40. Yılında Kıbrıs Harekâtı
40. Yılında Kıbrıs Harekâtı
Türkiye'nin 74'teki müdahalesinin ardından ikiye bölünen Kıbrıs, 40 yıl sonra Avrupa'nın bölünmüş tek ülkesi. Al Jazeera, harekâta neden olan ve harekatın neden olduğu gelişmeleri derledi.
Kıbrıs harekâtına zemin hazırlayan gelişmeler için özellikle 1974 öncesindeki 15 yıllık sürece bakmak gerekiyor.
Adayı Birinci Dünya Savaşı sonrası ilhak eden İngiltere ile Türkiye ve Yunanistan’ın, 1959 yılında imzaladığı Zürih ve Londra antlaşmaları yeni bir devletin doğuşunun habercisi oldu. Kıbrıs’taki Türk ve Rum halklarının eşitliğine dayanarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç ülkenin garantörlüğünde 1960’ta dünya haritasındaki yerini aldı.
Yeni devleti kuran anlaşmalara göre hükümetin ve icra unsurlarının yüzde 70’i Rum, yüzde 30’u Türklerden teşkil edilecek, Bakanlar Kurulu yedi Rum ve üç Türk üyeden oluşacaktı. Bir başpiskopos olan Mihail Hristodulu Muskos (III. Makaryos) Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük de Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu.
Rum tarafının baskıları
Ancak İngiltere’nin adadan çekilmesiyle Türklerle birlikte ortak devlete razı olan Rumlar, geri adım atmaya başladı ve Kıbrıs’ın yönetimine el koyma yoluna gitti. Bu süreçte uluslararası anlaşmaları ve anayasayı çiğneyen Rum tarafı silahlı baskıyla Kıbrıslı Türkleri ülke yönetiminden uzaklaştırmaya çalıştı.
Rumların Aktitas Planı adını verdiği ve 1963 yılının başlarından itibaren hayata geçirilen bu girişim, adanın Yunanistan’la birleşmesi ülküsünü tanımlayan Enosis fikrini içeriyordu.
Bu plan doğrultusunda 30 Kasım 1963 tarihinde Makaryos, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nda siyasi kurumların yapılanması ve teşkilatlanma hakkındaki 13 maddelik bir değişiklik önerisinde bulundu. Kıbrıslı Türkler bu değişikliklerin kendi haklarını çiğnediğini savunup değişikliğe karşı çıktılar.
Yunanistan ile birleşmeyi hedefleyen Rumlar başlıca örgütleri olan silahlı EOKA aracılığıyla 1974'e kadar Kıbrıslı Türklere yönelik birçok saldırı düzenledi, ambargolar uyguladı.
1963-64 olayları
1963 ve 1964 yıllarına damga vuran bu şiddet dönemi, ‘Kanlı Noel’ olarak bilenen 20 Aralık gecesindeki saldırılarla başladı. Lefkoşa’da bir otomobile açılan ateşte iki Kıbrıslı Türk öldürüldü. Aynı gece ve bir sonraki gün 103 köye baskın düzenlendi.
Lefkoşa’da Kıbrıslı Türklerin yaşadığı Küçük Kaymaklı semti kuşatma altına alındı, Kanlıdere bölgesinde Türklere karşı saldırı düzenlendi. Larnaka ve Tuzla'da Türk evlerine ateş açıldı dokuz kişi öldürüldü. Bu bölgedeki Türk köylerinde yaşayanlar 23 Aralık gününden itibaren göç etmeye başladı.
Küvetteki cesetler
24 Aralık’ta ise Lefkoşa'nın Kumsal semtinde 11 kişi öldürüldü. Bunlardan dördü, 1959’daki anlaşmalara göre Kıbrıs'ta görev yapan 650 kişilik Türk askeri birliğinde görevli emekli Tuğgeneral Nihat İlhan'ın ailesiydi. İlhan'ın evinin banyo küvetinde eşi ve üç çocuğunun cesedinin yer aldığı fotoğraf, Kıbrıslı Türklere yönelik EOKA şiddetinin sembolü haline geldi. Baskının yapıldığı ev daha sonra Barbarlık Müzesi adıyla ziyarete açıldı.
Rumların saldırılarına karşılık Türk jetleri Kıbrıs üzerinde uyarı uçuşu yaptı, eylemler son buldu.
Ancak bu süreçte 364 Kıbrıs Türkü ile 174 Kıbrıs Rumu hayatını kaybetti. On binlerce Kıbrıslı Türk can korkusuyla sahip olduğu topraklardan göç etti ve adanın yüzde 3’lük bir bölümünde sıkıştı.
Olaylar üzerine 30 Aralık 1963 günü toplanan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan hükümetleri güvenli bölge sağlamak amacıyla Yeşil Hat'tı belirleyen anlaşmayı imzaladı, daha sonra ise iki taraf arasındaki çatışmaları engellemek amacıyla adaya BM barış gücü konuşlandırılması kararlaştırıldı.
Makaryos’ın Ocak 1964’te ülke yönetiminin temellerini oluşturan İttifak ve Garanti Antlaşmalarını feshettiğini açıklaması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sonunu getirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki idari ve siyasi yapılanmadan çekilen Kıbrıslı Türkler, kendi bağımsız devletlerini kurma mücadelesine girişti. Adadaki Türk toplumunca oluşturulan ‘Genel Komite’, 1967 yılında ‘Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi'ne’ dönüştü.
1967 bunalımı ve Türkiye'nin savaş ültimatomu
1967’de EOKA örgütü bu kez Yunan askerlerinin desteğiyle Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırdı. Bu eyleme sert tepki veren Ankara hükümeti Yunanistan’a savaş ültimatomu verdi.
Türk uçakları Lefkoşa’da Makaryos’un sarayı üzerinde uçmaya başladı, savaş gemilerine olası bir çıkarma için ‘hazır ol’ talimatı verildi. Bütün bu askeri hareketlilik üzerine Yunanistan geri adım atarak gönderdiği askerlerini adadan çekti.
Cunta Makaryosu indirdi
1974’e gelindiğinde ise bir süre önce Yunanistan’da iktidarı ele geçiren cunta hükümeti, adanın ilhak edilmesi zamanının geldiğini düşünüyordu. Ancak uluslararası toplum tarafından destek görmeyen cunta yönetimi, güç mücadelesine girdikleri Makaryos’u bunun önündeki engel olarak görüyordu.
Cunta lideri General Yonnides, Makaryos’un ortadan kaldırılmasıyla Kıbrıs sorununun çözüleceğini ve Türkiye’nin de bu gelişmelere karşı çıkmayacağını savunuyordu.
Cunta karşıtı tutumuyla Yunanistan’da da saygınlığa sahip olan Markaryos, Yunanistan Cumhurbaşkanı Fedon Gizikis’e mektup göndererek, adadaki Yunan subayların geri çağrılmasını istedi. Kıbrıs’taki devlet temellerini yıkma çabalarından Yunan hükümetini sorumlu tutan Makaryos, kendisinin Yunanistan’ın atadığı bir vali olmadığını, Helenizmin büyük bir bölümünün seçtiği bir lider olduğunun anlaşılması gerektiğini bildirdi.
Atina’nın yanıtı, 'Afrodit' Planını uygulamaya koymak, yani 15 Temmuz'da Makaryos’a karşı darbe yapmak oldu.
İktidarını kaybeden ancak İngiltere’ye kaçmayı başaran Makaryos, BM Güvenlik Konseyi'nin, kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukuki lideri olarak kabul edildiği toplantılarında “Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altında olduğunu” belirtti.
EOKA'nın tanınan simalarından Nikos Sampson yeni hükümetin geçici lideri olarak dünyaya duyuruldu, o da ertesi gün başkanlık yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etti. Darbeden sonra cunta hem Türklere hem de kendine karşı olan Kıbrıslı Rumlara saldırdı.
Harekât hazırlığı
Adadaki darbe haberi Ankara’ya ulaşınca Milli Güvenlik Kurulu toplandı ve ilk açıklama yapıldı:
'Bu bir Yunan müdahalesidir. Adadaki anayasal düzen yıkılmış, gayri meşru bir askeri yönetim kurulmuştur. Türkiye bunu antlaşmanın ve garantilerin ihlali saymaktadır.'
Başbakan Bülent Ecevit, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne adaya müdahale ihtimaline karşı hazırlık yapılması yönünde talimat verdi. Dünya kamuoyunun Kıbrıs’taki askeri yönetime tepkileri de Türkiye’nin lehine bir ortam yaratıyordu.
Adaya ortak müdahalede bulunulması için garantör devletlerden İngiltere’nin kapısını çalan Ecevit, Londra’dan eli boş döndü. Bunu üzerine Türkiye garantörlük anlaşmasından doğan haklarını kullanarak kod adı Atilla Harekâtı olan kendi planını uygulamaya koydu.
Kod adı: Atilla Harekâtı
20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusu, adaya saat 6:05'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Türk paraşütçüleri Lefkoşa'nın kuzeyine, Hamitköy - Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine indi. Denizden çıkarma, Deniz Piyade Tugayı'na bağlı askerlerce Yavuz plajına yapıldı.
Ecevit Harekatın başladığını dünyaya tarihe geçen şu sözlerle haber verdi:
'Biz aslında savaş için değil, barış için, ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz. Türkiye’nin Kıbrıs’ta barış, kardeşlik ve özgürlük için giriştiği harekat, bu sabah erken saatlerde başlamıştır…'
Türkiye’nin müdahalesinin 1963 ve 1967'deki gibi sınırlı kalacağını düşünen Rumlar, ilk başta harekata karşı koyamadı. Ancak akşam saatlerinde karşı taarruza başlayan Rumlar başarı elde edemedi, Türk ordusu mevzilerini korumayı başardı.
Ertesi gün tekrar ilerlemeye devam eden Türk birlikleri Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başladı, Zeytinli istikametinde ilerledi.
22 Temmuz'da, Deliktepe'nin ele geçirilmesiyle, Türk askeri önce Girne’ye girdi, daha sonra da Lefkoşa’ya yöneldi, iki kent arasındaki hattı birleştirdi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 353 sayılı kararının 5. maddesi gereği, 22 Temmuz’da ateşkes ilan edildi.
Türkiye’nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson hükümeti görevini bıraktı.
Cenevre Deklarasyonu
Türkiye’nin müdahalesi Kıbrıslı Türklerin tamamının güvenliğinin sağlanması için yeterli olmadı. Başta Mağusa’dakiler olmak üzere çok sayıda Türk güvenlikten mahrumdu.
Kıbrıs’taki durumu ele almak üzere 25 Temmuz’da garantör devletlerin öncülüğünde Cenevre’de düzenlene konferansta, Kıbrıs Türklerini temsil eden heyet adanın yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu savundu. İki taraflı bir federasyon kurularak Türk tarafına yüzde 34 toprak bırakılması gerektiğini belirtti, ancak Rumlar ve Yunanistan buna yanaşmadı.
30 Temmuz’da imzalanan Cenevre Deklarasyonu’yla ada üzerindeki düzenin yeniden temin edileceğine ve 1960 anayasasına göre hareket edileceğinde karar kılındı.
Ancak anlaşmanın gereğini yerine getirmeyen Rum tarafı, Limasol ve Larnaka civarında bazı köyleri boşaltmış olmalarına rağmen, ele geçirdikleri yerleri tahliye etmedi, ellerindeki esirleri de serbest bırakmadı.
Türk askeri Lefkoşa'ya girdi
Bunun üzerine Türk ordusu 13 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla bir keza daha harekâta başladı.
Türk birlikleri 14 Ağustos'ta başkent Lefkoşa'ya, 15 Ağustos'ta Lefke ve Mağusa'ya girdi. Böylece Türk tarafının sınırları çizilmiş oldu.
Harekaâ boyunca Türk ordusu toplam 498 kayıp verdi, 350’ye yakın da Kıbrıslı Türk öldü. Rumlar ve Yunanlılar ise 4 bin ölü, 12 bin de yaralı verdi.
Harekatın sonuçları
1974 harekatı Kıbrıs sorununda yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Fiilen ikiye bölünen adada Türkiye açısında o dönemki sorun çözüldü ancak, mevcut durum herhangi bir hukuki zeminde çözüme kavuşturulamadığı için Kıbrıs konusu 40 yıl sonra da uluslararası toplumun gündemini meşgul ediyor.
Ancak harekatla çözüm, artık daha önce olduğu gibi artık 1960 antlaşmaları çerçevesinde değil, 1974’ten sonra oluşan fiili duruma göre aranacaktı.
Harekatın başlıca sonuçları şöyle özetlenebilir:
Adanın Yunanistan’la birleşme ihtimali ortadan kalktı.
Yunanistan ve Kıbrıs'taki askeri yönetimler son buldu, sivil hükümetler göreve geldi.
Türk tarafının eşitliği BM nezdinde kabul edildi.
Türkiye,
Kıbrıs konusundaki uluslararası antlaşmaların bozulmasına ve Kıbrıslı
Türkleri güvenliğinin tehlikeye girmesine seyirci kalmayacağını
gösterdi.
Harekat sonunda oluşan sınırın kuzeyinde toplanan
Türklerin can güvenliği sağlandı ve coğrafi temele dayanan federasyon
tezinin temelini oluşturdular.
KKTC kuruldu:
Adadaki Türk nüfus, Türkiye hükümeti ile işbirliği içinde Kıbrıs Türk
Federe Devleti’ni, ardından self determinasyon hakkını kullanarak 15
Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) kurdu. Ancak BM
Güvenlik Konseyi'nin aldığı 550 sayılı kararla KKTC Türkiye dışında
hiçbir BM üyesi tarafından tanınmadı.
Türkiye ile ABD karşı karşıya geldi. Yunanistan'ın çabaları sonucu Washington Türkiye'ye ambargo uyguladı.
Demokratik rejim uygulayan Kıbrıslı Türkler çok partili hayata geçti.
Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu politikasında sıkışan Türkiye 3'üncü dünya ve İslam ülkeleriyle ilişkileri geliştirdi.