Pınar Özkent Yazio: Sürekli Duyduğumuz ve Aslında Unutmamız Gereken 3 Tavsiye
Bugün 40’lı yaşların üzerinde olan insanlara sorsanız birçoğunun atasözü ve deyimlerle büyüdüğünü duyarsınız. Ben de o gruptan biriyim. Büyüklerimiz bize nasihat etmek istediğinde, bunca şeyi nereden akılda tuttuklarını bir türlü anlayamadığım atasözlerini ardı ardına sıralar, ben de her seferinde yeni tanıştığım cümlelerin uçsuz bucaksızlığına şaşıp kalırdım.
Sadece evde de değil; televizyonda, radyoda, sınıfta, çarşıda pazarda her yerde karşımıza çıkardı atasözleri.
1. Sevdiğin İşi Yap!
'Neyi seviyorsan onu yap.' veya 'Tutkunuzun peşinden gidin.' en yaygın rastladığımız cümlelerden ikisi..
Kişisel gelişim kitaplarının %90’ından fazlası size mutlu olmak için sevdiğiniz şeyi yapmanız gerektiğini söylüyor.
Bu bilgi yanlış mı? Elbette ki değil. İnsanın sevdiği ve tutku duyduğu bir işinin olması onu başarı ve mutluluğa götüren en önemli etkenlerden biri. Hiçbir itirazım yok. Ve evet çok sevdiğin bir iş yaptığında, gerçekten insan pek de çalışıyormuş gibi hissetmiyor.
Ancak cümledeki eksiklik şu: Sevdiğimiz işi yapalım ama yeteneklerimiz ve güçlü yönlerimiz de bu dileğimizi destekliyorsa!
Bazılarımızda “istediğim her işi yaparım” gibi bir inanç var. Bu halimiz çocukluk günlerimizden geliyor.
Bir çoğumuz ailelerimizden, öğretmenlerimizden 'her şeyi yapabilirsin, yeter ki çok çalış' cümlesini duyarak büyüdük. Biz de yeteneğimiz olmadığı halde saatlerce kimya ve fizik çalışmaya, olmadı ezberlemeye çalıştık.
Oysa belki biz çok iyi kompozisyon yazıyor veya yepyeni fikirler üretiyorduk. Ama illa karnemizde tüm notlar “pekiyi” olsun diye yeteneğimizin olmadığı konulara hak ettiklerinden de fazla zaman harcıyorduk. İş hayatımızda da böyle.
İstediğimiz her şeyi yapabiliriz belki ama yaptığımızın hakkını verebilmek başka bir şey. Ne istediğini bilmek kadar, bunu gerçekten hakkıyla yapabilecek yeteneklerinin olup olmadığını bilmemiz de çok değerli.
Hepimizin eşsiz güçlü yönleri, parladığımız nice özelliğimiz var. Ben kariyer yaşantısını bu parlayan yetkinliklerimiz üzerine inşa etmekten yanayım.
Peki Ne Yapmalı?
Sevdiğiniz şeyi yapmak için önce diğer her şeyden vazgeçmenin mantıklı olup olmadığını doğrulamanız gerekir. Faturalarınızı ödeyen bir işten ayrılmadan önce istediğiniz işi iyi yaptığınıza az çok ikna olmanız gerek.
Boş zamanlarınızda, tatillerde ve işten sonra her zaman sevdiğiniz şeyi yapabilirsiniz. Bu şekilde, tutkunuzun maaş çekiniz haline gelip gelemeyeceğini ve hangi zorluklarla karşılaşabileceğinizi de doğrulayabilirsiniz. Yani burada anahtar kelime: Denemek!
Tabi ki ilk günden muazzam başarılara imza atmamız gerekmiyor, hayat bir öğrenme yolculuğu ancak denediğimizde sonuçlardan memnun olup olmadığımızı ve neleri geliştirip, nelerden vazgeçebileceğimizi daha net göreceğiz.
2. Geçmişi Bırak, Ana Odaklan
İşte zihinlerimize oldukça sık pompalanan önermelerden bir diğeri. Tabi ki geçmişimize saplanıp bugünü pişmanlıklar veya öğrenilmiş çaresizlikler içinde geçirmemiz gerekmiyor. Tabi ki geçen geçti ve bir şekilde her ne yaşadıysak bizi bugünkü halimize getirdi. Bazıları çok acıttı, bazıları öğretti, bazıları büyüttü. Ancak yaşadıklarımızı bir kenara ayırıp atık torbasının dibine itmemiz doğru mu? Bence HAYIR.
Şimdi kişisel gelişimci dostlar bana kızabilir ama bazen “an” fazlasıyla zorlayıcı olabiliyor.
İçim kırık dökükken; geçmişe gidip, daha önce yaşadığım zorlukları, nelerin gelip ve aslında geçebildiğini, güçlü olduğum zamanları hatırlamak bana daha iyi geliyor.
Biz insanlar aslında düşündüğümüzden çok daha güçlüyüz. Yani yaşamadan önce “kaldıramam” dediğimiz pek çok şey başımıza geldiğinde, o durumun içinden çıkabilmek için ihtiyacımız olan cesareti, gücü ve atabileceğimiz adımları bulabiliyoruz. Sıkıştığımızda, dayanıklılığımızı arttırmanın pek çok farklı yöntemini bilinçli / bilinçsiz uygulayabiliyoruz. İnsan zorlanmadan büyüyemiyor. Bu nedenle “ başarısızlık yenilgi değil, öğretici bir deneyim” cümlesini de sıkça duyuyoruz. (Bakın buna katılıyorum.)
Peki ne yapmalı?
Kendinizi zorlayıcı, stresli, mutsuz bir an içinde bulduğunuzda, illa olanı biteni çözmeye çalışmayın. Duygunun gelmesine, kendini hissettirmesine ve acıtmasına müsaade edin. Her an her şeye iyimser bakmamıza gerek yok. Yapabiliyorsanız geçmişe gidin.
Bir bakın bakalım: Tatsız neler yaşadınız ve geçti? Neler o zamanlar sizin için çok önemliydi ve şimdi önemini kaybetti? Nelerin üstesinden gelebildiniz?
Tüm bu zaman yolculuğu size ne denli güçlü olduğunuzu hatırlatabilir ve anınızı daha huzurlu kılabilir.
Tabi bir de; geçmişin getirdiği öğrenmişlikleri bugüne getirebilmenin hazzının farkına varın. Geçmişten 1-0 öndesiniz. Çünkü daha çok deneyim biriktirdiniz. Zaman bizi sadece yaşça büyütmüyor, zihnen ve kalben büyüyor, olgunlaşıyoruz.
İç sesinizi dinleyin ve duygularınızın mevcut olmasına izin verin — geçmiş deneyimlere bağlı olsalar bile. Bazen geriye bakmak bugün yaşadığımız sorunların cevaplarını bulmamıza yardımcı olabilir.
3. Her Gününüzü Son Gününüzmüş Gibi Yaşayın.
Bu cümleyi ilk kim söyledi bilmiyorum ama gerçekten saçma değil mi? Bir tek benim kulağıma mı böyle geliyor?
Yani teoride evet, bugün sadece şu an olup bitiyor ve bir daha olmayacak. Ama bugünü son günüm gibi yaşamaya kalksam, en sevdiğim insanlara sımsıkı sarılıp, tüm günümü duygularımı ve minnettarlığımı paylaşarak geçirirdim sanırım. Ve tabi patlayana kadar en sevdiğim şeyleri yer, belki normalde yapmaktan çok korktuğum bir şeyi yapmayı deneyebilirdim. (Paraşütle atlamak gibi)
Bu ilk başta kulağa hoş geliyor, ancak bunu bir yıl boyunca yaptığımı düşünürsek; işsiz, amaçsız ve anlamsız kalıp kendimle ilgili büyük bir hayal kırıklığına uğrayacağım kesin.
Bu nedenle “Aman be yarın ölmeyeceğim ne malum?” yaklaşımının basit veya anlık kararlar, denemeler ve deneyimler için işe yaradığını düşünsem de; bu cümlenin sürekli etrafta dolaşmasının bazılarımıza zarar verdiğini düşünüyorum. Bu bizi atalete sürükleyen, çabalamayı anlamsızlaştıran bir cümle gibi geliyor bana.
Peki Ne Yapmalı?
Her günü son gününüzmüş gibi yaşamak yerine, gerçekten yaşamınızın sonuna geldiğinizde neyin sizin için önemli olacağını aklınızda tutun. Çünkü ölüm döşeğindeki insanlar özelinde yapılan birçok araştırmadan biliyoruz ki; günün sonunda nasıl bir yaşam geçirdiğimiz, kararlarımızla ilgili hissettiklerimiz, yaşamımızdan tatmin olup olmadığımız, sevdiklerimizle geçirdiğimiz değerli anlar ve hayallerimizi yaşayıp yaşamadığımız umrumuzda olacak.
Bu nedenle her gününüzü sizin için anlamlı ve gurur duyacağınız bir gelecek inşa etmekle geçirin. Bu dünyaya kendinizle ilgili neler söylemek istiyorsunuz? Bugün neler yaparsanız, günün sonunda, zamanınızı boşa harcamadığınızı hissedeceksiniz?
Son birkaç cümle;
Hayat basma kalıp cümlelere sığdırılamayacak kadar çeşitli ve çok yönlü. Kendinizi geliştirmek için okuyun, izleyin, araştırın ve deneyimleyin. Ancak tüm bu bilgi yığınında size en iyi geleceklere sahip çıkıp, diğerleri için zihninizdeki “sil” tuşuna basmayı unutmayın.
Sevgilerimle.
Yorum Yazın
Çok teşekkürler. Gerçekten de o kadar duyuyoruz ki bunları, bu yazının başlığını bile "Aslında Unutmamız Gereken" yazdığı halde "Asla Unutmamamız Gereken" di... Devamını Gör