Görüş Bildir

Cerablus Haberleri

Cerablus ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Cerablus ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Genelkurmay: 'Hatay'daki El Kaide Militanı Görüntüleri Montaj'
Genelkurmay Başkanlığı'nın; CNN International'da yayınlanan ve El Kaide militanlarının Hatay üzerinden Suriye'ye geçişiyle ilgili görüntülerinin yer aldığı videonun montaj olduğu tespitinde bulunduğu ortaya çıktı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ; Suriye'ye Kaçak yoldan geçişler konusunda dünya basınında yer alan haber ve görüntülerin Genelkurmay Başkanlığı tarafından incelendiğini belirterek, videolarda çeşitli görüntülerin birleştirildiğinin görüldüğünü ve görüntülerin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Davutoğlu, 'Sınırdan kaçak geçirildiği iddia edilen kişilerin nereden ve nasıl geçtiklerine dair herhangi bir bilgi ya da görüntü ise bulunmamaktadır' ifadesini kullandı. Milliyet gazetesinden Meriç Tafolar'ın haberine göre CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu; CNN International'ın Hatay'dan Suriye'ye El Kaide militanlarının geçişiyle ilgili görüntüleri olduğunu belirttiği bir video yayınladığını, videoda militanları taşıyan uçakların Hatay Havalimanı'na inişinden, Moritanya, Libya ve İngiltere gibi ülkelerden gelen erkeklerin Suriye sınırındaki tellerden geçişine kadar olan sürecin yer aldığını anımsatarak, konuyu TBMM gündemine taşıdı. Dudu, 'Suriye'ye kaçak yoldan geçişlerin kolaylıkla yapıldığına yönelik dünya basınında yer alan haber ve görüntülerin araştırılmasına yönelik çalışmalar yapılmış mıdır? Yapılmışsa elde edilen sonuçlar nelerdir? Yapılmadıysa, yapılmama sebepleri nelerdir?' diye sordu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, önergeyi yazılı olarak yanıtladı. Davutoğlu, şunları kaydetti: 'Suriye'de barış ve istikrarın en kısa sürede yeniden tesis edilmesi, kamu düzenimiz ve ulusal güvenliğimiz bakımından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla Suriye'deki çatışma ortamının en kısa sürede barış ve istikrar odaklı bir seyir kazanması için diplomatik alandaki gayretlerimiz yoğun şekilde sürdürülmektedir. Buna paralel olarak, 911 kilometre uzunluğunda sınır hattına sahip olduğumuz Suriye ile aramızdaki sınır bölgelerinde her türlü yasadışı faaliyete karşı ilgili makamlarımızca gerekli tedbirler de en üst seviyede alınmakta, ulusal güvenliğimize ve vatandaşlarımıza zarar verebilecek her türlü gelişmeye karşı denetimler hassasiyetle yürütülmektedir. Hatay Havalimanı'na yönelik uçuş trafiğine ilişkin olarak ayrıntılı ve güncel bilgiler Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nden sağlanabilmektedir. Öte yandan, soru önergesine konu olan videoda, Genelkurmay Başkanlığı'ndan alınan bilgiye göre, El Kaide ile bağlantılı olduğu ifade edilen şahısların, Hatay Havaalanı'nda uçaklardan indikten sonra, otoban benzeri bir yoldan (her iki tarafı bariyer olduğundan otoban olduğu değerlendirilmektedir) seyahat ettikleri görülmektedir. Ancak Hatay Havaalanı ile sınır arasında otoban benzeri bir yol bulunmamaktadır. Keza anılan şahısların sınır tellerinden geçirildikleri ifade edilmektedir. Ancak görüntülerde sadece sınır telleri görülmekte, geçiş ile ilgili herhangi bir görüntü bulunmamaktadır. Netice itibarıyla videonun Hatay, Gaziantep ve Cerablus bölgelerinden çeşitli görüntülerin birleştirilmesiyle hazırlandığı ve gerçekleri yansıtmadığı görülmüştür. Sınırdan kaçak geçirildiği iddia edilen kişilerin nereden ve nasıl geçtiklerine dair herhangi bir bilgi ya da görüntü ise bulunmamaktadır. Diğer taraftan bilindiği üzere Türkiye , geçmişte El Kaide terör örgütünün saldırılarına maruz kalmış bir ülkedir. Bu grubun ideolojisinden esinlenerek eylem hazırlığında olduğu tespit edilen şahıslar veya oluşumlar hakkında gerekli idari ve adli önlemler alınmakta ve şüpheli şahıslar adli mercilere sevk edilmektedir. Ülkemiz ayrıca, BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde El Kaide ve El Kaide'yle iltisaklı kişi ve gruplara ilişkin tüm yükümlülüklerini hassasiyetle yerine getirmektedir ve getirmeye devam edecektir.'T24
'Çözüm Sürecinde Kimsenin Tutumuna Bağlı Kalmayız'
Başbakan Davutoğlu, 'Çözüm süreci bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir' dedi.ANKARABaşbakan Ahmet Davutoğlu, 'Çözüm süreci bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir. Kimsenin de tutumuna bakmadan kendi irademizle yürüteceğimiz bir süreçtir. Nasıl başlatırken kimseden izin almadık, durdurma olayı veya yürütme konusunda da kimsenin tutumuna bunu bağlı kılmayız' dedi.Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.Bütün dini liderlere ayrım gözetmeksizin saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, dış ziyaretlerinde kendisinin de bütün liderleri dini makamlarında ziyaret ettiğini anımsattı.Davutoğlu, 'Nihai noktada, bir mensubu bile olsa ülkemizde yaşayan her dini lider o mensubu ile ilgili bir görev yürütüyor. O saygıyı göstereceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu anlamda saygının en kapsamlısını hem hak ediyor hem bu toplumun da beklentisidir' diye konuştu.'Bir yabancı televizyon kanalına verdiğiniz mülakatta nerelerde güvenli bölgelerin oluşturulmasını istediğinize yönelik açıklamalarda bulundunuz. Saydığınız o bölgelerle mi sınırlı olacak yoksa yeni ekleyeceğiniz ifadeler olacak mı?' sorusu üzerine Davutoğlu, 'Bir yabancı televizyon kanalına verdiğim mülakatta 'güvenli bölgelerin nerelerde olabileceği sorusu' veya 'hangi temellerde olabileceği sorusu' gündeme geldiğinde zikrettiğim bazı hususlar benim iradem dışında haritaya dönüştürülmüş' dedi.Bugün kendisinin basında o haritaları gördüğünü aktaran Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:'Bu haritalar bizim güvenli bölge tanımlamamızı sınırlayan ya da onu ortaya koyan haritalar değil. O üretilmiş haritalardır. Bizim tarafımızdan harita böyledir diye bir tanımlama olmadı. Orada zikrettiğim husus şudur; 'Türkiye'ye dönük olarak mülteci akınlarının olduğu her yerde belli çizgilerde güvenli bölge ihdası gerekli olabilir' dedim. Türkiye'de şimdiye kadar mülteci şeyleri nereden geldi? Yayladağı'ndan geldi, Lazkiye'nin kuzeyinden. Nereden geldi? Reyhanlı'nın doğusundan, İdlip tarafından geldi. Nereden geldi? Kilis'in hemen karşısından Azaz bölgesinden geldi. Nereden geldi? Cerablus Çobanbey'den, oradan son dönemde Türkmenlerin yoğun girişleri olmuştu. Nereden geldi? Tel Abyad'tan geldi. Şimdi nereden geliyor? Kobani'den geliyor. 'İleride nereden gelebilir?' Haseke veya başka yerden diyerek aslında bir ilkeye dikkati çektim. Yani güvenli bölgenin insani bölgeler olduğu, askeri bölgeler değil de insani bölgeler, sivil akışlarının olduğu yerlerle sınırlamaya çalıştım. Orada, haritalarda bazı yerler çıkmış görünüyor, o harita bizim tarafımızdan herhangi bir diplomatik müzakerede kullanılmış haritalar değil.''Bunlar dediğim gibi basın mensuplarının benim zikrettiğim yerlere dayalı olarak üretilen haritalar' ifadesini kullanan Davutoğlu, 'Dolayısıyla nerede insani göç ve insani durum söz konusuysa güvenlikli bölge orada olur. Şimdiye kadar insani göçlere dayalı olarak benim saydığım şehirlerle sınırlı değil veya bu şehirlerin hepsinde hemen olması gereken bir durum da olarak görülmemeli' dedi.Çözüm süreciÇözüm sürecine ilişkin yeni çalışmalarla, 'Öcalan'a resmi müzakereci statüsü verilecek' şeklindeki haberlerin sorulması üzerine Davutoğlu, Başbakanlık görevini aldıktan sonra çözüm süreci mekanizmasıyla ilgili bir kurul oluşturduklarını anımsattı.Kurulun düzenli olarak 15 günde bir, gerektiğinde kendisinin davetiyle daha sık aralıklarla toplandığını bildiren Başbakan Davutoğlu, kurulun son toplantısı geçtiğimiz çarşamba günü gerçekleştirildiğini hatırlattı.Toplantıda, son yaşanan gelişmeler ve sürecin geldiği noktaların değerlendirildiğini aktaran Davutoğlu, şöyle konuştu:'Bu değerlendirmeler ve sonuçlar arasında bir takım adımlar söz konusu oldu. Kararlı tutumumuzu bir kere daha vurgulamak isterim; çözüm süreci bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir. Kimsenin de tutumuna bakmadan kendi irademizle yürüteceğimiz bir süreçtir. Nasıl başlatırken kimseden izin almadık, durdurma olayı veya yürütme konusunda da kimsenin tutumuna bunu bağlı kılmayız. Çözüm süreci kararlılıkla devam ettirilecek. Çözüm sürecindeki muhataplar tek eksenli, tek muhataplı değildir; bütün bu alanda taraflarla hem de yaptığımız reformlarla toplumsal tabanda da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ama bunun yanında çözüm sürecini herhangi bir şekilde kamu düzensizliğine, kanunsuz faaliyetlere bahane ya da gerekçe gösterme çabalarına da izin vermeyeceğiz. Bu iki kanattan oluşan yaklaşımdır. Kamu düzeni sağlanacak,çözüm süreci devam edecek. Biri diğerinin alternatifi değil.''Akil İnsanlar Heyeti'ni ihtiyacımız var'Akil İnsanlar Heyeti üyeleriyle pazar günü İstanbul'da gerçekleştirecekleri toplantının hatırlatılarak, heyette yeni isimler olup olmayacağının sorulması üzerine de Davutoğlu, çözüm sürecine ivme kazandırmak bağlamında 'Akil İnsanlarla' toplantı düzenleme kararı aldıklarını söyledi.Bu görüşmeyi kendisinin de daha önceden planladığını belirten Davutoğlu, 'Çünkü Başbakan olarak Akil İnsanlar ile bir araya gelememiştik. Bu pazar görüşeceğiz. Genelde prensip olarak aynı isimlerden oluşuyor. Belki bir iki bulunan konum gereği davet edilen isimler varsa ve o konuda bir görev değişikliği olmuşsa belki o tarz değişiklik olur, onun dışında aynı isimlerle pazar günü istişare edeceğiz' açıklamasında bulundu.Davutoğlu, şunları kaydetti:'Burada da en önemli şey, çözüm sürecinde, psikolojik boyut. Bu son şiddet eylemleriyle bu psikolojiyi kırmak istediler, yok etmek istediler. Psikolojiyi tekrar inşa edebilmek için sadece hükümetin atacağı adımlar yeterli olmaz. Toplumsal duyarlılığın artırılması, toplumsal bilincin daha da güçlendirilmesi için Akil İnsanlar Heyeti'ne ihtiyacımız var. Onların da bizden habersiz, herhangi bir bağlantı olmaksızın kendi aralarında toplanmış olmasından çok memnun oldum. Böyle bir sorumluluk duygusuyla bir araya gelmiş olmalarından, bazı Akil İnsanlar Heyeti üyelerinin, ondan da memnun oldum. Hem onlar kendi değerlendirmelerini yaptılar, onları dinleyeceğim, bizim perspektifimizi anlatacağım. Nihayet bu toplumun bütünüyle sahiplendiğinde başarılı olabilecek bir süreçtir. Son şiddet eylemleri, bu sürece darbe vurmak istedi. Şimdi bu süreci sahiplenen herkesi açıkçası ortaya çıkmaya, sesini yükseltmeye davet ediyorum. Madem ki birileri bu süreci yıkmak istiyor, hangi siyasi görüşte olursa olsun, hangi ideolojiye mensup olursa olsun bu sürece inananların çıkıp o şiddeti lanetlemesi ve çözüm sürecinin devam etmesi gerektiği konusundaki iradesini beyan etmesi gerekir.'Bu çerçevede, bundan sonraki toplumsal çağrılarının devam edeceğini de vurgulayan Davutoğlu, 'Ama herhangi bir şekilde, bir statü değişikliği gibi bahsettiğiniz tarzda haberlerin aslı yoktur, gerçekle de bağdaşmaz, resmi müzakereciydi vesaire gibi böyle bir şey söz konusu değil. Şu anda her şeyiyle toplumsal dokumuzun ve temsilcilerimizin bu süreci yeniden ve daha güçlü şekilde sahiplenmesi önemli. En kısa sürede netice alacak şekilde bu mekanizmaları işletmemiz önemli' diye konuştu.Davutoğlu, 'Hangi inançtan olursa olsun ulvi görev yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun beklentisidir ve bu laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da değildir' dedi.Davutoğlu, 1960'lı yıllardan sonra Diyanet İşleri Başkanlığında çok önemli değişim yaşandığını, Türkiye vatandaşlarının başta Almanya olmak üzere Avrupa'ya gitmelerinin ardından bu ülkelerdeki vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için kurumun yurt dışına açıldığını, daha sonra Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya'da faaliyetlerde bulunduğunu anlattı.Avrasya İslam Şurası, Afrika İslam Şurası ve Balkan İslam Şurası'nın ayrı zamanlarda Türkiye'nin aktif dış politikasına paralel şekilde toplandığını ve o bölgelerdeki dini miras, sosyal kültür ve dokuyu muhafaza etme anlamında büyük hizmetler verdiğini belirten Davutoğlu, 'Afrika İslam Şurası toplandı. Bu, Afrika'daki faaliyetlerimiz, oradaki Türkiye'ye dönük algıyı olumlu yönde etkilemek itibariyle, Mali'nin başkentinde muhteşem bir camiye öncülük etmesinden tutunuz, Somalili binlerce öğrencinin buraya getirilip Şebap gibi şiddet ağırlıklı İslam alternatifi yerine gerçekten barışçıl yeni bir Somali inşasına doğru telakkiye sahip nesillerin yetişmesi için önemli' dedi.Latin Amerika İslam Dini Liderler Toplantısı'nın da toplanacağı bilgisini edindiğini, İslam Dünyası Alimler Birliği Toplantısı'nın Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sahipliğinde toplandığını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:'Sünni, Şii bütün İslam din alimlerinin toplandığı, gerçekten çok derin etkiler yapmış olan bir platformdur, bunun da devam etmesi lazım. Biz, her türlü mezhepçiliğe karşıyız. Mezhepçiliğin İslam'ın temel birliğine, beraberliğine ve tevhid akidesine aykırı olduğuna inanırız. Kim mezhepçiliği körüklüyorsa aslında şiddeti körüklüyordur ve bizim İslam anlayışımıza da en büyük tehdidi yapıyordur. Hac ibadetini yapan Müslümanlar Arafat'ta sağındakine, solundakine 'hangi mezheptensiniz' diye sormadan bu yıl vazifesini ifa ettiler. Muharrem ayını idrak edeceğiz, hepimiz muharrem ayını hangi mezhebe ait olursa olsun. Birlikte ramazan orucu gibi muharrem orucunu da tutacağız. Kerbela'yı, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i birlikte anacağız. Bu barış anlayışını dünyaya yayma konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımızın yürüttüğü faaliyetler çok önemlidir.Artık, 50'li, 60'lı, 70'li yılların aksine, sadece ideolojik çatışmalar etrafında bir takım problematiklerle karşı karşıya değiliz. Maalesef İslam dünyasının içinden ve dışından kaynaklanan birçok meydan okumalarla karşı karşıyayız. Böyle bir konumda Diyanet İşleri Başkanlığımızın gerek iç barışımızın korunması, Çözüm Süreci de dahil olmak üzere Türkiye'deki bütün toplum kesimlerinin ortak değerlerinin muhafaza edilmesi çok önemli.'Başbakan Davutoğlu, Kutlu Doğum Haftası'nın, Diyarbakır'da yüz binlerce vatandaşın katılımıyla Türkçe, Kürtçe ve Arapça ilahilerle anılmasının ortak birlik ve şuura, toplumsal birliğe büyük bir katkı sağladığını ve Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğündeki bu faaliyetlerin devam etmesi gerektiğini kaydederek, 'Uluslararası alanda da meydan okumalara karşı Diyanet İşleri Başkanlığımızın alacağı tedbirleri her zaman yakından takip edeceğiz' dedi.Hükümet kurulurken Diyanet İşleri Başkanlığını doğrudan başbakana bağladığını ve daha sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile 2 kez görüştüğünü hatırlatan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının, salt dini hizmetin ötesinde felsefi, stratejik boyutları olan bir kurum olduğunu söyledi. Başbakan Davutoğlu, yapılan bilgilendirmeden dolayı Diyanet İşleri Başkanı Görmez ve ekibine teşekkür ederek, 'Hacca gitmiş olan vatandaşlarımın haclarını bir kez daha tebrik ediyorum. Önümüzde muharrem ayı var, onu da hep beraber en iyi şekilde idrak etmeyi ve 'Kerbela' derken, dünyadaki bütün mazlumlara sahip çıkma bilincini muhafaza etmemizi diliyorum' diye konuştu.'Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokolün en üst düzeyde olması benim beklentimdir'Başbakan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının devlet protokolündeki ve devletteki önem sırasını öne almak ve diğer dini liderlerin konumlarına dair bir çalışma olup olmadığı sorusuna da şöyle yanıt verdi:'Diyanet İşleri Başkanlığımızı ben sıradan bürokratik bir kurum ve bürokratik hiyerarşi içinde bir yerde durması gereken bir kurum olarak algılamıyorum, dünyanın hiçbir yerinde de böyle algılanmaz. Ancak dünyanın her yerinde dini otoriteler özel bir protokole sahip olmuşlardır. Dışişleri Bakanlığına geldiğimde verdiğim ilk talimatlardan birisi 'bana uygulanan protokol neyse Diyanet İşleri Başkanımıza da uygulanacak' demiştim, ama orada durmamıştım. 'Fener Rum Patrikhanesine, Ortodoks Patriğine de aynısı uygulanacak' demiştim. Neden? Eğer biz bütün dini kurumlara saygı göstereceksek ki göstermemiz siyasal bir tercihin, dini bir tercihin ötesinde toplumsal bir görevdir, o kurumların sıradan bürokratik yapılar halinden çıkarılması lazım, tehdit gibi görülmekten de çıkarılması lazım. Daha sonra Patrik Bartholomeos ile defalarca görüştüm, artık havaalanında karşılanıyorlar, büyükelçimiz tarafından. Kendisine özel davet veriliyor, çünkü Hristiyan vatandaşlarımız da bizim için eşit vatandaşlar ve onların kurumlarına da dini liderlerine de saygı gösterme zarureti var. Eskiden gayrimüslim bir dini liderin ziyareti bir tehdit gibi takibe alınan ziyaretlerdi. Şimdi teşvik edilen, kabul gören, imkan sunulan ziyaretlerdir. Hal böyleyken dini makam itibariyle Türkiye'de bütün Müslümanların itibar ettiği ve bütün Müslümanların dini hayatıyla ilgili çok özel bir görev yürüten Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokol yurt dışında ve yurt içinde en üst düzeyde olması benim beklentimdir, bunun da olağanüstülüğü yoktur, bir tercih meselesi değil.'Başbakan Davutoğlu, Papa ya da Ortodoks patriklerinin Türkiye'yi ya da başka bir ülkeyi ziyaretinde, devlet başkanı statüsü dışında, dini lider olarak gösterilen itibarın Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanına gösterilmesi gerektiğine vurgu yaparak, 'Hangi inançtan olursa olsun ulvi görev yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun beklentisidir ve bu laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da değildir. Dini hayatın tanzimi konusunda üstlenilen görev son derece hayatidir. Artık Diyanet İşleri Başkanlığımıza güven duyulması ve kendisini de belli temel değerler etrafında bütün dini gruplara açması lazım. Öyle dönemler yaşandı ki Türkiye'de belli askeri dönemlerde, 60 ihtilali sonrasında Diyanet İşleri Başkan yardımcılığına bir komutan atanmıştı veya 28 Şubat'ta danışman görüntüsünde bir görevli sürekli bu şeyi kontrol ederdi. Artık kontrol etme, güven sıkıntısı duyduğumuz bir kurum değil Diyanet İşleri Başkanlığı; saygı gören, saygı gösteren ve uluslararası itibara, devlet itibarına katkı yapan bir kuruluştur' diye konuştu.Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Cami mimarisi de dahil olmak üzere İslam bir estetik dinidir, sosyal kültür açısından barış dinidir, dolayısıyla İslam'ın herhangi bir şekilde yurt içinde veya yurt dışında şiddetle, terörle ilişkilendirilmesine karşı hepimiz tam bir seferberlik halinde hareket etmeliyiz' dedi.Davutoğlu, vatandaşların ve Başkan Görmez'in hac ibadetlerini tamamlayarak yurda döndüklerini hatırlatarak, haclarını tebrik etti, ibadetlerinin kabul olmasını diledi.Bu haftanın Camiler Haftası olduğunu ve bu bağlamda haftanın temasının cami ve gençlik olarak belirlendiğini söyleyen Davutoğlu, görüşmede camilerle ilgili de istişarede bulunduklarını bildirdi. Görmez'in hükümetin kurulmasının ardından kendisini ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, kendisinin de bir iade-i ziyaret gerçekleştirdiğini dile getirdi.Toplantıda dini hayat ve yapılan faaliyetler konusunda geniş kapsamlı bilgi alma imkanı bulduğunu anlatan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının neredeyse cumhuriyetle yaşıt en köklü kurumlardan biri olduğunu anımsattı. Davutoğlu, 'Bu açıdan devletimizin, toplumsal hayatımızın kültürel sürekliliği, inanç özgürlüğü, inancımızın yaşanabilmesi ve son yıllarda özellikle artan uluslararası misyonuyla en temel kurumlarımızdan biridir' dedi.Diyanetin bünyesinde hizmet veren personeliyle çok geniş bir kadro ile görevini ifa ettiğini dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:'Bu topraklarda, inancımızın, kültürümüzün ve temel değerlerimizin hayatiyetini devam ettirmesi sadece dini bir konu olmanın ötesinde aynı zamanda kültürel birlikteliğimizi, kültürel mevcudiyetimizi de ilgilendiren çok temel bir meseledir. Bu açıdan Anadolu'da Trakya'da asırlarca süre gelen temel insani değerlerimiz, ki birçok manevi öncüyle, Hazreti Mevlana’dan, Ahi Evran’a, Hacı Bayram-ı Veli’den Ebu Eyyub el-Ensari’ye kadar bu topraklara bir şekilde bu manevi özü vermiş şahsiyetlerin diktiği tohumlar bugünkü kültürümüzün de ana omurgasını teşkil etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu çerçevede hem vatandaşlarımızın dini hizmetlerini yerine getirmesi açısından tanzim edici bir rolü vardır, kamu görevi rolü vardır, hem kültürel sürekliliği devam ettirmesi bakımından dini bilginin yaygınlaşması görevi vardır, hem yurt dışındaki vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın, gönüldaşlarımızın ve daha da uzak coğrafyalardaki dindaşlarımızla ilişkiler bağlamında yurt dışında yürüttüğü son derece asli görevler vardır, hem dini bilginin sağlıklı bir şekilde elde edilmesini temin edecek eğitim görevi vardır. Bu bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığımız ilk kurulduğu dönemle kıyas edildiğinde aslında dünyadaki genel değişime ve küresel toplumun ihtiyaçlarına göre de kendini yenilemesi gereken bir kurumdur. Statik bir kurum değildir kesinlikle. Kesinlikle temel bazı itikadi esasları sadece yaymaya ve bunu korumaya yönelik bir kurum değildir. Uluslararası sistemdeki, uluslararası toplumdaki her bir değişimin etkilediği bir sosyal, kültürel, manevi ortam söz konusu ve Diyanet İşleri Başkanlığımızdan beklediğimiz temel görev bu etkiler çerçevesinde toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verilmesidir.'Davutoğlu, 1924’ten bu yana yürütülen birçok çalışmanın Diyanet İşleri Başkanlığının kendi içinde de reforme ede ede bugüne getirdiği çalışmalar olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:'İlk defa iktidarımız döneminde 2010'da Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili kanuni düzenleme yapıldı, ancak bunun yanında da bütün bugün aldığım bilgiler de dünyadaki gelişmelerden gördüğümüz bu konularda hala ciddi bir yeniden yapılandırma ihtiyacı sözkonusu. Şimdi hem din görevlilerimizin görevlerini ifa ederken İslam'ın barış dini olduğu ve bu barış dini olma özellikleri itibarıyla da sosyal ahengin korunmasında temel değerlerin menşei, kaynağı olduğu gerçeğinden hareketle herkesi kuşatıcı, içselleştirici bir görev ifa etmeleri lazım. Bu anlamda dini hizmetler bağlamında, içeride de üzerinde durduk, atanmış din görevlisi kavramının yerine gönüllü görevini ifa eden ve aşkla görevini ifa eden, bir memur ya da bürokratik görevlinin ötesinde bu kültürel sürekliliği aşkla sağlayan bir din görevlisi anlayışının yerleşmesi önem taşıyor.''İslam bir estetik dinidir'Cami mimarisinde sözkonusu olabilecek estetik boyutta zaaf niteliği taşıyan gelişmelerin önüne geçilmesi konusunun herkesin sosyal sorumluluğu olduğunu vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:'Cami mimarisi de dahil olmak üzere İslam bir estetik dinidir, sosyal kültür açısından barış dinidir, dolayısıyla İslam'ın herhangi bir şekilde yurt içinde veya yurt dışında şiddetle, terörle ilişkilendirilmesine karşı hepimiz tam bir seferberlik halinde hareket etmeliyiz. İslam selam verme anından itibaren muhatabına her bir inananın 'Ben senden eminim sen de benden emin ol' selamını verdiği bir dindir. Mimari açıdan ise bir estetik dinidir, mimari kargaşanın sürdüğü herkesin istediği tarz bir mimari anlayışıyla, bina anlayışı mimari diyemeyeceğimiz şekilde sade bir şeyi inşa etmeye dayalı, bunların hepsini ele aldık.'Cami mimarisi konusunun sadece Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili olmadığını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve belediyelerle de ilgili olduğunu vurgulayan Davutoğlu, 'Ben bugün özellikle rica ettim Diyanet İşleri Başkanlığından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla da bunları konuşacağız, cami mimarisine bir estetik boyut kazandıracak bir denetim mekanizması kurma ihtiyacı var' dedi.Camilerin devlet dairesi gibi belli saatlerde açılıp kapanan mekanlar olmaktan çıkarılıp sosyal işleri yoğun, toplumun her kesimine hitap eden bir niteliğe dönüşmesinin önem taşıdığını anlatan Davutoğlu, 'Gençlerimizin, çocuklarımızın camilerde belli kurallara uyup uymama ötesinde camilere rahatlıkla girip çıkılabilen, rahatlıkla o sosyalleşmeyi gerçekleştirebildikleri mekanlar haline gelmesi konusunu ele aldık. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanımızın hassas tutumundan da çok etkilendiğimi, mütehassıs olduğumu da ifade etmek isterim' diye konuştu.-'Bilgi anarşisi aslında dini şiddete yol açıyor'Dini bilginin sağlam kaynaklardan elde edilmesinin öneminin özellikle son dönemlerde yaşanan gelişmelerle daha büyük bir önem ifade ettiğini söyleyen Davutoğlu, 'Eğer bugün çok az bir dini bilgiyle insanlar dini konuda her türlü hükmü verebilecek konumda görmeleri gibi yanlış kanaat cereyan etmişse işte bu bilgi anarşisi aslında dini şiddete yol açıyor. Bilgide ortaya çıkan şiddet dini görünümlü veya algıda böyle ortaya çıkartabilen IŞİD benzeri yapılar ve diğer yapılarda toplumsal hayatımızda da İslam'ın dünyadaki algısını etkileyecek sonuçlar doğurabiliyor' dedi.Toplantıda ilmihal kavramından başlayarak bu konuların nasıl ele alınması gerektiğini de paylaştıklarını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:'Dini hayat denince burada hiçbir mezhep ayrımı, din ayrımı gözetmeden bütün din ve mezheplerin, muharrem ayı var, Alevi kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın da bütün Sünniler ve diğer cemaatler gibi muharremi idrak etmeleri bağlamında da konuları ele aldık. Hiçbir ayrım gözetmeden herkesin kendi özgür iradesiyle dini anlayışını yaşayabilme hakkı insanlık onurunu ilgilendiren bir haktır. Bu anlamda o onurun korunması çerçevesinde de bütün din görevlilerimize Diyanet İşleri Başkanlığımıza içselleştirici, bütünleştirici ve birlikte ortak bir sosyal hayatı paylaşıcı bir çerçeve sunma ihtiyacı var. Biraz latifeyle ama gerçeği yansıttığını düşündüğüm için 'Türk İslamı, Arap İslamı, Afrika İslamı' gibi ayrımlar değil aslında İstanbul İslamı var, Medine İslamı var, bir çok kültürün bir arada yaşadığı İslam anlayışı ki kültürel çoğulculuğu da bünyesinde barındırır. Bir de böyle bir çoğulculuk anlayışına sahip olmadan gelişen dini telakkiler var ki maalesef alternatif veya farklı gördüğü her şeyi yok etmeye, tahrip etmeye dönük bir anlayış. Bu bazen farklı dinler, mezheplere mensup dini mekanların Irak'ta, Suriye'de görüldüğü gibi bombalanması, tahrip edilmesi şeklinde tecelli ediyor. Bazen hiç İslam'la uzlaşması mümkün olmayacak katliamlar şeklinde tecelli edebiliyor. Buna karşı İslam'ı bir barış dini olarak takdim etmek, korumak, yaymak başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak üzere hepimizin görevidir.'Muhabir: Barış Gündoğan, Esra AltınmakasAA
IŞİD'e Niye  Direnmedin Soruşturması
Kilis’te iki ay önce IŞİD tarafından kaçırılan ve 4 gün sonra serbest bırakılan Astsubay Özgür Örs hakkında ‘IŞİD’e mukavemet göstermediği’ gerekçesiyle disiplin soruşturması başlatıldı... Devletin ve ordunun itibarına zarar vermekle suçlanan Astsubay Özgür Örs, soruşturma sonucunda suçlu bulunursa tazminatsız olarak ordudan atılacak.IŞİD’in olası bir saldırısına karşı Süleyman Şah Saygı Karakolu ve Türbesi’nin boşaltılmasına yönelik yapılan “Şah Fırat” operasyonunun “kahramanlık destanı” mı yoksa “korkakça kaçış” mı olduğu tartışması sürerken, TSK iki ay önce kaçırılan astsubay Özgür Örs hakkında “IŞİD’e neden mukavemet göstermedin” diye disiplin soruşturması başlattı. Milliyet'ten Tunca Bengin'in haberine göre, Türkiye’nin yurt dışındaki tek toprağından geri çekilme tartışmasında MHP lideriyle “vatanseverlik” polemiğine giren TSK, astsubay Örs’ü IŞİD’e direnmeyerek devletin ve ordunun itibarına zarar vermekle suçluyor. Bunun Silahlı Kuvvetler Disiplin Yönetmeliği’ndeki cezai karşılığı da tazminatsız ordudan atılmak.Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın Kilis’teki 1’inci Hudut Alayı 2’inci Hudut Tabur Komutanlığı’nda görevli astsubay Özgür Örs, kaçakçıları takip ederken Suriye tarafına geçince kafasına silah dayayan IŞİD militanları tarafından 1 Ocak 2015 tarihinde rehin alınmıştı. Önce sınırın Suriye tarafında bulunan Çobanbey’e götürülen Örs, ertesi gün Cerablus’taki bir eve nakledilmiş, oradan da bilinmeyen bir başka yere geçirilmişti.Olayın hemen ardından devreye giren MİT ise Musul Konsolosluğu personelinin kaçırıldığı süreçte olduğu gibi yerel kaynaklarla temasa geçmişti. Dördüncü günün sonunda da Örs, Suriye tarafındaki bir sınır karakolunda MİT’e teslim edilmişti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bilgilendirmesinin ardından Başbakan Davutoğlu da Twitter hesabından astsubay Özgür Örs’ün Türkiye’ye getirildiğini şöyle duyurmuştu:“Suriye sınırında kaçakçılara karşı görev yaparken alıkonulan astsubayımızı az önce ülkemize getirdik. MİT’in başarılı operasyonuyla yuvasına dönmekte olan askerimize, ailesine ve Türk Silahlı Kuvvetlerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Astsubayımızın ülkemize dönüşü nedeniyle milletimizin gözü aydın.”‘Devletin itibarına zarar’O günden bu yana neredeyse iki ay geçti. Bu süreçte halen aynı birlikte görevine devam eden astsubay Örs, önce mağdur sıfatıyla Kilis Başsavcılığı’na ifade verdi, arkasından da Gaziantep’deki askeri savcılıkca başlatılan soruşturma kapsamında dinlendi. Bu konudaki son gelişme ise üç gün önce (27 Şubat 2015) astsubay Örs’ün eline ulaşan ve Tabur Komutanı Piyade Yarbay Hüseyin Şengel imzasını taşıyan şu tebligat oldu:“01 Ocak 2015 tarihinde saat 18.15 ile 05 Ocak 2015 tarihinde saat 19.10 arasındaki süreçte mukavemet göstermeksizin yabancı ülke terör örgütü unsurlarınca alıkonulduğunuz olayın ulusal, yerel ve uluslararası basındaki yansımaları terör örgütlerinin propaganda malzemesi olması da değerlendirildiğinde gerçekleştirdiğiniz ve neden olduğunuz hususlar neticesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarına zarar verdiğiniz Disiplin Soruşturma Heyeti tarafından tespit edilmiştir. Söz konusu olay hakkında 6413 sayılı Disiplin Kanunu’nun 20’nci ve TSK Yüksek Disiplin Kurulları Yönetmeliği’nin 9’uncu maddelerinde belirtilen ‘Hizmete Engel Davranışta Bulunmak’ disiplinsizliğini işlediğiniz gerekçesiyle KKK’lığı Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edileceğinizden konuya ilişkin savunmanızı yapınız.”‘Şah Fırat’lı savunmaAstsubay Örs’e yöneltilen suçlama açık:IŞİD’e direnmeyerek teslim oldunuz, Türk askerini küçük düşürdünüz... Bununla ilgili Silahlı Kuvvetler disiplin yönetmeliğinde öngörülen yaptırım da net: Askeri kimliği ve silahı alınarak, tazminatsız atılmak. Bu durumun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirten astsubay Örs’ün avukatı ve TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) Hukuk Komisyonu Başkanı Av. Mehmet Erkan Akkuş şöyle diyor:“Müvekkilimin orduyla ilişkisi kesilmek istenmektedir. Şimdilik susma hakkımızı kullandık, YDK’da sözlü olarak savunma yapacağız. Savunmamızda da Musul Başkonsonlosumuzun silahsız, direnmeden teslim olmasını, geri döndüğünde alnından öpülmesini, ayrıca PYD ile ortak Şah Fırat operasyonunun yapılmasını ve kutsal vatan toprağının bırakılmasını emsal göstereceğiz. ‘Bunlar TSK’nın itibarını zedelemiyor da canını koruyan ailesini ve çocuğunu düşünen birinin kutsal sınırları korumak adına yaptığı bir fiilden dolayı mı TSK’nın itibarı zedeleniyor’ diyeceğiz.”
Türk Topraklarına Düşen Roket Mermisine Karşılık Verildi
Genelkurmay Başkanlığı, Suriye sınırında Türk topraklarına düşen roket mermisine karşılık verildiğini açıkladı.Genelkurmay Başkanlığından yapılan açıklamada, Suriye'nin Cerablus bölgesinde PYD / PKK ile DEAŞ arasında devam eden çatışmalar esnasında, Gaziantep Kara Kuvvetleri 1’inci Hudut Alay Komutanlığı, Oğuzeli Köprübatı Hudut Karakol sorumluluk sahasında, karakolun 950 metre doğusunda bulunan nöbet mevzisinin 8-10 metre güneyine, el yapımı bir roket mermisi düştüğü belirtilerek olayda herhangi bir zayiat ve hasar meydana gelmediği kaydedildi. Angajman kuralları çerçevesinde, Suriye tarafında, söz konusu el yapımı roket atışının yapıldığı yer olarak değerlendirilen bölgeye, misli ile karşılık verildiği bildirildi.İHA
IŞİD Süleyman Şah Türbesi'nin Eski Yeri Karakozak'tan Çıkarıldı
YPG ve ÖSO ile haftalar süren çatışmaların ardından IŞİD, Süleyman Şah Türbesi'nin eski yeri Karakozak köyünden çıkarıldı. IŞİD köyden çekilirken Karakozak Köprüsü'nü havaya uçurdu. 21 Şubat tarihinde gece yarısı operasyonu ile tahliye edilen Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu Karakozak bölgesinde bugün şiddetlenen çatışmalar sonrası İŞİD Karakozak Köprüsü'nü havaya uçurarak bölgeden çekildi. Özgür Suriye Ordusu ve YPG güçleri İŞİD’e karşı 22 Şubat'tan beri Halep’in Mumbuç ilçesine bağlı Karakozak çevresinde çatışıyor. Al Jazeera Türk’e konuşan kaynaklar İŞİD’in köprü çevresine 4 gün önce patlayıcı döşediklerini ve bugün akşam saatlerinde köprünün büyük bir gürültüyle havaya uçurulduğunu kaydettiler. Karakozak köprüsünün havaya uçurulması ile Süleyman Şah Türbesi’nin eski yeri ile kara ulaşımıda ortadan kalktı. İŞİD, Fırat Nehri üzerindeki Cerablus ilçesinde bulunan Şuyuh köprüsünüde 6 Mart tarihinde havaya uçurdu.Cerablus ve Rakka arasında Fırat nehri boyunca 4 Köprü bulunmakta. İŞİD Fırat nehrinin doğusuna çekilirken batı tarafında Özgür Ordu ve YPG güçleri bulunuyor. 12 Mart Perşembe günü köprüyü ele geçirmek için saldıran Özgür Suriye Ordusu’na bağlı birliklerin patlayan mayınlardan dolayı 2 askerinin öldüğü ve yeniden geri çekilmek zorunda kaldığı bildirildi. Bugün sabah saatlerinde çatışmalar yeniden şiddetlenirken İŞİD’in köprüyü havaya uçurarak çekilmesinden sonra köprü ve çevresinin Özgür Suriye Ordusu ve YPG güçlerinin kontrolüne geçtiği duyuruldu.Karakozak, eskiden Süleyman Şah Türbesi'nin bulunduğu yerin çevresindeki yaklaşık 20 Türkmen köyü'nden biri. Türkiye sınırları dışındaki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi'nin eski yerinin bulunduğu Karakozak köyü geçen yıl 13 Mart'ta IŞİD'in eline geçmişti. IŞİD, 22 Mart günü türbeyi koruyan Türk askerleri üç gün içinde çekilmezse saldırı düzenleyeceğini duyurmuştu.Türkiye, 22 Şubat'taki Şah Fırat Operasyonu'yla karakoldaki askerleri tahliye etti. Süleyman Şah Türbesi de Şanlıurfa'nın Birecik ilçesinin sınır bölgesindeki Eşme köyünün tam karşısındaki bölgeye taşındı. Yeni türbenin inşaatı sürüyor.
'Asker Suriye Konusunda Sorumluluktan Kaçmaz, Gereken Yapılır!'
Suriye sınırında PYD ile IŞİD arasında giderek yaygınlaşan çatışmalar sonrası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 'Bedeli ne olursa olsun Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla izin vermeyiz' açıklamasıyla ortaya atılan 'Genelkurmay'la hükümet arasında savaş krizi' iddialarına ilişkin olarak askerin nasıl bir tavır içinde olduğuyla ilgili askeri kaynaklara dayandırılan bir iddia geldi. Hükümetten aldığı talimatla IŞİD’e karşı ihtimal hesapları yapmaya başladığı öne sürülen Genelkurmay Başkanlığı'nın Türkiye sınırı boyunca koridor ve sınır ötesi operasyon şıklarını değerlendirdiği iddia edildi. Genelkurmay'ın “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir ferdi kendisine verilen emrin yükleyeceği sorumluluktan kaçmaz. Görev süresinin dolmasına üç gün bile kalsa böyle bir sorumluluk varsa, bu sorumluluk alınır, gereken yapılır ve gelecek isimlere devredilir” görüşünde olduğu iddia edildi.Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan, Suriye sınırında müdahele ihtimalleri hakkında askeri kaynaklardan bilgi aldı. Çevikcan'ın 'Sorumluluktan asla kaçmayız' başlığıyla yayımlanan (28 Haziran 2015) yazısı şöyle:Suriye sınırında PYD’nin silahlı kolu YPG ile IŞİD arasında giderek yaygınlaşan çatışmalar Ankara’yı da hareketlendirdi.Başkentte yapılan güvenlik zirveleri, Genelkurmay Başkanlığı’na Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı talimat verilmesiyle sonuçlandı. Genelkurmay Başkanlığı’nın “ihtimaliyat hesaplarını” masaya yatırarak gelişmelere göre uygulanacak harekat planlarını hazırlamakta olduğunu, bu planların sınır bölgesinde gerektirdiği askeri hazırlıklara “en üst seviyede” başladığını söyleyelim.Ankara’da hükümetin ve Genelkurmay’ın üzerinde yoğunlaştığı konu Afrin ile Kobani arasındaki Cerablus bölgesi.Bu bölgenin tümüyle YPG’nin veya İŞID’in kontrolüne geçmesi halinde İdlib ve Halep’ten gelebilecek yüz binlerce göçmen ile terör saldırıları ve açılacak koridorda bir devlet yapısının oluşturulması riskleri Türkiye için ciddi “tehdit” olarak algılanıyor. Ankara, hazırlıklarını bu riski esas alarak yapıyor.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “güneyimizde yeni devlet kurulmasına asla müsaade etmeyiz” sözlerini bu bağlamda okumak gerekiyor.
IŞİD, Askerin Önünde Mayın Döşeyip Hendek Kazdı
Gaziantep'in Karkamış İlçesi'nin karşısında bulunan Cerablus'un Suriye tarafına, kontrolü sağlayan IŞİD militanları tarafından mayın döşenerek hendekler kazıldı. Karkamış Belediye Başkanlığı binası ve Karkamış Sınır Kapısı'nın yanındaki 20 metre uzaklıktaki Suriye tarafına kamyonetle gelen 3'ü kadın 7 IŞİD militanı, ilk olarak yer tespiti yaptı.
KCK: ‘Türkiye Kobani’ye Müdahale Ederse, Biz de Onlara Müdahale Ederiz’
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası askeri müdahale planına ilişkin, 'Rojava’daki kantonlara müdahale kararını alırlarsa bu müdahale Rojava’ya değil, tüm Kürt halkına karşı yapılmış bir müdahale olacaktır. Ha Kobani’ye müdahale etmişsin, ha Amed’e müdahale etmişsin. Hiç farkı yoktur”dedi. “Eğer onlar Rojava’ya müdahale ederlerse biz de onlara müdahale ederiz” diyen Karayılan, “O zaman Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür. Türkiye yetkilileri bu konuda akıllarını başlarına toplamalı” ifadesini kullandı.ANF'den Deniz Kendal'a konuşan Karayılan'ın açıklamalarının bir bölümü şöyle:Geçtiğimiz hafta DAİŞ tarafından Kobanê’ye yönelik çok kapsamlı bir saldırı geliştirildi. Öncelikle bu saldırı hakkında ne dersiniz?Öncelikle hiçbir ideolojiye, hiçbir inanca ve hiçbir uygarlık anlayışına sığmayan; savunmasız-silahsız, çocuk-kadın herkesi hedefleyen bu vahşi, alçakça ve korkakça saldırıyı büyük bir şiddet ve nefretle kınıyorum. Bu insanlık dışı alçaklığın ve korkaklığın hesabı mutlaka sorulacaktır. Kobanê’de o gencecik insanlarımıza, çocuklarımıza ve annelerimize yapılmış olan bu namert saldırının hesabının sorulması ve intikamının alınması bir boyun borcudur. İnsanlığın yüzkarası olan bu vahşi çete güruhuna karşı halkımızın ve ilerici insanlığın mücadelesi daha da yükselecek; bu katliamların hesabı mutlaka sorulacaktır. Kobanê’de bu biçimde gerçekleşen vahşi saldırı karşısında çocuklarımızın ve analarımızın katliamı bizi çok derinden üzmüştür. Değerli Kobanê halkı bilmeli ki onların acısını yaşayarak paylaşıyoruz. Fakat kahraman Kobanê halkı çok üzülmesin. Onların direnişi, şehitlerin şanına yaraşır bir direniş oldu. Kobanê, şehitlerin şehri olduğunu bir kez daha bütün dünyaya gösterdi. Herkes bilmeli ki bu şehitlerimizin kanı da yerde kalmayacaktır; hesabı gerektiği gibi sorulacak ve intikamı alınacaktır. Bu saldırının arka planı hakkında neler söylenebilir?Bu saldırı, bir konsept temelinde geliştirilen bir saldırıdır. Uzun süreden bu yana ve en çok da geçen yıldan bu yana Suriye’de, Rojava’da YPG öncülüğünde DAİŞ’e karşı verilen mücadele, DAİŞ’i çöküş noktasına getirmiştir. Özellikle 15 Eylül 2014 tarihinde TC Devleti ile DAİŞ ortak bir konsept temelinde Kobanê’yi düşürme planı çerçevesinde Kobanê şehir merkezinde 4 buçuk ay kıyasıya sürdürülen savaş ardından DAİŞ’in yenilgiye uğratılması ve sonrasında da operasyonların kırsal alanda sürdürülmesi DAİŞ için bir dönüm noktasıdır. Bunun hemen ardından Cizîrê Kantonu’ndaki YPG güçlerinin Til Hemîs-Til Berak hamlesini başarılı bir biçimde sonuçlandırması, DAİŞ’in Haseki-Til Temir hattında yaptığı tüm karşı saldırıların kırılarak püskürtülmesi ve ardından YPG’nin Kizwan Dağı’na karşı kapsamlı bir operasyon geliştirerek o civardaki 220 köyle birlikte gerçekleştirilen hamle temelinde büyük bir başarı elde etmesi, DAİŞ’in düşüşünü daha da perçinlemiştir. Bütün bunların ardından Komutan Rûbar Qamişlo Hamlesi ve Komutan Gelhat Cûdî hamleleri çerçevesinde YPG’nin Cizîre ve Kobanê’den eş zamanlı bir hamleyle Girê Spî’ye yönelmesi ve her ikisinin 15 Haziran tarihi itibarıyla Girê Spî’de buluşarak büyük bir zafere imza atmaları ve ardından da Reqqa’ya doğru ilerleyerek Eyn Îsa’yı almaları DAİŞ’e ölümünü göstermiştir. DAİŞ, başkentleri olan Reqqa’nın düşmesinden korkarken, Erdoğan ve AKP hükümeti de DAİŞ ile Türkiye’nin arasının kesilmesinden korkmaya başladı. Yani YPG güçlerinin Cerablus’a yönelerek Kobanê ile Efrîn kantonlarının birleşme durumundan ürkmeye ve korkmaya başladı. Bu her iki gücün ortak korkusunun onları yeniden ortak bir konsepte yönelttiği açıkça görülüyor.Sivillerin de hedef alındığı bu saldırıyı yapan çetelerin bir kısmının Türkiye’den geldiğini siz de belirttiniz. Bu yönlü çok ciddi bulgular olmasına rağmen AKP yetkilileri ve Cumhurbaşkanı bırakalım reddetmeyi, saldırı pozisyonuna geçmiş durumda. Bu konuda ne dersiniz?Evet. Şimdi Erdoğan ve Türk devleti DAİŞ’le olan ilişkilerini inkar ediyorlar. Fakat şimdiye kadar DAİŞ ile AKP hükümetinin ilişkisini belgeleyen ve doğrulayan onlarca belge ve görüntü ortaya çıktı. Nisan 2015’te de halen ilişkilerinin sürdüğü Girê Spî’de ele geçen bir belgede açıkça görülüyor. Girê Spî’nin düşüşünden bu yana AKP yetkililerinin ve yandaş medyanın kullandıkları dil ve Rojava’ya karşı geliştirdikleri düşmanlık bu resmi tamamlıyor. Erdoğan, ‘hiç kimse bizi DAİŞ’le aynı parantez içinde gösteremez’ diyor ve gösterenlere de küfrediyor. Tamam da sen kendi kendini DAİŞ’le aynı parantez içine koymuşsun. Kimse seni koymamış. Çünkü Türkiye’yi DAİŞ’le aynı kefeye koyan kendisidir; başkası değil. AKP’nin Kürt karşıtlığı, Rojava düşmanlığı, Türkiye’yi bu biçimde dünyanın en vahşi, çağ dışı, faşist örgütüyle aynı parantez içine koymuştur. Elbette ki Türkiye halklarının geleceği böylece karartılıyor; Türkiye lekeleniyor ama bunun sorumlusu Erdoğan ve AKP hükümetidir. Bu bir iftira değildir. Somut olarak bu son katliama Türkiye’den gelen grupların da dahil oldukları yönünde bulgular var. DAİŞ Kobanê’de Mürşitpınar Sınır Kapısı’nı almak için iki araçla intihar saldırısı yaptı. Eğer sınır kapısını alsaydı kim bilir kaç grup daha geçerdi. Ama 4 kişilik bir timin kuzey tarafından gelip çatışmaya katıldığını ve Kobanê tarafına geçtiğini orada çatışanlar görmüşler. Belki geçip de görünmeyenler de olmuştur. Kaldı ki ölenler üzerinde yakalanan kimlik bu kişilerden bazılarının AFAD kamplarında kaldıklarını belgelemektedir. Bu bir.Şimdi Erdoğan ve AKP yetkilileri, Kürt siyasetçilerini ve bizleri suçlayacaklarına ve de sağa sola küfredeceklerine ellerini biraz vicdanlarına koysunlar. Küçük bebeklerin kafasını kesen, çoluk çocuk demeden herkesi biçen bu vahşi uygulama acaba kendi vicdanlarını sızlatmıyor mu, bunu düşünsünler. İktidara ve çıkara bağlanarak yüreklerini her şeye kapatan kişiler bunu düşünmeyebilir ama vicdanı olan herkesin Kobanê’de uygulanan bu vahşet karşısında mutlaka vicdanı sızlayacaktır. Çünkü savunmasız, sivil insanları bu biçimde hedeflemek kimsenin tahammül edebileceği bir şey değildir. Açık ki buna ortak olma durumu vardır. Yani bunu böyle reddederek ve sağı solu tehdit ederek değil, hatasından dönerek telafi etmeleri gerekiyor. ‘PYD DAİŞ’ten daha tehlikelidir’ diyen anlayış varlığını sürdürdükçe bu tür katliamlara ortak olma da yaşanır. Çünkü bu anlayış DAİŞ’in anlayışıdır. Kendi halkını savunan, öz savunmasını yapan, kendi bulunduğu köyü ve şehri savunan bir yapı ile bu vahşi çeteleri kıyaslamak mümkün değildir ama ondan da öte, ‘bu yapı çetelerden daha tehlikelidir’ demek açıkça bir Kürt düşmanlığıdır ve her şeyi göze alma durumudur. Kısaca AKP yetkilileri önce bu bindikleri attan inmeli, bu uğursuz siyasetten vazgeçmeli ve Kürt halkıyla düşmanlık değil dostluk yollarını aramalıdır. Nitekim Rojavalı tüm siyasetçilerin ve yetkililerin çağrıları da hep bu yöndeydi; Türkiye halkının esas istemi de budur. AKP’nin Suriye’deki siyasetinin çökmesinin tek nedeni Rojava düşmanlığına endekslenmiş olmasıdır.
Telegraph: 'Türkiye, Suriye'de Askeri Müdahaleye Hazırlanıyor'
Daily Telegraph gazetesi Türkiye'nin Suriye topraklarında bir askeri müdahaleye hazırlandığını yazdı.Gazetenin Orta Doğu editörü Richard Spencer'ın imzasını taşıyan haberin başlığı şöyle: 'Türkiye, IŞİD ve Kürtleri durdurmak için Suriye işgaline hazırlanıyor'.Telegraph bu planın Suriye'deki iç savaşı, Avrupa sınırlarındaki bir uluslararası çatışmaya döndürebileceğini yazıyor.Gazete, 'Türk basınının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın angajman kurallarında değişikliğe onay verdiğini, bununla hem Esad rejimi hem de IŞİD'in vurulabileceğini bildirdiğini' belirtiyor.'Türkiye'nin amacının mülteciler için ve IŞİD'e karşı bir tampon bölge oluşturmak olduğunu' belirten Telegraph, Erdoğan'ın Türkiye sınırlarında olası bir Kürt devletini önlemeyi amaçladığını da bildiriyor.Haberin devamında özetle şu ifadeler yer alıyor:'Erdoğan hafta sonu, 'Suriye'nin kuzeyinde, güneyimizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz' dedi.'