Goldman-Tuck Teorisi ile 'Bir Oy Neyi Değiştirir' Desek de Oy Vermeye Mecbur Olduğumuzu Anlatıyoruz!
Oy vermesek ne değişir? Ve bu soruyu ısrarla sormamıza rağmen neden oy vermeyi sürdürüyoruz?
Aklınıza gelen tahminleri bir kenara bırakın, ilkin bu sorunun felsefi yanıtı için bize kulak verin.
Milyonlarca kişinin katılacağı seçimlerden önce hepimiz bir an düşündük, biz oy atmasak ne olurdu?
Bu soruyu sorduktan sonra kendi etkimizi biraz daha hissedebilmek için çevremizdekileri ikna etme yoluna ve 'Ben 10 kişiyi ikna etsem, onlar da çevrelerini ikna etse' formülüne sarılırız. Ya da bu tip bir aktivizmin kenarında durarak sadece kararımızı duyurabilmek için sesimizi yükseltiriz.
Belki de hiçbir şey yapmayız.
Aslında hangi mantıktan ilerlersek ilerleyelim milyonlarca insanın oyu arasında bir oyun kıymetini anlamakta yine de zorlanırız.
Ekonomist Anthony Downs etkimizin böylesine az olduğu seçimlerde bizi oy vermekten caydıracak güdünün aslında oyumuzun ülke kaderine olan etkisiyle değil, daha ziyade o sürede yapabileceğimiz diğer şeylerin 'örtük' baskısıyla ortaya çıktığını anlatıyor.
'Hiçbir işe yaramayacak bir oy vermektense günlerdir uykusuzum, biraz uyurum...'
Şimdi gelelim asıl konuya, oylarına dair az da olsa inanç besleyenlerin düşüncelerine.
Sahip olunan eleştirel hisler, bu hisleri toplumsal dayanışma çerçevesinde alevlendirme güdüsü ve en önemlisi hiçbir şey yapmamış olmanın pişmanlığına kapılmamak için oy veririz.
Bizim adayımız kazansın ya da kazanmasın, kendimize yüklediğimiz sorumluluk ağır basar.
Alvin Goldman, oy vermek yerine gerçekleştirmeyi düşündüğümüz şeylerin de aslında hayatımıza etkisinin kısıtlı olduğunu söylüyor.
Yani iyi bir film izlemek, uykusuzluğu gidermek için birkaç saat daha uyumak ömrümüzün öyle küçük bir parçasında değişiklik yaratır ki seçimlerde kullanacağımız bir oy belki hiçbir etki yaratmaz ama belki de çok daha büyük bir etkiyi, onun deyimiyle 'nedensellik etkisini' doğurabilir.
Hatta bu olasılığı temellendiren bir teoriyi meslektaşı Richard Tuck'la kafa kafaya verip Goldman-Tuck Teorisi adıyla insanlığa sundu.
Teorilerini birden fazla senaryoyla inceleyelim.
Örneğin bir seçim gerçekleştirildi ve oylar iki aday arasında yarı yarıya paylaşıldı, bu durumda siz oyunuzu B adayına vermişseniz bu zaferin bir parçası olursunuz. Eğer A adayına vermişseniz mağlubiyet yaşanmış fakat siz yine de fikirlerinizi savunabilmek amacıyla görevinizi gerçekleştirmişsinizdir.
Bir başka senaryoya bakalım.
B adayının sağladığı büyük bir oy çoğunluğuna karşı A adayı neredeyse rakibinin beşte biri kadar oy alabilmiş. Burada Goldman-Tuck Teorisi zihinleri parlatmak adına şöyle çalışıyor:
Toplamda 10 oy olduğunu varsayarsak B adayının aldığı 8 oyun aslında yarısı onun kazanmasında belirleyici, sadece bir kısmını toplayamamış olsaydı azametli bir yengi kazanması da öyle kolay olmayacaktı.
Yani, bu görüşe göre kazananı ve kaybedeni belirleyenler tahminimizdeki gibi pek değil.
Goldman-Tuck Teorisi oy vermenin bir görev oluşunu biraz yanlış değerlendirdiğimizden de bahsediyor.
Bir diğer söylenmemiş 'görevler' arasına seçim yapılan yer ya da kurumda olan bitenden asgari düzeyde haberdar olmak bile dahil edilebilir. Sonuç olarak neye göre oyunu kullanacağından tam anlamıyla emin olmayan bir kişinin oyunun nasıl bir etki yaratacağını düşünmeden evvel bu konuya biraz kafa yorması gerekebilir.
Özetle...
Oy verme eylemini kazananı belirleme gücüne indirgemeden daha büyük bir resimle anlamaya çalışırsak kullandığımız tüm oyların kıymeti ortaya çıkacak.
Yorum Yazın
makaracıyı niye kullanıyonuz ya?! herif insanlığa olduğu gibi oy verme kavramına da hakaret!..
Şimdi benim oy verdiğim Belediye Başkanı seçimi kazanacak, iki ay sonra paranoyak sinir krizleri geçiren bir devlet başkanı tarafından görevden alınacak. Mad... Devamını Gör
bu anlatılanlar Türkiye için geçerli değil bence