Görüş Bildir
Haberler
Neden Operaya Gitmeliyiz? 14. Uluslararası Opera Festivali'nden İki Opera Önerisi

etiket Neden Operaya Gitmeliyiz? 14. Uluslararası Opera Festivali'nden İki Opera Önerisi

Hande İpekgil & Gamze İrez
19.06.2023 - 09:19 Son Güncelleme: 19.06.2023 - 18:46

14. Uluslararası Opera Festivali başladı. Atatürk Kültür Merkezi’nde La Traviata operasını izledikten sonra “neden operaya gitmeliyiz?” üzerine yazmak istedim. Sözlük tanımı bile bize önemini anlatmaya yetiyor; “sözlerinin tümü ya da çoğu şarkı biçiminde ve orkestra eşliğinde söylenen müzikli tiyatro oyunu.” Bu tanım, operaya gittiğimizde pek çok sanat dalıyla temas edeceğimizi ortaya koyuyor. Sırayla bakalım; müzik, güçlü bir orkestra gözümüzü kapatıp dinlediğimizde bile bizi kalbimizden etkiliyor. Şarkı, en güçlü sesler tarafından solo ve koro olarak seslendirilen şiirsel sözlerle bazen duygulandıran, bazen düşündüren, bazen de güldüren… Tiyatro, oyuncuların sergilediği performans müzik ve şarkıyla o kadar destekleniyor ki etkileme güçleri artıyor. Kostüm, dekor, ışık ve makyajı da ekleyelim. İşte size görsel bir şölen! 

 Ahmet Say bir yazısında; “Opera sanatı, tiyatro ve müziğin temelleri üzerinde yükselmiştir. Ancak opera, bu iki sanat dalının birbirine yapıştırılmış biçimi değildir. Tiyatro ile müziğin kaynaştığı, edebiyatın, özellikle şiirin ve plastik sanatların, hatta bazı dekorlara bakılırsa mimarlığın da güç verdiği bir sanatlar birleşimidir” diyerek operanın hem alanını genişletmiş hem de gücünü vurgulamış.

İçeriğin Devamı Aşağıda

Nasıl doğdu?

Nasıl doğdu?

Fotoğraf: Aida Operası, Devlet Opera ve Balesi

Operanın kökeni 16. yüzyıl İtalya’sına kadar uzanır ve pek çok kaynakta bir tiyatro türü olarak yer alır. Bunun en önemli sebebi; Rönesans Dönemi’nde İtalya’da oynanan pastoral tiyatronun yerini almasıdır. Pastoral tiyatroda koroyla söylenen şarkılar olduğu için ilk opera örneği olarak değerlendirilir. Floransa’ da 1595 yılında sergilenen “Defne” isimli oyun, şiir şeklinde müzikle oynanmış ilk opera oyunu olarak kabul edilir. Bu tür eserler kısa sürede İtalya’nın diğer şehirlerinde de popüler hale gelir. Opera 17. yüzyılın başlarında Avrupa’nın diğer bölgelerine de yayılır. Fransa, İngiltere, İspanya ve Almanya gibi ülkelerde de opera eserleri yazılır. 

Nasıl gelişti?

18. yüzyılda opera eserlerinin daha da geliştiğini görüyoruz.  Mozart, bu dönemin en önemli opera bestecilerindendir. “Don Giovanni”, “Cosi fan tutte”, “Figaro’nun Düğünü” gibi ünlü eserleri vardır. Barok dönem müziğiyle başlayan, klasik dönem müzik tarzıyla devam eden operayı 19. yüzyılda romantik dönem müziği etkisi altına aldı. Giuseppe Verdi ve Richard Wagner, bu dönemin önde gelen opera bestecilerindendir. Verdi, “Nabucco”, “Rigoletto” ve “Traviata” gibi eserleri yazarken, Wagner “Lohengrin”, “Nibelungen’in Yüzüğü” ve “Tristan ve Isolde” gibi eserleri bestelemiştir.

20. yüzyılda ise opera, farklı müzik tarzlarını içeren eserler şeklinde yazılmaya devam etti. Yine de günümüzde opera sanatının varlığı, yeni eserlerin yazılmasıyla değil güçlü opera eserlerinin sahnelenmesiyle korunuyor, diyebiliriz. Dünya genelinde popülerliği opera festivalleri yapılarak destekleniyor. 

Gelelim muhteşem opera binalarına; dünyanın pek çok ülkesinde eşine az rastlanır güzellikte opera sahneleri yapılmış. Bu kadar sanat dalını barındıran opera için birbirinden etkileyici binaların, sahnelerin yapılması da ayrı bir yazı konusu olur. Notumu alıyorum, yazacağım. Tekrar konumuza dönersek; 1637’de ilk büyük opera binası İtalya’nın Venedik kentinde inşa edilmiş. 18. yüzyılda 11 opera binası daha yapılmış ve 400’den fazla oyun oynanmıştır. Hayali bile heyecan verici, 400’den fazla oyun demek; oyuncular, kostümler, dekorlar, orkestralar, müzisyenler, besteler ve bu oyunları izleyerek beslenen izleyiciler…

İki iyi oyun önerisi

İki iyi oyun önerisi

Fotoğraf: Teatro di San Carlo, Napoli, İtalya, 1737

Şimdi yazımın çıkış noktası olan oyuna gelelim. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün düzenlediği, 14. Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapsamında sahnelenen La Traviata Operası’nın bestesi Fransız yazar Alexandre Dumas’ın ünlü eseri Kamelyalı Kadın romanından esinlenen Giuseppe Verdi’ye, librettosu Francesco Maria Piave’ye ait ve dört perdelik eşsiz bir opera ziyafeti sunuyor.

Eserin konusu kısaca, aşkı için büyük acılar çeken ve fedakârlık yapan kahramanımız Violetta’nın dramı ve başına gelenleri anlatıyor. Her perdede gördüğümüz Violetta’yı muhteşem performansıyla canlandıran Eylem Demirhan Duru, oyunun bütün sorumluluğunu üstlenmişti. Hem oyunculuğu hem de sesi muhteşemdi. Oyunun sonunda sanatseverler tarafından uzun süre ayakta alkışlanan temsil, orkestra şefi Tulio Gagliardo yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde festivale ilk kez katılan, İzmir Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelendi.

Operayla ilgili bir yazı yazmışken bu sezon izleme fırsatı bulduğum İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği “Falstaff” operasından bahsetmeden geçemeyeceğim.

Operayla ilgili bir yazı yazmışken bu sezon izleme fırsatı bulduğum İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği “Falstaff” operasından bahsetmeden geçemeyeceğim.

Fotoğraf: Falstaff Operası, Devlet Opera ve Balesi

Üç perde ve 130 dakika olmasına rağmen zamanın nasıl geçtiğini hissettirmeyen ve bestesi yine Verdi’ye ait olan bir oyun ama Verdi’nin alışılmış eserlerinin tersine sahnede daimi bir hareketlilik vardı. Kıpır kıpır, neşe doluydu. Dekor, ışık, kostüm üçlüsü de çok başarılıydı. Tüm oyuncuları kutlamak gerekir ama Falstaff’ı ve aşk mektubu gönderdiği Alice ve Meg’i canlandıran oyuncuları ayrıca kutlamak gerekir. 

Falstaff; Verdi'nin hem son eseri hem de kendisinde pek alışık olmadığımız iki komedyasından biri. Konusu özetle şöyle; kadın ve para düşkünü, ihtiyar Falstaff aynı anda iki kadına aşkını duyurur. Kadınlardan biri o bölgenin zengini Ford'un eşi Alice, diğeri de onun yakın arkadaşı Meg'dir. Falstaff iki kadına birden aşk mektubu gönderir. Kadınlar bu durumun farkına varınca Falstaff'ı rezil etmek için ona bir oyun oynamaya karar verirler. Bu esnada Ford da Falstaff için ayrı bir oyun peşindedir. Tüm bunlar olurken Ford, kızı Nannetta'yı yaşlı Doktor Caisus'la evlendirmek istemektedir. Ancak Nannetta genç Fenton ile aşk yaşamaktadır. Oyunlar ve planlar üst üste gelir. Sonunda ise her şey çözülür. Muhteşem son sahneden bahsetmeyeceğim, gitme fırsatı olanlar için büyüsü bozulmasın. Yine de bir fotoğraf ekleyerek biraz meraklandırabilirim.

Gamze İrez

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
10
5
1
0
0
0
0
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın
Countess Rain

Efes'de Carmina Burana var Temmuz'da ama tek başına Selçuk zor:/