İstenilen Gen Özelliklerine Sahip Çocuklar Dünyaya Getirmek Mümkün Hale mi Geliyor?
Sahip olduğumuz bütün özelliklerin şekillenmesinin kaynağı olan DNA üzerinde, gen dizilimlerini ortaya çıkaran ''İnsan Genom Projesi'' insanlık tarihinin en önemli projelerinden bir tanesidir. Bu projenin üzerine bir de, genler üzerinde oynamalar yapabilmeyi mümkün kılan CRISPR-Cas9 sistemi yakın tarihte keşfedildi. Bu projenin ve sistemin insanoğlunun geleceği açısından ne kadar önem taşıdığına, muhtemel avantaj ve risklerine birlikte göz atalım.
İnsan Genom Projesi, sahip olduğumuz genleri detaylı şekilde haritalandırarak, hangi genin ne işe yaradığını anlayabilmemize olanak sağlayan bir uluslararası ortak çalışma projesidir.
Projenin amacı ilk defa 1988 yılında ''Birleşik Devletler Ulusal Bilimler Akademisi'' tarafından ortaya kondu. Daha sonra ABD'nin çeşitli devlet kurumları tarafından finans desteği projeye verilmeye başlandı.
Proje, sahip olduğumuz genomları 3 ayrı yol izleyerek çözümlemeyi hedefliyordu; genom DNA'sındaki bazların sırasının belirlenmesi, genlerimizin bulunduğu yeri gösteren haritanın yapılması, kalıtsal özelliklerden hangilerinin nesiller boyu takip edilebileceğini simgeleyen bağlantı haritalarının yapılması...
Ve projenin hedefleri 2000 yılında gerçekleşti. DNA'ya ait sırların tamamı neredeyse çözüldü. Bilim adamları, insan DNA'sına ait çok sayıda bilimsel veriye bu proje sayesinde kavuşmuştu. Artık hangi genin hastalığa sebep olabildiği, hangi genin bizlere mavi göz, sarı saç verdiği bilinir hale gelmişti.
Bu olay, DNA'da yer alan 3 milyar harfin başarıyla sıralanmasıyla birlikte, tarihin bilimsel dönüm noktaları olan Ay'a gidebilmek veya atomu parçalayabilmek kadar önemli bir dönüm noktası olarak kabul edildi.
Fakat bu dönüm noktası, toplumların bazı kesimleri tarafından ''etik olarak uygun olmadığı'' gerekçesiyle yoğun tepki aldı. Çünkü her ne kadar bu keşif genleri, sadece fonksiyonlarıyla beraber görebilmemize olanak sağlasa da, üzerlerinde değiştirme, oynama, ekleme, çıkartma gibi işlemler yapılmasına olanak sağlayacak yeni keşiflerin de önünü açmıştı.
Artık insan özelliklerinin temelinde yatan sırlar deşifre olmuş ve gelecek yıllarda genler üzerinde oynama yapılabilme ihtimali nedeniyle insanlar bu duruma korku içinde tepki göstermiş.
Keşfi olumsuz yönlerinden değerlendirenler için korkulan gelişme 2012'de gerçekleşti. CRISPR-CAS9...
Açılımı ''Clustered Regularly Interspaced Palindromic Repeats'' olan bu terimin Türkçe karşılığı tam olarak karşılamasa da ''Düzenli Aralıklı Palindromik Tekrar Kümeleri '' diyebiliriz.
''DNA üzerinde ameliyat yapabilme teknolojisi'' olarak nitelendirilen bu sistem, Fransız mikrobiyolog Emmanuelle Charpentier ve ABD'li biyokimyacı Jennifer A. Doudna tarafından geliştirildi.
Emmanuelle Charpentier ve Jennifer A. Doudna 2020 yılında Nobel Kimya Ödülü alarak ne kadar büyük bir başarı elde ettiklerini kanıtlamış oldu.
İnsan Genom Projesi sayesinde detaylı şekilde haritalandırılan genlerimiz artık bir makas sayesinde(aslında bir protein) istenilen şekilde değişime uğrayabilecek. Cas9 adındaki proteinin moleküler bir makas olarak kullanılabilmesiyle beraber, genler ince dokunuşlarla mutasyona uğratılabilir hale geldi.
Bunu basitçe örneklendirmek gerekirse; bağışıklık sistemimize zarar veren bir genin tespit edilmesi halinde, bu gen makas ile kesilecek ve yerine yapay bir gen yerleştirilecek. Böylece genetik bileşenlere sahip olan kanser, hepatit B, alzheimer ve yüksek kolestrol gibi hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek.
Konuyla ilgili yapılan bir deneyde; iki farenin olduğu bir kabın içine minyatür bir koşu bandı konulmuş. Farelerden birisinin DNA'sı üzerinde oynama yapılırken diğerinde yapılmamış. DNA'sında değişiklik yapılmayan fare 10 dakika içinde yorularak koşmayı bırakmış. DNA'sında değişiklik yapılan fare ise tam 4 saat boyunca durmaksızın koşmayı başarmış.
Hastalıklı gen ya da bağışıklık ile ilgili genler üzerinde değişiklik yapılabilmesiyle ilgili çalışmalar günümüzde devam ediyor. Ancak ''üreme'' genleriyle alakalı değişiklik yapılması hatta üzerinde çalışma yapılması bile 30 küsur ülkede yasaklanmış durumda.
Bu yasaklamanın başlıca nedenleri arasında; üzerinde oynama yapılan üreme genleri, henüz doğmamış bebekler üzerinde, onların daha doğmadan ölmelerine neden olabilmesi, daha önce görülmemiş sıra dışı özelliklerle doğma ihtimalleri ya da öldürme ve zarar verme içgüdüsüne sahip şekilde ''bir süper insan'' olarak doğma ihtimalleri yer alıyor.
Bahsi geçen yasakların olmadığı bir ülke bulunuyor; Çin... Çin'de yaşayan He Jiankui ismindeki bilim adamı, bebek embriyosunda değişiklik yaparak, bebeklerin vücudunda bulunan, HIV virüsünün hücreye girmesine sebep olan bir ''CCR5'' genini yok etmiş. Bu bebekler artık hayatları boyunca hiçbir şekilde HIV virüsü kapmayacaklarmış. Böylece He Jiankui ilk defa genetiği tasarlanmış iki bebeğin dünyaya gelmesine vesile olmuş.
İkiz bebeklerin günümüzde sağlıklı bir şekilde yaşamlarına devam ettiği biliniyormuş.
Yorum Yazın