Görüş Bildir
Haberler
Sorumluluk Almak ve Hayata Dahil Olmak için 5 Altın Kural

etiket Sorumluluk Almak ve Hayata Dahil Olmak için 5 Altın Kural

Cem Keçe
07.05.2023 - 20:36 Son Güncelleme: 11.06.2023 - 14:02

“Hiç kimse hem sorumluluk hem de umutsuzluk hissine aynı anda kapılamaz.”

Antoine de Saint Exupery

Bir çocuk oynarken ayağı bir şeye takılıp düşünce, annesi hemen o şeyi döver ve “Seni gidi seni, sen niye orada duruyorsun?” diye söylenir. Çocuk, o şey orada durmasa ayağı takılıp düşmeyeceğini sanır ve büyüdükçe her takılıp düştüğünde veya yaptığı her hatada suçu yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur. Çünkü çocuk yaşadıklarının sorumluluğunu almayı değil, suçlamayı öğrenmiştir.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Karakterin en önemli öğelerinden biri olan “sorumluluk” duygusu, kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi anlamına gelir.

Karakterin en önemli öğelerinden biri olan “sorumluluk” duygusu, kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi anlamına gelir.

Sorumluluk duygusu olan kişi, kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini zamanında ve gerektiği gibi yapmak zorunda olduğunu bilir. Sorumluluk sahibi olmak, kişin kendi varoluşunu yaşamasıdır, kendi hayatının kontrolünü elinde tutmasıdır, diğer insanların saygısını, güvenini ve sevgisini kazanmasının en önemli gereklerinden biridir. Yaşamın zorluklarına sorumluluk bilinci ile yaklaşmak kişiye, olayları değiştirme gücünü kazandırır.

Sorumsuz insan, sürekli başkaları tarafından güdülen insandır, kendi kaderini yazmayan insandır. Sorumsuz insanlar devamlı bahaneler arasında dolanır, başkalarını ve içinde bulundukları şartları suçlarlar, kendilerini sevmezler, çok az iş üretir, işlerin yürümesini engeller, anlamamış görünür ve yardıma muhtaç insanı oynarlar. Yani bu kişiler hareket etmekte çok yavaş ama şikâyet etmekte çok hızlıdırlar. Sorumlu insan ise, yapılması gereken bir işi zamanında yapabilmek için inisiyatifi ele alıp kendiliğinden harekete geçebilen insandır, kendi kaderini yaptığı seçimlerle yazan insandır. 

Hiç kimseye hesap vermek zorunda olmasanız bile, kendi vicdanınıza karşı hesap verme zorunluluğu duyarsınız. Çünkü hayat sadece seçimlerden oluşur, bu seçimler her saniye yapılır ama belki en önemlisi “Hayatı ne kadar manalı yaşamak istiyoruz?” seçimidir. Sizi yürüdüğünüz yoldan bambaşka caddelere çıkartan tesadüfler her zaman olabilir, bu durumda elinizin kolunuzun bağlanıp edilgenliğe mahkûm edildiğinizi hissedebilirsiniz. İster bilinçli olsun, ister bilinçdışı ve otomatik olsun, tüm seçimlerle kendi yazgınızı kendiniz yazarsınız. 

Her seçim bir vazgeçiştir. Her seçim, farkında olarak ya da olmayarak, bir şeylerin reddedilmesi demektir. Atılan her adım, ister kritik bir karar aşamasında olsun, ister sıradan bir günün rutin havasında olsun, atılmamış ama istense atılabilecek olan onlarca başka adımı ve belki de fırsatı reddetmiş olmak demektir. Pek çok seçimde avantaj ve dezavantajlar vardır. Bu açıdan her seçim bir kaybediştir ama ne kaybettiğini bilme, ne kaybedeceğini bile bile o seçeneği eleme sorumluluğu kişinin kendisindedir. Seçimini bilinçli yapan kişi vazgeçişlerini ve bedellerini bilir, sonuçlarına katlanır, öfke duymaz, “Başkasının hayatını yaşıyorum.” duygusuna kapılmaz. 

Bir adam bilgeyi ziyarete gider. Bilge adama “Ne içersin?” diye sorar. 

Adam, “Fark etmez!” der. 

Bilge, “Peki o zaman, çay mı, kahve mi desem?” diye sorar.

Adam, “Bana hepsi uyar, sen bir şeyler getir de beraber içeriz.” der. 

Bilge, adama ders verecek bir içecek hazırlamak ister. Kekik ve anasonu kaynatmaya başlar. Çay hazır olunca adama ikram eder. 

Sarımtırak rengiyle garip duran bardağı gören adam, “Bu da ne çayı?” demekten kendini alamaz. 

Bilge “Madem senin için hiçbir şey fark etmiyor, buyur iç o zaman!” diye karşılık verir. 

Adam çaydan bir yudum alır. Çayı yudumlamasıyla püskürtmesi bir olur ve “Bu da ne?” diye şaşırır. Bilge’nin yüzünde bir tebessümle “Ben buna fark etmez çayı diyorum, çünkü fark etmez çayı yüzde fark edilir bir değişime sebep olur!” der.

Yukarıdaki hikâyenin de anlattığı gibi, hayatınızda birçok kez seçme şansına sahip olursunuz, bu şanslarınızı bilinçsizce harcarsanız hayatınızın değerini bilmez ve kendi yazgınızı yazamazsınız.

Yukarıdaki hikâyenin de anlattığı gibi, hayatınızda birçok kez seçme şansına sahip olursunuz, bu şanslarınızı bilinçsizce harcarsanız hayatınızın değerini bilmez ve kendi yazgınızı yazamazsınız.

Hatta bilinçdışı olarak her şeyi ve her işi “Fark etmez” noktasına taşıyabilirsiniz. Bu durumda “Fark etmez” seçimini yaptığınız için hayatın size sunduğu seçeneği kabullenmek zorunda kalırsınız. Çünkü seçme hakkını kullanmamakla da bir seçim yapmış ve hayatınızın sorumluluğunu başkalarının eline teslim etmiş olursunuz. Suçu kendinizde aramak yerine herkesi suçlamaya başlar ve kendinizi mutsuzluğa mahkûm edersiniz.

Hayatınızda fark edilir değişmeler yaratmak istiyorsanız farkı fark etmeniz, doğru seçimler yapmanız, sorumluluk almanız ve hayat gemisinin dümenine geçmeniz gerekir. Çünkü yaptığınız her seçimle bir “kelebek etkisi” yaratırsınız. Kelebek etkisi küçük bir durumun beklenmeyen, hesaplanmayan, önceden bilinmeyen sonuçlara yol açmasıdır. Bu kavramın yaratıcısı Edward Norton Lorenz, kaos teorisinde şu ifadeyi kullanır: “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de fırtına kopmasına neden olabilir. Diğer bir ifadeyle, bir kelebeğin kanat çırpması, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir.”

Seçimlerini hoyratça veya bilinçsizce yapan bir kişi, aldığı kararların onu nasıl etkilediğini bilmeden yaşar. Kişinin beyni hayata dair önyargı ve tanımlarla o kadar doludur ki kendi isteklerini ve en derin arzularını bile çoğu zaman bugüne kadar ona öğretilmiş kurallar, gelenekler, yapılması ve olunması gereken şeylerle karıştırır. Kendi benliğini öldürüp toplumun onu değerli göreceği şekilde yaşamaya çalışır. Hayatı iyi bir maaş, iyi bir ev, iyi bir araba, saygınlık, ün ve zenginlik peşinde koşmakla geçer. 

“Herkes ne düşünüyorsa düşünsün, kendime ancak ben bir değer biçebilirim ve başkalarının bana verdiği değer sadece onların bugüne kadarki koşullandırılmalarının bir sonucudur!” diyebilen kişi kendini özgürleştirebilir. Çünkü kişi kendi yaşamının yegâne sorumlusudur. Bu düşüncenin doğruluğu kolayca kabul edilse bile, özümsemek, yani bütün hayatının yaratıcısı olduğunu fark etmek ciddi bir stres kaynağıdır. Çünkü seçim yapmak, yanlış bir seçim yapma riskini de almak demektir. 

Hayatın sadece seçimlerden oluştuğunu fark etmek, bilinmezliklerle dolu bir dünyada kaybolmak yerine, gerçekte ne yapmak istediğini bilmek demektir. Varlığı belki yıllar sonra fark edilebilecek bir kumbarada daha az keşke biriktirmek demektir. Seçim yapmak, sorumluluk almak demektir. Sorumluluk almaksa, bütün sonuçlarıyla o seçimin tartışmasız yaratıcısı olduğunu kabullenmektir. 

Sorumluluğu sahiplenmek, yenilen yemeğin hesabını ödemeye benzer. Çünkü olaylar kişinin başına gelmez, kötü şeyler hep kişiyi bulmaz, kötü şeylere yol açan seçimleri kişi kendisi yapar. Hiç seçim yapmamak, beklemek, olayları akışına bırakmak da seçimdir, seçim yapmamayı seçmektir. 

Sonuç olarak, sorumluluğu kabul etmeden, kendinizi geliştirip ileri gidemezsiniz, kendinizi iyi edemezsiniz, kendi varoluşunuzu yaşayamazsınız ve kendinizi çaresizliğe mahkûm edersiniz.

Hayata dahil olabilmek için 5 altın kural

Hayata dahil olabilmek için 5 altın kural

Hayat bazen zor, bazen üzücü, bazen sıkıcı olsa da güzeldir aslında… Önemli olan hayatın bizim için güzel olabileceğini kabul edebilmektir. İyisiyle kötüsüyle hayat, insanlara sunulanlar ve insanların kabul ettiklerinden oluşur. Hayatı yaşayarak, deneyimlerimizle öğreniriz ve öğrendiklerimiz hayatın bize sunduğu pastadan aldığımız bir dilim pay kadardır, daha fazlası değil… Hayatın özü, bu pasta dilimine ulaşmak için verdiğimiz mücadeledir. Bu mücadelede başarılı olabilmemiz, sağlıklı ve mutlu kalabilmemiz aşağıdaki 5 altın kurala bağlıdır: 

1. Geçmişle barışın: Hayat yolunda yürürken bazen kendimizi adını koyamadığımız ama düşünmeden de edemediğimiz olumsuz duygular içinde derin bir kuyunun dibinde hissederiz. Bizi bu korku, umutsuzluk ve mutsuzluk kuyusuna itenin ne olduğunu görmemiz ve bulmamız kolay olmaz. Oysa kuyudan çıkmak için yapmamız gereken şey, geçmişe dair düşüncelerimizi değiştirmektir. Çünkü geçmişte yaşadıklarımız ne kadar kötü ve olumsuz olursa olsun, geçmişimizle barışmadığımız sürece bugünümüzü ve geleceğimizi o kuyunun dibinde yaşamak zorunda kalırız.

2. İnsanların sizinle ilgili düşüncelerine takılmayın: Çevremizdeki kişilerin bizimle ilgili düşünceleri bir başka önemlidir bizim için. Bazen başarılarımızı, ilişkilerimizi, kazancımızı, kariyerimizi, hatta duygularımızı bile başkalarının gözünden görmeye ve onların onayını almaya çalışırız. Oysaki başkalarının sizin hakkınızdaki düşünceleri bir virüs gibidir… Bu virüs hayatı istediğiniz gibi yaşamanızı engelleyeceği gibi, başkalarına göre yaşamayı saplantı haline getirmenize yol açabilir. Başkalarının sizin hakkınızdaki düşünceleri sizi, rüyalarınızın peşinde koşmaktan ve kendi hayatınızı yaşamaktan alıkoyar. Hak ettiğiniz hayat, başkalarının size uygun gördüğü değil, kendinize güvenerek, kararlı bir şekilde amaçlarınızın peşinden gidip kendi yolunuzu çizdiğiniz, “sizin olan” hayattır.

3. Kendine zaman tanıyın: Hayat, iş, aile düzeni, arkadaşlar, akrabalar, sosyal çevre içinde sürüp giden bir döngüdür. Peki, siz hayatınızın neresindesiniz? Kendinize gereken zamanı ayırıyor musunuz? Zaman kaybettiğimizde yerine koyamayacağımız bir hazinedir. Hayatımızdaki herkese ve her şeye kendimize ayıracağımız zamandan ödün vermeden gerektiği anlarda ve gerektiği kadar zaman ayırmak, bu hazineyi korumanın en iyi yoludur.

4. Mutlu edilmeyi beklemeyin: Herkes mutlu olmak ve güzel bir hayat sürmek ister. Ancak çoğu kişi mutluluğun başkasından gelmesini bekler. “Mutlu edilme bekleyişi” insanı bitmek tükenmek bilmez bir mutsuzluğa sürükler. Oysa mutluluk kişinin kendi içinden doğar. Kişinin mutluluğu, mutlu olmayı istemesiyle değil, mutlu olmayı becerebilmesiyle mümkündür.

5. Hayatınızı başkalarının hayatlarıyla karşılaştırmayın: Kendi hayatımızı başkalarının hayatlarıyla karşılaştırmak gereksiz enerji tüketiminden başka bir şey değildir. Çünkü herkes kendi hayatını kendi koşulları içinde yaşar. Kişinin kendi hayatını başkalarının hayatlarıyla karşılaştırması, kendi koşulları içinde başkasının hayatını yaşamaya çalışarak mutsuz olmasına neden olur. Asıl yapılması gereken kişinin kendi koşullarını kendisi için en iyi şekilde değiştirmeye çalışmasıdır.

Web

Instagram

Facebook

Twitter

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
5
2
2
2
1
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın