onedio
Geri Ödeme Listesine 1'İ Kanser, 5'İ Diyabet İlacı Olmak Üzere 65 İlaç Daha Alındı
ANKARA (AA) - Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, 1'i kanser, 8'i solunum hastalıkları, 5'i diyabet ilacı olmak üzere 65 ilacı daha geri ödeme listesine aldıklarını bildirdi.Bakan Selçuk, yaptığı yazılı açıklamada, Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) gelir ödeme listesine yeni ilaçlar aldıklarını belirterek, şunları kaydetti:'1'i kanser, 8'i solunum hastalıkları ve 5'i diyabet ilacı olmak üzere 65 ilacı daha geri ödeme listesine aldık. Bu ilaçlardan 63'ü yerli üretim niteliğine sahip. Son alınan ilaçlarla birlikte SGK tarafından bedeli ödenen ilaç sayısı toplam 8 bin 862'ye ulaştı.'Vatandaşların ilaçları SGK ile sözleşmeli eczanelerden temin edebileceğini belirten Selçuk, 'İlaçların hastalarımıza şifa olmasını temenni eder, vatandaşlarımıza sağlıklı bir ömür dilerim.' ifadelerini kullandı.
Tekirdağ Şehir Hastanesi, Kapılarını Açmak İçin Gün Sayıyor
İSTANBUL (AA) - Son dönemde hayata geçirilen projelerle öne çıkan Tekirdağ, Akfen İnşaat tarafından yapımı gerçekleştirilen Şehir Hastanesi'ne kavuşmak üzere gün sayıyor. Akfen İnşaat'tan yapılan açıklamaya göre, Türkiye'de son yıllarda her alanda gelişme göstererek gözde yerleşimler arasına giren Tekirdağ, Akfen İnşaat tarafından Kamu-Özel İşbirliği (PPP-Public Private Partnership) modeliyle yapımı üstlenilen Şehir Hastanesi'ne kavuşmak için gün sayıyor. Tekirdağ Şehir Hastanesi ile uzun yıllardan bu yana faaliyet gösteren eski hastanede muayene ve ameliyat için sıra beklemek artık tarih olurken, vatandaş ücretsiz olarak beş yıldızlı otel standartlarında sağlık hizmeti ile buluşacak.Sağlık alanında vatandaşları en son teknolojik hizmetlerle buluşturacak şehir hastanelerinin önemli ayağı olacak Tekirdağ Şehir Hastanesi, 158 bin metrekarelik inşaat alanına sahip dev bir yatırım olarak öne çıkıyor. 1 milyar 500 milyon liraya mal olan proje, sahip olduğu 486 yatakla bölgenin en önemli hastanesi olarak Tekirdağ'ı sağlıkta da bir çekim merkezi haline getiriyor.Tekirdağ Şehir Hastanesi, Bulgaristan ve Yunanistan'ı da içine alacak şekilde Trakya'nın en gelişmiş entegre sağlık tesisi olarak öne çıkıyor. Hastanenin, gelecekte sağlık turizmi ile bu ülkelerden de ziyaretçi hasta çekmesi bekleniyor.Tekirdağ Şehir Hastanesi'nin 486 yatağının 374'ü genel hastane yatak kapasitesine ayrıldı. Hastanedeki 162 tek kişilik odanın 80'inin altyapısı çift kişilik odaya göre hazırlandı. Böylelikle Tekirdağ Şehir Hastanesi, gereken şartlarda 80 yatak daha ilave edilip yatak kapasitesi 566'ya kadar yükseltilebilecek özelliğe sahip olacak.'Projenin içinde yer almaktan büyük gurur duyuyoruz'Açıklamada görüşlerine yer verilen Akfen İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Selim Akın, projenin sözleşmede taahhüt edilen şekliyle 24 aylık kısa sürede tamamlanarak vatandaşın hizmetine sunulacak aşamaya geldiğini belirtti. Akın, Tekirdağ'a sağlık sisteminin en son teknoloji ve donanımını kazandıran bir projenin içinde yer almaktan büyük gurur duyduklarını aktararak, 'Türkiye ve dünyada dev projelere imza atmış bir grup olarak 2017 yılında Isparta, önceki yıl da Eskişehir Şehir Hastaneleri'ni tamamlayıp sağlık sektöründe de uzmanlığımızı göstermiş olduk. Şimdi büyük bir gururla Tekirdağ Şehir Hastanesi'nin hizmete girmesini bekliyoruz.' değerlendirmesinde bulundu.Akın, tamamlanan 3 şehir hastanesi ile 2 bin 322 yatağı hayata geçirmiş olduklarını bildirdi.Alanında dünyanın en ileri teknolojileri ile donatılmış şehir hastanelerinin, bulundukları bölgelerdeki sağlık imkanlarını onlarca yıl ileriye taşıdığına işaret eden Akın, şunları kaydetti:'Isparta ve Eskişehir'de gördüğümüz, hastanelerin tamamlanmalarının ardından vatandaşlarımızın yanı sıra yurt dışından yabancılar da buralarda tedavi almaya başlıyorlar. Şu anda pandemi nedeniyle bu kesintiye uğrasa da Tekirdağ'ı merkez olarak kabul ettiğinizde hayata geçirilen Şehir Hastanesi, Kırklareli ve Edirne'nin ötesinde Bulgaristan ve Yunanistan'dan bile hasta kabul edebilecek hale gelebilecek.' Akın, Tekirdağ Şehir Hastanesi'nin hem bölgenin hem de Tekirdağ'ın en büyük ve en modern hastanesi olacağını belirterek, 'Eskiden kanser hastaları tedavi görmek için birden fazla hastaneye giderdi. Artık şehir hastanesiyle bu tanıdan tedaviye kadar tek bir çatı altında olabilecek. Bu hastane tamamen ücretsiz olacak. Herhangi bir devlet hastanesinden farkı yok. Önümüzdeki hafta artık hasta almaya başlayacağız. 13 Kasım Tekirdağ'ın Kurtuluş Günü'nde hastanenin resmi açılışının yapılmasını planlıyoruz.' ifadelerini kullandı. 700 kişi hizmet personeli olarak tam zamanlı görev yapacakKamu hastanesi statüsünde vatandaşlara ücretsiz sağlık hizmet verecek Tekirdağ Şehir Hastanesi'nde, Sağlık Bakanlığı 25 yıl boyunca kiracı olarak yer alacak. Sistemde tüm tıbbi hizmetlerin sorumluluğu Sağlık Bakanlığı'nca, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane ve otopark gibi bütün hizmetler, hastanenin yapım ve işletmesini üstlenen Akfen İnşaat tarafından karşılanacak. İnşaat süresince 1.250 kişilik istihdamın yaratıldığı hastanenin tamamlanmasıyla 700 kişi, hizmet personeli olarak tam zamanlı görev yapacak.102 yoğun bakım yatağı ile Kovid-19 mücadelesinde öne çıkacakTekirdağ Şehir Hastanesi, son dönemde dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgını nedeniyle yoğun bakım kapasitesi bakımından da öne çıkacak. Hastanede yer alan 102 yoğun bakım yatağının 46'sı genel yoğun bakım olarak ayrılırken, 27 yeni doğan, 16 pediatrik, 5 KVC ve 8 de koroner yoğun bakım yatağı yer alıyor. 124 poliklinik ve uluslararası standartlarda 18 ameliyathanenin yer aldığı Tekirdağ Şehir Hastanesi, içerdiği özellikler bakımından ilklerin merkezi de olacak. Hastanede Trakya bölgesinde ilk olacak tek kişilik anne-bebek uyumu odalarından 4 adet, anne otelinde ise 14 adet özel yatak yer alacak. Bölge için bir yenilik olacak tüp bebek merkezi de hastanede yer alacak.Hastane, özellikle kanser hastaları için bölgede yenilikleri beraberinde getirecek. Tekirdağ Şehir Hastanesi'nde kanser hastaları için tanı koyma aşamasında süreci hızlandırıp hayat kurtaran Pet-CT ünitesi de bulunacak. Tamamen ücretsiz olacak bu hizmet için yöre halkı artık il dışına çıkmaktan kurtulacak. Bununla birlikte 7 yataklı radyoaktif iyot tedavi ünitesi de hizmet verecek. Hastanede ayrıca radyasyon onkolojisi bölümünde en ileri teknolojiye sahip 1 adet Lineer Accelerator cihazı da bulunacak.Dünya standartlarındaki ileri teknoloji medikal ekipmanları ile bölgesinin sayılı hastaneleri arasında yer alacak Tekirdağ Şehir Hastanesi, biyokimya-mikrobiyoloji-patoloji-genetik alanlarında tüm testlerin aynı yerde yapılabileceği cihaz parkuruna sahip bulunuyor.Hastanede 18 anestezi cihazı, 22 diyaliz cihazı, 50 EKG cihazı, 2 efor, 6 uyku yatağı, 8 EKO cihazı, 1 ESWL taş kırma cihazı, 1 göz fako cihazı, 27 Holter EKG, 255 hasta başı monitörü, 105 ventilatör, 15 Transport ventilatör, 5 USG doppler, 1 mamografi, 1 kemik dansitometri, 1 puva cihazı, 6 x-ray, 1 MR ve 2 tomografi cihazı bulunuyor.Deprem anında izolatörler sarsıntının etkisini azaltacakTekirdağ'da kapılarını açacak dev tesis aynı zamanda Türkiye'nin öncelikli deprem izolatörlü şehir hastanelerinden birisi olacak. Hastanenin taşıyıcı kolonlarının her birine yerleştirilen tam 651 deprem izolatörü yer alıyor. Uygulanan bu sistem sayesinde olası büyük deprem riski taşıyan Tekirdağ'da olası bir sarsıntı anında etki azaltılarak hastanedeki çalışmalar aksamadan devam edecek.Akıllı bina konsepti ile inşa edilen Tekirdağ Şehir Hastanesi'nde, trijenerasyon ile tasarruflu ısıtma ve soğutma hayata geçirildi. Binanın 6 bin metrekarelik yeşil çatısındaki güneş enerji panelleri sayesinde hastanenin sıcak suyu güneşten karşılanıyor. 35 bin metrekarelik özel peyzaj ve yeşil alana sahip hastanede 2 adet açık hava çocuk oyun alanı yer alıyor. Tekirdağ Şehir Hastanesi'nde 1.054'ü açık, 297'si kapalı toplam 1.351 araçlık otoparkın yanı sıra 1 kilometrelik bisiklet yolu, helikopter pisti ve ücretsiz vale servisi de yer alıyor.
Uzmanından "Meme Kanserine Karşı Spor Ve Akdeniz Usulü Beslenme" Önerisi
EDİRNE (AA) - Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atakan Sezer, düzenli spor ve bitkisel kaynaklı yağlarla Akdeniz usulü beslenmenin kadınlarda meme kanseri riskini yüzde 30-40'lara varan oranda azalttığını söyledi.Prof. Dr. Sezer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, meme kanserinin kadınlarda en çok görülen kanser türü olduğunu ve kansere bağlı kadın ölümlerinin en sık nedeni olduğunu ifade etti.Meme kanserinin memenin süt kanalları ve keseciklerinde gelişen bir hastalık olduğunu anlatan Sezer, 'En önemli bilinen sebebi kalıtımsal yatkınlıktır. Ailesinde meme kanseri olan, göğüs duvarına ışın tedavi almış, daha önce meme veya yumurtalık kanseri geçirmiş, hiç doğum yapmamış, erken adet ve geç menopoza girmiş, obez, dışarıdan östrojen hormon tedavisi almış kadınlarda meme kanseri gelişme riski artar.' diye konuştu.Görülme sıklığı yaş ile doğru orantılıSezer, obezite, hareketsiz yaşam ve östrojen içeren doğum kontrol haplarının kanser görülme riskini artırdığına dikkati çekti.Hastalığın görülme sıklığının yaş ile doğru orantılı olduğunu vurgulayan Sezer, ortalama görülme yaşının 60'lardan sonra arttığını, 70’li yaşlarda yüzde 12, 30’lu yaşlarda ise yüzde 3 olduğunu dile getirdi.Meme kanseri belirtileri gösteren kadınların zaman kaybetmeden uzmanlara danışması gerektiğinin altını çizen Sezer, 'Memede kitle, meme başından kanlı akıntı, meme ucunun içeri çekilmesi, meme cildinde damarlarda artış, portakal kabuğu görünümü, meme başında pullanma ve yara gelişimi, koltuk altında kitle gibi şikayetler en sık görülen bulgularıdır.' dedi.'20 dakika spor yapan kadınlarda yüzde 25 risk azalıyor'Kadınların yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarını değiştirerek meme kanserine yakalanma riskini azaltabileceğini belirten Sezer, şu tavsiyelerde bulundu:'Günde bir miktar alkol alan kadınlarda yüzde 10 meme kanserine yakalanma riski artarken, günde 20 dakika spor yapan kadınlarda yüzde 25 risk azalmaktadır. Kilo verilmesi, bitkisel kaynaklı yağlarla ve Akdeniz usulü beslenme, alkol alımının kısıtlanması, spor yapılması meme kanseri gelişme riskini yüzde 30-40’lara varan oranda azaltabilmektedir. Düzenli spor ve Akdeniz usulü beslenme meme kanseri riskini azaltıyor.Her ay kendi kendine meme muayenesi, 40 yaş sonrası yıllık mamografi ve meme cerrahının muayenesi ile erken tanı konabilir. Erken tanının hayat kurtardığını unutmamalıyız. Meme sağlığı kendi elimizde, farkında olmak sağlıklı olmamızı sağlayacaktır.'
Fetö'nün İş Dünyası Yapılanması Davasında Zenginer Kardeşler Hakkında Karar
İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) iş dünyası yapılanmasına yönelik TUSKON davasından dosyaları ayrılan tutuksuz sanıklar Mustafa ve Salih Zenginer kardeşler ile kuzenleri Mehmet Zenginer'in yargılandığı dava karara bağlandı.İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuksuz 3 sanık ile avukatları katıldı. Müşteki Cumhurbaşkanlığını temsilen avukat Mehmet Alagöz de duruşmada hazır bulundu.Duruşmada, önceki celsede açıklanan mütalaaya karşı sanıkların savunmaları alındı.Sanıklardan Mustafa Zenginer, iddianamenin ardından hiç savunma yapmamışlar gibi aynı iddiaların mütalaada yer aldığını söyleyerek, 'Hakkımda, olmayan şeyler varmış gibi gösterilmiş, niyet okuma yapılmıştır. Hiçbir zaman bir terör örgütü üyesi olmadım, bu kasıtla herhangi bir davranışta bulunmadım. Bu haksızlığa son verileceğini düşünüyor, beraatimi istiyorum.' dedi.Sanık Salih Zenginer de 3 yıldır yargılamanın sürdüğünü ve hakkında işadamı derneğine üye olmak, derneğin genel kurul toplantısına dair 74. sırada adının bulunması ve Bank Asya kredi kartı sahibi olmak şeklinde 3 iddiananın bulunduğu belirtti. Söz konusu dernekten KHK ile kapatılmadan önce noter aracılığıyla istifa ettiğini kaydeden Salih Zenginer, 'Adımın geçtiği genel kurula katılmadım. Bank Asya kredi kartını ise, banka TMSF’ye devredildikten sonra almışım. Dava dosyasınızda benimle ilgili hiçbir FETÖ özelliği bulunmamaktadır. Yasaya aykırı hiçbir işlem yapmadım. Vatanını, milletini seven bir insanım. 19 yıldır AK Parti üyesiyim, FETÖ iltisaklı herkes partiden atıldı, ben atılmadım. Sağlık durumumdan dolayı tahliye edildim, ameliyat oldum. Kızım bu süreçten etkilenip kanser oldu. Vereceğiniz en ufak ceza üzerime yapışacaktır. Benim gibi bir insan ceza alacaksa, ülkenin yarısına ceza verilmesi gerekir. Geçmiş tarihli hatta darbe girişiminden önce bu yapıyı yeren onlarca tweetim vardır. Beraatimi istiyorum.' diye konuştu.Sanık Mehmet Zenginer de, suçsuz olduğunu, bunu gerek savunmaları gerekse dosyaya sunduğu belgelerle ispat ettiğini düşündüğünü, 17-25 Aralık akabinde FETÖ'ye karşı olan duruşunun delillerle açık olduğunu ifade ederek beraatini istedi.Müşteki cumhurbaşkanlığı avukatı Alagöz ise sanıkların üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarını talep etti.Davayı karara bağlayan mahkeme heyeti, sanıklar Mehmet Zenginer ve Mustafa Zenginer'i 'silahlı terör örgütüne üye olmak' suçundan önce 9 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırdı. Sanıkların duruşmalardaki davranışı, sabıkasız kişilik özellikleri ve cezanın gelecekleri üzerindeki etkilerini dikkate alan heyet, her iki sanığın da hapis cezasını 8 yıl 1 ay 15'er güne düşürdü.Sanıklardan Salih Zenginer'e ise 'silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etme' suçundan 4 yıl 6 ay ceza verilmesini kararlaştıran heyet, sanığın duruşmalardaki davranışı, sabıkasız kişilik özellikleri ve cezanın geleceği üzerindeki etkilerini indirim nedeni sayarak sanığın cezasını 3 yıl 9 aya indirdi. MütalaadanDavanın 30 Haziran tarihli duruşmasında açıklanan mütalaada sanık Mustafa Zenginer'den elde edilen harddiskte FETÖ elebaşının, Zaman TV üzerinden BBC'ye verdiği röportaj kaydı videosu ile silinmiş klasörlerde FETÖ'ye ait başkaca sohbet video ve görüntü kalıntıları, FETÖ iltisaklı sitelere ilişkin log kaydı ve kırıntılara rastlandığı ifade edilmişti.TUSKON'da asıl üye olan ve denetim kurulunda yer alan Mustafa Zenginer'in, FETÖ ile irtibatı ve iltisakı sebebiyle KHK kapsamında kapanan kuruluşlar ve derneklerde üst düzey pozisyonlarda çalıştığı, kullandığı cep telefonunda ByLock tespit edildiği belirtilen mütalaada, sanığın 2012 yılında konut kredisi için Bank Asya hesabı açtığı ve 2014 yılında bankanın 'batıyor' denilmesi üzerine kredisini kapatıp Halkbank'ta yeni kredi açtığı anlatılmıştı. Bu eylemin, FETÖ bünyesinde talimatla yapıldığı değerlendirilen mütalaada, sanığın, Bank Asya'nın dağıttığı mevcut krediyi vadesinden önce kapatarak bankaya nakit geri dönüşümü hızlandırma kapsamında hareket ettiğine vurgu yapılmıştı.Mütalaada sanığın, TUSKON 5. Olağan Genel Kuruluna katıldığı ve savunmasında örgütsel konuşma akabinde alkışlama hususunu hatırlamadığını iddia ettiği belirtilerek, şunlar kaydedilmişti:'Sanığın TUSKON yedek denetim kuruluna üye olarak yazıldığı, akabinde her ne kadar sanık sözlü olarak TUSKON'dan ayrıldığını iddia etmişse de sanığın İŞHAD'da dernek başkanlığı da yaptığı dikkate alındığında sözlü olarak dernekten ayrılmanın olamayacağı, sanığın 2014-2016'da aktif üyeliğinin devam ettiği, zira dava dosyasındaki başkaca delillerle de sanığın örgüt üyeliği ve suç işleme kastının TUSKON üyeliği gibi devam ettiğinin, bu doğrultuda sanığın adının 6. Olağan Genel kurul için 114. sırada delege listesine yazıldığı anlaşılmıştır.'Sanığın, Bank Asya'nın ayağa kaldırılması adı altında verilen talimat dönemlerinde ayrı ayrı hesap işlemleri ile örgütsel eylemde bulunduğunun anlaşıldığı bilgisine yer verilen mütalaada, sanığın TUSKON toplantısı sonrası TUSKON'dan ayrıldığı şeklindeki beyanının çelişkili ve suçtan kurtulmaya yönelik olduğu aktarılmıştı. Mütalaada, sanıklardan Salih Zenginer'den elde edilen dijital verilerde de diğer sanık Mustafa Zenginer'e hitaben yazılmış 29 Haziran 2016 tarihli 1 milyon 462 bin lira tutarında bir çek fotoğrafı ile yine Mustafa Zenginer'e hitaben yazılmış 604 bin 500 lira tutarında başka çekin daha bulunduğu belirtilmişti. Söz konusu parasal işlemlerin darbe teşebbüsünden çok kısa süre önce olduğuna işaret edilen mütalaada, 'Sanıklar arası para transferinin çek üzerinden değil de basit eft-havale işlemi ile de gerçekleşebileceği, işlemin çek ile olmasının, tarihi ve paranın büyüklüğü ile sanıklar arasında olması ve çekin fotoğrafının çekilmesinin şüphe arz ettiği' ifade edilmişti.15 yıla kadar hapis cezası istendiMütalaada, tüm dosya kapsamındaki deliller birlikte değerlendirildiğinde Mustafa, Mehmet ve Salih Zenginer'in 'FETÖ silahlı terör örgütü üyesi olmak' suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edilmişti.
Reklam
50 Yaşından Önce Kalp Krizi Geçiren Kadınların Sonraki 10 Yılda Ölme Olasılığı Erkeklerden Yüksek
ANKARA (AA) - Kalp krizi geçiren 50 yaşın altındaki kadınların, krizden sonraki 10 yılda ölme olasılıklarının erkeklerden daha yüksek olduğu bildirildi. Independent'ın haberine göre, Harvard Tıp Okulu'ndan Profesör Ron Blankstein liderliğinde yapılan çalışmada, yaş ortalaması 45 olan ve ilk kalp krizini 2000-2016'da geçiren 400'den fazla kadın ve 1700 kadar erkek izlendi.Kadın ve erkeklerde, hastanede ölüm veya krizi izleyen 11 yıllık sürede kalple bağlantılı ölüm oranları neredeyse aynı olurken; bu dönemde kardiyovasküler rahatsızlıkların dışındaki sebeplerden yaşamını yitirme olasılığının kadınlarda erkeklerden 1,6 kat daha fazla olduğu gözlendi. Uzmanlar, bunun altında sigara kullanımı, diyabet, depresyon ve diğer psiko sosyal risk faktörlerinin yatıyor olabileceğini vurguladı. Bu faktörlerin, kadınlarda östrojen hormonunun koruyucu etkilerini bastırıyor olabileceği ifade edildi. Blankstein, 'Hastanedeki ölümleri çıkardığımızda takip edilen dönemde erkeklerde 157, kadınlarda 54 ölüm gerçekleşti. Sırasıyla yüzde 9,5'e yüzde 13,5. Bu önemli bir fark. Genç yaşta kalp krizi geçiren kadınlar sıklıkla erkeklerle benzer semptomlara sahip oluyor. Ancak diyabet ve daha düşük sosyo ekonomik statü olasılıkları erkeklerden yüksek.' değerlendirmesinde bulundu.
Tepki Çeken Uygulama Sürüyor: Çocuklar Anneden İcra Yoluyla Alındı
Ümraniye'de 4 çocuğu ile birlikte yaşayan Lübnanlı kadın, velayeti kendisinde olan çocuklarının boşanma aşamasında olduğu yine Lübnan vatandaşı eşi tarafından icra yoluyla apar topar elinden alındığını söyleyerek, çocukların kendisine verilmesini istedi. Çocuklarının ayakkabıları olmaksızın aşağı indirildiğini, diyabet hastası bir çocuğunun da heyecandan bayıldığını öne süren kadın, karara itiraz edeceğini söyledi.
Reklam
Dikey Bahçeler Havadaki Kirleticileri Filtreliyor, Sera Gazı Salınımını Azaltıyor
İSTANBUL (AA) - ZEYNEP RAKİPOĞLU - Çevre Mühendisi Prof. Dr. Mustafa Öztürk, dikey bahçe sistemlerinin havadaki kirleticileri filtre ettiğini belirterek, 'Aynı zamanda karbondioksit dediğimiz sera gazı salınımının azalmasına neden oluyor. Ayrıca bulunduğu bölgenin iklimini pozitif etkiliyor.' değerlendirmesini yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) şehir genelinde kara yolu kenarındaki duvarlarda bulunan dikey bahçeleri kaldırarak, yerine 'Konuşan Duvarlar Projesi' kapsamında grafiti çalışması başlatması tartışmalara yol açtı. Daha önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarlığı ve Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Çevre Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcılığı, İBB Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı görevlerinde bulunan Çevre Mühendisi Prof. Dr. Mustafa Öztürk, dikey bahçelerin kaldırılmasına ilişkin, AA muhabirine değerlendirmede bulundu. İstanbul'da kişi başına düşen yeşil alanın kent genelinde yaklaşık 5 metrekare olduğunu, Avrupa ülkelerinde kişi başına 15 ile 50 metrekare arasında yeşil alan düştüğünü dile getiren Öztürk, Dünya Sağlık Örgütü'nün şehirlerde kişi başına düşen yeşil alanın asgari 9 metrekare olmasını istediğini aktardı. Yaklaşık 15 milyonu barındıran İstanbul'un yeşil alan fakiri bir şehir olduğunu, bunun insan sağlığı ve ekolojik denge üzerinde olumsuz etkiler meydana getirdiğini ifade eden Öztürk, kentteki yeşil alan miktarının artırılması için Millet Bahçeleri gibi yeni park alanları yapılması, dere yataklarının ve yolların yeşil koridorlara dönüştürülmesi, sahillerin ağaçlandırılması ve yeşil olmayan dokuları yeşil alana dönüştürücü planların uygulamaya konulması gerektiğini belirtti. Bu önemli projelerden birinin de Avrupa ve Amerika'nın birçok şehri ile dünyadaki pek çek ülkede yaygın olarak uygulanan dikey bahçe ve yaşanabilir duvar sistemi olduğuna işaret eden Öztürk, çoğu şehirde ekolojik hayatı yaşatmak ve kişi başına düşen yeşil alanı artırmak için dikey bahçeler yapıldığını anlattı. İstanbul'da bugüne kadar yapılan yeşil duvarların 45 bin metrekare, Berlin'de ise bu değerin yaklaşık 250 bin metrekare olduğunu kaydeden Öztürk, şöyle konuştu:'Dikey bahçelerde amaç, şehrin havasını kaliteli hale getirmek, egzozdan çıkan kirlilikleri azaltmak. Egzozdan çıkan kirleticiler insan sağlığı ve çevre için çok zararlı. Buradan da en fazla çıkan kirleticilerden bir tanesi azot oksitler, diğeri de PM2.5 ve PM10 dediğimiz ince partikül maddeler. Bu partiküller solunum yoluyla ciğerlere kadar ulaşıyor ve sağlık üzerinde çok ciddi olumsuz etkiler meydana getiriyor. Hava kirliliği ölçümünün insan sağlığı üzerindeki bağlantısını kurarken 2 kirleticiye bakarız. Birincisi azat oksit, ikincisi de PM2.5 kirleticileri. Bu iki kirletici artarsa o şehirde ölüm ve hastalık oranları da artar. Bu kirleticileri durdurmak için yeşil koridorlar, yeni park alanları ve yeşil duvarlar yapılmalı.''60 metrekarelik dikey bahçe yılda 40 ton hava kirleticisini filtreliyor' Dikey bahçelerin sadece Türkiye'de değil, dünyanın değişik ülkelerinde de uygulanan bir metot olduğunu dile getiren Öztürk, 'Bu gelecekte ülkelerin daha fazla yayınlaştıracağı ve uygulayacağı bir teknoloji. Türkiye de bu teknolojiye uzak kalmamalı. Yıkarak değil de yaparak, daha kaliteli hale getirerek, şebeke suyu yerine yağmur suyunu kullanarak ve sistemi iyileştirerek bu yapı daha iyi noktaya taşınabilir.' değerlendirmesinde bulundu. Prof. Dr. Öztürk, dikey bahçe sistemlerinin sağladığı yararlara ilişkin şu bilgileri verdi:'Bu yapılar havadaki kirleticileri filtre ediyor. Aynı zamanda karbondioksit dediğimiz sera gazı salınımının azalmasına neden oluyor. Ayrıca, bulunduğu bölgenin iklimini pozitif etkiliyor. Mesela, 60 metrekarelik bir alandaki dikey bahçe uygulaması, bulunduğu ortamda yılda 40 ton hava kirleticisini filtre ediyor. Egzozlardan çıkan ağır metalleri önemli oranda filtre ediyor. Yani 60 metrekare bir alanda 15 kilogram ağır metali filtre edebiliyor. Ağır metaller de solunum yoluyla ciğerlere kadar ulaştığında kanser etkisi yapıyor. Öte yandan, 1 metrekare alanda 2,3 kilogram karbondioksiti yutuyor, yani emiyor. Yerine de yine 1 metrekarede 1,7 kilogram oksijen yani taze hava salımlıyor. Böylece bulunduğu yerde denge sağlanıyor.' 'İnsanların yoğun olduğu yerlerde canlıyı kaldırıp da cansıza dönülmez'Dikey bahçeler konusunda İBB'nin çözüm odaklı davranması, sistemi ekonomik olarak işletecek modeli araştırarak, iyileştirme yapması gerektiğini dile getiren Öztürk, 'Bir yerde can var, hava kirliliğini ve sera gazını azaltıyor, yeşil alanı artırıyor. İnsanların daha mutlu ve huzurlu olmasına katkı sağlıyor, stresini ve asabiyetini azaltıyor, moralini düzeltiyor. Böyle olumlu ve pozitif etkisi var. Siz bunların hepsini kaldırıyorsunuz. Çevre profesörü olarak diyorum ki bunu iyileştirseydiniz, canlandırsaydınız, cansız bir şeye yönelmeseydiniz. İnsanların yoğun olarak geçtiği yerlerde cansız bir yapı yapılmaz, canlıyı kaldırıp da cansıza dönülmez. İtirazım buna. Zaten İstanbul beton yığını, beton yığınının içinde yine bir beton yapıyı göze alıp bu şekle dönülmez. Park ve Bahçeler Daire Başkanı da bunu savunamaz. O da bir profesör, orada öyle bir fotoğraf veremez. Çünkü o, şehrini canlandırmak ve yaşatmak için uğraşmalı, betonlaşmak için uğraşmamalı.' ifadelerini kullandı. Öztürk, beton üzerine grafiti uygulamalarının yağış rejiminden etkilenmeyen, tren ve metroların geçtiği yer altlarındaki galerilere yapılabileceğini söyledi. Dikey bahçe sistemlerinin insan trafiğinin yoğun olduğu, ağaçla, çalı ve bitkilerin olmadığı, toprağın minimum seviyede olduğu ya da hiç olmadığı cadde, yol ve meydanlarda uygulanabileceğini belirten Öztürk, şunları kaydetti:'Dikey bahçe sistemi 2 şekilde uygulanabilir. Birincisi, etrafında hiç toprak olmayan duvarların yeşil alana dönüştürülmesi. Duvarda yeşilliklerin yerleştirilmesi için alt yapı hazırlanıyor. Sonra çeşitli bitki türleri saksılarla yerleştiriliyor ve bu alanlar canlı hale getiriliyor. İkincisi de üst kısmı toprak olan duvarların yeşillendirilmesi. Bu konuda İBB'deyken sarmaşık türünü çok önemsedik ve yoğunlaştırdık. Üst kısmında toprak olan duvarlara sarmaşıklar ektik ve onu yola saldık. Böylece yoldaki o çirkin görüntüyü yok edip, sarmaşıklarla bu doğal örtüyü korumak mümkün.''Keşke yeşil alandan değil de başka alanlardan tasarruf edilse'Prof. Dr. Öztürk, dikey bahçelerin ve yeşil koridorların artırılmasının önemini vurgulayarak, 'Yurt dışındaki örnek incelenmeli ve geliştirilmeli. İstanbul'da yeşil alan bakımından yapılacak birçok iş var. Yıkarak değil, yaparak geliştirmek gerek. 'Tasarruf edeceğiz.' deniliyor. Keşke yeşil alandan değil de başka alanlardan tasarruf edilse. Pahalılığa devam edilmesini de kesinlikle kabul etmiyorum. Bunun ekonomik hale getirilerek, geliştirilmesini öneriyorum. Betonları boyayarak İstanbullunun havasına nefes verilmez. İstanbul'un yeşil alana ihtiyacı var.' diye konuştu. Meksika'da dikey bahçe ve yeşil koridor uygulamalarında şebeke suyu yerine yağmur suyu kullanıldığını, akıllı sulama, gübreleme ve ilaçlama tekniğiyle bitkilere can verildiğini anlatan Öztürk, dikey bahçelerde bulunulan yerin iklim şartlarına uygun bitki ekiminin önemine dikkati çekti. 'Yeşil alan candır, kelebektir, kuştur, arıdır, börtü böcektir.' diyen Öztürk, yeşil alanların sadece insanlar değil bütün canlılar için gerekli olduğunu sözlerine ekledi.
Reklam
Sağlık Bakanı Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu Toplantısı'nın Ardından Açıklamada Bulundu: (1)
ANKARA (AA) - Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 'Enfeksiyonun yaygınlığı ve bağışıklık durumunu ölçmek için 153 bin kişiyi kapsayan bir saha taraması yapmış, sonuçlarını da kamuoyuyla paylaşmıştık. 15 Ekim'de bu saha taramasını tekrarlıyoruz. Toplumun tamamını yansıtacak büyüklükte bir örneklem üzerinde çalışma yapıyoruz.' dedi. Koca, Bilkent Yerleşkesi'nde gerçekleştirilen Koronavirüs Bilim Kurulu Toplantısı'nın ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.Yaklaşık 10 aydır bütün dünyada ana gündemi pandeminin oluşturduğuna ve Kovid-19 hakkında artık çok fazla bilgiye sahip olunduğuna işaret eden Koca, 'Genel olarak yaşantımız ise dünya ölçeğinde etkili bu salgından giderek daha az zarar görüyor.' ifadesini kullandı.Salgının maske, mesafe ve temizlik tedbirlerine uyuldukça gerilediğinin, bu tedbirlerden vazgeçildikçe tırmanışa geçtiğinin hem Türkiye hem de dünyada görüldüğüne dikkati çeken Koca, 'Maskenin koruyuculuk özelliği konusunda yeni veriler ortaya çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü iki gün önce, 12 Ekim'de grip güncelleme raporunu yayımladı. Bu raporda grip mevsimini yaşamış olan güney yarım kürede Avustralya, Yeni Zelanda, Orta ve Güney Amerika gibi yerlerde bu yıl bu enfeksiyonun çok seyrek görüldüğü bildirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, grip vakalarının azalması sonucunu maske, sosyal mesafe ve el hijyenine bağlamaktadır. Yapılan bazı araştırmalar koronavirüs tedbirlerinin grip ve benzeri bazı enfeksiyonları yüzde 35 civarında, diğer bazı araştırmalarsa en az yarı yarıya azalttığını ortaya koymakta.' bilgisini paylaştı. 'Tedbirlere uyarsak iki hastalıktan birden korunmuş olacağız' Bakan Koca, 'Ekim ayındayız, gribin en yaygın olduğu günlere girdik. Koronavirüse karşı alacağımız tedbirler bizi gripten de koruyacak. Tedbirlere uyarsak iki hastalıktan birden korunmuş olacağız. İki ayrı virüse karşı tedbir aynıdır.' uyarısında bulundu. Gribin ölüme yol açabilen bir hastalık olduğuna, özellikle kronik karaciğer, kronik akciğer, kalp, hipertansiyon, diyabet gibi hastalığı olan, vücut direnci düşük kişilerin gribal enfeksiyonlar sonucu hayatını kaybedebildiğine dikkati çeken Koca, koronavirüs tedbirlerine uyarak bu hastalığa karşı da ciddi bir başarı elde edilebileceğini vurguladı. Koca, DSÖ'nün Türkiye hakkında yayımladığı rapora değinerek, bu raporun bütün Avrupa ülkeleri içinde bir ilk olma özelliğine sahip olduğunu, Türkiye'nin pandemiye karşı elde ettiği başarının raporda kapsamlı bir şekilde ele alındığını anlattı. Raporda Türkiye'nin en zengin ülkeler arasında olmamasına rağmen salgınla mücadelede en cömert davranan ülkelerden biri olduğunun vurgulandığını belirten Koca, Türkiye'nin temaslı taraması ile vaka tespiti, izolasyonla riski kontrol altına almaya yönelik stratejisi, erken tanı ve tedaviye dayalı klinik uygulamalarına raporda vurgu yapıldığını ifade etti. Koca, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda da Türkiye'de mart ayında başlayan Kovid-19 pandemisi çerçevesinde Sağlık Bakanlığının halk sağlığını koruyucu ve sağlık kuruluşları ile sağlık personeli üzerindeki yükün artmasını önleyici tedbirleri vakit kaybetmeden uygulamaya geçirdiğinin aktarıldığına dikkati çekti. Raporda, 'Türkiye'nin sağlık sistemi Kovid-19 pandemisinin gereklerini sağlayabilecek güçtedir. Sosyal güvencelerine bakılmaksızın herkese ücretsiz test ve tedavi imkanı sağlamıştır. Türkiye krizin erken döneminden itibaren Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkeziyle iş birliği içinde çalışmaktadır.' ifadelerinin yer aldığını belirten Koca, bu hususların Türkiye'nin küresel salgına karşı savaşını küresel standartlarda verdiğini gösterdiğini vurguladı. '15 Ekim'de saha taramasını tekrarlıyoruz' Bakan Koca, bu standartların Türkiye'nin başarısının sadece bir kısmını değerlendirmeye dönük olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:'Temmuz ayından itibaren normalleşme dönemine geçtik, sınırlamalar kalktı, ülkeler arasında gidiş ve gelişler ülkelerin koyduğu günlük vaka sayılarının belli düzeyin altında olması şartıyla başladı. Bu yeni dönemin gereklerine uygun olarak kesitsel taramalar adını verdiğimiz virüs taramalarına başladık. Bu taramaları havaalanlarında yurt dışına gidenlere, cezaevlerinde bulunanlara, organize sanayi bölgesi çalışanlarına, asker, sporcu ve benzer diğer gruplara yapıyoruz. Bir örnek vermek isterim; bugüne kadar hava yoluyla yurt dışına gidenlere yaptığımız test sayısı 490 bin 480'dir. Bu taramalarda 1226 kişide test pozitif çıkmıştır. Bir diğer konumuz ise saha taramasıdır. Daha önce enfeksiyonun yaygınlığı ve bağışıklık durumunu ölçmek için 153 bin kişiyi kapsayan bir saha taraması yapmış, sonuçlarını da kamuoyuyla paylaşmıştık. 15 Ekim'de bu saha taramasını tekrarlıyoruz. Toplumun tamamını yansıtacak büyüklükte bir örneklem üzerinde çalışma yapıyoruz. Hem semptomsuz yani belirtisiz olduğu halde testi pozitif çıkan taşıyıcı vakaları hem de antikor testleriyle daha önce virüs kendisine bulaştığı halde bunu fark etmemiş fakat sonuçta bağışıklık geliştirmiş kişileri tespit etmiş olacağız. Bu çalışma bize toplumun tamamı hakkında fikir verecektir.' 'Aşı konusundaki gelişmeler salgına karşı tam bir güvence olarak görülmemelidir' Sağlık Bakanı Koca, bazı törenler ve toplu etkinliklerin yapıldığı ayların geride bırakıldığına dikkati çekerek, 'Kapalı alanlar çok daha büyük önem kazandı. Aynı ortamda çalışan kişilerin karşılıklı güvence varmış gibi tedbir almadıklarını duyuyoruz. Bu konuda dikkatli olmalıyız. Bu dönemde virüsün yayılma mecralarına iş yerleri de eklenecek. Maske kuralından ödün verilmemelidir.' diye konuştu.Maskenin bazı bilim adamlarınca aşı benzeri bir koruyucu olarak kabul edildiğine dikkati çeken Koca, sözlerini şöyle sürdürdü:'Aşı konusundaki gelişmeler salgına karşı tam bir güvence olarak görülmemelidir. Koronavirüs bulaştığı kişide iki veya üç hafta sonra iz bırakmayacağı hatta fark edilemeyeceği gibi bu süre hayatının en çetin günleri de olabilir. Aşı konusundaki gelişmeler ise çok yol alınmış olmasına rağmen böyle kısa günlerle ifade edilemez. En önemlisi aşı yaygın olarak yapılabileceği güne kadar kendini virüsten koruyabilenler için bir çare olacaktır. Aşı kendisini virüsten koruyamayanlar için çare değildir. Salgında baştan çok sıkı tutulan tedbirler yorgunluk sebebiyle gevşiyor. Virüsün yol açtığı hastalık ve tedavisi hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmakla birlikte risk giderek geniş bir tabana yayılıyor. Testi pozitif çıkanların ve bunların temaslılarının izolasyon kuralına uyması şarttır. Bakanlık olarak gerekli önlemleri alıyoruz. Öte yandan belirgin semptomu olan kişilerin sağlık kuruluşlarına bir an önce başvurmalarını istiyoruz. Ağır hastalar bunlar arasından çıkıyor. İzlediğimiz strateji, tedbir ve korunma, tanı ve izolasyon, erken tedavi ile normal yaşama dönüştür.' (Sürecek)
Reklam
"Grip Ve Zatürre Aşıları, Öncellikle Risk Altındakilere Yapılmalı" Uyarısı
İSTANBUL (AA) - Medicana International İstanbul Hastanesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Cengiz Uzun, yaklaşan kış mevsimi ile mevsimsel grip aşısının her zaman olduğundan daha çok konuşulduğunu kaydederek, grip ve zatürre aşılarının, öncellikle risk altındaki kişilere yapılması gerektiğini bildirdi. Medicana'dan yapılan açıklamaya göre, önceki yıllarda aşılara karşı olan tutumun yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) etkisiyle son günlerde tamamen tersine döndü. Önceki yıllarda aşı yapacak kimse bulunmaz iken bu günlerde aşılara yoğun bir talep yaşanıyor.Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen, Medicana International İstanbul Hastanesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Uzun, yaklaşan kış mevsimi ile mevsimsel grip aşısının her zaman olduğundan daha çok konuşulduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:'Aşı piyasaya sürülmeden insanlar isim yazdırarak sıraya girmeye başladı. Bu bir taraftan iyi, ancak madalyonun diğer yüzünde herkese yetecek aşı var mı? Bundan dolayı öncelikle aşı risk altındaki kişilere yapılmalıdır. ''Her iki aşıda güvenli ve ciddi yan etkileri olmayan aşılar'Grip hastalığının her yıl tüm dünyada 2-5 milyon ağır enfeksiyona ve yaklaşık 290 bin ile 650 bin arasında ölüme neden olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Uzun, şu şekilde devam etti:'Pnömokok bakterisi de toplum kaynaklı zatürreye ve ölümlere neden olan mikroorganizmaların başında gelir. Grip ve zatürre aşıları hastalıkları önlemekle birlikte, çok daha önemlisi hastaneye ve yoğun bakıma yatışları azaltır. Bu sayede ölümler azalmış olacaktır. Ayrıca Kovid-19 pandemisi nedeniyle artmış sağlık sistemi ve hastanelerin yüküne ek yük getirilmesinin de önüne geçilecektir.' Dr. Öğr. Üyesi Uzun, Kovid-19 hastalarında söz konusu mikroorganizmalar ile ikincil enfeksiyonlar engellenip hastalığın daha da ağırlaşmasının engellenmiş olacağına dikkati çekerek, 'Her iki aşıda güvenli ve ciddi yan etkileri olmayan aşılardır. Aşı sonrası enjeksiyonun yapıldığı yerde ağrı, kızarıklık ve şişlik, ayrıca hafif ateş̧, yorgunluk, baş ağrısı, titreme veya kas ağrısı olabilir. ' ifadesini kullandı.'Grip aşısı 6 aydan büyük herkese yapılabilir'Grip aşısının 6 aydan büyük herkese yapılabileceğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Uzun, şu şekilde devam etti:'Grip aşısı için yumurta alerjisi önemlidir. Sadece vücutta kızarıklık ile seyreden yumurta alerjisi olanlara grip aşısı yapılabilir. Allerjik şok (Anafilaksi) ile seyreden yumurta alerjisi olanlarda grip aşı önerilmemektedir. Grip aşısı öncelikle risk grubundakiler ve sağlık çalışanları olmak üzere 6 aydan büyük herkese, pnömokok aşısı ise risk grubunda olan kişilere önerilmektedir.' Uzun, grip aşısı için risk grubu olanları ve pnömokok infeksiyonları açısından risk grubunda olanları ise şu şekilde sıraladı:'Grip açısından risk grubunda olanlar; 5 yaş altı ve 50 yaş üzerindekiler, Kronik akciğer (astım dahil), kalp, karaciğer, böbrek, kan hastalıkları ve şeker hastalığı olanlar, obez kişiler, Uzun sureli aspirin veya salisilik asit türevi ilaç kullanan 19 yaş altındakiler, Bağışıklık sistemi zayıflamasına yol açan hastalıklar (HIV/AIDS, lösemi gibi kanser türleri) veya ilaç kullananlar, organ nakli yapılmış olanlar, Gebeler ve lohusalar (gebelikten 2 hafta sonrasına kadarki dönem), Bakım evlerinde kalanlar.Pnömokok enfeksiyonları açısından risk grubunda olanlar; Bağışıklık sistemini baskılayan hastalıkları (Örneğin; hematolojik kanserler, HIV enfeksiyonu vb.) veya ilaç kullanımı olanlar, Dalağı olmayanlar veya fonksiyonel dalak bozukluğu olanlar, Kronik akciğer (astım dahil), kalp, karaciğer, böbrek, kan hastalıkları ve şeker hastalığı olanlar, Kohlear implant ameliyatı olanlar, Beyin omurilik sıvısı (BOS) kaçağı olanlar, Sigara kullananlar, 65 yaş üzerindekiler.'
Bebeklikte Antibiyotik Kullanımı, Çocukluk Obezitesi Riskini Artırabilir
ANKARA (AA) - Bebeklikte antibiyotik kullanımının çocukluk obezitesiyle ilişkisi belirlendi. Korea Biomedical Review sitesinin haberine göre, Seul Ulusal Üniversitesi Hastanesi'nde görevli Prof. Park Sang-min ve ekibinin yürüttüğü araştırma, bebeklerde antibiyotik kullanımının, çocukluk obezitesine yol açabileceğini gösterdi. Araştırma çerçevesinde 2008-2012 yıllarında bebekken sağlık kontrolünden geçirilen 31 bin 733 çocuk gözlemlendi ve doğumdan sonraki ilk 24 ay içinde antibiyotik kullanımının çocukluk obezitesi üzerindeki etkisi analiz edildi. Bu dönemde ne kadar çok antibiyotik kullanılırsa obezite riskinin o denli arttığını tespit eden uzmanlar, ilk antibiyotiğini ilk 6 ay içinde alan çocuklarda obezite olasılığının, 18 ila 24 aylıkken alanlara göre yüzde 33 daha fazla olduğunu bildirdi. Çalışmada, bebekken en az 5 kez antibiyotik tedavisi alanların obezite riskinin, sadece bir kez antibiyotik kullananlardan yüzde 42 daha yüksek olduğu görüldü. Uzmanlar, bağırsak florasının antibiyotik kullanımı sonucu hasar gördüğüne, bunun da obeziteyi tetiklediğine işaret ederken, Profesör Park, 'Bu çalışma, antibiyotik kullanımı ile çocukluk obezitesi arasındaki bağlantıyı 30 binden fazla kişiyle geniş örneklemde ortaya koydu.' değerlendirmesini yaptı.Çocukluk obezitesinin, yüksek tansiyon, diyabet, hiperlipidemi ve metabolik sendroma yol açabileceği, çocukken obez olan her 3 kişiden birinin, yetişkinlikte de bu sorunla mücadele ettiği vurgulandı.
Reklam
Meme Kanserinde Erken Teşhis Yaşam Süresini Uzatıyor
SAKARYA (AA) - Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi (SAÜEAH) Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cemil Bilici, meme kanserinde erken teşhisin yaşam süresini uzattığına dikkati çekerek, bireyin, memesinde bir kitle saptadığı zaman derhal aile hekimine gitmesi gerektiğini bildirdi.Bilici, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hastaların genellikle kendi memesinde bir kitle saptayınca aile hekimlerine veya cerrahi hekimlere başvurduğunu, gerekli tetkikleri yaptırdıktan sonra hastaların onkoloji ünitesine sevk edildiğini söyledi.Meme kanserinde erken teşhisin çok önemli olduğuna dikkati çeken Bilici, şöyle devam etti:'Gerek hastalığın evresi gerek bulunan yeni ilaçlar gerekse de ameliyattan önce verdiğimiz tedavilerle gerçekten de hastaların yaşam süresi uzamakta. O nedenle bir birey kendi memesinde bir kitle saptadığı zaman, mutlaka ve mutlaka, derhal aile hekimine gitmesi gerekiyor. Bizim ileri evre kanser hastalarında gördüğümüz en sık sebep bu. Hasta, aylardan beri memesinde bir şikayeti var, kitle var ama ne zaman dayanılmayacak kadar bir ağrı yapıyor, ne zaman ciddi bir şekilde açılıyor veya başka yerlere sıçramasının verdiği bulgular olduğu zaman hekime başvuruyor. O zaman da hastalık evre atlamış oluyor. Bu da hastalığın tedavisini zorlaştırıyor. O yüzden burada bilinçlendirmemiz gereken en önemli konu erken dönemde, şikayet olduğu zaman veya eline yeni bir kitle saptandığı zaman mutlaka aile hekimine veya cerraha başvurması gerekiyor.' Hastalardan alınan biyopsi sonrasında, ultrason ve tomografiyle hastalığın evresinin saptandığını belirten Bilici, meme kanserinde tedavi pratiğinin son zamanlarda çok değiştiğini, artık hastaların memesinin alınmadan da tedavinin mümkün olduğunu ifade etti.Bilici, hastanın memesinin tamamen alındığında hastada farklı komplikasyonlara sebebiyet verebileceğini anlatarak, yeni tedavilerle artık bu pratiğin değiştiğini söyledi. İleri yaştaki kadınlarda risk oranı daha fazla Meme kanserinin en önemli risk faktörünün kadın cinsiyet olduğunu vurgulayan Bilici, erkeklerde kadınlara oranla meme kanseri riskinin daha düşük olduğunu, her 100 meme kanserinden 1 tanesinin erkek hasta çıktığını aktardı.Kadınların daha dikkatli olması gerektiğini, en önemli risk faktörlerinden birinin de yaş olduğunu ifade eden Bilici, 'Hastalık yaşla beraber daha da artıyor. Yani 40 yaşındaki bir kadınla 60 yaşındaki veya 80 yaşındaki kadının meme kanser riski bir değildir. O yüzden yaşlıların biraz daha farkında olması lazım. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığının çok güzel uygulaması var. Ücretsiz meme kanseri taramaları yapılıyor. Mutlaka her vatandaş, her yaşlı büyüğümüzün iki yılda bir de olsa başvurmasında fayda var.' şeklinde konuştu. Salgının bütün dünyayı etkilediğini, belli bir dönem, dünyada olduğu gibi burada da kanser ameliyatlarının mecbur kalmadıkça ötelendiğini anımsatan Bilici, Türkiye'nin çoğu yerinde olduğu gibi Sakarya'da da bir hastanenin salgın hastanesi yapılıp diğerlerinin açık olduğu için bulaşı riskini azalttığını ve hizmetlerine devam ettiklerini aktardı. Tıbbın son 10 yılda tümörün DNA'sını keşfetmeye başladığını anlatan Bilici, tümörün genetiğinin çözülebildiğinde, ağır ilaçlara gerek kalmadan akıllı ilaçlarla bu hastaların daha iyi tedavi edildiğini ve yaşam süresinin daha fazla olduğunu aktardı.Ayda bir de olsa her bireyin kendi memesini muayene etmesi önerisinde bulunan Bilici, şunları kaydetti:'Sağlık Bakanlığının yaptığı ücretiz taramalara yıl da bir kez de olsa katılmalı. Meme kanseri artık gençlerde de gördüğümüz bir hastalık. 40 yaşın altındaki meme kanser profilimiz neredeyse 5 hastamızdan biri. Aslında bu hastalara daha fazla ilgi gösterilmesi gerekir.'
Dominik Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçisi Serulle'den Türkiye'nin Kovid-19 Salgınıyla Mücadelesine Övgü:
ANKARA (AA) - MUHAMMET TARHAN - Dominik Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçisi Elias Serulle, Türkiye'nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadeledesine ilişkin, 'Hükümet elinden gelenin en iyisini yaptı. Hastanelerde çok iyi işler yapıyorlar. İnsanlar risk alıyor çünkü evde çok uzun süre saklandılar. İnsanlar sokakta ancak hükümet elinden gelenin en iyisini yapıyor.' dedi. Büyükelçi Serulle, Dominik Cumhuriyeti'nin kurucusu 'Juan Pablo Duarte y Diez'in büstünün Ankara Üniversitesi Latin Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi'ndeki (LAMER) açılış töreninde, AA muhabirine Türkiye'nin Kovid-19 salgınıyla mücadelesi ve Dominik-Türkiye ilişkilerine ilişkin değerlendirmede bulundu. Kovid-19 salgınının ortaya çıktığı dönemde, geçirdiği kanser ameliyatının ardından iyileşme sürecinde olduğunu aktaran Serulle, 3 ayını evinde geçirdiğini söyledi.Serulle, Kovid-19 salgınının insanlık için 'çok yeni' olduğunu ancak 100 yıl sonra 'çok eski' olacağını çünkü insanlığın bunu aşacağını dile getirdi.Kovid-19 salgınıyla mücadelede dünyada şu ana kadar kimsenin başarılı olamadığını belirten Serulle, 'Koronavirüs, oyunu tüm ülkelerde kazanıyor ama savaşıyoruz.' dedi. Serulle, Türkiye'nin koronavirüsle mücadelesine ilişkin soruya, Türkiye'deki önlemlerin, çoğu ülke ile benzer olduğu yanıtını verdi. Koronavirüsün ne zaman biteceğini bilmediklerini kaydeden Serulle, 'Hükümet elinden gelenin en iyisini yaptı. Hastanelerde çok iyi işler yapıyorlar. İnsanlar risk alıyor çünkü evde çok uzun süre saklandılar. İnsanlar sokakta ancak hükümet elinden gelenin en iyisini yapıyor.' ifadesini kullandı. Serulle, Dominik Cumhuriyeti'nde de durumun aynı olduğunu ve bu süreçte değişen önceki hükümetin harika iş çıkardığını belirterek, 'Her şeyin yolunda gittiğinden emin olmak için vatandaşların iş birliği yapması gerekiyor.' diye konuştu.'Dominik Cumhuriyeti'ne seyahat eden, fırsat arayan çok sayıda Türk yatırımcı var'Türkiye ile Dominik Cumhuriyeti arasındaki ikili ilişkilerin düzeyi hakkındaki soruya Serulle, 'Pratik olarak başındayız. Ama hızla büyüyor. Dominik Cumhuriyeti'nde biliyorsunuz Survivor programımız var.' yanıtını verdi. Serulle ayrıca Türkiye'den bir şirket grubunun Dominik Cumhuriyeti'nde çok büyük bir otel inşa ettiğini belirterek, 'Dominik Cumhuriyeti'ne seyahat eden, fırsat arayan çok sayıda Türk yatırımcı var. İlişkiler çok iyi olacak.' değerlendirmesinde bulundu. 'Türk halkı Dominiklilere çok benziyor. Tek fark dil'Türkiye'deki görevinin birinci yılını tamamlarken Türkiye'ye alışıp alışmadığına ilişkin soruya Serulle, 'Burada olmayı seviyorum.' yanıtını verdi. Büyükelçi Serulle, 'Türk halkı Dominiklilere çok benziyor. Tek fark dil. Siz nazik insanlarsınız, bizler de nazik insanlarız. Siz komik insanlarsınız, biz de komik insanlarız. Siz misafir seviyorsunuz, biz de seviyoruz.' dedi.Diez'in fikirleri dünyaya yayılıyorBüyükelçi Serulle, diğer yandan Juan Pablo Duarte y Diez'in Dominik Cumhuriyeti için kurucu, yaratıcı ve tüm Dominiklilerin babası olduğunu, buradaki büstün ülkesi için önemli olduğunu vurguladı.Serulle, büstün çok hatırlatıcı olacağına dikkati çekerek, 'Çünkü bu, (Diez'in) fikrinin okyanusları aştığı ve ilkeleri, değerleri ve demokrasisinin tüm dünyaya yayıldığı anlamına geliyor.' değerlendirmesini yaptı. Büyükelçi Serulle, büstün üniversitedeki öğrenciler için de çok ilgi çekici olacağını dile getirdi.
Reklam