“Önce ben” demenin bir bencillik değil ama “hep önce ben” demenin bencillik olduğunu; “kendi merkezinde” olmayla, “ben merkezde” olmanın ayırt edilmesi gerektiğini gördükçe, görebildikçe bir bakacaksın ki evet “önce ben” var.
Ama “ben”in hakkını verdikçe, “biz” var ve “biz”in hakkını verdikçe “hepimiz” var. Ama eğer konforunu, sadece maddi dünyanın sana sunacaklarını amaç edinirsen, maddenin kul ve kölesi olma ihtimalin olur.
Ya da o manevi taraflara kendini açtıkça kalbinden sevgiyle önce kendini, ondan sonra yansımaları yıkadıkça, sevginin içindeki koşulları kaldırdıkça, koşulsuz sevgiye kendini açtıkça, bu sefer kalbin seni yıkar; kalbin yıkandıkça, sana içeriden “gel” der, “buraya gel” der.
İçerden içeriye açılan kapıdan, kalbinden içeriye girebildikçe, orada o bir kalbin içerisinde kainatı keşfetme şansın vardır.
Dışarıda zannettiklerinin içeride, içeride zannettiğinin ya da gördüklerinin de dışarıya yansıyan olduğunu fark ettikçe, kendini hayat aynasında kendini seyreder bulursun.
Seyrettiğinin, “dünya” dediğinin, “anne baba, aile, ülkeler, tüm olaylar” dediğinin seni kendi merkezinden nasıl yansıttığını gördükçe de, kendini bilmenin Rabbini bilmek olduğunu görürsün.
Onun için kendini bilmek; gerçekten de tam burada olmak ve burada an içerisinde aynıyı aynada görebilmektir.
Ve bu görmek bir buluşmaktır, bir buluştur.
Bu buluşun içerisinde kendini buldukça, o aracın içerisine onu gerçekten hakkını vererek kullanmaya geçersin.
Bu, kul olmaktan kullanan olmaya geçiştir; yani kullara kendini kullandırmaktan, gerçekten o “bir olan” için kullanılmaya…
Ve o bir olan için kulluk da, seni Allah'ın eli ayağı gözü olmaya götürür ki; senin gözlerinden seyrettiğini, seyredileni gördükçe,
sevdiğinle sevildiğini ve o ilahi aşkla ne kadar bütünleştiğini görürsün.
Ve bu sefer o aşkın elinden çıkan her işe, ağzından çıkan her kelimeye ve her ifadeye aktığını gördükçe coşarsın; hayatın kıymeti, değeri artar ki arttıkça sen değerlenirsin, yaptığın iş değerlenir, enerjin değerlenir zamanın değerlenir ve böylece hayata değer katarsın değerlerinle.
Her birimizin anbean seçim hakkı vardır:
Hayatımızı çok güzelleştirebilir ya da istersek güzelliği kenara koyabiliriz.
Her ifademizle, her duygu tohumumuzla hayata, kader tarlamıza güzellikler ekebilir ve o güzellikleri, mesela güzel emeklerimizle,
üretim enerjilerimizle sulayabiliriz; O’ndan, Bir’den gelen gücün ışığıyla, güneşiyle güçlendirebiliriz, irademiz ve doğru kararlarla yelkenlerimizi şişirebiliriz ve sevgiyle tüm o dileklerimizi, niyetlerimizi ve ifadelerimizi kabule geçirebilir ve kabulle belki güzel ifadelerle dillendirebiliriz.
Dillendirdikçe dönüşüme, hayatın güzel meyvelerini vermeye ve o güzel meyvelerden belki yansımalarımıza sunmaya; o yansımalara verdikçe, buyur ettikçe şükürle, teşekkürle şu anda belki birbirimize olduğumuz sevgi ve muhabbetle “iyi ki varız, iyi ki bunu sipariş etmişiz ve iyi ki buradayım, iyi ki bu hayatın içinde dolu dolu yaşamayı seçmişim, çok şükür, iyi ki bu anlayışta, bu farkındalıkla ve tam da buradayım;
seçimimi de, kendimi de, burada olmamı da kutluyorum” diyebiliriz.
Ve bu sefer Hayat Kitabı bize sevgisini, güzelliğini, bildiğini ve birliğini açar ve kainatın sırları, alemin sırları bizden bize açılır.
Öyleyse “oku” kendini ve hayatı, güzelliklerle…
Başlangıcımız hayırlı olsun.
Hoş geldin.
Sevgilerimle…
Instagram
Twitter
YouTube
Facebook
Web
Yorum Yazın