Hollywood'un Mr. Dracula'sı: Bela Lugosi'nin Şaşırtan Hayat Hikâyesi
Bela Lugosi, 20 Ekim 1882’de Macaristan’ın Lugos kentinde doğdu. Tiyatro da dahil olmak üzere birçok işte çalıştı. 1921’de ABD’ye göç etti ve Drakula’nın Broadway versiyonunda rol aldı. 1931’de oyunun sinemaya uyarlanması ile ülke çapında bir üne ulaştı. Yıllar geçtikçe servetini ve şöhretini kaybetse de hayranları onu her zaman dişlerinden akan kan damlalarıyla hatırlamaya devam edecek.
Bugün sizlerle Bela Lugosi'nin inişli çıkışlı ve sürprizlerle dolu hayat hikayesini paylaşacağız.
Lugosi, Lugos’daki bir okulda okuma yazma öğrendikten sonra 11 yaşındayken Macar Devlet Gymnasiumu’na başladı. Ancak Lugosi, Devlet Gymnnasiumu’nun sıkı disiplini ve işleyişinden nefret ederek bir yıl sonra okuldan ayrıldı ve evden kaçtı.
Lugosi, Resita’dan ayrılarak 1898’de okula geri döndü, ama dört ay sonra tekrar ayrıldı ve bir demiryolu işçisi olarak çalışmaya başladı. Kısa süre sonra, kız kardeşi Vilma’nın kocası Lugosi’yi sürekli seyahat eden bir tiyatro kumpanyasının korosuna yerleştirmeyi başardı.
Lugosi, tiyatro eğitimi almamış olmasına rağmen büyük bir çabay göstererek, koronun arka sıralarından hızla başrollere yükseldi ve kumpanyayla birlikte tüm Macaristan’ı dolaştı. 1900’lü yılların başında Shakespeare oyunculuğu dalında Macaristan Sahne Sanatları Akademisi’ne kabul edildi.
Yirminci yüz yılın ilk yıllarında doğduğu yerin adı olan “Lugosi” ismini benimsedi ve Shakespeare klasiklerinde, Romeo ve Juliet, Hamlet, III. Richard gibi tanınmış oyunlardaki en büyük erkek rolleri üstlendi.
Haziran 1914’te oldukça vatansever bir Macar olan Lugosi, oyunculuk kariyerine I. Dünya Savaşı’nda Rusya’ya karşı savaşmak için ara verdi. 1916’da sağlık sorunları nedeniyle ordudan ayrılan Lugosi, Ulusal Tiyatroya döndü ve “Tutku” isimli oyunda İsa Mesih olarak çok beğenilen performanslar sergiledi. Sonraki birkaç yıl içinde Lugosi yavaş yavaş Macaristan’ın hızla büyüyen sessiz film sektörüne geçiş yaptı.
1919 yılında ülkede Macar Sovyeti’nin iktidara gelmesiyle kendisini bir anda “istenmeyen adam” durumunda buldu.
Lugosi, 1919’da Viyana’ya kaçtı; iddialara göre bir el arabasında saman yığınının içinde kaçmıştı. Oradan Berlin’e gitti ve Alman sinema sektöründe çalışmaya başladı. 1920'ye kadar birçok farklı Alman filminde rol aldı.
Daha sonra ABD’ye göç etmeye karar verdi. 4 Aralık 1920’de New Orleans'a gitmek üzere yola koyuldu. Buradan New York’a gitti. Lugosi, sonraki yıllarda birçok Macar oyununda aktör ve yönetmen olarak New York’taki Macar tiyatrosunda çalıştı. Çok iyi bir ingilizcesi olmamasına rağmen 1922 yılında “Red Poppy” adlı bir filmi seslendirdi. Amerika’daki ilk film çıkışını “Silent Command” (1923) ile yaptı ve daha sonra “The Midnight Girl” adlı filmde (1925) rol aldı.
1927’de Lugosi, Bram Stoker’ın “Drakula” adlı romanından esinlenilen bir tiyatro oyununda rol aldı. Lugosi’nin oynadığı Drakula rolü daha önceki canlandırmalarından farklıydı. Yakışıklı, esrarengiz ve çekici bir adam olan Lugosi’nin Drakula’sı, 1928 ve 1929 yıllarında büyük bir hayranlıkla izlendi.
Universal film şirketi, sinemanın git gide popülerleşmesiyle Lugosi’nin oynadığı Drakula’nın sinema uyarlamasını yapmaya karar verdi. Ancak şirket ilk başlarda rolü bir başka oyuncunun oynamasında ısrar etti. Ne var ki, Lugosi’nin şahsında vücut bulan Drakula karakteri için hangi oyuncu tiradlar okursa okusun, hiçbiri Lugosi’nin yarattığı etkiyi yaratamıyordu. 1931 tarihinde çekilen film, sinema tarihine geçen uyarlamalardan birisi oldu. Sonraki yıllarda sayısız oyuncu Drakula’yı tekrar canlandırmış olsa da vampirlere meraklı olan izleyiciler, Lugosi’yi adeta tanrısal bir oyuncu olarak görmeye devam edecekti.
1930’lu yıllarda birçok karakteri canlandıran Lugosi, “Morgue Sokağı” (1932), “Beyaz Zombi” (1932), “International House” (1933), “Kuzgun” (1934), “Drakula’nın Kızı” (1936) ve “Frankenstein’ın Oğlu” (1939) gibi yapımlarda rol aldı. Lugosi’nin 1930’lardaki çalışmaları, onu korku türünün ilk büyük yıldızlarından biri haline getirdi.
1940’lı yıllarda artık korku filmlerinin izleyicisi azalmaya başlamıştı. Çeşitli korku-komedi ve parodi filmlerinde rol alan Lugosi, kendisine başka tür yapımlardan teklif gelmemesine içerliyordu. Lugosi, Universal şirketinin acımasız tazminat sistemi ve kendisinin dikkatsiz harcamaları nedeniyle artık borç batağında yüzüyordu.
1955 yılında Bela Lugosi acınası bir hale gelmişti. Bir zamanlar kadınların yüreğini hoplatan yakışıklı Macar vampir, kariyerinin son zamanlarında inanılmaz bir yıkıma uğramıştı.
Bu dönem içerisinde uyuşturucu alışkanlığına tutuldu. 1955 yılı Nisan ayının sonlarına doğru dördüncü karısından boşanmış ve yakınlarını yitirmiş olan 72 yaşındaki oyuncu, Los Angeles Devlet Hastanesi’nde bir koğuşa yatırıldı. Hastanede kaldığı süre zarfında sahnelere geri dönüşünü planladı.
1956 yılında Lugosi, “Plan 9 From Outer Space” adlı bir bilim kurgu-gerilim filmi üzerine çalışmaya başladı. Ancak, 16 Ağustos 1956’da çekilmeye başlanan film tamamlanamadan, 73 yaşındayken hayatını kaybetti.
Lugosi’nin ölümüne rağmen, yönetmen Ed Wood’un eşinin psikolojik danışmanının Lugosi’nin görevini devralmasıyla film tamamlandı. Sinema tarihin en kötü yönetmenlerinden biri olarak anılan Ed Wood’un yönettiği film, eleştirmenler tarafından tüm zamanların en kötü filmlerinden birisi olarak seçildi.
Bela Lugosi ölmüş olsa da, sinemaya bıraktığı mirası tam anlamıyla ölümsüz bir hale geldi. Kızı Luna’nın “Vampirin İzi” (1935) filminde gerçekleştirdiği uyurgezer sahnesi yıllar boyunca genç kadınların ilgisini çekti.
Çocuklar için üretilen çizgi filmlerden, en gürültülü Heavy-Metal gruplarına dek Lugosi’nin yarattığı karakterin etkileri yaşanmaya devam ediyor. Asla unutulmayacağı da kesin...
Yorum Yazın
Kendisinden sonra bu ekolü devam ettiren Christopher LEE olmuştur.