İş güvenliği uzmanı olmak zorlaşıyor
Havadan İş Güvenliği Uzmanı Olma Dönemine Son: İş Güvenliği Uzmanı Olabilmek İçin Çalışmak Şart
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından, İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptaline ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun, kimlerin iş güvenliği uzmanı olabileceğine ilişkin düzenlemeler içeren 3 üncü maddesi hükmünün Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin Danıştay'a açılan dava sonucunda, Danıştay Onuncu Dairesi, iş güvenliği uzmanlığı mesleğinin geleceğine yönelik oldukça önemli ve üzerinde tartışılması gereken bir karar vermiştir. Kararda dikkat çekici iki husus bulunmaktadır:
Havadan İş Güvenliği Uzmanı Olma Dönemine Son: İş Güvenliği Uzmanı Olabilmek İçin Çalışmak Şart
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunuyla birlikte işyerleri az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak sınıflandırılmış ve bu işyerlerine sırasıyla (C), (B) ve (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip uzman çalıştırma zorunluluğu getirilmiştir. İş güvenliği uzmanlarından; (C) sınıfı belgeye sahip olanlara yalnızca az tehlikeli sınıfta, (B) sınıfı belgeye sahip olanlara az tehlikeli ve tehlikeli sınıflarda, (A) sınıfı belgeye sahip olanlara ise bütün tehlike sınıflarında yer alan işyerlerinde çalışabilme hakkı tanınmıştır.
İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmeliğin geçici 2 nci maddesine, 11.10.2013 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu olan Yönetmelikle yapılan ekle birlikte;
(C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlardan; başvurdukları tarihte adlarına 1500 gün prim ödenenlere, (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına,
Başvurdukları tarihte adlarına 3000 gün prim ödenenlere, (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına,
(B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlardan başvurdukları tarihte adlarına 1800 gün prim ödenenlere ise, (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına,
girme kakkı tanınmıştır.
Yani, sınava girerek (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi alan ve adına her ne şekilde olursa olsun 3000 gün prim ödenmiş olanlar (iş güvenliği uzmanı olarak çalışma şartı aranmaksızın), (A) sınıfı belge alabilmek için sınava girebilme hakkı kazanmış ve bu sayede hiç iş güvenliği uzmanlığı deneyimi olmayanlar bir anda çok tehlikeli işyerlerinde uzman olarak görev yapabilme imkanı elde etmiştir.
Oysa aynı Yönetmelikte, (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olabilmek için, (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az dört yıl; (B) sınıfı iş güvenliği uzmanı olabilmek için ise (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesiyle en az üç yıl fiilen çalışmış olmak şartı aranmaktadır.
Danıştay son derece yerinde bir kararla, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanların, üst sınıfa geçiş sınavına girebilmeleri için aranan Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) ödenmiş prim gün sayısının herhangi bir çalışma alanına değil, iş sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin olması gerektiğine hükmederek, geçici 2 nci maddeyle ilgili yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.
İş güvenliği uzmanları, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesindeki ihmallerinden dolayı, hizmet sundukları işverene karşı hukuki ve mali anlamda sorumlukları bulunmaktadır. Bunun yanında, çalışanın ölümü veya maluliyetiyle sonuçlanacak şekilde vücut bütünlüğünün bozulmasına neden olan iş kazasının meydana gelmesinde ihmali tespit edilen iş güvenliği uzmanının cezai yönden sorumluluğu da doğmakta ve yetki belgesi askıya alınmaktadır.
İş güvenliği uzmanlarının sorumlulukları bu denli ağır olmasına rağmen, hiçbir mesleki tecrübe ve deneyime sahip olmayan iş güvenliği uzmanlarının, tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde çalışmalarına imkan tanımak kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.
Diğer taraftan Danıştay, hiçbir mesleki tecrübe ve deneyime sahip olmadan (A) ve (B) sınıfı iş güvenliği uzmanı olmaya dur derken, (C) sınıfı iş güvenliği uzmanları için benzer durum hala devam etmektedir. Sadece 180 saat teorik ve 40 saat uygulamalı bir eğitim sonrasında, yapılacak sınavda başarılı olmak, (C) sınıfı iş güvenliği uzmanı olarak işyerlerinde çalışmak için yeterli görülmektedir. Hiçbir mesleki deneyime sahip olmadan uzman olanlardan da, işyerlerinde oluşacak iş kazalarını önlemeleri beklenmekte ve bunu sağlayamamaları halinde oluşacak iş kazalarından uzmanlar sorumlu tutulmaktadır.
Sosyal Bilimler İş Sağlığı ve Güvenliğinden Anlamaz: Sadece Mühendis, Mimar ya da Teknik Elemanlar İş Güvenliği Uzmanı Olabilir
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde, doğrudan Bakanlığa bağlı olarak görev yapan iş müfettişleri ve Bakanlığın ilgili kuruluşu olan SGK'ya bağlı olarak görev yapan SGK müfettişleri olmak üzere iki grup müfettiş bulunmaktadır. Bakanlık bünyesinde görev yapan iş müfettişleri de kendi içerisinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetim yetkisine sahip teknik iş müfettişleri ve işin yürütümü yönünden denetim yetkisine sahip sosyal iş müfettişleri olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun yürürlüğe girdiği dönemde, sadece mühendis, mimar ve teknik elemanlar ile iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetim yetkisine sahip teknik iş müfettişlerinin iş güvenliği uzmanı olarak görev yapabileceğine yönelik düzenlemeler bulunurken, sonradan Kanunda yapılan değişiklikle sosyal iş müfettişlerine ve SGK müfettişlerine de iş güvenliği uzmanı olabilme imkanı tanınmıştır. Teknik iş müfettişleri, ağırlıklı olarak üniversitelerin mühendislik bölümünden mezun kimselerden oluşmaktadır. Sosyal iş müfettişleri ve SGK müfettişleri ise; hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, idari bilimler ve işletme gibi sosyal bilimler alanında eğitim veren yükseköğretim programlarından mezun olanların katılabildikleri yarışma sınavı sonucuna göre müfettiş yardımcısı olarak işe başlayanlar ile yeterlilik sınavı sonrasında müfettişliğe atananlardan oluşmaktadır.
Danıştay, 6331 sayılı Kanunda yer alan Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında çalışma hayatını denetleyen müfettişlerin (Sosyal iş müfettişi ve SGK müfettişi) iş güvenliği uzmanı olabilmesine imkan sağlayan düzenlemenin, Anayasanın hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı ve çalışma barışını bozucu nitelikte olduğunu savunarak, iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
Ancak, Danıştay söz konusu kararda; iş güvenliği uzmanlığının teknik bilgi gerektiren mesleki bir faaliyet olduğuna ve bu işin sadece mühendis, mimar ve teknik elemanlarca yapılabileceğine hükmederek, sadece sosyal iş müfettişleri ve SGK müfettişlerinin değil, aynı zamanda hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, idari bilimler, işletme gibi sosyal bilimler alanında eğitim veren yükseköğretim programlarından mezun olan hiç kimsenin iş güvenliği uzmanı olmaması gerektiğini de dolaylı bir biçimde savunmaktadır.
İş güvenliği uzmanlığının teknik yönleri ağır basan bir mesleki faaliyet olduğu doğrudur. Ancak, sosyal bilimlerin iş sağlığı ve güvenliği alanına bu kadar uzak olduğunu ve dolayısıyla da hiçbir katkı sunamayacağını düşünmek ne derece doğrudur? Türkiye'de iş sağlığı ve güvenliğinin yeterince gelişememiş olmasının en önemli nedenlerinden biri de konunun sadece teknik bir bakış açısıyla ele alınması değil midir?
Peki, sosyal bilimleri bir kenara bırakalım. İş güvenliğinden sadece mühendis, mimar ya da teknik eleman olan iş güvenliği uzmanlarının anlayabileceği savunulacaksa, işyerinde oluşacak bir iş kazasından mühendis, mimar ya da teknik eleman olmayan ve aynı zamanda iş güvenliği uzmanlığı belgesi de bulunmayan bir işveren nasıl sorumlu tutulacak?
Sonuç ve Öneri
Türkiye'de iş güvenliği uzmanlığı iş olarak değil, ek iş olarak görülmektedir. Danıştay tarafından verilen karar, iş güvenliği uzmanlığının artık meslek olarak görülmesi gerektiği bakımından oldukça önemlidir.
Danıştay, hiçbir mesleki tecrübe ve deneyime sahip olmayanların bir anda sınavla (A) ve (B) sınıfı iş güvenliği uzmanı olmasına dur demiştir. Bu doğrultuda, (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavına girerek başarılı olanlara da hemen uzmanlık payesi verilmemeli, sınav sonrasında iş güvenliği uzmanı adayı olarak belirli bir süre staj yapmalarının sağlanması gerekmektedir. Şu iş bilmeden işin uzmanı olma hastalığından artık kurtulmamız lazım.
Türkiye'de kurulmak istenen yeni iş sağlığı ve güvenliği anlayışının en önemli taşlarından birisi iş güvenliği uzmanlığı faaliyetidir. İş güvenliği uzmanlığı mesleğinin sadece mühendis, mimar ve teknik elemanlarca yapılabileceğini savunmak, iş sağlığı ve güvenliği alanıyla sosyal bilimlerin ilişkisini koparmak anlamına gelmektedir. Bu anlayışın muhtemel sonuçları üzerinde yeniden düşünülmesi ve tartışılması gerekmektedir.
Malesef Türkiye'de kurulmak istenen yeni iş sağlığı ve güvenliği sistemi, çalışma barışını sağlamaktan giderek uzaklaşarak, çalışma barışını ve ekonomiyi hızla tehdit eden bir yapıya doğru dönüşmektedir. İş güvenliği uzmanlığı mesleği, yeni sistem içerisinde etkin bir biçimde konumlandırılamamıştır. Umarım bu Danıştay kararı, iş sağlığı ve güvenliği alanında ivedilikle yapılması gereken reformların habercisi olur. Aksi halde, ülke olarak telafisi güç ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz.