Görüş Bildir
Haberler
"Dorian Gray’in Portresi" ve Günahların Sabah Yıldızı

etiket "Dorian Gray’in Portresi" ve Günahların Sabah Yıldızı

Derya Özel
16.09.2022 - 11:52 Son Güncelleme: 16.09.2022 - 11:53

“Mutlu olmak isteyen kim? Ben hazzın peşindeyim.” diyordu Dorian Gray. 

Haz… 

Üzerine koca bir felsefi görüş oluşturulan, adına hedonizm denen büyük bir akım. Hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüş. Aristippos tarafından kurulan daha sonra Epikuros tarafından devam ettirilmiş hazcılık, 19. yüz yılda İngilizleri “faydacılık” olarak etkiliyor. Bu etkilerin yansımalarını da Dorian Gray’in Portresi kitabında Oscar Wilde’ın usta aktarımıyla okuyoruz. Wilde bu romanında estetizmi ve İngilizlerin “faydacılık” akımını müthiş bir kurguyla aktarıyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Güzelliğin ve saflığın timsali olan genç Dorian Gray, tesadüfen ressam Basil Hallward ile tanışır.

Güzelliğin ve saflığın timsali olan genç Dorian Gray, tesadüfen ressam Basil Hallward ile tanışır.

Hallward onun bir portresini çizer. Lord Henry Wotton ile tanıştığındaysa Dorian Gray’in kimlik bunalımı başlar. 

Dorian Gray, kendi güzelliğinin farkında henüz toy bir delikanlıdır. Aklını bulandıran ve ona kibir tohumlarını ekense Lord Henry’dir. Lord Henry’nin asla sahip olamayacağı Dorian’ın güzelliği ve gençliği, Henry’nin kibrini harekete geçirir ve delikanlıya da kibir zehrini aşılar. Daha sonra yarattığı bu canavara kendisi de inanamayacaktır.

Doria Gray ise beğenilme duygusunu narsistlik boyutuna taşır ve sonsuz gençlik ve güzellikle hayattan haz almayı diler. Dileği gerçekleşir gerçekleşmesine ama unuttuğu bir şey vardır; vicdan.

Lord Henry; “Ruh bilimcilere kalırsa yaşamda öyle anlar gelir ki günaha ya da toplumun günah saydığı eylemlere duyulan tutku, kişinin karakterine tamamen egemen olur…

Çünkü tüm günahların kökeninde, ilahiyatçıların hiç durmaksızın söyledikleri gibi itaatsizlik yatar. Günahın sabah yıldızı olan o yüce ruh, aslında isyankarlığından dolayı cennetten kovulmuştur.” der Dorian Gray’e.

Aslında bu hepimizin de bildiği gibi şeytanın en sevdiği günah olan kibirdir. Kibir insanın gözlerini ve aynı zamanda ruhunu körleştirir, kendinden başka hiçbir şey düşündürmez. Kibir, haz ve zalimliğin kollarında güçlenir. 

“Her övünmede, belki her hissedilen hazda olduğu gibi, biraz olsun zalimlik vardır.” diyor kitapta da. Peki kibir mi hazzı tetikler, yoksa haz mı kibri tetikler? İşte size koca bir dilemma…

Güzellik ve kibir…

Kibir, özgüven eksikliğinin en belirgin göstergesidir kanımca. Aşağılık kompleksinin dışa vurum halidir. “Beni görün, beni beğenin” demenin insanları küçümseyerek atılmış karşıt çığlıklarıdır. Birini ne kadar küçümserse, o kadar değerli hissetmenin çarpık duygusudur. Çok güzel ya da yakışıklı olmanın zerrece önemi yoktur, özgüven bambaşka bir olgudur. Eksik olan her şey tamamlanma arzusu yaratır. Dorian Gray bile ne kadar güzel olursa olsun, bir odaya kapatılmış bir çocukluğun özgüvensizliğinden izler taşır aslında. 

Kitap boyu yapılan iç hesaplaşmaların nasıl da narsistlik duvarına tosladığını okuyoruz. Kibrinden dolayı yaptığı her zalimliğin sonunda ruhunun nasıl da çirkenleştiğine şahit olan Dorian Gray, aynada gördüğü sonsuz gençlik ve güzelliğine olan hevesini de yitirmeye başlıyor.

İyilik yap, denize at…

İyilik yap, denize at…

Immanuel Kant, ahlak felsefesi üzerine yaptığı çalışmalara istinaden evrensel bir ödev ahlakının varlığını savunur. Bir eylem, bir çıkar veya beklenti içerisinde yapılmışsa bu eylem, koşullu bir eylemdir ve bu eylem ahlaki değildir. Fakat bir eylem, ödev duygusu içerisinde, hiçbir çıkar veya beklenti içerisine girmeden koşulsuz buyruk ile yapılmış ise ahlakidir.

Birine yapacağımız iyiliği tasarlayarak mı yapıyoruz? Eğer öyleyse bu ahlaki bir eylem değildir, kendini tatmin etme, tanrıya daha iyi gözükme, etrafın sempatisini kazanma ya da yapılan iyiliğin elbet bir gün karşılığını alacağı beklentisiyle yapılan her “iyi niyetli” eylem, Kant’a göre özünde ahlaklı bir davranış olmaktan çok uzak.

Dorian Gray’i içten içe hasta etmeye başlayan kibri ona iyilik yaparsa bu vicdan azabından kurtulacağını söyler. İyilik olarak düşündüğü hatta tasarladığı her eylemin, buram buram kibir kokan yanılgısını ilk fark eden Lord Henry’dir. Bu “iyilik etme” halinin gerçek sebebini bilmese de tasarısını son derece saçma bulur. Belki de ilk kez Dorian ve Henry’nin araları bu sebepten açılmıştır. Ona hazzın ve kibrin yüceliğini öğreten Lord Henry, ilk kez olsun Dorian’a karşı çıkmaktadır. Vicdanını neden rahatlatması gerektiğini bir türlü anlayamayan Henry bunun son derece acıklı bir çırpınış olduğunu, Dorian’ın bu tip saçma küçük “iyilikleri” düşünmemesi gerektiğinde ısrarcıdır, kaldı ki yapacağı şey küçük bir iyilikten çok aslen büyük bir kötülüktür. 

Ahlaki değerlerin muhakemesi bir yana, kişisel vicdan muhakemesinde hepimiz kendi çıplaklığımızla karşılaşırız. Koşulsuz iyilik var mıdır yok mudur tartışılır ama vicdanı rahatsız eden şey her ne ise, ondan kaçışımız yoktur.

Dorian Gray de kendi vicdanından kaçamaz ve onunla yüzleşir. 

Soru şu; aynada gördüğümüz kişiyle ne kadar barışığız?

Twitter

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
24
4
2
1
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın