Burçak Yüce Yazio: Kudüs Aynadır Görene
Aynaları hepimiz biliriz değil mi?
Her gün en az bir kere karşısına geçer, zahiri görüntümüze bakarak kendimize çekidüzen verir, güne öyle hazırlanırız. Yeri gelir görüntümüzden hoşnut olur, zaman zaman da yılların yorgunluğunu taşıyan izlerimiz hüzünlendirir bizleri.
Elbette aynaları sadece kendimizi görmek için kullanmayız. Optik aletlerin içlerinde de mevcuttur mesela. Gözle görülemeyecek küçüklükteki şeyleri incelememize olanak tanıyan mikroskoptaki aynalar, varlığından bihaber olduğumuz mikroskobik canlıları görmemizi sağlar. Veya yansıtmalı teleskoptaki aynalar cisimlerin büyüyen görüntülerinin gözümüze ulaşmasına yardımcı olarak uzayın derinliklerindeki yıldızları, gezegenleri, uyduları bizlere yakın eder.
Peki, aynaların içyapısını, yansıtıcı özelliğini nasıl kazandığını merak ettik mi hiç?
Bir aynanın yolculuğu üzerindeki camın mineralsiz su ile yıkanmasıyla başlar. Çünkü suyun üzerindeki ufacık bir mineral bile camın yüzeyine zarar vererek kalitesini düşürür. Sonra sırlama dediğimiz yöntemle camın arka yüzeyi ilk olarak birinci metal ardından ikinci metal olan gümüşle kaplanır. Sırlanarak yansıtma özelliği kazanan aynalar akabinde fırınlanır ve birkaç aşamanın ardından kesimi yapılarak karşımıza gelir.
Şimdi Kudüs kelam edilirken aynaya ne hacet diyebilirsiniz.
3 yıl önce Kudüs ziyaretim sonrası evime dönüp görünmeyeni görünür kılan aynaya ilk baktığım an karşımda bana bakan kişinin giderken son bir kez aynaya bakan kişiyle aynı siluette olmadığını fark etmiştim.
Değişmiştim sanki; değiştirmişti beni kutsal toprakların havası, suyu, dağı, taşı, toprağı…
Kudüs kendi naif haliyle ruhuma hitap ederek görünmeyeni ortaya çıkarmıştı sanki.
Ya da ben öyle görmek, öyle inanmak istiyordum…
Ziyaretimi çok geciktirmiş olduğumu ne yazık ki ancak oralara vardığımda anladım. Her günümü dolu dolu geçirmek istememdeki telaş sanıyorum biraz da bundan dolayıydı. Tel Aviv hava limanına iner inmez grubumuzla Yafa şehrine varmak üzere yola koyulduk. Vardığımızda önce alabildiğine uzanan bir sahil şeridine yaklaştık. Hz. Yunus peygamberin kavmini terk etme mecburiyetinde kalarak denize açıldığı sahili gördüğümü öğrenmekle hüzünlendim. Gökyüzünün ve denizin birbirine karışan maviliğinde yüzüme esen ılık rüzgârın mis kokusunu içime çekerken balina tarafından yutulan Yunus peygamberin pişmanlıkla Yaradan’dan affını isteyişindeki mahcubiyeti de çektim içime. Her dalga sesinde üzüldüm! Sonra affedilişi geldi aklıma, mutlu oldum bu sefer de. Nihayetinde tövbesi kabul edilmiş, onu yutan balina kendisini sağ salim kıyıya ulaştırmıştı.
Güneş ötelerden göz kırparken bizler devam ettik sırlı yolculuğumuza. Devamında bizi daha nelerin beklediğini bilemeden…
Yafa şehrini gezerken Osmanlı izlerini görmek evimizde hissettirdi. Ecdadımızın geçmişte buraları nasıl sahiplendiğini bıraktıkları eserlerle keşfettik. Şehri daha bir güzelleştiren camileri, çeşmeleri, saat kulelerini gördükçe göğsümüz kabardı. O eserlerle gelecek nesillere, bizlere verdikleri mesajları anlamaya gayret ettik. Her biri Osmanlının yüzyıllar boyu ayakta durabilme nedeniydi sanki. Biz, üzerimize emanet edilen bu mübarek şehre sahip çıktığımızda hayatımızdaki yansımaları da verdiğimiz değer ölçüsünde güzelleşiyordu. Yüzümüzü Kudüs’e döndükçe o da tüm güler yüzüyle, sıcacık selamlıyordu bizi.
Yorum Yazın
O kadar güzel anlatmışsınızki Sizlerlerle birlikte bizde oraları gezmiş olduk.Yüreğinize sağlık 👏🏻👏🏻👏🏻