Milattan Önce 9 Bin Yıllık Ekmeğin Aynısı Yapıldı! İşte Tüm Aşamalarıyla Tarih Kokan Ekmeğin Yapılışı
Milattan Önce 9 Bin Yıllık Ekmeğin Aynısı Yapıldı! İşte Tüm Aşamalarıyla Tarih Kokan Ekmeğin Yapılışı
Twitter'da bir kullanıcı, milattan önce 9000 yıllık ekmeğin yapılışını paylaştı. Tarih sevdalıların ağına takılan bu tweet ise çok beğenildi! Gelin birlikte bu ekmek nasıl yapılmış birlikte bakalım 👇
Geçtiğimiz günlerde "Neolitik bir yassı ekmek yapmayı başardık" başlığıyla bir tweet paylaşıldı ve neredeyse milattan önce 9000 yıllık bir ekmek yeniden hayata döndürüldü!
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
Bu ekmeği yapan kişi ise Taras Grescoe. Grescoe, kurgu dışı yazılarıyla meşhur Kanadalı bir yazar.
Peki nasıl yapıldı bu ekmek? İşte Taras Grescoe'nun Türkiye'den de geçen o hikayesi 👇
1. Grescoe, bir yıl önce Çatalhöyük'e gelmiş. Neolitik çağın en önemli yerleşim yerleri olan Çatalhöyük, 8000 kişilik nüfusuyla milattan önce 7200'de kuruldu ve 1000 yıldan fazla süre bir yerleşim merkezi olmaya devam etti.
2. Grescoe Çatalhöyük'teki gezisi sırasında, kazılarda hemen hemen her evde bulunan arı kovanı şeklinde fırınları ve saklama depolarını görmüş.
3. Ardından Ankara'da bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde andezit levhası ve oval şekilli bileme taşından oluşan bir tür el değirmenini görmüş. Bu, eksikleri de olsa ekmeği öğütmenin bir yoluydu.
4. Grescoe, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ni ziyaretinden sonra aylarca, her yerde müzeleri kontrol ederek eşdeğerini bulmaya çalışmış. Sonunda British Museum'da kendi Neolitik ekmek pişirme deneylerini yapmış bir arkeobotanistle iletişime geçmiş ve en yakın eşdeğerinin Meksikalı bir metate olduğunu bulmuş.
5. Memleketi Montreal'deki Meksikalı şefler aracılığıyla bu alete ulaşmaya çalışmış ama pek işe yaramamış. Bu yüzden Etsy aracılığıyla 22x30 cm ebatlarında, bazalttan yapılmış üç ayaklı bu değirmeni satın almış.
6. Ve bir sonraki adım olan Çatalhöyüklülerin kullandığı antik tahılı bulmaya geçmiş. Muhtemelen önceleri vahşi doğada topladıkları, ancak daha sonra yerleşiminlerinin yakınlarında büyüttükleri bir buğday türü olan ve ismi Latince Triticum turgidum subsp. dicoccum, yani gernik (kavılca) buğdayını evinin yanındaki bir markette bulmuş.
7. İtalyanların "farro" olarak adlandırdıkları bu buğday türünden pek emin olamayınca, Kanada British Columbia'daki bir organik tedarikçiden gerçek kavılca buğdayı sipariş etmiş.
8. Kavılcanın sert, ipeksi ve parlak bir tür tahıl olduğundan bahseden Grescoe, her ne kadar güzel bir benzetme olmadığının kendisi de farkında olsa da tanelerini fare kakası büyüklüğüne benzetmiş...
9. Son altı yedi yıldır ekşi maya yaptığını ama asla kendi tahılını öğütmediğini söyleyen Grescoe, kavılcasını ve metate'sini (üç ayaklı el değirmeni) alıp, Montreal'de bulunan "Baker on the Go"nun sahibi Marc-André Cye'ye gitmiş.
10. Marc-André bu projeden gerçekten etkilenmiş. Tahılları daha önce mekanik olarak öğütmüş, ama ilk defa el değirmeninde öğüteceğini söylemiş.
11. İşte metate üzerinde bileme taşı (veya “mano”) ile ilk öğütüşler. Buğday yerine mısırın üzerinde yuvarlanması için açıkça tasarlanmış olduğunu görebilirsiniz:
12. Grescoe bazalttaki gözeneklerin çok büyük olduğunu, ancak çabucak unla dolduklarını ve daha pürüzsüz bir yüzey sağladığını fark etmiş. Marc, öğütülen unların içerisinde küçük taş parçaları bulduğunu söylemiş, muhtemelen Eski Mısır insanlarının dişleri bu nedenle mikro aşınmalara sahipti.
13. Marc'tan öğrendiği tekniği evde kavılca buğdayı öğütmek için uygulamaya geçen Grescoe, 4 çay kaşığı unun 20 grama tekabul ettiğini ve un haline gelmesinin 7 dakika sürdüğünü belirtmiş:
14. İleri geri hareketlerle yapılan bu öğütme tekniğinin oldukça sezgisel olduğunu belirten Grescoe, öğütme işlemini yere koyduğunda, diz çöktüğünde ve tüm ağırlığını bu taşa verdiğinde daha iyi çalıştığını fark etmiş.
15. Saatte ortalama 120 gram un elde edebildiğini gören Grescoe, sırtının günlerce ağrıdığını, kollarının spazm geçirdiğini, avuçlarında bol bol kabarcıklar çıktığını da söylemeden geçmemiş! Ekmek yapmanın zaman alıcı ve yorucu olduğunu belirtmiş.
16. “Günlük ekmek” yapımına yetecek kadar öğütmek iki seansta toplam dört saatini almış ve unun odunsu, kompleks ve cevizli harika bir kokuya sahip olduğunu söylemiş.
17. Mısır'da tahıl öğütmek cinsiyetçi bir faaliyetmiş gibi duruyor çünkü bulunan insan iskeletlerdeki aşınma ve yıpranma, orantısız bir şekilde kadınların bu işi üstlendiğini gösteriyor. Eşitlikçi Çatalhöyük'te ise kadınların ve erkeklerin bu işi ortaklaşa yaptıkları öne sürülüyor.
18. Çatalhöyük'te kazı yapan arkeobotanikçilere göre ekmekler mayasızdı. Ekşi mayalı ekmeğin başlangıcı bu topraklarda olmasa da, hamur ortamdaki doğal mayalarla karışması için birkaç saat dışarıda bırakılmış olabilir. Grescoe, unu suyla karıştırmış, hiç yağ eklememiş, Çatalhöyük'te tuz deposu bulunmamış olsa da etrafta doğal tuz bulunduğu için de biraz tuz eklemiş.
19. Arkeologların Çatalhöyük'te bolca buldukları şeylerden biri ise yabani hardal taneleriydi. Descurainia sophia olarak isimlendirilen bu bitki, İran mutfağında Khak-shir olarak bilinir. Bir İran süpermarketinde istediği hardal tohumlarına ulaşan Grescoe, hardaldan daha ferah bir tada sahip olan bu tohumları satın almış. Karışıma bir avuç yabani hardal tanelerini de eklemiş. Bir gecede hamur hafifçe şişip, ıslak ve yapışkan haline gelmiş.
20. Mayalanan bu ekmeği nasıl pişireceği sorusuna cevap ararken, bir arkeobotanistin yaptığı gibi, kilden kendi Neolitik fırınını (odun fırını) yapmayı düşünmüş...
21. Ama bunun yerine yoğurduğu antik ekmeği pişirmek için Montreal'in dışında bulunan bir Türk restoranı olan Bika'ya gitmiş!
22. Şef Fisun Ercan, İzmir yakınlarındaki bir köyde, kendi ekmeklerini kendileri yapan bir ailede büyümüş. Eşi Tulga ile Grescoe'yu büyük bir memnuniyetle karşılamışlar.
23. Restoranı Bika'da, Çatalhöyük'teki fırınlardan da büyük bir kil duvarlı fırına sahip olan Fisun Şef, sabah 7:30'da dişbudak ağaçlarının kütüklerini kullanarak ateşi yakmış.
24. Fisun Şef, tıpkı Türkiye'deki köyünde yaptığı gibi hamuru açıp pide ekmeği şeklinde kesmiş. Aynı zamanda ekmeklik buğday ile yabani hardal tohumu olan ve olmayan versiyonlarını da yapmışlar.
25. Ve ekmekleri fırınlamışlar. Sağdaki ekmek kavılca buğdayından olan versiyonu, ekmeklik buğday versiyonundan daha fazla şişmiş. Muhtemelen Çatalhöyük'te bu ekmek hamurlarını duvarlara yapıştırıyorlar ve pişince ekmekler kendiliğinden yere düşüyorlardı.
26. Ekmek fırından çıkıyor...
27. Ve işte beklenen an: Ekmeği tadıyorlar ve anlaşılacağı üzere çok beğeniyorlar ve pişirdikleri yassı ekmeğin çok fazla kepekli olsa da tadının cevizli ve odunsu olduğunu belirtmişler.
28. Aralarında en iyisinin ise yabani hardalla yapılan ekmeğin olduğunu belirtmişler. Hafif bir gevrekliğe ve aynı zamanda hafif bir hardal aromasına sahip olan bu ekmeğe bayılmışlar!
29. Hatta bu ekmekleri zeytinyağı, zahter ve beyaz peynirle bir güzel yemişler...
30. Fırından çıkarıldıktan sonra hızlıca tüketilmesi gerekilen bu ekmek, soğudukça sertleşiyordu. Yenmeyecek kadar sertleşen bu ekmeği Grescoe ısıtsa da aynı tada sahip olmadığını belirtmiş.
31. Taras Grescoe, 2023'te Greystone tarafından basılacak olan kitabı "The Lost Supper"da bu tür antik lezzetteki maceralarımdan daha fazlasının geleceğinin de müjdesini vermiş!
Son olarak: El değirmeninde kavılca buğdayı öğütme işini oğullarıyla birlikte yapmış 😍
Ellerine sağlık Taras Grescoe! Diğer içeriklerimize de göz atabilirsiniz:
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
süper bir şey ya.. biz nelerle uğraşıyoruz...
ilginç bir araştırma olmuş ama tadının güzel olduğunu hiç sanmıyorum. Kandırmayın kendinizi Grescoe bey asdfg
Etkileyici. Tadını merak ettim.