Toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemi için, her yerde on binlerce kez yazılıp – çizilen ‘’tekrar cümleler’’ kurmama gerek yok. Ama şurası net, bir ülke ekonomisinde- üretiminde, kadınlar yoksa, o ülkenin yükselme şansı da yoktur. Bu realiteye rağmen, bugün, tüm dünyada ve ülkemizde, her statüden kadının hak ihlallerine birlikte şahit oluyoruz. Peki, yarısı erkek – yarısı kadın olan dünyada, kadınlara yönelik hak ihlalleri ve şiddet sürdükçe, daha da önemlisi, bu suçlara karşı, etkisiz kalan cezalar verildikçe, hangi adalet anlayışından ya da hangi adaletin öneminden söz edebiliriz? İşte, kadınlar konusunda da adalet talebi, bu yüzden çok acil bir mesele. Çuvaldızı kendimize batırırsak: Kadınlarını- çocuklarını yeterince koruyamayan bir adalet sisteminde yaşadığımız ortada.
Kadınlar, herkesin gözü önünde, tacize- tecavüze- hakarete uğruyor, tüm toplumda seyrediyor. Acaba seyredenler gizli bir haz mı alıyorlar? Hani modernleşme demiştim ya. Şiddete karşı kendini savunmak için, en azından güvenlik güçleri gelene kadar, kadının kas gücünün yeterli olamadığı durumlar yaşanabiliyor. Bizim zamanımızda biri, bir genç kıza – kadına değil el kaldırmak - bıçak çekmek, en basiti, laf atsa, delikanlılar toplaşır pataklardı. Günümüzde ise, gözler önünde yaşanan şiddeti, tam bir batılı centilmen olarak, yine batılı tanımla ‘ignore’ edip, delikanlılarımız(!)
asla iki kişi arasına girmiyorlar. Ananem derdi ki, ‘her pantolon giyen adam olmaz, her etek giyen kadın olmaz’. Kimse kızmasın, bence büyüklerimiz çok haklıymış. Kurban olun siz, o feodal köylü deyip burun kıvırdığınız, eski Türk filmlerinden fırlamış ‘esas çocuk’ erkeklere. Varsın İstanbul ağzıyla konuşmasınlar, ama yeter ki ölümüne arkadaşlık, mazlumun yanında olunur, kadına el kalkmaz gibi değerlere gösteriş için değil, yüreğiyle- sosyal sorumluluk duygusuyla bağlı olsunlar. Onlar iyi ki varlar.
Ve sakın, bu durumda bana örneğin ‘Kadir Şeker’ olayını örneklemeyin. Çünkü yolda, sadece ben- o- bu değil, sizlerin de kızları, anneleri, ablaları yürüyor. Allah korusun, bu vahşet bir gün onların da kapısını çalabilir. O gün ne düşünürsünüz? Benjamin Franklin der ki, adalet yoksa cesarette yoktur … Unutulmaması gereken şudur, günümüz dünyasında huzur ve mutluluk ancak adalet ve cesaretle mümkündür... Öte yandan, şiddete dair yapılan araştırmalar, düşük gelirli ülkelerde, ruh sağlığının daha olumsuz etkilendiği gösteriyor. Ama göreceli olsa da, daha iyi şartlar insanları her zaman ‘iyi insan’ yapar anlamına gelmiyor. Mesela, karısını en çok döven- şiddet uygulayan milletlerin başında, İngiliz, İsveç ve Rus erkekleri geliyormuş. Bu konuda söz sözüm şu: Kadınlara silah taşıma yetkisi talep ediyorum. Adaletin zamanında ve yeterince tecelli etmediği, gücün yetmediği yerde, kendinizi korumak için, donanımlı – tedbirli olmanız şarttır çünkü….
Belki biraz duygusal bir tablo çizdim ama, elbette bu panorama, bütün hesapların, planların, öngörülerin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Üstelik daha iyi ve adil bir dünyayı hayal etmekten bizi kim alıkoyabilir? Dahası, belki de bu panoromanın işaret ettiği başka bir seçenek vardır. Zaten, tüm dünyada acil bir mesele olarak yükselen hak ve adalet talepleri bunu göstermiyor mu? Yeter ki görmek isteyelim ve adaleti sadece kendimiz için değil, herkes- her canlı için isteyelim.
Twitter
Instagram
Yorum Yazın