Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
'İyilik ve Kötülük Doğuştan mı?' Dünyanın En Kadim Sorularından Birine Bilimsel Bakış
Hiç zahmete sokmadan baştan yanıtlayalım: Değil, ve o da değil.
Gerek çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi filmlerde, gerekse halen izlemekte olduğumuz filmlerde / dizilerde sık sık iyiyle kötünün savaşına tanıklık ettik, ediyoruz. İyi kazanınca sevinip kötü kazanınca nefesimizi tuttuğumuz o çocukluk günlerinden bu yana biz değiştik, her şey değişti; ve gerçek yaşamda da siyaseti ve liderliği iyi / kötü diye ayırarak ilerler hale geldik.
Uzmanlara göre, doğuştan getirdiğimiz mizaç karakterimizin neredeyse %50’sini oluşturuyor. Peki bu, “doğuştan iyiyiz” ya da “doğuştan kötüyüz” demek için yeterli mi?
"Biri" olmadan önce neyiz?
1. "The Good Guy"
Deneylerin birinde 6-10 ay aralığındaki bebeklere defalarca izletilen bir videoda, yokuş yukarı tırmanmaya çalışan bir daire figürü var. Bu videoda, dairenin yukarı tırmanmasına yardım eden bir üçgen ile, yukarı tırmanmasına engel olan bir kare figürü bulunuyor.
Deney sonunda bebeklerin ezici çoğunluğunun (%80), üçgen figürü desteklediği görülüyor.
2. "Gölge Etme Başka İhsan İstemez"
Bir diğer deneyde bebeklere, bir kutuyu açmaya çalışan oyuncak bir köpek izletiliyor. Oyuncak bir ayıcık köpeğe bu konuda yardım ederken, başka bir oyuncak ayıcık ise kutunun üstüne oturmak suretiyle süreci zora sokuyor.
Defalarca izlemenin ardından yine çoğu bebek, yardımcı olmaya çalışan ayıcığı işaret ediyor.
Bunun gibi pek çok değişik deneyde şirin bebekler, defalarca ve defalarca tercihlerini iyi olandan yana kullanıyorlar.
3. Gelelim asıl soruya: O zaman dünyadaki bunca kötülük nereden geliyor?
Bu bulgu elbette şu kaçınılmaz soruyu tetikliyor: O zaman dünyadaki bunca savaş, şiddet, kötülük nereden geliyor?
Bilim ekibi, yürüttükleri özel deneylerin sonucunda bu sorunun da yanıtını bulmuş. Bebeklerin tepkileri gerçekten şaşırtıcı.
4. Tüm deneylere katılan bebekler, kendilerine benzemeyen / farklı olanları cezalandırmak, dışlamak yoluna gidiyor.
Deneylere göre; kendimizden farklı olanı dışlamak ve cezalandırmak güdüsü yaradılışımızın bir parçası; ve elbette bunca kötülük ve şiddetin de kaynağı.
5. İnsan beyni, bebeklerin de bize gösterdiği gibi, farklılığı “tehdit” olarak algılıyor.
Şayet erken yaşlardan itibaren, sadece insanda var olan muhakeme ve analiz becerileriyle “tehdit” ve “tehlike” kavramlarına sağlıklı anlamlar yüklenmez ise, o zaman farklılık karşısında insan korkmaya devam ediyor. Ve içgüdüsel olarak şu 3 şekilde tepki veriyor:
- Kaç (dışla)
- Savaş (cezalandır)
- Don (yokmuş gibi davran)
6. Erken yaşlardan itibaren, zihinlere bilerek veya bilmeyerek yüklemeler yapılıyor.
Ailede, okulda, sokakta neyin iyi ve neyin kötü olduğu ayrımlarına dair genç beyinlere yüklemeler yapılıyor. Beyin sürekli neyin iyi neyin kötü olduğunu kaydediyor, o nedenle de bu erken kayıtların sağlıklı olması gerekiyor.
7. Beyin bilimcilere göre, beynimizi eğitmemiz ve yeniden yapılandırmamız mümkün.
Eğitim de burada devreye giriyor. Erken yaşlardan itibaren, yapıcı ve pozitif bir felsefeyle eğitilen çocukların tercihi ilerleyen yaşlarda farklılığı da hoşgörmek ve dahil etmek yönünde olurken; katı disiplin ve kuralların dışına çıkılmadan yetiştirilmiş çocukların yetişkinlikteki tercihleri, farklılığı cezalandırmak ve dışlamak yönünde oluyor.
8. Ebeveynlere düşen sorumluluk
Bu konuda eğitimcilerin ve anne babaların sorumlulukları çok büyük. Erken yaşlardan itibaren 'değerler' eğitimine başlamak gerekiyor. İyi insan olmanın özendirilmesi, sevgi, hoşgörü, kabul, barış, özgürlük ve yaratıcılık gibi değerlerin taze beyinlerde bağlantılar oluşturması çocuğun esnek ve barışçıl bir bireye dönüşmesinin yanı sıra, dünyamızın geleceği açısından da anlamlı tabii...
9. Oyunlar ve sözler
Bu mesajların istikrarlı bir biçimde bebeklik döneminde oyunlar üzerinden yaşatılması gerekiyor. Çocukluk dönemine geçişten itibaren de oyunun yanı sıra sözlerle değerler eğitimi verilebileceği gibi, mutlaka iyiye özendirici davranışlarla bu değerlerin modellenmesi gerekiyor.
10. Buradan kurumlara gelirsek;
Çoğu kurum, değişimi bir gecede gerçekleştirmek ister, kolay olsun ister. Oysa ki kurumun bireylerinden, doğuştan getirdikleri korkuları bir gecede yok etmesini isteyemezsiniz. Mutlaka bir süreç planlaması yapmak gerekir; zira kurumun kolektif bilinç altındaki mesajların değişimi söz konusudur.
11. İyiliğe özendirecek yeni kayıtlar açmanız gerekiyor.
Bu korkuları değiştirmek için korkunun üzerine gitmekten ziyade, kurumun hafızasında “iyi”liğe özendirecek yeni kayıtlar açmanız gerekiyor.
Örneğin Kanada'nın son başbakanı Justin Trudeau’nun tam olarak yapmaya çalıştığı şey bu oldu; ayrımcı bir kültürün üzerine gitmektense yaratılmak istenen yeni pozitif vizyonun mesajlarına odaklanmak.
12. Eğitim tek başına yeterli değil.
Gerekirse özenle seçilmiş koç ve mentorlardan yardım alarak doğru biçimde sorunu adreslemeli, beyne yeni kodlar yüklemelisiniz. Ayrıca çok sabırlı olmalı, sürekli bir biçimde kurumun bilinçaltı hafızasına, yani kişilerin beyinlerine tutarlı bir biçimde mesajları tekrar tekrar iletmelisiniz.
Özete bakalım;
İnsan beyni tekrarı sever, ve sadece o zaman kalıcı öğrenme gerçekleşir.
İPUCU: İnsan beyni, ancak ısrarlı ve tutarlı 5 tekrardan sonra eski kodları silebilmektedir. Belki elinizdeki projelerde verdiğiniz mesajları ve süreçlerinizi yeniden gözden geçirmek istersiniz...
Talyaa Vardar
Harvard Business Review Türkiye, Kasım 2015