya başlar Füruğ, sinemada oyunculuk, senaristlik, kameramanlık, yönetmen yardımcılığı, dublaj, montaj ve yaratıcı film editörlüğü yaptı. 1962 yılında yaptığı İranlı cüzzam hastalarını ve onların sorunları anlatan “Khaneh siah ast” (The House Is Black, Kara Ev) belgeseli, 1963 yılında Oberhausen Kısa Film Festivali’nde büyük ödülü alır. Bu filmin çekimleri için gittiği Tebriz Cüzamlılar Evi’nde tanıdığı Hüseyin’i evlat edinir.
1964’de “Yeniden Doğuş” kitabı yayınlanır, bu kitap İbrahim Golestan’a adanmıştır ve Füruğ’un şiirinin en olgun halidir. İran yazın tarihinde Füruğ’dan önce hiçbir kadın ne âşıkane bir şiir söylemiş ne de bir erkeğe hitaben şiir yazmıştır. O, yasak meyveden yiyen kadındır. Şiiri onun yazgısıdır. İbrahim’le tanıştıktan sonra Füruğ “değişir”, “olgunlaşır”, cinsel isyanı düşünsel isyana dönüşür. Şiirin içeriği ile birlikte biçimi de değişir.
“…toprak üstünde duruyorum rüzgârı, güneşi ve suyu yaşasın diye hemen bitki sapına benzer tenimle dalları istek dolu acı dolu toprak üstünde duruyorum yıldızlar tapsınlar bana diye okşasınlar diye beni meltemler…”
“…tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca suya ve ateşe aşıladım
1965 yılında UNESCO, Füruğ’un yaşamından yarım saatlik bir belgesel hazırladı ve aynı yıl Bernardo Bertolucci yaptığı bir televizyon belgeselinde Füruğ’a 15 dakikalık bir yer verir.
Füruğ hızı, hızlı gitmeyi severdi. 14 Şubat 1967 günü otomobili ile giderken bir kavşakta okul servisi aniden önüne çıkar; çocuk dolu servis aracına çarpmamak için direksiyonu kırar. Otomobil yoldan uzaklaşır, servis aracına yan taraftan hafifçe vurur, durmak için yaptığı sert frenin etkisiyle başını ön cama şiddetle çarpar. Füruğ otomobilden iner, yığılır yere, başını kaldırımın kenarına çarpar ve ağır yaralanır, hastaneye kaldırılır. Ertesi günü öğleden sonra; kırmızı güllerle donatılmış beyaz bir ambulansla mezarlığa götürülür. Yağmur yağıyordur o sırada, sonra yağmur yerini kara bırakır ve her yer beyaz bir örtü altında kalmıştır. Yeri Zahir-al-Doleh mezarlığıdır artık.
Bitiremediği kitabı “İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” 1974’te yayınlanır.
“…ve bu benim yalnız bir kadın soğuk bir mevsimin eşiğinde,yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın başlangıcında ve gökyüzünün yalın ve hüzünlü umutsuzluğu ve bu beton ellerin güçsüzlüğüz zaman geçti zaman geçti ve saat dört kez çaldı dört kez çaldı bugün aralık ayının yirmi biridir. ben mevsimlerin gizini biliyorumve anların sözlerini anlıyorum kurtarıcı mezarda uyumuştur ve toprak, ağırlayan toprak,dinginliğe bir belirtidir…”
“…tüm güçlerin sonu varmaktır, varmak
güneşin aydın kuralına
ve ışığın bilincine dökülmek
doğaldır
yel değirmenlerinin çürüdüğü
niçin duracakmışım?
olgunlaşmamış buğday başaklarını ben
memelerimin altına tutuyorum
ve emziriyorum…”
Füruğ’un ardından ağıtlar yakan şairlerden biri Ahmed Şamlu:
“…adın senin gökyüzünün alnından geçen tan atmasıdıradın kutlu olsunve biz hala yenibaştanlarızgeceyi ve gündüzüve henüzü.
Yorum Yazın