Bugün Mutlaka Okumanız Gereken 10 Köşe Yazısı
Güneşi Tutmaya Çalışmak | Can Dündar | Cumhuriyet
Aralık güneşi nazlı, ürkek, sönük. Günlerdir çatıdan kafasını uzatıyor. Avlunun 7 metrelik duvarından sarı bir uçurtma gibi aşağı süzülüyor. Avluya insin de kavuşalım diye bekliyorum. Ama hayır, 3 metre kala haince geri çekiliyor.
İnsan güneşe zıplar mı?
Parmak uçlarımla olsun dokunmaya çalışıyorum; ne mümkün. Hızla telleri aşıp telaşla uzaklaşıyor.
Sana kalan, gün boyu ıslıklı, soğuk, bir beyaz ışık yayan, florasan...
Tutukluluğumun 22. gününde ilk kez Silivri dışına çıkarken güneşle buluşmayı, ona dokunup tenimde hissetmeyi hayal ediyordum.
Ama kirli bir kış yağmuru, mendebur bir çehreyle karşıladı beni... Günlerdir çatıda oynaşan kış güneşi, nemrut bulutların ardına saklanmış.
Ama kararlıyım!
Hesap vermeyecek, hesap vermesi gerekenlerden hesap soracağım. Aynı araçtaki gencecik jandarma erine bakıyorum. Hesabını sorduğum şey onun parası, ülkesi, geleceği...
Sur'a, Cizre'ye, Silopi'ye Duyarsızlığın Nedenleri | Ahmet Hakan | Hürriyet
'BİZ burada mücadele verirken neden bize destek olmuyorsunuz' diye soranlara cevap veriyorum:
-Siz sivil halkın arasına girip öz savunma adı altında terör estirirseniz.
-Siz kazdığınız hendeklerle kendi insanlarınıza hayatı zindan ederseniz.
-Siz sivillerin ölmesine neden olan şehir çatışmalarını “mücadele” diye yutturmaya kalkışırsanız.
-Siz neyi hedeflediği bile belli olmayan kör bir terörü harekete geçirirseniz.
-Siz kendi insanlarınızın aç biilaç kalmasına sebep olursanız.
-Siz kendi insanlarınızın evlerini barklarını bırakıp göç etmelerine sebep olursanız.
-Siz kendi kadim değerlerinizin hunharca yakılıp yıkılmasına sebep olursanız...
-Siz beş yüz yıllık camileri bile savaş alanı haline getirirseniz.
-Siz kendi halkınızı çatışmalarda birer sipere dönüştürürseniz...
Batı taraflarından göreceğiniz tek şey “DUYARSIZLIK” olacaktır.
Kürt Paketi | Gülay Göktürk | Akşam
90’lı yıllar boyunca siyasetçilere hep şunu söyledik: PKK ile silahlı mücadeleyi sürdürürken bir yandan da Kürtlerin gasp edilen hakları için reformlar yapın.
Ve hep aynı cevabı aldık: Terörle mücadele sürerken reform yapılamaz. Gerçekte terör sadece bir bahaneydi. Tam tersine, teröre karşı savaşırken bir yandan da Kürtlerin temel haklarını iade etmek birbirini tamamlayan ve birlikte uygulanması gereken politikalardı. Ayak sürümelerinin asıl sebebi resmi devlet politikasında değişiklik yapma cesaretlerinin olmayışıydı. Resmi devlet politikasının baş savunucusu da malum, o zamanki TSK’ydı. Ama siyasilerimiz bu aczlerini ifade edemedikleri için yasakçı politikalarına “terörün sürmesini” bahane ediyorlardı. Terörle şiddetli bir mücadelenin sürdüğü bugün yapılması gereken şey yine aynı: Eksik kalan reformları tamamlamak… Şükürler olsun ki bugün, bu cesarete ve aynı zamanda yüzde 49.5 gibi müthiş bir temsil gücüne sahip bir hükümetimiz var.
17 Aralık: Darbe Girişiminin Yıldönümü | Oral Çalışlar | Radikal
Tam iki yıl önce, 17 Aralık 2013 sabahı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yönetimi tarafından, Kuzguncuk'taki misafirhanelerine kahvaltıya davetliydim. Biz kahvaltımızı yapıp, sohbetimizi sürdürürken, salondaki TV ekranlarında 'Bakanların çocukları yolsuzluktan gözaltına alındı' haberleri geçiyordu.
Benim dikkatim dağıldı ve haberlere yoğunlaştım. 'Bunu Cemaat yaptı diyecekler, sen de öyle söyleyeceksin' diyerek, meselenin uzağında bir yaklaşım gösterdiler. Ben de “böylesine kapsamlı bir operasyonu ancak Cemaat yapabilir' diyerek tutumumu ifade ettim.
Bir hafta sonra ikinci operasyonun yapıldığı 25 Aralık 2013 akşamı, Habertürk'teki haber bülteninde Ece Üner'in konuğuydum. Yaşananın bir darbe girişimi olduğunu net bir şekilde dile getirdim. Düşüncelerimde, iki yıl içinde değişiklik olmadı. O programda, şunları söylemişim:
'28 Şubat(1998) sürecinde siyaset, siyaset dışı yollarla ve çeşitli araçlarla ipotek altına alındı ve yok edildi. Şimdi yeniden aynı şeyle yüz yüze geliyoruz. Bunu kabul etmememiz gerekiyor. Artık yeter. Evet, bu iktidarın da demokrasi konusunda ciddi zaafları olduğunu görüyorum ve yazıyorum.
Halk Putin'den Sıkıldı mı? | Ayşe Böhürler | Yeni Şafak
“1000 yıl önce yaşamış bir profesörü alıp bugünkü bir sınıfa koysak, profesörün sınıftaki bilgelik konumu değişir mi?” Bu soruyu soran Prof. Rheingold, Stanford Üniversitesi'nde sosyal medya/“katılımcı iletişim” üzerine çalışmalarıyla tanınmış bir sosyal bilimci. Profesörün bu soruya verdiği cevap “hayır” oldu. Rheingold'a göre değişen bilgi sahipleri değil öğrenciler: “1000 yıl önce profesörün öğrencilerinin Google ya da Wikipedia'da söylediklerinin doğru olup olmadığını arama imkânları yoktu.”
Bilgiye ulaşma imkânları ve onu yayan araçların hızlı değişimi bizde sanki içeriği de hızla değişiyor duygusu uyandırıyor. Kadim doğruları, hakikatleri ve bilmeden hiç bir şeyin mümkün olmayacağını hafızamızdan çıkarttırıyor.
Bu değişim hızının oluşturduğu avantajları, mesajın içeriğindeki bilgiyi arka plana atarak ve ona gerekli değeri vermeyerek dezavantaja dönüştürüyoruz.
Yurtta Savaş, Cihanda Kargaşa | Murat Belge | Taraf
Türkiye ile İsrail arasında gazetelerin “ şaşırtıcı ” sıfatıyla nitelediği bir “ yakınlaşma ” olmuş. Bizim Başbakanlık açıklamasına göre “ nihai bir mutabakat ” olmamış ama “ görüşmeler olumlu bir şekilde devam etmekte ” imiş.
Ne oldu da, böyle bir “ yumuşama ” oldu? Ortada bir olay falan yok. Ama, tabii, uluslararası siyasetin normal akışı bütün ülkeleri aralarındaki ilişkileri yumuşatmaya çağırıyor.
İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ise bu gelişmeden mutlu olmamış: “ Hiçbir davadan vazgeçilmeyecektir. Davalar pazarlık konusu edilmez ” demiş.
Bu haberi veren gazetenin bir başka sayfasında Türkiye’nin Katar’da “ askerî üs ” kuracağını okuyorum. Büyükelçimiz açıklamış: “ Türkiye ve Katar, ” demiş, “ Ortadoğu’da ortak düşmanlara sahip. ” Bu “ ortak düşmanlar ” kim olabilir? IŞİD mi, örneğin? Hiç sanmıyorum. Yoksa, İsrail olabilir mi (özellikle Katar açısından)? O zaman bu “ yumuşama ”yı neye yormalı?
Genelkurmay'daki Toplantıda Ne Konuşuldu? | Serpil Çevikcan | Milliyet
Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde son üç gündür gerçekleştirilen operasyonun boyutu, sadece hendek direnişiyle yapılmak isteneni sona erdirme kararlılığını göstermiyor. Terörle mücadelede başka bir faza geçilmesi anlamına geliyor.
Bu fazı şöyle özetlemek mümkün:
Örgütün, şehir savaşlarıyla yeni bir aşamaya taşıdığı mücadelesini tekrar başlayamayacak netlikte bertaraf etmek için güvenlikçi anlayışı öncelemek ve bunu yaparken 90’lı yılların hatalarını yinelememek.
Bu fazı en az hatayla tamamlamanın yolu asker, jandarma, polis özel harekât üçlüsünün yaklaşık 9 bin kişilik bir güçle yürüttüğü operasyonların mümkün olan en kısa sürede tamamlanmasından da geçiyor.
Örnekleri çoğaltmadan
Söz konusu ilçelerden göç edenlerin sayısı 200 bini aşmış durumda.
Bölgeden gelen haberler, evini terk etmek isteyenlere yoğun bir örgüt baskısı uygulandığı yolunda.
Sur’iye | Yılmaz Özdil | Sözcü
Sur’a girilemiyor.
Cizre yanıyor.
Silopi yanıyor.
Öğretmenler kaçıyor.
Vatandaş göç ediyor.
Evler delik deşik.
Sokaklar tütüyor.
Okullar molotoflanıyor.
Camiler kundaklanıyor.
Hastaneye roket fırlatılıyor.
*
Merak edip soruyorsunuz…
Neler oluyor?
*
Bence bu soruyu, “Abdullah Öcalan’ı takdirle karşılıyorum” diyen, sonra da gidip Akp’den milletvekili aday adayı olan Şırnak valisi’ne sormak lazım… Şırnak’ın ilçeleri Cizre ve Silopi’de neler olduğunu o bilmeyecek de, kim bilecek?
Ahanda Kılıçdaroğlu'nu Eleştiriyorum | A. Turan Alkan | Zaman
Yanlış anlamaya meyilli olanlara açık çek: Mevlânâ'yı anma töreni için siyasetçilerin, devlet adamlarının her sene 17 Aralık'ta yeldire yeldire Konya'ya koşuşturmalarını tuhaf ve mânâsız buluyorum; kezâ her ağustosta aynı takımın Hacı Bektaş-ı Velî törenlerinde isbât-ı vücud etmeleri de abestir.
Mevlevî gitsin elbette, Bektaşî-Alevî elbette gitsin; anma törenidir, isteyen gider velâkin siyasetçiler iliştirilmiş reklam videosu gibi tarikat törenlerinde görünmesinler. Ha, Mevlânâ'ya, Hacı Bektaş'a veya emsâline âşık, merbût, hayran olup da “Gitmezsem içim rahat etmez” diyenler varsa, onlar dahi âlâyişsiz, tantanasız, protokolsüz ve korumasız sessizce bir kenardan seyretsinler. Fors açmak, nutuk çekmek, fotoğraf çektirmek yok ama!
Tencereler Yuvarlanır ve Kapaklarını Bulurlar | Mehmet Barlas | Sabah
Atasözlerinin zamanı ve mekânı aşan söylemleri, bugünün olaylarına da ışık tutmuyor mu? Mesela Putin iki gün önceki basın toplantısında, Amerika'da Cumhuriyetçi Parti'nin Başkan aday adayı Donald Trump'ı övmüş ve ' Donald Trump, hiç kuşkusuz çok parlak ve becerikli biri ' demişti. Putin, ' Onun kabiliyetini değerlendirmek bizim işimiz değil buna ABD seçmenleri karar verir. Ama Trump başkanlık yarışının mutlak lideri ' diye konuşmuştu. Trump'ın onuru
Dün Ohio eyaletindeki seçim mitingi sırasında Putin'in iltifatlarına aynı şekilde yanıt veren Trump da ' Hem ülkesinde hem de yurtdışında saygı gören birinden iltifat almak, her zaman için büyük onurdur ' diyerek Putin'e övgü yağdırdı.
Haberlerden bu tür gelişmeleri izlerken sizler de mesela ' Tencere yuvarlandı, kapağını buldu ' şeklindeki atasözünün doğruluğunu düşünmüyor musunuz? Yalancının mumu
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!