onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
'Denizden Pisuvar Bile Çıkıyor'

'Denizden Pisuvar Bile Çıkıyor'

Nefise Altun
14.08.2015 - 09:28

'Denizden Pisuvar Bile Çıkıyor'

Dünyada her gün 2 milyon ton atık, su kaynaklarına bırakılıyor. Doğada çözünmesi 450 yıl alan plastik parçalarını yem sanarak yiyen balıklar da sofralara geliyor. Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği, İstanbul dalışlarında hâlâ denizin dibinden el arabası ve pisuvar çıkartıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) 22 yıl önce 22 Mart'ı Dünya Su Günü olarak ilân etti. Bu yıl “Su ve Sürdürülebilir Kalkınma” temasıyla kutlanan günde BM, tüm ekosistemlerin küresel su döngüsüne bağlı olduğunu vurguluyor. Ancak artan kentleşmenin ilk kurbanlarından biri yine temiz su kaynakları oluyor.

BM verilerine göre dünyadaki toplam 14 milyar kilometreküplük su hacminin yalnızca yüzde 2,5’i içilebilir durumda. 750 milyon insanın ise temiz suya erişimi yok. Bu sayı Amerika Birleşik Devletleri nüfusunun neredeyse 2,5 katına eşit. Dünyadaki yeraltı ve yerüstü sularının birbirine bağlı olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda akarsuların, göllerin ve denizlerin kirletilmeye devam edilmesiyle tablo daha da vahim hâle gelebilir.

Türkiye’de bu tehlikeye dikkat çekmeye çalışan kurumlardan biri Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği (STH). 2005 yılından bu yana faaliyet gösteren dernek, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin birçok noktasında dalışlar düzenleyerek denizlere atılan katı atıkları çıkartıyor. Bu atıklarla düzenlenen sergiler, insanlara sebep oldukları kirliliği gösteriyor. İlkokullar ile birçok kişi ve kurumlara verilen eğitimlerle de farkındalığın daha da artması hedefleniyor.

Hakan Tiryaki, 2005'ten bu yana Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı. [Fotoğraf: Gökçen Tuncer/Al Jazeera Turk]

STH Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tiryaki derneğin öncelikli amacının temizlik değil örnekleme olduğunu söylüyor:

“Deniz kirliliği çok genel bir kavram. Bunun içinde petrol kirliliği var, radyoaktif kirlilik var, mikrobiyolojik kirlik var... Bunların hiçbirini insanların önüne koyamazsınız. Ama katı atık, kirlilik kavramını somutlaştırmak adına en doğru materyaldi. Biz de onu seçtik. Yaptığımız, insanların yoğun olduğu yerlerde suyun altında katı atık ne varsa önlerine koymak. Dolayısıyla soyut bir kavramı somutlaştırdık. Aslında bizim yaptığımız temizlik değil, örnekleme.”

'Tablo değişmeye başladı'

İstanbul’un Harem, Caddebostan, Haliç, Eminönü, Karaköy gibi sahillerinde sayısız dalış gerçekleştiren Tiryaki, deniz temizliğinde görece bir iyileşme olduğunu ancak uzun vadede birçok sorunla karşılaşılacağını söylüyor:

“Biz, belediyelerin 1953’e kadar topladığı çöpü denize attığı bir şehirde yaşıyoruz. Özellikle 1980'li yılların sonlarından itibaren çok ciddi bir kirlilik vardı. İstanbul’un hiçbir yerinde denize girilemiyordu. 2000’lerin başlarından itibaren bu tablo biraz değişmeye başladı. Hatta 2005’ten itibaren biz İstanbul’un daha önce hayal bile edemeyeceğimiz yerlerinde suya girdik. Bu ilk bakışta olumlu bir gelişme. Ancak 1950’lerdeki ve 80’lerdeki nüfus ve atık miktarını karşılaştırırsanız, bugün çok daha büyük boyutlarda tüketimimiz, dolayısıyla atığımız var. '

“Ortalama yüzde 70 kauçuk içeren bir otomobil lastiği 450 yılda çözünürken 12 ağır metali ortama bırakıyor. 450 sene boyunca çevresini sürekli zehirlemeye devam ediyor. -Hakan Tiryaki-”

İstanbul Halk Sağlığı Müdürlüğü, Haziran 2014’te kentteki 80 yüzme alanından 70’inin iyi, dokuzunun yeterli, birinin kötü kalitede olduğunu açıkladı. Denizin görece temizlendiğini söyleyen Tiryaki’ye göre ise yüzme alanlarının sayısı, deniz temizliğinin tek ölçütü değil. “Belediyeler ve kurumlar istediği kadar uğraşsın, ben hâlâ denizin dibinden el arabası ve pisuvar çıkartıyorum” diyen Tiryaki, Boğaz’ın 40 metre ve altında doğru dürüst bir araştırma yapıldığından şüpheli.

Streptokok ve koliform oranları, deniz temizliğinin belirlenmesinde kullanılan ölçütlerden yalnızca ikisi. Avrupa Birliği standartlarına göre, deniz suyunun temiz sayılması için vücutta iltihaplanmalara yol açan streptokok bakterisinin 400’ün altında ölçülmesi gerekiyor. Halk arasında “koli basili” olarak bilinen hastalığa yol açan koliform bakterisi ise 1000’den az olmalı. İstanbul’un özellikle merkezi bölgelerinde bu oranlar çok yüksek seviyede. Örneğin, Kadıköy Belediyesi’nin Ağustos 2014’te yaptığı bir araştırmaya göre koliform oranı Caddebostan plajlarında 2 bin seviyesindeyken, bu oran Yoğurtçu Parkı çevresinde 570 bin.

Tiryaki, 'Özellikle 40 metre bandında streptokok ve koliform oranlarının çok yüksek çıkacağından eminim” diyor. Tiryaki, bir denizin sorununun aslında tüm denizlerin sorunu olduğunun altını çizerek, İstanbul’daki deniz kirliliğinin yalnızca İstanbulluları ilgilendirmediğini belirtiyor. Marmara’daki pisliğin Akdeniz akıntısıyla Boğazdan geçerek Karadeniz’e ulaştığını söyleyen Tiryaki, “Sorun, bir anda 6 ülke ve yaklaşık 160 milyonluk bir nüfusun sorunu oluyor” diyor.

Harem’den 15 bin parça çöp çıkartıldı

STH’nin 2005’ten bu yana denizden çıkarttıkları arasında belediyelerin beton saksılarından banklara, binlerce kola kutusu ve şişeden cep telefonlarına, kamyon akülerinden koyun çenelerine kadar sayısız atık var. STH ekibi artık hiçbir şeye şaşırmadıklarını belirtiyor.

10 yıldır tuttukları envanter on binleri aşıyor ancak Tiryaki’ye göre kayıtlar, parça değil de ağırlık olarak tutulsaydı inanılmaz sayılar çıkacaktı. Örneğin, 2006-2010 yılları arasında yürütülen Harem Projesi kapsamında, Harem İskelesi civarından çıkartılan çöp sayısı 15 bin. Bunların arasında 17 tane kamyon aküsü, 200 iş makinası lastiği, yıkılan Harem iskelesinin profilleri, 80 çuval moloz var.

'Kriminal nesnelere dokunmuyoruz'

STH’nin kurallarına göre denizden her madde çıkartılamıyor. Örneğin, bir parça çıkartıldığında faydadan çok zarar verecekse, o parçaya dokunulmuyor. Yıllardır deniz altında kalıp tabanla bütünleşerek canlılara yuva olan bir kutu ya da lastik gibi.

“Çıkartılmayacaklar” listesinin diğer bir maddesi ise kış dalışlarında görülen ağır parçalar. Çünkü sarf edilecek güç, hem dalgıça zarar verebilir hem de daha fazla küçük parça için harcanabilir.

STH dalgıçları, içerisinde likit olan varillere ve kriminal nesnelere de kesinlikle dokunmuyor. Bu tip parçalar su altında işaretleniyor ve yetkili birimlere haber veriliyor.

Lastikler en büyük tehlike

ABD merkezli Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nin verilerine göre denize atılan plastik şişeler ve bebek bezleri 450 yılda, alüminyum kutular 200 yılda, balıkçı misinaları 600 yılda yok oluyor. Camın yok olma süresi ise belirsiz çünkü tarihin erken dönemlerinde atılan cam atıklara hâlen rastlanabiliyor.

Tiryaki’ye göre İstanbul’u en çok tehdit eden atık ise lastikler. Meclis’in 2006’da yayınladığı “Ömrünü Tamamlamış Lastiklerin Kontrolü Yönetmeliği”ne göre, çevreye verecekleri zararı azaltmak amacıyla tüm lastiklerin taşınması, depolanması, ticareti, geri kazanımı lisans altına alındı. Ancak iskelelerde ses ve darbeleri absorbe eden lastik takozlar lisans dışı bırakıldı.

Tiryaki bu lastiklerin ömrünü tamamladıktan sonra denize atıldığını ve çözünmesinin 450 yıl sürdüğünü söylüyor:

“Lastikler şu anda en büyük tehlike çünkü İstanbul sularında 10 binlerle ifade edilecek lastik söz konusu. Sayısı her geçen gün artıyor. Ortalama yüzde 70 kauçuk içeren bir otomobil lastiği 450 yılda çözünürken 12 ağır metali ortama bırakıyor. İnsanlar, lastik buraya düştükten 450 sene sonra ‘pof’ diye yok olacağını zannediyorlar. Yok öyle bir şey. 450 sene boyunca çevresini sürekli zehirlemeye devam ediyor. Tahribat, sadece bunların çözünmesi değil. Şekilleri itibariyle ortalarında biriken kirlilik, kirlilik konsantrasyonunu artırıyor. Hareket ettikçe deniz tabanında canlıların yuvalanabileceği ne kadar alan varsa onları da tahrip ediyor. Varlığı baştan sona bir sorun.”

Resmi veriler dünyadaki su kaynakları için tehlike çanlarının çaldığını gösterse de İstanbul için hâlâ ümit var.

Yıllardır görülmeyen yunusların Boğaz’dan tekrar geçmeye başlamasının bunun bir işareti olduğunu söyleyen Tiryaki, denizler üzerinde herkesin hakkı olduğunu ama bu hakkın sorumluluk getirdiğinin altını çiziyor:

'Kurumlara topu atmak gibi bir lüksümüz yok. Ne kadar hakkınız varsa o kadar da sorumluluğunuz var. Bunu korumayıp arkanızı döndüğünüz noktada, olacaklardan siz de sorumlusunuz.'

Kaynak: Al Jazeera

Kaynak: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeer...
İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam