onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Aziz Nesin Anlatıyor: "2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nde Neler Yaşadım?"

Aziz Nesin Anlatıyor: "2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nde Neler Yaşadım?"

Mertcan Kaygısız
02.07.2015 - 12:26 Son Güncelleme: 02.07.2017 - 13:53

Bugün aydınlığın karanlığa, sevginin nefrete yenildiği günlerden birisi daha. Bundan 23 yıl önce, gözü dönmüş bir güruh bize kötülüğün sıradanlığını bir kez daha gösterdi. 2 Temmuz 1993'de, memleketin orta yerinde 35 kişi yakılarak katledildi. Adalet beklenen her sene biraz daha kapandı kapılar yüzümüze ve bir kez daha yapanın yanına kaldı.

Bu içerikte, Madımak Katliamı'nı bildiğimiz anlatılardan farklılaştırarak, hem yaşanan olaylar hem de kurguları harmanlayarak Aziz Nesin'in ağzından anlatmaya çalışacağız. Tabii ki son tahlilde haddimize olmasa da affınıza sığınarak aktarmaya çabalayacağız.

''Hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.'' Aziz Nesin kimdir?

''Hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.'' Aziz Nesin kimdir?

Ben Aziz Nesin. 1915 doğumluyum ve işin aslı yaşadığım toplumdan biraz farklı bir yapıdayım. Boyum kadar kitap yazmış, hayatımı yazmaktan kazanmış biriyim. Açık sözlüyüm, düşünürüm düşündüğümü söylerim. Bundandır ki, ömrümün uzun bir süresini ya hapishanelerde geçirdim ya ölümle burun buruna geldim. Ancak bir olay var ki yarası kapanmaz, kapanamaz.

''Ben bir ateistim.''

''Ben bir ateistim.''

Evet ben bir ateistim. İnananlara, inançlara saygı duyuyorum. ''Ben genelde 400 yıl önce ne olursa olsun, en doğru sözler olsun, bugün aynen onların yürürlükte kalmasından yana değilim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki Mevlana da öyle, tabii bunların içinde ölümsüz değerde sözler elbette vardır. Ama o felsefe bütünüyle bugüne ait uygulanamaz ve o yüzden ben Müslüman değilim, yoksa Kuran’da da güzel sözler var. 1300-1400 yıl önceki sözlerin, kimin sözü olursa olsun, eskimeyeceğine inanmıyorum. Eskimiştir'', demiştim.

Nereden bilebilirdik

Nereden bilebilirdik

Tarihler 1 Temmuz 1993 idi. 4. Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'taydık. Daha şehre gelmeden, özellikle benim hakkımda bildiriler yayınlanmaya başlanmış, hedef gösterilmiştim. İlk günden itibaren gerginlik had safhadaydı. 2 Temmuz günü ise yerel gazetelerde kullanılan sözler, bir nevi olacakların habercisiydi.

Röportaj yapmaya gelen İhlas Haber Ajansı muhabiri, aslında o güruhun içinden geçenleri anlatmaya, cevap almaya gelmişti.

Röportaj yapmaya gelen İhlas Haber Ajansı muhabiri, aslında o güruhun içinden geçenleri anlatmaya, cevap almaya gelmişti.

Sürekli camianın tahriklere kapıldığını söylüyordu. Tahrik olabilirler, bunda sıkıntı yoktu. Ancak tahrik olan dövmez, öldürmezdi. Duyarlılık öldürmek değildir arkadaş.

Bu tartışmadan sonra apar topar otele geçtim.

Bu tartışmadan sonra apar topar otele geçtim.

Zaten gün içerisinde gerginlik şehrin belli yerlerinde iyiden iyiye tırmanmıştı. Akşam saat 5 sularında ise gözü dönmüş kalabalık Madımak Oteli'nin önündeydi. Dışarı ile iletişimimizi sağlayan tek araç telefondu artık. Erdal İnönü arandı ve ona ''Erdal Bey sanırım dışarıdaki sloganları ve camlarda patlayan taş sesleri size kadar ulaşıyor olmalı dedim.'' gereken önlemin alınacağını söyleyip, azalan umutlarımızı biraz olsun tazelemişti.

Tiyatro değil, katliam

Tiyatro değil, katliam

Ancak kalabalığın öfkesi dinmiyor, güruhu sakinleştirmek adına konuşan belediye başkanı ne kadar reddetse de 'gazamız mübarek olsun' sözüyle adeta çığırtkanlık yapıyordu. Bundan sonra olacaklar kitle psikolojisinin sonuçlarıydı. 'Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak' , 'Laiklere ölüm' , 'Yaşasın şeriat' ve 'Sivas Aziz'e mezar olacak' sloganları, aslında hedefin sadece ben olmadığını anlatmaya çalışıyor gibiydi.

İlk fitil ateşlendi.

İlk fitil ateşlendi.

Önce yağmalama sonra ise 'yakın ulan yakın' sesleri ve tekbirlerle çevredeki araçlar ateşe verilmişti. Ateşin kızıllığı, dumanın siyahlığıyla birleşip çevremizi sarmıştı. Bu kaçıncı öldürülüşüm bilmiyorum fakat ölüme en yakın olduğum anı artık görebiliyordum.

Her şey 5-10 dakika içinde olup bitmişti.

Her şey 5-10 dakika içinde olup bitmişti.

Odamda Lütfi Kaleli ile birlikte çaresiz bir bekleyiş içerisindeyken, aşağı taraftan korkunç çığlıklar gelmeye başladı. Bağırıldı, yardım istendi ve sonra sesler sustu. Artık sıra bendeydi. Kesin olarak ölüme hazırdım. Hatta Lütfi Kaleli birkaç kez 'ölüyoruz abi' dedi. Dedim ölüyoruz, öleceğiz. Başka çare yok.

Olduğum yere çökmüştüm. Takatim kalmadı.

Olduğum yere çökmüştüm. Takatim kalmadı.

Sonra dönüp Lütfi'ye ''Sayın Kaleli beni şu yatağa yatır, bu güruha kötü bir ceset vermek istemiyorum. Korkarak ölen bir adam gibi görünmeyeyim. Köşeye büzüşmüş bir adam gibi ölmeyeyim.'' dedim. Sonrasında Lütfi'nin önerisiyle camlara doğru koştuk ve yardım istemeye başladık. O sırada otelin önüne yaklaşan bir etfaiye bizi kurtarmak için yeltendi.

Merdivenlerden inerken, çökmüş haldeydik...

Merdivenlerden inerken, çökmüş haldeydik...

Etfaiye merdivenlerinden inerken, sonradan Refah Partisi Meclis üyesi olduğunu öğrendiğim Cafer Özçakmak 'Asıl öldürülecek hayvan burada' dedi ve tam kurtuluyorum derken artık Sırat Köprüsü'nde gibiydim. Devam etsem linç, geri dönsem cehennem vardı.

O sırada görevlilerden biri beni bileğimden çekerek kalabalığın ortasına attı.

O sırada görevlilerden biri beni bileğimden çekerek kalabalığın ortasına attı.

Yere düştüm, tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sonrasında polis arabasına kadar sürüklendim. Yaralı olarak kurtulmuştum ancak 35 can, 33'ü aydın 35 insan, yıllar sonra bile yeri doldurulamayacak onlarca değer katledilmişti.

Metin Altıok vardı içerde, Asım Bezirci, Behçet Aysan vardı.

Metin Altıok vardı içerde, Asım Bezirci, Behçet Aysan vardı.

Birimize bir şey olursa kalanlar ne yapar diye sorulduğunda, 'kalanlar, ölenler için şiirler yazar.' denilerek bekleniyordu ölüm.

Asaf Koçak vardı içeride.

Asaf Koçak vardı içeride.

Güldürmeyi, düşündürmeyi çizgilerde seçmiş, karikatürist olmuştu. Ateşle gelecek olan ölümün soğukluğunu mızıka çalarak bekliyordu.

Nesimi Çimen vardı içeride.

Nesimi Çimen vardı içeride.

Hayatı şehir şehir dolaşmayla, sürgünle geçmişti. Ancak hep değerli insanlar vardı çevresinde. Nereden bilebilirdi ki böyle bir sonu.

Muhlis Akarsu vardı içeride.

Muhlis Akarsu vardı içeride.

Belki böyle öleceğini tahmin etmezdi ama ''Akarsu'yum yansam da, kül olup savrulsam da, bazı bazı gülsem de, yine gönlüm hoş değil'' demişti.

Hasret Gültekin vardı içeride.

Hasret Gültekin vardı içeride.

Daha 22 yaşındaydı ama bağlama ustasıydı. Kendi güzel, yüreği daha güzeldi. Ve daha nice nefesler durdu ateşin kor ateşin arasında.

''Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun!''

''Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun!''

Dava 13 Mart 2012'de zaman aşımından dolayı düştü. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan hayırlı olsun dedi ve başka bir şey demedi. Ve o davadaki sanık avukatlarından birçoğu ya Refah Partisi'nden ya da Adalet ve Kalkınma Partisi'nden milletvekili oldu. Sanıklar firar etti, yıllarca 'bulunamadı' ancak o sırada evlenen oldu, yurt dışına giden oldu. Olan yine bize oldu.

Madımak adına yazılan türküler

Hepinizi rahmetle ve özlemle anıyoruz

Hepinizi rahmetle ve özlemle anıyoruz

Aziz Nesin, Madımak Katliamı'ndan 2 sene sonra aramızdan ayrıldı. Nesin Vakfı'nın bahçesine yakınları dışında kimsenin bilmediği bir yere gömüldü. Vasiyeti üzerine tören yapılmadı. Ve yıllardır mezarının üstünde, tam da istediği gibi çocuklar koşturuyor.