Bitmek Bilmeyen Bir Dünyada Yaşadığımızın Kanıtı: Gizemi Hala Açıklanamayan 10 Arkeolojik Keşif

Arkeolojik keşifler bize her zaman geçmişe dair bir pencere açar... Gizemi çözülemese de bu kanıtlardan ders çıkarılamayacağı anlamına gelmez.Derinkuyu Nevşehir/Kapadokya’nın altında bulunan kayalarla oyulmuş bir yeraltı şehridir. Bu devasa yeraltı şehrinin başlangıçta neden ve nasıl inşa edildiği henüz tam olarak bilinmiyor fakat 8 kattan oluşan ve 80 metreye kadar indiği bilinmektedir. Şehrin zamanında savaştan veya zulümden korunmak için inşa edildiği düşünülüyor fakat çok daha farklı bir nedenden dolayı da inşa edilme ihtimali var.Stonehenge, İngiltere’de bulunan dünyanın en şaşırtıcı ve en ünlü arkeolojik alanlarından biridir. Anıtta ki en büyük taşlar 25 ton ağırlığında ve 30 metre yüksekliğindedir. Başta Galler’de gelen taşlardan küçük bir dikilitaş dairesinden oluştuğu biliniyor. Yaklaşık 5000 yıl önce inşa edilen bu taşlar için gözlemevi, mezarlık gibi teoriler ortaya atıldı fakat Stonehenge’nin asıl inşa amacı hala bilinmemektedir.Göbeklitepe, Şanlıurfa’da yer alan akıllara inanılmaz sorular sorduran bir arkeolojik keşiftir. Yaklaşık 12.000 yıllık olduğu düşünülen alanda çıkarılan kanıtlar buranın insanlık tarihinin en eski medeniyeti/tapınağı olduğunu düşündürüyor. Başka bir teori ise yerleşik bir alandan çok toplanma veya şölen yapma yeri olduğuna dair.Güney Kosta Rika’nın Diquis Deltası boyunca dağılan bu taş küreler, M.Ö. 6. yüzyıla kadar uzandığı bilinmektedir. Siyah volkanik kayalardan yapılan taşlara Gablo adı verilmektedir. Bu devasa ve kusursuz olan taş kürelerin astronomik amaçla yapıldığı teorileri olsa da hala gerçek amacı bilinmemektedir.Torino Kefeni’nin İsa Mesih’in gömü örtüsü olduğuna inanılmaktadır. Bu büyük bez parçası (yaklaşık 14 metre civarında) kan ve bir bedenin koyu renkli izlerini taşıyor. Birçok teorinin ortaya atıldığı bu kefenin M.S. 1200’lü yıllara ait olduğu araştırmacılar tarafından tespit edilse de bir kesimde bunun yanlış olduğunu iddia etmektedir.Kayıp Atlantis şehri hala karmaşık bir arkeolojik alan olarak bilinmektedir. Gerçek varlığı hala sorgulanan bu şehir Küba, Japonya, Bahamalar ve Yunan adaları gibi yerlerde olabileceği iddia ediliyor. İlk kez bir filozof olan Platon tarafından bahsedilen bu şehrin, bir felaket sonucu denizin dibine battığı yönünde. Fakat atlantis hala bir sır veya bir hayal gücü olarak kafaları bulandırmaya devam ediyor.Nazca Çizgileri yerden bakıldığında hiçbir şey ifade etmezken, yukarıdan bakıldığında inanılmaz bir gizeme dönüşüyor. Peru’nun sahil ovası açıklarında bulunan yer ilk defa 1920’li yıllarda üzerinden geçen ticari uçaklar sayesinde fark edildi. Önde gelen teorilerden biri her zamanki gibi astronomik işlevler amacı taşıdığına dair fakat hala çizilmiş figürlerin ne için veya neden olduğu bilinmemektedir.1952 yılında bulunan bu bakır parşömenin, Ölü Deniz Parşömenlerinin bir parçası olduğu ve diğerler parşömenlerden farklı bir gizemi olduğu bilinmekte. Bakır metni diğerlerinden ayıran yönü ise bir hazine haritası olması. Fakat bu hazinenin varlığı da muamma durumda, kimse nerede olduğunu bilmiyor.Çin Hükümdarı Qin Şhi Huang’ın Terra-Cotta Ordusu, 1974 yılında bir çiftçi tarafından bulunmuştur. Yaklaşık 2 bin yıldır yerin altında olduğu bilinen bu alanın içinde sadece askerler değil, at arabaları,silahlar ve savaş arabaları da olduğu bilinmektedir. Teoriye göre bu ordunun, Çinli Hükümdarın mezarını koruyan askerler olduğuna inanılmaktadır.Nuh’un gemisi defalarca keşfedildi veya keşfedildiği iddia ediliyor. Dünyanın her yerinden gelen arkeologlar, Ağrı Dağı ve çevresinde kalıntı bulduklarını iddia ettiler. Fakat başka bir teori ise geminin hiç inşa edilmediği yönünde.Atlantisle aynı kaderi paylaşan Nuh’un gemisi de hala bir gizem olarak akıllarda biliniyor.