Demem o ki yüzyıllardır süregelen öğretiler, farklı kültürlerde farklı kelimelerle ifade edilse de benzer anlamları ortaya koyar. Günümüzün bilgesi de der ki: “Duygu, düşünce ve davranışlarını, hayatına aldığın kişiler belirler. Temas ettiğin her kişinin bir izi kalır. Kendini anlamak istiyorsan etrafındakilerin kim olduğuna bak. Yansımanı göreceksin. “
Ortalamalar kanunu (The Law of Averages) yaklaşımına göre, duygu, düşünce ve davranışımızı şekillendiren en önemli etkenlerden biri, beraber olduğumuz insanlardır. Bulunduğumuz ortam, hayatımıza temas edenler ve yakınımıza çektiklerimiz… Yakın ilişkilerimiz yani. Hatta romantizmini kaybetmiş romantik ilişkiler...
Hadi biraz daha yaklaş, yakınlaş ve yakın ilişkilere bak. Günümüzde pek yaygın olan “bedenin paylaşımı”na mesela. Ruhani eşleşme olmaksızın yaşanan bedensel eşleşmenin yaygınlığına. Kalıcı ve yapıcı ilişki kuramayan gençliğe, haz peşinde koşan yetişkinlere, aradığı kişiyi bir türlü bulamayan, bulsa da ulaşamayan müzmin bekârlara, “Hem pastam dursun hem karnım doysun” moduyla sevgilide heyecan, eşinde huzur arayan evlilere. Hüsrana, göz yaşlarına, kaybedilen değerlere…
Arzu, ilkel bir duygudur. Hem öyle hoş bir duygu hem de çok doğal.
Birinden etkilenmek, onu arzulamak, temas etmeyi istemek... Öyle doğal ki. Beynin bedene yansıttığı duyumsamalar bunlar. Mesele bu duyguların hissedilmesi değil, mesele bu duygularla ne yaptığın. Yani duygunun davranışa dönüşme biçimi. İşte tam burada devreye “ahlâk” giriyor. Arapça “hulk”, Yunanca “ethos” ve İngilizce “ethics” yani etik olarak tanımlanan ahlâk, insanın ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargılarının bir bütünü. Sosyal bilim dalı olarak ahlâk, toplum içerisinde oluşmuş̧ gelenek ve göreneklerin, değer yargılarının, normların ve kuralların oluşturduğu sistem.
İşte bu sistemin de önerisi, canının her çektiğini alamayacağın gibi öyle her hazzettiğin şeyi de sınama. Bak bakalım o senden önce kimlerle olmuş. Şaman inanışına göre, bedenini paylaştığın kişinin hücreleri sana geçer. Sana geçen o hücrelerin vesilesiyle bir süre sonra hücresini aldığın kişiye dönüşmeye başlarsın. Sonra bir bakarsın sen de bir arzu makinesi, paylaşım aracı oluvermişsin. Ruhun yavaş yavaş kaybolmuş oradan. Baktığın yerde güzel ruhları değil güzel bedenleri görmeye başlamışsın.
Modern çağın ilişki sorunsalı, metalaşma bu bana göre.
Peki, neden ve nasıl buraya geldik?
Bunun kaynağı dijitalleşme, bana göre. Sanal ortamlar. Kolay erişme. Olduğumuz gibi değil istediğimiz gibi görünebilme. İstediğimizi alınca sıkılıp, vazgeçme. Yeni haz arayışı. Hep bir sonrası, hep daha güzeli. Hâl böyle olunca bağlanmanın gereksizliği. Bir türlü doymama, doyamama. Farkında olmadan yalnızlaşma. Benlikten kopamama, bizliğe geçememe.
İnsan, birlikte en çok vakit geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır.
O halde sen kimlerin ortalamasısın?
Instagram
Twitter
'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'