onedio

Zafer Çağlayan Haberleri

Zafer Çağlayan ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Zafer Çağlayan ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

"Bir Yahudi, Bir Ateist, Bir Zerdüşt Yapsa Anlarım"
Eski Ekonomi Bakanı ve AKP Mersin Milletvekili Zafer Çağlayan, Tarsus’taki konuşmasında kendilerine yönelik oyunlar oynandığını vurgulayıp, “Bunları bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun” dedi.Kendilerinin seçimden seçime gelen siyasetçilerden olmadıklarını ve kimsenin önünde eğilmeyeceklerini dile getiren Çağlayan, “Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı, AK Parti büyüyor ve güçleniyor. Mitinglerdeki kalabalıkları herkes görüyor. Birileri de ‘montaj’ diyor. Kimlerin montaja sarıldıkları ortada.” dedi. 102 milyar dolar olan ihracatı 150 milyar dolara çıkarmak suç ise kendisinin suçlu sayılabileceğini söyleyen Çağlayan, 17 Aralık operasyonunun özellikle belli bakanlar üzerinde yapıldığını dile getirdi. Zafer Çağlayan konuşmasına “Müslüman” geçinenlerin kendilerine komplo kurduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “Operasyon yapılan bakanların hepsi vatanına, milletine, bayrağına sonuna kadar bağlı olan Kürt kökenli arkadaşlarımızdır. Barış ve kardeşliği bozma adına bizleri hedef aldılar. Ama biz dimdik durduk. Başbakanımızın arkasında da dimdik durduk ve durmaya devam edeceğiz. Onlar şehit haberleri gelsin istiyor. Çünkü onlar kandan, terörden besleniyor. Nasıl bir zihniyetle mücadele ettiğimizi bu millet çok iyi görüyor. Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize yapanlar bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklar olsun. Bir Müslüman bunları nasıl yapar? İşte bu nedenle 30 Mart yerel seçimleri seçim olmaktan çıktı. 30 Mart seçimleri istiklal mücadelesidir. Zafer AK Partinin olacak.”zete.com
Celal Kara: '7 Konuşmada Erdoğan Adı Geçiyor'
17 Aralık operasyonu savcılarından Celal Kara, Cumhuriyet'ten Can Dündar'ın sorularını yanıtladı. Savcı Kara'nın açıklamalarının yer aldığı yazı dizisinde son bölüm yayınlandı. Celal Kara’dan eleştirilere yanıtlar: İşte Erdoğan’ın adının geçtiği konuşmalar...- 5 gün boyunca yayımlanan röportajımıza çok sayıda tebrik, eleştiri, itiraz geldi. Bunların belli başlılarını, başlıklar halinde cevaplamanızı rica edeceğim. En çok üzerinde durulan, ilk gün manşete çıkan, “1 Numara Erdoğan’dı” sözünüz… Önce buna bir açıklık getirelim:CELAL KARA - Soruşturmanın kolluk aşamasında, “dönemin Başbakanı”ndan bahseden bazı telefon görüşmeleri saptandı. Sıralayayım:VARAN 1 Sarraf, Çağlayan’la bir görüşmesinde, “Beyefendiye de bir şeyler yapalım” teklifinde bulunuyor. Çağlayan ise “Beyefendi’ye değil, çevresine yapalım” diyor. Bundan kısa bir süre sonra Sarraf, TÜRGEV’e 500 bin dolar para gönderiyor. Sarraf ile TÜRGEV yöneticisi arasında geçen görüşmeden ise bu yöneticinin gelecek paradan, önceden haberdar olduğu anlaşılıyor. Bu durumda; (kamuoyunda da aynı tabirin sıkça kullanılmasına bakılırsa) bu görüşmedeki “Beyefendi” tabiri ile “Dönemin Başbakanı”nın kastedildiği yönünde haklı kuşkular oluşmuştur. O konuşmanın içeriği de bu kanaati oluşturacak nitelikteydi.VARAN 2 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf’la görüşmesinde Süleyman Aslan, Başbakanlıkta toplantı yaptıklarını, yurtdışı firmaların Halk Bankası üzerinden bu işe girmelerinde yasal sorunlar olacağını, ama Sarraf’a verdikleri söze sadık kalacaklarını ve Sarraf yönüyle bir sorun olmayacağını söylüyor. Sarraf ise 3 bakanla yemekte bu konuyu konuştuklarından ve 4 milyar dolar ihracat hedefini tutturmak için Başbakan’a verdiği söz gereği, elinden geleni yapacağından bahsediyor.VARAN 3 2013 Ekim ayında Zafer Çağlayan ile görüşmesinde Aslan, ihracat sisteminde Sarrafdışındaki kişilerin de Sarraf’ın yaptığı işin aynısını yapmak için üzerlerinde baskı kurduklarını söylediğinde, Çağlayan, “Sarraf’a baskı olabilir ama Başbakan’ın talimatı o yönde” diyor. Yine Çağlayan, ihracat rakamlarının negatife kaydığını, 3-4 milyar dolar ihracata ihtiyaç olduğunu; Başbakan’la yaptıkları toplantıda bu baskılardan bahsettiğini, Başbakan’ın ise gevşeme olmadan bu işe devam edilmesi şeklinde talimat verdiğinden bahsediyor.VARAN 4 2013 Mayıs ayında Rıza Sarraf- Egemen Bağış görüşmesinde Sarraf’ın yakınlarının vatandaşlığa alınması talebinden Başbakan’ın da haberdar olduğu, Sarraf’tan karşılıklı olarak övgü ile bahsedildiği ve Bakanlar Kurulu’ndan olumlu karar çıkması için temaslarda bulunulacağı ve bu talebin yerine getirileceğinden bahsediliyor.VARAN 5 2013 Nisan ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Çağlayan’ınkendisini Başbakan’la tanıştırdığından, kendisinin Başbakan’dan şahsına bir koruma memuru tahsis edilmesini istediğinden, talebinin bakanların da bulunduğu bir ortamda onaylandığından, konuyu İçişleri Bakanı’nın takip edeceğinden bahsediyor.VARAN 6 2013 Ekim ayında Rıza Sarraf, Egemen Bağış’a, şirketleri ve faaliyetleri aleyhine basında çıkacak bir haberin engellenmesini, Başbakan’dan isteyeceğinden bahsediyor. Ancak konu Başbakan’a yansımadan, Muammer Güler ve Egemen Bağış’ın müdahalesi ile çözülüyor.VARAN 7 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Süleyman Aslan’ın Başbakan’la görüştüğünden ve Çin üzerinden gelecek parayla altın ihracatı yapma konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor. Aynı dönemde Aslan, Sarraf’a ihracatın İran ile bağlantı kurmadan, farklı bir yöntemle artırılması konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor.Başbakan’dan habersiz mümkün mü?Bu durumda;* Soruşturma sırasında tamamen yasal yöntemlerle tespit edilen ve dosyaya dahil edilen bu telefon görüşmeleri eldeyken,* Sarraf’ın aile fertlerinin istisnai yoldan T.C. vatandaşlığına alınması için Bakanlar Kurulu üyelerinin imzası gerekiyorken,* Sarraf, Başbakan’ın protokolünde, hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen bakanların yanında fotoğraflanmışken,* Operasyonun ilk günlerinde “Dönemin Başbakanı”, kendisi için “Tanırım, hayırsever bir işadamıdır” demişken,* Sarraf’ın bakanlarla menfaat ilişkisi içinde olduğu ve deşifre edilmesi durumunda hükümetin zor durumda kalacağına ilişkin MİT’e ait bilgi notunun, operasyondan 8 ay önce Başbakan’a sunduğuna dair haberler muhataplarınca yalanlanamamışken,“İlk başlarda Başbakan’ın olaylarla hiçbir ilgisi görünmüyor, ancak sonraki diyaloglara bakılınca, Başbakan’ın bu konulardan haberdar olmaması mümkün değil” değerlendirmeme, olaya tarafsız gözle bakabilen kim itiraz edebilir?Niye basından kaçırıyorlar sanıyorsunuz?- Bunlar fezlekede yazılmadı mı?KARA - Bu tapelerin tamamı 504 sayfalık polis fezlekesi ile bilgi notu olarak hazırladığımız 309 sayfalık raporda var. Siz o fezlekelerin basından bu kadar ısrarla ve kararlılıkla kaçırılmasının sebebinin ne olduğunu sanıyordunuz?Başbakan’ın daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu- Madem öyle, Meclis’e gönderilen bilgi notunda yer alan bu üç bakanın yanında neden Başbakan’ın adı yoktu?KARA - Bir savcı, soruşturmasında konu edilen suçlarda, dokunulmazlığı olmayan şüpheli şahıslar açısından suçun maddi ve manevi unsurlarına göre delilleri değerlendirir. İcrai hareketlerin tamamlanıp tamamlanmadığını ve kastın olup olmadığını irdelerken delillere bağlı hareket eder.Bakanlar Yüce Divan’a gitseydi Başbakan’ın tablosu da netleşirdi“Dönemin Başbakanı”na gelince…Makam unvanının gıyabında zikredildiği bu tapelerde karşılaşılan şüphenin, yaptığım soruşturma aşamasında daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu. Bu irdeleme kapsamında maddi gerçek; mevzuat yönüyle ancak yasama dokunulmazlığı olmayan şüphelilerle ilgili o aşamaya kadar elde edilen delillere ilaveten yapacağım başka incelemelerin de sonuçlanmasıyla netleşebilirdi.Başbakan hakkında soruşturma ve herhangi bir suç vasıflandırması yapmak, benim yetkim ve sorumluluğum kapsamının dışındadır. O aşamada yasama dokunulmazlığı olan bakanlar yönüyle de eğer Yüce Divan’da bir yargılama olsaydı, Başbakan açısından o aşamada henüz netleşmemiş olan bu tablo, bakanların yargılanması sırasında daha ileri seviyede netleşebilirdi.- Bu yüzden mi, “bakanlar, yüzde 99 Yüce Divan’a sevk edilmeyecek” öngörüsünde bulundunuz?KARA - Aynen öyle.
Fondaki Detay Tartışma Yarattı
17 Aralık operasyonunda bakan çocukları kadar Ebru Gündeş'in eşi Reza Zarrab da çok konuşulmuştu. Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler, AB Bakanı Egemen Bağış ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile kurduğu iş ilişkileri ve rüşvet iddiaları yolsuzluk ve rüşvet soruşturması iddianamesine girmişti. Önce Sabah Gazetesi'ne röportaj veren Zarrab ardından hükümete yakınlığıyla bilinen A Haber ekranlarına çıktı. Yapılan görüşme için hazırlanan çekim alanındaki ayrıntı dikkat çekti. Zarrab'ın arkasında yer alan Türk Bayrağı sosyal medyada tartışma konusu oldu. #RezaCumhurbaşkanıOlsun başlığıyla çok sayıda tepki mesajı geldi. Reza Zarrab'ın programda yaptığı açıklamalarının satır başları: Ben bu sezon Trabzonspor'un resmi sponsoruyum. Sponsor olarak Trabzon'daki fotoda nerde oturmalıydım? Altın ihracatıyla ekonomiye, çok önemli katkım oldu. Ben engellendim. İran'da tutuklanan Zencani'yi tanımıyorum, yapılanlar tamamen algı operasyonudur. Kara para aklamadım! Altın ticaretimin hepsinin belgesi var. Uçaktaki altınları satmamı istediler. haberartibir.com.tr
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 12 Köşe Yazısı
Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdılar, gündemi nasıl  gördüler? İşte günün öne çıkan köşe yazarları... Dedesinin torunu... | Yılmaz Özdil | Hürriyet Mustafa Kemal’in, melhame-i kübra, kan deryası diye nitelendirdiği Sakarya Meydan Muharebesi’nde 27’nci makineli tüfek alayı komutanıydı. Kuvayi milliye kahramanı.Kurtuluş savaşında ayak basmadığı cephe, vuruşmadığı mevzi kalmadı. TBMM özel oturumunda şeref madalyasıyla ödüllendirildi. Milli mücadelenin gözünü budaktan sakınmayan evladı, Nazım Kafaoğlu. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Radikal İslamcılık yükselişte | Emre Uslu | Taraf Günlük siyasi kakofoni içinde muhafazakâr toplum tabanındaki bir dönüşümü ıskalıyoruz. 1980’lerin sonu 1990’ların başında olduğu gibi yeniden yükselişe geçti. Bu orta ve uzun vadede Türkiye ve bölge için tehlikedir. AKP hükümetinin ilk yıllarında Radikal İslamcılık sosyolojik olarak geriletilmişti. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte İslamcı argümanların birçoğu ortadan kalkmış İslamcıların da iktidara gelip başarılı olabildikleri görülmüştü. Hatta AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de Mücahitler Mücahit oldu. Bu bir normalleşmeye işaretiydi. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Böyle giderse zorla hepimizi cemaatçi yapacaklar! | Ruşen Çakır | Vatan Hükümete yakın medya kuruluşlarının Fethullah Gülen cemaati aleyhine yaptıkları yayınları izliyor, daha doğrusu izleyebiliyor musunuz? Açıkçası, konuyla çok yakından ilgili olmama rağmen ben çoktan pes ettim. Bu yayınların tam gaz devam ettiğinin farkındayım; arada sırada sağda solda gözüme çarpanlar da oluyor ama harcanan onca emeğe rağmen bunların sosyal medyada yoğun bir şekilde paylaşıldığına, herhangi bir tartışmaya yol açtığına, dolayısıyla herhangi bir etki yarattığına tanık olmadım. Yazının devamını okumak için tıklayınız.Cemaatçilerin yerine dombracı ülkücüler geldi, demokratlar için değişen bir şey yok | Ezgi Başaran | Radikal Peki bu kadar emek, bunca tasfiye gayreti sonucunda emniyet ‘cemaatçilerden’ temizlendi mi? Gidenlerin yerine kimler geldi? Hükümetin içi rahatladı mı? … Hükümetin içi hâlâ rahat değil. Seçim öncesi YouTube’da yayımlanan ses kayıtları sayesinde karşılarına aldıkları kişilerin nasıl bir dinleme ve dinlediklerini tasnif etme kapasitesi olduğunu gördüler. Ki bu bakımdan sahiden de korkutucu ve yaygın bir ‘güç’ söz konusuydu. Dolayısıyla emniyetin tamamını lağvedip ‘fabrika ayarlarına’ döndürmeden tam olarak rahat etmeyeceklerdir. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Türkiye’de basının özgür olmadığı açık değil mi? | Nazlı Ilıcak | Bugün Freedom House'un raporu Türkiye'yi, Libya, Ukrayna, Zambia gibi özgür olmayan ülkeler kategorisine koyuyor. Özellikle Twitter ve YouTube'un kapatılmasının bu olumsuz etkiyi yarattığını düşünüyorum. Aksi takdirde, Türkiye'ye, Zambia ya da Libya ile eşdeğer bir konumda yer verilmezdi. Twitter ve YouTube'un kapatılmasının yanı sıra Freedom House'un işaret ettiği bir diğer nokta da çok önemli. Yazının devamını okumak için tıklayınız. AKP’nin önünde iki yol var, biri krizli yeni kıskaca işaret ediyor | Ali Bayramoğlu | Yeni Şafak AK Parti Grup Başkan Vekili Canikli’nin şu sözleri tartışma ve sorun istikametini şimdiden tarif ediyor: ‘Fiili olarak icraatın başı bundan sonra Başbakanlar olmayacak, Cumhurbaşkanları olacak…’ Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından yüzde 50′nin üzerinde oyla seçilecek olması, şüphe yok onun siyasi meşruiyetini ve ağırlığını arttıracaktır. Ancak yasal tablo değişmeyecektir. Anayasa’nın fiilen esnetilmesi ise mümkün değildir. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Solcuya haram olan Müslüman’a helal mi? |Ahmet Hakan 1 Mayıs’ta eylem yapan solcu gençlerden birinin ayağında en düşük fiyatı 150 lira olan bir ayakkabı vardı. Bazı hükümet yandaşları bunu “mesele” ettiler. “Yuh! Solcuya bak, marka ayakkabıyla eylem yapıyor” falan dediler.Dini bütün bir hükümetin bakanı, koluna tam 7 yüz bin liralık saat takıyor. Üstelik dini bütün hükümetin bakanının o saati rüşvet olarak alıp almadığı konusunda en azından şüphe var. Yazının devamını okumak için tıklayınız. 17 Aralık darbesini Erdoğan yaptı, demokrasiyi hedef aldı | Cengiz Çandar | Radikal Sözünü ettiğimiz ‘demokrasi ve özgürlükler açığı’ndan kastımız, öncelikle ‘basın özgürlüğü’, ‘ifade özgürlüğü’, ‘din ve vicdan özgürlüğü’ gibi alanları kaplayan özgürlüklerdeki ‘açık’. Ve bir de ‘hukuk devleti’ olabilme, ‘hukukun üstünlüğü’nün geçerliliği konularında tanık olunan ‘açık.’ Bu ikincisi, ülkedeki demokrasinin yapısını ve ‘kalitesi’ni ifade ediyor. Yazının devamını okuak için tıklayınız. Gülen Cemaati mensubu olmak suç mudur? | Sevilay Yükselir | Sabah Bugün değil. 17 Aralık sürecinin başından beri dikkat çekmeye çalıştığım bir konudur HSYK (Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu) konusu. Son dönemlerde Gülen Cemaati güdümündeki yargı mensuplarının adeta karargâhı haline gelen bu kurulun sahip olduğu güç Bakanlar Kurulu'nun sahip olduğu güçten daha da mühim. Hükümet geç de olsa bu gerçeği görüp HSYK ile ilgili birtakım değişikliklere gitti ama bunların hiçbiri kesin çözüm değil. Yazının devamını okuak için tıklayınız. Boş yere kürek çekmek | Aslı Aydıntaşbaş | Milliyet Freedom House, siz isteseniz de istemeseniz de önemli bir kuruluş. Dünyada demokrasi ve temel özgürlükler karnesini veren yegâne yapılardan biri.Haliyle bu yılki basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’nin notunu ”kısmen özgür ülke” statüsünden ”özgür olmayan ülke” statüsüne düşürmüş olması, isteseniz de istemeseniz de ciddidir. Zaten de bu not, memlekette okuyan, yazan ve hâlâ üç sıkımlık entelektüel dürüstlüğü kalanlar için büyük sürpriz olmamıştır. Yazının devamını okumak için tıklayınız. Çoktan Seçmeli Hukuk! | Mustafa Balbay | Cumhuriyet  Bacon, “Hâkimlere Dair” başlıklı yazısında, “işkencelerin en kötüsü yasalarla yapılandır” der. Bu söz, içinden geçtiğimiz hukuksuzluk sürecinin en çarpıcı tarifidir. Öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz ki, yürürlükteki yasalar hakkıyla uygulansa tartışılan adaletsizliklerin tümü sona erecek. Bu yapılmadığı için yeni yasalar yapılmasını istiyoruz! Örneğin; Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 134. maddesinde, günümüzde en çok konuşulan dijital verilerin nasıl delil değeri taşıyacağı olabildiğince açık biçimde dile getirilmiş. Buna göre, bir kişiye ya da kuruma ait bilgisayara, CD’ye el konacağı zaman bire bir örneğini içeren imajının çıkarılması, bunun oradaki muhatap kişiye ya da avukatına verilmesi gerekiyor. Yazının devanmını okumak için tıklayınız. Habertürk | Fatih Altaylı | Yemezler! 17 Aralık'ta ortaya dökülen onca rezalet arasında açık söylüyorum, beni en fazla şaşırtan Zafer Çağlayan oldu.  20 yıldır tanıdığım Zafer Çağlayan'ın adını bu soruşturma içinde, hatta en göbeğinde görünce hem şaşırdım, hem üzüldüm.  Yıllar önce, çocukluk arkadaşım, şimdinin İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan'ın 'hemşerisi' olarak tanıştırdığı, Ankara Sanayi Odası'nın parlak yöneticisi o iddiaların muhatabı olmamalıydı.  Büyük hayal kırıklığı yaşadım. Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Otoriterleşen Erdoğan'ın Ekonomi Yönetimindeki Çatlak İlk Değil
ÇIKILAMAYAN ORTA GELİR TUZAĞI VE OTORİTERLEŞEN ERDOĞAN, FAİZ TARTIŞMASIYLA ÇATLAĞI DAHA DA BÜYÜTTÜ, SÜRDÜRÜLEMEZ KILDI CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Umut Oran, ekonomi yönetiminde faizler dolayısıyla baş gösteren çatlağın yeni olmadığı, AKP hükümetleri döneminde sıkça yaşandığı, ancak orta gelir tuzağından çıkılamaması ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın giderek otoriterleşmesi nedeniyle artık konunun içinden çıkılamaz noktaya doğru gitmekte olduğu uyarısını yaptı. Umut Oran'ın konuyla ilgili olarak bugün yaptığı yazılı açıklama şöyle: Erdoğan’ın Merkez Bankası’na “faizi indir” baskısının ardında, 11.5 yıldır şişirdikleri inşaat-konut balonun patlama noktasına gelişi yatıyor. Ekonomiyi tamamen sıcak paraya bağımlı hale getirip; ağır borç yükü altına soktular, inşaata dopingle ekonomiyi canlı tuttular. Fed kararları ile sıcak para musluklarının kısılması ve 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonrasında artan siyasi risk – azalan güvenin etkisiyle dövizde yaşanan sıçramaya şok faiz artışı ile cevap verilmişti. Yükselen finansal maliyetler kredi fiyatlarına yansıdı, bu durum piyasada durgunluğa yol açtı. İnşaattaki saadet zinciri bozuldu. Daireler satılmıyor, konut stoku elde kaldı. Şimdi Erdoğan telaşla “faizleri indirin!” diye feryat ediyor. Faizde sert bir indirim, dış muslukların iyice kısılması, zaten yüksek olan dövizin fırlaması demektir. Bu durumda cari açık finanse edilemez, borçlar döndürülemez, aşırı dış borçlu reel sektör ve bankaların mali yapısı bozulur, şirket iflasları çoğalır, bunun siyasal ve sosyal sonuçları ağır olur. - Ekonomi yönetiminde ortaya çıkan çatlak, buzdağının görünen ucudur. Ekonomi tıkanmıştır, sürdürülemez nitelikteki yanlış ekonomi yönetimi ömrünü bitirmiştir. Bu vahim tablo karşısında bazı bakanlar otokrat Erdoğan’a karşı artık sesini yükseltme noktasına gelebilmiştir. Dinamiklerini anlamadığı ekonomiyi keyfi biçimde emirle yönetmeye devam edeceğini sanan Erdoğan her alanda giderek daha da otoriterleşirken, ekonomi hızla kötüleşirken, ekonomi yönetimindeki çatlak daha da büyüyecektir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’na (MB) “faizi indir” baskısı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu konuda MB’ye verdiği destekle ekonomi yönetimindeki çatlak kamuoyunun gündemine geldi ve piyasalar bundan etkilendi. Ancak 12 yıla yaklaşan AKP iktidarında aşırı dış kaynağa bağımlı hale getirilen, sıcak para ile döndürülen, inşaat sektörüne yapılan dopingle canlı tutulan, aynı zamanda iktidar üyelerinin rant ve yağma iştahına kurban edilip eşi görülmemiş yolsuzluklara sahne olan ekonominin yönetimi konusunda AKP içinde yaşanan ilk çatlak değil bu.İLK BÜYÜK ÇATLAK ŞENER’LE YAŞANDI AKP içinde ilk büyük çatlak, partiyi kuran çekirdek kadroda yer alan Abdüllatif Şener ile yaşandı. AKP’nin dört kurucusundan biri olan Şener, iktidarın daha ikinci yılından itibaren bakanı olduğu hükümetle ters düştü, farklı bir ses oldu. Şener, Galataport ihalesi başta AKP’nin peşkeşe dayalı özelleştirme uygulamalarına karşı çıktı. Erdoğan ve AKP ile yolsuzluk konusunda ters düşen Şener, sonunda kurucusu olduğu partiyle yollarını ayırdı.17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasıyla AKP’nin “bütün pisliklerinin ortaya saçıldığını” vurgulayan Şener, bu yolsuzlukların Erdoğan’ın haberi ve onayı olmadan yapılamayacağını söylüyor. Şener’in şu sözleri Erdoğan ve çevresinin zihniyetini oldukça net biçimde tanımlıyor: “Bu kabine ve kabinenin başındaki başbakan parasal konulara meraklıdır. Nerede para varsa üzerini kapatmaya eğilimlidir. Şu ana kadarki hükümet etme biçiminde de paraya sahip olmak en temel refleksidir. Hissiyatımı pekiştiren yüzlerce olay, gözlem yaşadım. Objektif koşullarda bunlar yargı sürecine girecek nitelikte olmayabilir. Ama sübjektif olarak baktığımda yolsuzluklarla yoğurulmuş bir iktidar anlayışı işbaşındadır.”  “GAZ-FREN” ÇATLAĞI… AKP’nin yanlış politikaları sonucu ekonominin tökezlediği 2012 yılında, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan arasında ekonominin direksiyonu için kavga yaşandı. Gelir dağılımı adaletsizliği sürerken, reel geliri yerinde sayan vatandaş borçlanmada da sınıra dayanınca tüketimde frene bastı. Tüketim yavaşlayınca ekonomi çakıldı, devlet vergi toplayamaz oldu, hedefler şaştı, zaten ağırlıkla, vatandaşın tükettiği mal ve hizmetler üzerindeki dolaylı vergilerden gelen gelirle finanse bütçede rekor açık ortaya çıktı. Küresel ekonomide hava sisliydi. Türkiye ekonomisinde kötüye gidiş artık gizlenemez hale geldi, hükümetin tüm hedefleri şaştı, ileriye yönelik belirsizlik arttı, güven kalmadı. Bu koşullarda vatandaşlar gibi, bir ay sonrasını dahi göremeyen sanayici de istese de gaza basamazdı! Uyguladıkları yanlış ekonomi politikalarının ve önlem almadaki ihmallerinin Türkiye’yi getirdiği noktada Babacan, ekonomideki daralma sürecini “yumuşak iniş” adı altında, kendi tercihleri ve kontrollü bir süreç gibi göstermeyi tercih etti.  Ekonomi bozulurken, ilgili bakanlar arasında “gaz-fren” tartışması başladı. Babacan, “Sisli yoldaki şoför ‘Yavaşlama, bas gaza’ seslerini dinlemez” derken Çağlayan ise “Otomobilin şoförü önemli… Eğer sürücü ileri teknik sürüş eğitimi almışsa sorun olmaz” diyerek “Türkiye gaza basması gerektiği yerde gaza basacak” şeklinde hamaset yaptı. “Gaz-fren” aslında bir yöntem tartışması değil, ekonominin direksiyonuna kimin oturacağı, yani koltuk kavgası idi. AKP, çözümü yine vergileri artırarak faturayı vatandaşa kesmekte buldu. Hükümet, otomotivden, tapuya, akaryakıttan içkiye, çeşitli mallardan alınan ÖTV, harç vb. dolaylı vergilerin artırılması yoluyla 10 milyar liralık (yaklaşık 5.5 milyar dolar) ek gelir yarattı. Bu para, zaten geçim derdindeki vatandaşın cebinden çekilerek, bununla bütçe açığı kapatıldı.   SÖZDE “ALTIN İHRACATI” ÇATLAĞI… Gaz-fren tartışmalarından sonra İran’dan alınan doğal gaz karşılığında altın ile yapılan ödeme konusunda da bakanlar arasında çatlak ortaya çıktı. ABD ambargosunu arkadan dolaşma gayretiyle İran’dan alınan doğalgazın ödemesini ithal külçe altınla yapıp, bunun adını da ihracat koydular. Dönemin ihracattan sorumlu Ekonomi Bakanı, aylardır İran’a yapılan altın ihracatının diğer 20 bin üründen farklı bir ihracat olmadığını, bunun bir para transferi olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi. Başbakan Yardımcısı Babacan ise İran’a yapılan altın ihracatının aslında bizim İran’dan doğal gazı almak için ödediğimiz bir karşılık gibi olduğunu açıkladı ki doğrusu da buydu. CUMHURİYETİN 100. YILINDA İLK ONA GİRME ÇATLAĞI… Zaten ta 1970’li yıllarda ilk 20 ekonomi arasında yer alan Türkiye’yi kendilerinin ilk 20’ye soktuğuyla övünen Erdoğan, bir de Cumhuriyet’in 100. Yıl dönümü olan 2023’de ilk 10 ekonomi arasına sokma hedefi ortaya koydu ve hiçbir ciddi plan ve programı olmaksızın bu iddiasını tekrarlayarak halkı kandırıyor. 2012 yılında bu konuda da AKP yönetiminde bir çatlak yaşanmıştı. Dönemin Ekonomi Bakanı, mevcut üretim ve ihracat yapısıyla Türkiye’nin ilk 10’a asla giremeyeceğini ifade etmişti. Yıllardır aynı ekonomi politikalarını uygulayan AKP’nin içinden birinin bunu fark etmesi olumlu bir gelişmeydi. Ancak “tek adam” mantığı nedeniyle bunun direkt Erdoğan’a söylenmesi imkânsızdı, diğerlerinde olduğu gibi bu konudaki görüş ayrılığı ve çatlak da basın üzerinden dile getirilebildi. 2023 hedefi kulağa hoş gelmekle birlikte ekonominin gerçek dinamikleriyle uyuşmuyor. Bunun için diğer ülkeler sıfır büyüme yaşarken, yılda ortalama yüzde 10 büyümemiz gerekiyor. IMF projeksiyonları 2014’te Türkiye’nin büyük ekonomi sıralamasında 2 basamak düşerek 19’unculuğa ineceğini gösteriyor. Erdoğan ise aklına geldikçe bu iddiasını “büyüklere masallar” kabilinden dillendirmeye devam ediyor. ŞİMDİ DE FAİZ ÇATLAĞI Erdoğan’ın Almanya gezisi dönüşü yaptığı “Merkez Bankası’nın faiz politikalarını kesinlikle beğenmiyorum. Yüksek faizi ülkemdeki yatırımların önündeki en önemli bariyer olarak görüyorum. Yüksek faizi, yüksek enflasyonun sebebi olarak görüyorum” sözleri AKP’nin ekonomi yönetimi anlayışındaki derin çatlağı ve Erdoğan’ın ekonomiyi adeta bakkal dükkânı mantığıyla yönetmeye kalkıştığını ortaya çıkardı. Erdoğan “Faizi yükseltirken 5 puan birden yükseltiyorsun, şimdi geliyorsun yarım puan indiriyorsun. Sen dalga mı geçiyorsun?” şeklinde Merkez Bankası’nı azarladı. Erdoğan’ın sözleri üzerine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise “Kurumlarımızın kendi görev alanlarında tanımlanan şekilde asla taviz vermeden, ana ilkelerinden ana prensiplerinden vazgeçmeden uygulamalarına devam etmeleri gerekiyor. Bunlar yapıldığı sürece önümüz açık” sözleriyle Erdoğan’a, MB’nin bağımsızlığı konusunda uyarı yaptı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de “Babacan’ın açıklaması ile aynı görüşte” olduğunu bildirerek Erdoğan’la ters düştü. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ise “Başbakanın isyanını haklı buluyorum” diyerek Erdoğan’a arka çıktı. AKP’nin vizyonsuz, plansız programsız ekonomi yönetimindeki derin çatlak daha net ortadadır. Erdoğan (özerk) MB’ye “faizi 5 puan artırdın, şimdi yarım puan indiriyorsun. Dalga mı geçiyorsun!” diye fırça atıyor. Enflasyonun suçunu Merkez Bankası’na yıkarak kendi sorumluluğundan kaçtığı gibi, sadece faizi indirmekle sorunu çözeceğini sanıyor. 11.5 yılda ekonomiyi dış kaynağa aşırı bağımlı hale getirdiler; ağır borç yükü altına soktukları Türkiye’nin geleceğini tükettiler. Fed kararlarının etkisiyle geçen yıl Mayıstan bu yana dış sermaye (sıcak para) muslukları kısılmıştı. Sıcak para ile hovardalığı artık sürdüremiyorlar. Zaten Ocak ayındaki 5 puanlık “şok” faiz artırımı da sıcak para gelmeye devam etsin diye rüşvet kabilinden yapılmıştı. Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde dış borç geri ödemeleri ve cari açık finansmanı için 221 milyar dolarlık dış kaynak girişine ihtiyacı var. Şimdi 5 puanlık indirime gidilirse, dış musluklar iyice kapatılır, içeride zaten yüksek olan döviz kurları fırlar, cari açık finanse edilemez, borçlar döndürülemez, aşırı dış borçlu reel sektör ve bankaların mali yapısı bozulur, şirket iflasları çoğalır, bunun siyasal ve sosyal sonuçları ağır olur.Erdoğan’ın faiz takıntısının ardındaki gerçek Başbakan’ın, “düşük faiz” talebinin ardında, başka bir gerçek var: İnşaat sektöründe şişirdikleri balonun patlama noktasına gelmesi…Ekonomide gerçek bir vizyonu olmayan AKP, asıl hedefi olan kendi siyasi rejimini kurma yolunda ekonomiyi daha çok bir araç olarak kullandı. Bunda da “konut-inşaat” sektörünü lokomotif olarak gördü. Bu yolla aynı zamanda kendi yandaş sermaye kesimini de palazlandırdı. Konut ağırlıklı inşaat sektörünü görülmemiş devlet imkânlarıyla destekledi; AKP’li belediyeler, başta İstanbul’da olmak üzere imar yetkisini alabildiğine kullanarak rant yarattı. Dışarıdan sağlanan kaynaklar,  müteahhitlere ve konut kredisi biçiminde tüketicilere pompalandı, konuta dayalı bir rant çarkı döndürüldü. Buna ek olarak kentsel altyapı, duble yol, AVM, hava meydanı, köprü gibi yatırımlarla seçmenler adeta hipnotize edildi. Fed kararları ile sıcak para musluklarının kısılması ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında siyasi riskin artması-güvenin azalmasının etkisiyle dövizde yaşanan sıçrama bu saadet zincirini bozdu. Son bir yılda yeni daire satışlarında belirgin bir düşüş var. Artan kura şok faiz artışı ile cevap verilmişti. Artan finansal maliyetler kredi fiyatlarına yansıdı, bu gelişmeler piyasada durgunluğa yol açtı. Şimdi Erdoğan’ın “faizleri indirin!” diye bağırmasının ardında, müteahhitlerin yaşadığı bu sıkışıklık yatıyor. Erdoğan telaşta… Dünyada ucuz ve bol döviz döneminin bittiğini Erdoğan da görüyor. Bu durum, özel sektörün kredi olanaklarının daralması, inşaat-konut sektörünün tıkanması anlamına geliyor. Erdoğan bu yüzden düşük faiz için MB’ye baskı yapıyor. Dış sermaye girişlerinin durma noktasına geldiği bir dönemde, Merkez Bankası’nın faizi indirmesi ise büyük risk. Banka’nın baskıya dayanamayıp yaptığı yarım puanlık indirim Erdoğan’ı tatmin etmiyor, daha da kızdırıyor. Yeni ekonomik koşullarda inşaatta işler iyi gitmiyor, daireler kolay satılmıyor, sektör tıkanma noktasına doğru gidiyor, AKP ekonomisinin lokomotifi tekliyor, konut balonu patlamak üzere. Müteahhitler daireleri satamaz, zarar eder, bankalara ve piyasaya borçlarını ödeyemezse, sıkıntı zincirleme biçimde tüm kesimlere ve dalga dalga ekonomiye yayılacaktır. ÇÜNKÜ ucuz ve bol döviz dönemi bitti, ÇÜNKÜ sıcak para gelmeyecek, ÇÜNKÜ otoriterleşen Erdoğan’a güven erozyonu var ve siyasi istikrar tartışılıyor, ÇÜNKÜ yabancı sermaye çekindiği için gelmeyecek, ÇÜNKÜ Türkiye en kırılgan ekonomilerin arasında anılıyor. AKP EKONOMİDE AĞIR ENKAZ BIRAKIYOR AKP Türkiye ekonomisini, sıcak para ve borçlanma şeklinde dış kaynağa aşırı bağımlı hale getirdi. Tek parti iktidarı olmasına rağmen AKP döneminde ortalama büyüme yüzde 4.9’da kaldı. Sıcak paraya dayalı olarak kâğıt üzerinde sağlanan bu büyüme de istihdam yaratmadı. Umudunu yitirip iş aramayı bırakanlarla birlikte gerçek işsiz sayısı Mart 2014 itibariyle 5.4 milyona, işsizlik oranı da yüzde 18’e ulaşıyor. Halk sürekli borçla tüketmeye teşvik edildi; bankaların yurt dışından sağladığı kaynaklar tüketime ve inşaat başta belli sektörlere pompalandı. Tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla henüz kazanılmamış gelirler üzerinden vatandaşa, bir sanal refah dönemi ve zenginleşme algısı yaşatıldı, bu da oya tahvil edildi. Bankacılık sektörünün adeta kaynak bombardımanına tuttuğu iç tüketim canlandıkça, ithalat, dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açık hızla büyüdü. AKP işbaşına geldiğinde 6.3 milyar lira olan tüketici kredisi ve bireysel kredi kartı şeklindeki toplam hane halkı borç yükü, 51.4 kat büyüyerek 331 milyara ulaştı. Tüketimle büyüme modeli, kaçınılmaz olarak Cumhuriyet tarihinin cari açık rekorunu kırdırdı ve tüm kesimleriyle ülkeyi ağır bir borç yükünün altına soktu. Sonuçta vatandaş bankalara; bankalar ve şirketler ise yurt dışı kreditörlere gırtlağına kadar borçlu hale geldi. Türkiye’nin toplam dış borcu AKP döneminde 3’e katlanarak 400 milyar dolara yaklaştı. Kamunun iç ve dış toplam borç stoku AKP iktidarı döneminde 257 milyar liradan 624 milyar liraya yükseldi. Ekonomi tıkanmıştır, sürdürülemez nitelikteki yönetim anlayışı ömrünü tamamlamış, artık duvara dayanmıştır. Ekonomideki açmaz büyüdükçe, vizyonsuzluk ve keyfilik daha net biçimde ortaya çıkmıştır. AKP’nin ekonomi yönetim anlayışı tıkanma noktasına gelirken, orkestradan farklı sesler yükselmeye başlamıştır.   Orkestranın şefi olması gereken Erdoğan ise dünyanın 17. büyüğü olmasıyla övündüğü Türkiye ekonomisini adeta bakkal dükkânı mantığıyla idare etmeye çalışıyor, tamamen kafasına göre sopa sallıyor. Ekonomi yönetiminde ortaya çıkan çatlak, aslında yıllardır var olan buzdağının ucudur. Bu vahim tablo karşısında bazı bakanlar otokrat Erdoğan’a karşı artık yanlışları ifade etme noktasına gelebilmiştir. Dinamiklerini anlamadığı ekonomiyi keyfi biçimde emirle yönetmeye devam edeceğini sanan Erdoğan her alanda otoriterleşirken, ekonomi giderek kötüleşecek, ekonomi yönetimindeki çatlak daha da büyüyecektir. Yani ekonomide kötüleşme arttıkça çatlak da giderek derinleşecektir.Ekonomi yönetimindeki vizyonsuzluk ve keyfilik Türkiye’yi büyük yapısal sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Bunun faturasını tüm halkımız ödeyecektir. Türkiye ekonomisinin yeni bir liderliğe, yeni bir vizyona, henüz düşünülmemiş daha fazla katmadeğer yaratan yeni şeylerin üretiminin planlandığı yeni bir kalkınma hikâyesine ihtiyacı vardır. Bunu da otoriterlikten demokrasiye geçerek ve orta gelir tuzağından kurtulmayı hedefleyerek ancak gerçekleştirebilirsiniz.
Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş , iki hafta önce SBF Dekanı Yalçın Karatepe hakkında soruşturma başlattı. Gerekçe: İzinsiz görev yerini terk etmek… Sanırsınız asker, nöbetçi kulübesini terk etmiş. Dekanın savunması istenmiş. Meğer, SBF Yönetim Kurulu’nun kararıyla atandığı Basın İlan Kurumu’nun genel kurul toplantısındaymış. Gideceğini, 10 gün önceden rektörlüğe bildirmiş, hatta yerine vekil tayin etmiş. Vekâlete rektörlükten onay da gelmiş. Bunun tartışması bitmeden, ikinci soruşturma geldi: Bu kez suçlama; “görevini ihmal ederek terör örgütlerinin SBF’de hâkimiyet kurmasına fırsat vermek...”
Umut Oran: Temiz Siyaset İçin ‘Hayati’ İstifa
Wright Kardeşler mezarlarından Hayati Yazıcı’ya katıla katıla gülüyorlardır Hayati Beyin mantığı Gana-İstanbul-Dubai üçgeninde, Bermuda Üçgeninde kayboldu! Bu kadar tesadüf ancak planlayarak olur! Maşallah Bakanlar Kurulu’nun dörtte biri Zarrab’ın altınlarının önünü açmak için seferber olmuş. Türk halkı “beşi bir yerde”yi sever Soruşturma komisyonunu beşlemek lazım. ANKARA Merkezinde Rıza Zarrab’ın olduğu, uçakla 1,5 tonluk altın kaçakçılığı yapılmasıyla ilgili yolsuzluğun üzerinin kapatılmaması için Varan 1, 2, 3 dosyalarını açıklayan CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, dosyanın finalini Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’yı istifaya davet ederek yaptı.  Oran, “Hayati Yazıcı, uçağın ikmal için indiğini söylüyor, Gana-İstanbul-Dubai arasındaki üçgende uçak niye fazladan 4 bin km uçsun? Wright Kardeşler mezarlarından Hayati Yazıcı’ya katıla katıla gülüyorlardır. Hayati Beyin mantığı Gana-İstanbul-Dubai üçgeninde, Bermuda Üçgeninde kayboldu! Bu kadar tesadüf ancak planlayarak olur! Maşallah Bakanlar Kurulu’nun dörtte biri Zarrab’ın altınlarının önünü açmak için seferber olmuş. Soruşturma komisyonu 4 eski bakan için 64 günde zor kuruldu ama eksik oldu. Türk halkı “beşi bir yerde”yi sever komisyonu beşlemek lazım. Temiz siyaset için ‘Hayati’ istifa” diye konuştu. TBMM’de basın toplantısı düzenleyen CHP’li Umut Oran, 62. kuruluş yıldönümünden dolayı Türkiye Gazeteciler Sendikası’nı kutlayarak sözlerine başladı. Bugünün Dünya Hukuk Günü olduğunu da anımsatan Umut Oran, şöyle konuştu: GİZEMLİ VE PAHALI UÇAK! Gelin şimdi de onlarca hukuksuzluğu bünyesinde barındıran gizemli ve pahalı bir uçaktan bahsedelim. Hani geçen hafta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik verdiği uçak. Önce hukukun görevini yapmasını bekledim fakat yargının kapattığı dosyayı açma görevi de bize düştü. Geçen haftadan bu yana dikkat çekmeye çalıştığım konuyu biliyorsunuz. Gana’nın Başkenti Akra’dan havalanan ULS Havayollarına ait TC-ABK KZU755 sefer sayılı kargo uçağı 1 Ocak 2013’te İstanbul Atatürk Havalimanı’na indi ve bugüne dek süren bir zincirleme yolsuzluk silsilesi başladı. Herkesin tatil rehavetinde olduğu bir günde üstelik Sabiha Gökçen’e inmesi gerekirken yoğun sis nedeniyle Atatürk Havalimanına inmişti bu uçak. DOĞAL TAŞ DEDİLER! İran’da tutuklanan ve tüm malvarlığına el konulan Babek Zencani’nin kiraladığı bu uçağın yükünün “doğal taş” olarak bildirilmesinden şüphelenen gümrükçüler yaptıkları arama sonucunda 1,5 ton altın taşındığını görünce uçağı mühürlediler. Uçak personeli yükle ilgili ne bir fatura ne konşimento hiçbir belge sunamadılar. MÜTHİŞ TELEFON TRAFİĞİ BAŞLIYOR Bu mühürlemeden sonra Ankara’ya kadar uzanan müthiş bir telefon ve kurye trafiği başladı. 17 Aralık sonrasında ortalığa saçılan tapelerde de gördük ki insanın küçük dilini yutacağı o kadar çok telefon görüşmesi yapılmış ki. Reza Zarrab mesela hemen kankası olan Ekonomi Bakanı olan Zafer Çağlayan’ı arıyor, Zafer Beyin özel Kalem Müdürü Onur Kaya, Gümrük Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyıldız’ı arıyor. O kadar rahatlar ki Zarrab adamına, “Bakan Beyi aradım daha ötesi var mı ki” diyebiliyor, pes! Yine bu diyaloglardan dürüstlük abidesi memur Teoman’ı da öğreniyoruz UÇAK GİTTİKTEN BİR AY SONRA BAKAN TALİMAT VERİYOR Zarrab’ın sözlerinden anlıyoruz ki ‘daha ötesi’ de varmış ve o da devreye girince sonuçta uçak 17 Ocak’ta Türkiye’den Dubai’ye gitti. Ama Sayın Bakan Hayati Yazıcı ancak bir ay sonra aklı başına geldi ve 15 Şubat’ta altın kaçakçılığıyla ilgili soruşturma talimatı verebildi. Olay basına yansımasa bu talimatı da mı vermeyecekti acaba! Neden bir ay bekledi? MÜFETTİŞİ SINIRLAYAN İFADELER Üstelik Hayati Bey, soruşturma talimat yazısında, “uçağın taşıdığı eşyanın transit eşyası olduğunu, Dubai’ye gittiğini, akaryakıt ikmali için Türkiye’ye iniş yaptığını” savunarak araştıracak müfettişe yol ve yordam göstermeyi de ihmal etmiyor. Sayın Bakan nereden biliyorsun 1,5 ton altının Dubai’ye gittiğini ve ikmal için İstanbul’a inildiğini? Uçağın rotasını sen mi çizdin? Üstelik o kadar kör gözüne parmak iş yapıyor ki müfettişe bir ayda soruşturmanı bitir diyor. Buradan mektup yazsan Gana’dan bir ayda anca yanıtı gelir! MÜFETTİŞ: KAÇAKÇILIK VAR AMA… Gümrük Başmüfettişi de 18.3.2013 tarihli raporunda, “Külçe altınların Gana’dan, Gana mevzuatına uygun olmayan bir şekilde kaçak olarak yurt dışına çıkarıldığını” belirtiyor ama her ne hikmetse sonuç bölümünde Kaçakçılık Yasasına muhalefetten işlem yapmaya gerek görmüyor ve konunun idari para cezalarıyla kapatılmasını sağlıyor. İnsanüstü bir çalışmayla uluslar arası boyutu da olan bir olayı bir ayda inceleyip çözerek raporunu yazan başmüfettişin acaba Gana ile hiç yazışma yapmadan internet sitelerine girip hiçbir resmi niteliği olmayan bazı sayfalardan kes, kopyala, yapıştır yaparak dosya hazırlaması ne kadar hukukidir? Kaçakçılık Mücadele Yasası’na göre kiralanmış olan bu uçağa bile devletin el koyması mümkünken konuyu geçiştiriyor. WRİGHT KARDEŞLER HAYATİ YAZICI’YA GÜLÜYOR Altıncı hissi güçlü olan Hayati Bey, uçağın akaryakıt ikmali için İstanbul’a indiğini aslında Dubai’ye gittiğini söylerken eminim Wright Kardeşler mezarlarından kendisine Hayati Yazıcı’ya katıla katıla gülüyorlardır. Çünkü Gana ile İstanbul arası havadan 7 bin 354 kilometre, İstanbul’la Dubai arası da 2 bin 992 kilometre. Yani Gana’dan İstanbul aktarmalı Dubai uçuşu toplam 10 bin 346 kilometre. Oysa Gana ile Dubai arası ise 6 bin 293 km. Madem bu uçak Dubai’ye gidecekti neden fazladan 4 bin 53 kilometre uçuyor! Burada mantık aramayın çünkü Hayati Beyin mantığı Gana-İstanbul-Dubai üçgeninde, Bermuda Üçgeninde kayboldu! ‘DERİNLİKLİ’ DIŞİŞLERİ DE DEVREDE Zarrab ‘daha ötesini’ hep aramış dosya da onu da görüyoruz çünkü hiç ilgisi yokken bu olaya Dışişleri Bakanlığı da karışmış. Dışişleri, 8 Ocak 2013’te Gümrük Bakanlığına resmi olarak başvurarak “yapılacak bir görüşmede ele alınmak üzere konuyla ilgili tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesini” istiyor. ‘Derinlikli’ Dışişleri’miz Ortadoğu batağıyla ilgileneceğine Zarrab’ın uçağının akıbetinin peşine düşüyor. 292 KG ALTIN KAYBOLUYOR KİMSENİN UMURUNDA DEĞİL! Olaydaki soru işaretleri o kadar fazla ki hangi birisini anlatayım bir de uçaktaki 1,5 tonluk altının durduğu yerde çekmesi, ağırlığını yitirmesi var. Uçak mühürlendiğinde 1 Ocak’ta 1500 kg olan altın her ne hikmetse 16 Ocak’taki incelemede 1208 kilograma düşüvermiş. 292 kg altın durduğu yerde 15 günde buharlaşır mı arkadaşlar üstelik Ocak ayında? Kimsenin umurunda da değil ‘arkadaş nereye gitti bu 292 kg altın’ diye soran da yok, Tam 16,4 milyon dolarlık altın kayboluyor beyefendiler için rutin bir işlem umursamıyorlar bile, insaf! TAPELERDEN SONRA YAZICI’DAN YENİ TALİMAT Bir yıl sonra tapelerin ortalığa dökülmesiyle Gümrük Bakanlığında yeni bir telaş başlıyor ve Hayati Bey uçağın gitmesinden 371 gün sonra 24 Ocak’ta yeniden soruşturma talimatı vermek zorunda kalıyor. Üstelik bu talimatın içine dürüst memur Teoman da katılıyor ve 17 gümrükçü hakkında güya inceleme yapılıyor. O zaman biz de sayın bakana soralım 18 Mart 2013 tarihli ilk müfettiş raporu yanlış mıydı ki ikinci inceleme talimatını veriyorsun? İlkinde usulsüzlük varsa o raporu düzenleyen müfettiş hakkında neden inceleme yaptırmadın? BAKANLARIN ¼’Ü ZARRAB’IN ALTINLARI İÇİN SEFERBER OLMUŞ Arkadaşlar bu kadar tesadüf ancak planlayarak olur! Maşallah Bakanlar Kurulu’nun dörtte biri Zarrab’ın altınlarının önünü açmak için seferber olmuş. Tüm bu karanlık çarpık ilişkileri alt alta koyduğumuzda ortaya çıkan sonuç şudur ki Gümrük bürokratlarının Hayati Beyin onayı olmadan tek bir adım atması dahi mümkün olamazdı. Altın dolu uçak take-off yapabildiyse bu Hayati Yazıcı ve uçağın pilotu sayesindedir. YOLSUZLUKLA İLGİLİ 2 HADİSİ HATIRLATTI Muhalefet ağzıyla kuş tutsa dahi itibar etmeyen AKP hükümetine Hadis-i Şerifle sesleneyim belki etkilenirler bu mübarek ramazan ayında. Peygamber efendimizin 'Hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa mutlaka cezalandırırdım', 'Rüşveti alan da veren de cehennemdedir'hadislerini unutmuşa benziyorlar. SORUŞTURMA KOMİSYONU 5’LEMEK LAZIM Soruşturma Komisyonu AKP’nin engellemesi yüzünden 64 gün sonra kuruldu. Ama eksik oldu, çünkü sadece 4 bakan için kuruldu.Biliyorsunuz Türk halkı “beşi bir yerde”yi sever bunu beşe tamamlamak lazım ve bunun için gerekeni yapacağız. Ama öncesinde geçmişte hakimlik de yapmış olan Hayati Yazıcı’yı, “peygamber postu” da denilen bu yüce mesleğin onurundan dolayı istifaya davet ediyorum. TEMİZ SİYASET İÇİN HAYATİ İSTİFA DİYORUM.
Gezicilere Atfedilen 10 Fantastik Komplo
Gezi olayları başladığından beri eylemlere katılanlar 25 farklı ülkenin ajanı olmakla, etkin bir şekilde darbe yapmakla, teröristlikle ve çapulculukla itham edildi.Bu dönemde gezicilere atfedilen en ilginç 10 komployu derledik, uzay gemisi yapmamızı engellemekten, Marmaray sabotajına, atom bombası imalatından, çadırlarda seks yapmaya işte Gezicilerin korkunç suç karnesi. (Not: Kabataş'ta başörtülü bir kadına 100 - 150 kadar üstleri çıplak deri eldivenli eylemcinin saldırdığı iddiası hakkında kamera kayıtları ortaya çıktığı ve bu iddianın apaçık yalan olduğu ispatlandığı için bu iddiaya yer verilmedi)