Harry Potter Filmlerinin Tam Bir Hayal Kırıklığı Olduğunun 12 Göstergesi
JK Rowlig'i Dünyanın en zengin kadını halini getiren Harry Potter dünya üzerindeki milyonlarca insana da yaşamak isteyecekleri muhteşem bir dünya sundu. Fantastik edebiyatın en büyük fenomenlerinden biri elbette beyaz perdeye de yansıdı, 7 kitaplık muhteşem serinin yanına 8 filmlik oldukça ses getiren bir de DVD arşivi hazırlamamıza neden oldu.
Ancak bu filmlerin hiçbir zaman tatmin edemediği bir grup var. Harry Potter'la kitaplar vesilesiyle tanışmış olan kişilerin geneline göre 4 yönetmenin elinden geçen film serisi büyük bir hayal kırıklığı. Haklılar mı? Kesinlikle. Peki bunun nedenleri neler?
1. Quidditch
2. Dursley Ailesi
Belki ilk filmlerde epey göründüler ama Mike Newell ve David Yates'ten çok çekti Dursley ailesi. Ateş Kadehi, Melez Prens ve Ölüm Yadigarları'nda önemli (Ve eğlenceli) Dursley kısımları olmasına rağmen Dursley karakterleri bulunmuyor. Dudley'nin uzayan dili, Dumbledore'un Dursleylerle 16 yıllık geçmiş üzerine yaptığı önemli konuşma, Harry ve Dudley'nin vedalaşmasını ne yazık ki beyaz perdede göremedik. Bunların bir kısmı çekilip, daha sonra filmden çıkartılan kısımlardı. N'olursa olsun JK Rowling'in yarattığı sihirli dünyayla bizim dünyamız arasında köprü kurduğu yer olan Privet Drive 4 Numaranın bu kadar önemsenmemesi hiç hoş değil.
3. Yer Almayan Karakterler ve Olaylar
Quidditch ve Dursley Ailesi az bulunuyor olabilir ama bir de hiç bulunmayanlar, hiç yaşanmayanlar var. Ateş Kadehi'nde epey büyük yer işgal eden Sihirli Sporlar Dairesi Başkanı Ludo Bagman gibi. Paralel olarak Harry'nin, Fred ve George'un açtığı Weasley Büyücü Şakaları dükkanının sponsoru olması var. Fred ve George, serinin eğlence damarlarıydı (Hatta JK Rowling, Fred'in ölümünü eğlencenin ölmesi olarak açıklar) ama bunun Harry'le olan bağını neredeyse hiç göremedik filmlerde. Eğlence dmeişken ilk film için planıp sonradan vazgeçilen Hortlak Peeves karakteri de çok hoş durabilirdi, özellikle Zümrüdüanka Yoldaşlığı için.
Ateş Kadehi'nin sonundaki Fudge-Dumbledore restleşmesini göstermemek neredeyse bütün Zümrüdüanka Yoldaşlığı hikayesini boş bir temele bağlıyor. Fleur Delacour'un damdan düşer gibi Bill Weasley'le evlendirilmesi, Fleur-Molly Weasley çekişmesinin hiç gösterilmemesi bunun yanında büyük bir olay gibi görülmüyor olabilir. Tabii büyücü toplumundaki aile yapısının nasıl olduuna dair izler görmek istemiyorsanız. Ama Harry'nin ev cini Kreacher'ın efendisi oluşundan hiç bahsedilmemesi kilit bir noktanın atlanmasından başka bir şey değildir.
4.
Dünyanın en büyük büyücüsünü mağlup etmeyi başaran tek kişi Draco Malfoy değil. Dumbledore da Mike Newell ve David Yates'ten çok çekti. Ateş Kadehi'nden başlayarak beyaz perdede görünen Dumbledore'la JK Rowling'in yarattığının arasındaki muazzam fark artık epey geyik konusu oldu bile. Kitaplarda okuduğumuz, Harry'nin ergenlik krizleri dahilinde haykırdığı durumlarda bile sükunetle yanıt veren, bilge adamın Harry'i ne zaman döveceğini beklerken buluyoruz kendimizi filmleri izlerken.
Asıl sıkıntı karakterin tuhaf yansıtılışı değil. Albus Dumbledore'un, Lord Voldemort'la adeta bir satranç oynadığı, kalan bütün karakterlerin onların taşları olduğunu kitapları okuyan herkes kabul edecektir. Dumbledore da kendi ölümü ve sonrası da dahil olmak üzere planlamış, Harry Potter'ı da veziri olarak kullanıp sonunda oyunu kazanmayı başarmıştı ancak bunu filmlerde hiç göremedik. Dumbledore ve Voldemort arasında bize verilen tek şey onların büyük büyücüler olarak kavga etmesiydi ama onun da nedeni belli (11. maddeye bakın)
İki film halinde uyarlanan Ölüm Yadigarları'nda David Yates'in Dumbledore konusunda iyice çığrından çıktığını görüyoruz. 700 sayfa bile olmayan kitaptan iki film çıkarıp bir de kitapta anlatılan Dumbledore'un geçmişi üzerinden kayarcasına geçmek müthiş bir uyarlama başarısızlığı gerçekten. Keşke azıcık Peter Jackson'a özenseymiş.
5. Melez Prens'in Sonu
Dumbledore demişken onun öldüğü Melez Prens'in sonundan bahsetmemek olmaz. Zaten kitap sonu dışında atroksiyonsuzken, anlatılan önemli detayları bile atlamayı başaran David Yates en büyük hatasını filmin sonunda yaptı. Dumbledore'un cenazesini filme koymayıp izleyicileri salya sümük ağlatma fırsatını kaçran Yates, Harry ve Ginny'nin ayrılışı, (Gerçi çıkmaları da ne kadar verildi ayrı konu) üçlünün Hogwarts'a dönmeme kararı aması gibi önemli olayları da atlayıp bir sonraki filmde bunları damdan düşer gibi önümüze koydu. İşin mantık kısmı bir yana, zaten mahvedilen Dumbledore karakterine veda etmemize bile izin verilmedi.
6. Mantık Hataları
JK Rowling kuralları ve sınırları olan, gerçek bir dünya yaratmaya uğraşadursun yönetmenlerin buna pek niyeti yok gibiydi. Korkunç hatalarla resmedilen Hogwarts arazisi birçok mantık hatasını da beraberinde getirdi. Serinin belki de en felaket filmi Azkaban Tutsağı'nda zaman yolculuğunun bütün kurallarına karşı çıkan üçlünün çoktan kendi geleceklerini görüp akıllarını kaybetmeleri gerekirdi (Bkz. Şahgaga'nın idamını izlemeleri) Harry'nin Ateş Kadehi'nde sadece uçarak ejderha öldürmesinden (Ve bu arada şatonun yarısını yıkmasından) bahsetmiyorum bile. Elinizde kusursuza yakın bir dünya varken bu kadar mantık hatası yapmak gerçekten zor olmalı.
7. Neville Longbottom
Zümrüdüanka Yoldaşlığı'na kadar büyük bir sorun yoktu Neville konusunda. Neville cesurdu, içinde bir cevher de vardı ama saf ve sakar bir çocuktu. Bitkibilim dışındaki derslerde başarılı sayılmazdı. Harry'nin ders verdiği Dumbledore'un Ordusu'nda gerçek bir düellocu olduğu ortaya çıkmış, ekibin en iyilerinden biri olmuştu. Esrar Dairesi'nde Harry'nin yanında savaştı, Melez Prens'in sonundaki Hogwarts çatışmasında önemli bir rol üstlendi, üçlü okula devam etmezken Hogwarts direnişinin lideri oldu. Öyle ki Ölüm Yiyenler onu Azkaban'a göndermeyi planlıyordu artık. Ne yazık ki filmlerde bunların hepsi es geçildi. Son filmin sonuna geldiğimizde Neville Longbottom hala Ölüm Yiyenler'in dalga geçtiği çocuk olarak resmediliyordu. Bu kadar büyük bir gelişimi atlamak hiç olmadı.
8. Mahvedilen Ron Weasley
Neville'in gelişimini atlamak suçsa, Ron'unkini atlamak müebbet hapse tekabül ediyor. Serinin en içine edilen karakteri oldu Ron. JK Rowling, seri boyunca Ron'un -kendisi tersini düşünse de- sıradan birinden alabildiğine farklı olduğunu anlatmaya çalıştı. Ama Azkaban Tutsağı'ndan itibaren gösterilen Ron'un tek özelliği Harry ve Hermione'nin en yakın arkadaşı olmasıydı.
Harry'i kurtarmak için babasının arabasını çalan, Gryffindor'a şans iksiri olsa olmasa Quidditch Kupası kazandıran, Şahgaga idam edilmesin diye canını dişine takan, dünya üzerindeki en iyi satranç oynayan adamdan; sırf kardeşiyle çıkıyor diye Harry'den uzak duran adama geçiş gerçekten müebbet hapislik bir suç. Seri boyunca kişisel gelişimini en sancılı yaşayan adam o kadar basit görünüyor ki sadece filmleri izleyenler 'Neden Ron esas kızla beraber oluyor' diye sorabiliyor.
9. Anlatılmayan Voldemort
Tamam, kitaplarda da Voldemort'un üzerine ne kadar düşüldüğünü tartışabiliriz ancak filmler için bu konu tartışmaya kapalı. Sadece filmleri izleyen biri için Voldemort öylece, kötü olarak varolmuş biri. Onun bir zamanlar Hogwarts'ın en gözde öğrencisi olduğu, neden kötü yola sapmayı tercih ettiği, Hortkuluklar ve ölümle ilişkisinin altında yatan sebepler, Hogwarts'la arasındaki ilişki, Harry'le arasındaki benzerlik... Harry Potter'ı bir film serisi olarak takip edenler hangisini biliyor.
Sanki Gargamel'in Şirine'yi yaratması gibi biri kötülük yapsın diye yaratmış gibi gördüğümüz Voldemort'a karşı aslında Harry'nin bile bir an acıma duyduğunu görüyoruz halbuki. Özellikle sıfır atraksiyonlu Melez Prens'te kitabın yarısı Voldemort'un geçmişini aydınlatmaya ayrılmışken film bu konuda dev bir hayal kırıklığı.
10. Hatasız Kahraman Harry Potter
Okyucu kitlesiyle birlikte büyüyen Harry'nin bu kadar sevilmesinin en büyük sebebi bir insan olmasıydı. 11 yaşında tanıştığımız bir çocuk olarak büyüyor ve öğreniyordu. Hem de zor yolda öğreniyordu, hata yaparak. Hatta aptallıklar yaparak. Bu aptallıkların en kötü sonuçlananlarındaysa Sirius ve Dobby'nin ölümünü yaşadık. Halbuki filmlerde Sirius'un ölümünün Harry'nin bariz aptallığı olmasının üzerinde kayarcasına geçilirken Dobby'yi ölüme götüren olaylar zincirini başlatan Harry salaklığı hiç gösterilmiyor bile. Süper kahraman hikayesi görmek istesek çizgi roman okurduk. Gerçi onlar da bile kahramanlar hata yapabiliyorlar ya neyse.
11. Diyalog Yerine Işıkların Tercih Edilmesi
Özellikle David Yates'in yönetmen koltuğuna oturmasıyla birlikte ortaya çıkan bir sorun bu. Kitapların en aydınlatıcı kısımları olan finaldeki Dumbledore-Harry konuşmalarına bu kadar az yer verilmesi o kadar kötü ki. Bir önceki adımı özetleyip, bir sonraki adımı tarif eden o konuşmaların öneminin yönetmen tarafından hiç anlaşılmaması filmlerin en büyük sorunlarından biri.
Sadece Dumbledore-Harry konuşmaları da değil. Özellikle Ölüm Yadigarları'nın sonunda sayfalarca konuşan, bütün seriyi açıklığa kavuşturan, Harry ve Voldemort'un filmde sadece ışınlar yollaması o kadar saçma ki o kadar olur yani. Hani neredeyse Harry'nin Voldemort'u öldürebilmesinin sebebini sihirde daha iyi olması sanacağız.
12. Macera Filmi Kurgusu
Bütün bunların toplanma noktası bu. Birinin gerçekten Harry Potter'a bağlanması için illa Harry'nin maceralarına ihtiyacı yok. JK Rowling'in yarattığı muazzam dünya herkesi bir şekilde içine alabilirdi. Bu müthiş dünyayı tasvir etmektense macera filmi yaratmayı deneyen yönetmenler bütün serinin katili oldu. Dünyayı aktarmaya çalışmayıp, detayları atlayınca ortaya çıkan koca boşluklar da ortaya çıkan macera filmlerinin aman aman bir şeye benzememesine neden oldu.
Yanlış anlaşılma olmasın. Dünyanın her yerindeki Harry Potter hayranları, elbette filmleri de tekrar tekrar izliyorlar. Çünkü filmler de o dünyanın bir parçası. En az sevilesi parçaları olsa da bir parçası oldukları için değerliler. Zaten bu yüzden yarattıkları hayal kırıklığı da bu kadar büyük olabiliyor.