Buna Mecbur Değilsiniz! Yıllar Süren Fiziksel/Psikolojik Şiddet ve Tacizle Nasıl Baş Ettim ve Eskisinden Daha Güçlü Bir Hâle Geldim?
Her sabah güne ne yazık ki kadına yönelik şiddet, taciz/tecavüz ve cinayet haberleriyle uyanıyoruz. Bir kadın olarak yıllar önce ben de aynı şeyleri yaşadım. Yıllar süren bu fiziksel ve psikolojik şiddet ve tacizle nasıl başa çıktığımı ve hayatımı nasıl eskisinden de güzel bir hâle getirdiğimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hikâyemin her kadına umut olması dileğiyle...
Benzer şeyler yaşamış her kadın bilir ki, bu yaşanan şiddet ve taciz; kadının bedeninden çok ruhunu yaralar.
Lise son sınıf öğrencisiydim. Belki de insan hayatının en güzel ve naif yılları...
Birçok insanın sahip olmadığı imkanlara sahiptim. Ailemin maddi olanakları oldukça iyiydi. Güzel bir okulda okuyordum ve başarılı bir öğrenciydim. Etrafımdan sürekli çok güzel olduğumla ilgili iltifatlar alıyordum. Anlayacağınız, 17 yaşında bir genç kızın sahip olmak isteyeceği her şeye sahiptim. Ancak tek bir şeyin eksikliğini duyuyordum. O da sevginin. Ben ilgiye aç bir genç kızdım ve sürekli ailemden, etrafımdaki insanlardan ilgi bekliyordum. Babam duygularını belli edebilen biri değildi ve ben en çok bunun eksikliğini hissediyordum. Bu hayatta en çok sevdiğim insan oydu ve bana biraz sevgisini göstersin diye gözünün içine bakıyordum.
Sevgiye aç bir genç kızın ne yazık ki hata yapma olasılığı diğerlerine göre daha fazla olabiliyor...
Sanırım benim de öyleydi. Okuldan bir arkadaşım aracılığıyla tanıştığım ve benden birkaç yaş büyük birine aşık olmuştum. Daha doğrusu gerçek sevginin ya da aşkın o zamanlar ne olduğunu bilmediğim için bunu aşk sanmıştım. Çocukça bir naiflik işte. İlk günler her şey çok güzel gidiyordu. Hayatımdaki insanın bana karşı birtakım kıskançlıkları ve fevrilikleri olduğunun farkındaydım ancak bunu göz ardı edebiliyordum. Bu kıskançlıkların, bana olan sevgisinden kaynaklandığını düşüyordum. Hatta bu kıskançlıklar kimi zaman hoşuma bile gidiyordu. O sahiplenilmişlik hissi bana güven veriyordu.
Başlarda, ara sıra olan bu kıskançlıklar, zamanla daha sık yaşanmaya başlamıştı.
Zamanla bana bağımlı bir hale geldiğini hissedebiliyordum. Sürekli beni kırıyor, döküyor. Sonra da ağlayarak binbir yeminle af diliyordu. İşin kötüsü ben de zamanla ona bağımlı hale gelmiştim. Başta erkek arkadaşlarımla olmak üzere herkesle görüşmemi yasaklamıştı. İnsanların benim kötülüğümü düşündüğüne, beni kötü yönde etkilediğine beni inandırmayı başarmıştı. Beni annemle ve babamla bile paylaşamıyordu. Onlarla iletişimime bile müdahale ediyordu. Yanında annemin telefonlarını bile açamıyordum.
Kendime olan güvenimi kaybetmeye başlamıştım...
Artık makyaj bile yapamıyordum. Makyaj yaptığımda: 'Kendini kime beğendireceksin?' gibi aşağılayıcı ve suçlayıcı sorularla karşılaşıyordum. Hatta 'diğer erkeklere güzel görünmek için bunu yapmakla' suçlandığım bile oluyordu. Bir genç kız olarak kıyafetimden tutun da, kiminle konuşacağıma, nereye gideceğime hatta ne yiyeceğime bile kendi başıma karar veremiyordum. Kendini benim üzerimdeki mutlak güç olarak görüyordu.
Bu psikolojik şiddet zamanla yerini fiziksel şiddete bıraktı...
Ufacık bile sözünden çıksam, şiddete maruz kalıyordum. Bu bazen bir tokat, bazen bir tekme... O an öfkeleniyorsa, gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Karşısında çaresiz yalvarışlarım bile umurunda değildi. Sevgi ve aşk adı altında bana bu hastalıklı ilişkiyi yaşatıyordu. Savunmasızdım, korkuyordum. Eğer hayatından gidersem beni öldürmekle tehdit ediyordu. Peşimi bırakmayacağını ve asla hayatıma onsuz devam etmeme izin vermeyeceğini söylüyordu.
Ayrılmak istiyordum ancak buna bir türlü cesaret edemiyordum...
Artık karşımdaki insanın ciddi psikolojik sorunları olduğunun farkındaydım. Beş dakika önce beni öldüresiye dövüyor, beş dakika sonra ayaklarıma kapanarak yalvarıyordu. Bense hala çaresiz bir şekilde sevgime tutunduğumu sanıyordum. Bunca yaşattığı şeye rağmen hala beni sevdiğini düşünüyordum. Çocukça bir saflık işte.
Her şey gün geçtikçe daha da katlanılmaz bir hâl alıyordu...
Psikolojik ve fiziksel şiddet bununla da kalmıyordu. Sürekli benim yeterince güzel ve zeki olmadığımdan bahsediyordu. 'Mükemmel bir insan değilsin, hatta iyi bir insan bile değilsin ancak seviyorum seni işte.' gibi minnetsiz cümleler duyuyordum. 'İstese manken gibi kızlarla görüşebileceğini' bile söylüyordu.
Zamanla bu yaşadıklarım tacize dönüşmeye başlamıştı...
Sürekli olarak cinsel birtakım beklentilerle ve zorlamalarla beni kendisine bağımlı kılmaya çalışıyordu. Benimle birlikte olursa 'bana sahip olacaktı (!)' ve ben bu sayede onu terk edemeyecektim. Birkaç başarısız girişimin ardından ondan öyle bir tokat yedim ki, o an beyin kanaması geçirdiğimi sandım. Sol kulağımda o tokadın acısını hala hissederim. Geçici bir duyma kaybı bile yaşadım. Tek nedeni ise onunla cinsel birliktelik yaşamak istemememdi! Bir genç kız olarak en doğal hakkımdı oysaki bu...
Her seferinde 'daha kötü ne olabilir ki' diye düşünürken, daha da kötüsü oluyordu.
Sürekli onu aldattığımı düşünmeye bile başlamıştı. Başka erkeklerle görüştüğümü bile söylüyordu. Oysaki ailemle bile eskisi kadar iletişim kuramıyordum. Tamamen içe kapanık biri haline gelmiştim. Ne zaman beni düzeleceğine ikna edip yanına çağırsa, sonunda daha beter bir şiddete maruz kalıyordum. Her seferinde beni anlayacağına olan inancım yerle bir oluyordu. Aynı zamanda beni hasta ve şizofren olmakla suçluyordu. Bunca şeyi yapan kendisi değilmiş gibi hem de...
Sürekli ağır hakaretlere ve küfürlere maruz kalıyordum.
Üstelik bunları duymak için herhangi bir şey yapmama bile gerek yoktu. Ses tonumdaki ufacık bir değişiklik bile beni aşağılaması için yetiyordu. Zamanla bu aşağılama, fiziksel ve psikolojik şiddet bile bana normal gelmeye başlamıştı. Artık kendime olan sevgimi tamamen yitirmiştim. Dipsiz bir kuyuya düşmüştüm ve kolumu kaldırmaya bile mecalim yoktu. Yine böyle bir gün benimle zorla birlikte olmaya çalıştı ve boğazıma sarıldı. Var gücüyle boğazımı sıkıyordu ve bir yandan da saçlarımı kafa derimden sökmek istercesine çekiyordu.
Hayatımdan öylesine yorulmuştum ki, kollarımı kaldırıp boğazımı sıkmasını engellemeye çalışmadım bile.
Öylece kollarımı iki yana açtım ve beni öldürmesini dileyerek bekledim. Ölüp kendimi bu azaptan kurtarmak istiyordum... Benim ellerimi iki yana bıraktığımı görünce afalladı. Ellerini boğazımdan çekti. Daha önceleri yaşadığım fiziksel şiddete var gücümle direniyordum ancak artık pes etmiştim. Dilerse beni öldürebilirdi, bu benim için yapabileceği en iyi şey olurdu. O gün daha kötü ne yaşayabilirim derken, bir de üzerine tecavüze uğradım.
O günden sonra resmen ölü bir insandım...
Strese ve korkuya bağlı anksiyete yaşıyordum. Sürekli ağlama atakları, korku ve kaygı... Aynaya baktığımda gördüğüm yüz sanki benim değildi. Bir yılda yaklaşık on kilo vermiştim. Göz altlarım çökmüştü ve vücudumda hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Artık ölmek istiyordum. Bu duygularla, korkularla ve aşağılanma duygusuyla artık baş edemiyordum. Belki ölürsem bir tek o zaman acım diner diye düşünüyordum. Kendimden öylesine tiksiniyordum ki. Kimseye bir şey anlatamıyordum ve bütün bu acılarla tek başıma mücadele etmek zorundaydım.
Sonra bir gece, ölümü en çok arzuladığım gecelerden birinde; baş ucumdaki çerçevede annemle olan fotoğrafımız dikkatimi çekti.
Sanırım 5-6 yaşlarındaydım ve annemin kucağında oturuyordum. O an sanki o çocuk gelip karşıma oturdu ve bana haykırdı: 'Yaşamak istiyorum!' diye. Bu o kadar tuhaf bir duyguydu ki sanırım tarifi imkansız... O çocuğun çığlığına kulak verdiğimde, bana neler söylediğini bir bilseniz... O gece ben beni yaratan o güce sığındım. Sabaha kadar hem hıçkırarak ağladım, hem de kendimle konuştum. İnanamayacaksınız ama sabah olduğunda içim öyle bir huzurla dolmuştu ki... Yıllar sonra ilk defa bu kadar huzur doluydum ve kendimi bir kuş kadar hafif hissediyordum.
O sabah bir karar verdim ve beni bu hayatta en iyi anlayabilecek insanlardan biri olan teyzeme gittim.
Yaşadığım ne varsa baştan sona ona anlattım. Bu yükü daha fazla tek başıma sırtlanamayacağımı biliyordum. Teyzem beklediğimden de sakin ve şefkatle karşıladı bu yaşadıklarımı. Bu anlattıklarımı anneme anlatmasını istedim ondan. Çok utanıyordum ancak biliyordum ki bir anne ne olursa olsun çocuğu için en iyisini isterdi... Birkaç gün teyzemde kaldım ve o sırada teyzem anneme yaşadıklarımı anlattı. Annemi gördüğümde inanamadım. Sanki birkaç yaş birden yaşlanmış gibiydi. Onun üzüldüğü şey; bunca yükü, bunca zaman tek başıma kaldırmış olmamdı. Bir anne olarak benim iyiliğimi ve sağlığımı düşünüyordu. Başka bir şeyi değil. Yıllarca tek bir tokat atmadığı kızının bir yıl boyunca şiddete maruz kalmasını hazmedemiyordu.
Daha sonra annem ve teyzemle doktora gittik.
Neyse ki yaptığı 'hiçbir şey' vücudumda geri dönüşü olmayan hasarlara yol açmamıştı. Amacına ulaşamamıştı. Beni tehdit ettiği, kapımın önüne kadar gelip anneme anlatmakla tehdit ettiği şeyleri ben anneme anlatmıştım bile. Artık yüküm hafiflemişti, kendimi daha güçlü hissediyordum. O gün annemin benimle yaptığı konuşma her şeye değerdi. O gün 'önemli olan tek şeyin ben olduğumu' bana hissettirmişti.
Yine de zor bir sürece girdiğimizin farkındaydım.
O insanla bunu konuşmaya çalıştım, ayrılmak istediğimi anlattım ancak; tabii ki beni anlamamıştı. Beni anlayıp anlamaması da artık umurumda değildi. Ben ne dersem diyeyim o beni zaten anlamayacaktı. Önemli olan benim kendimi anlayıp, içimdeki çocuğa şefkat göstermemdi. Tekrar güçlü olduğumu hatırlayıp, dimdik ayakta durabilmemdi. Daha sonra iyileşme sürecim başlamıştı; iyi bir psikiyatrist bulduk.
Kendimi kısıtlamadan ne yaşadıysam ve ne hissettiysem doktoruma anlattım.
Bana birkaç ilaç yazdı ve onları kullanmamı söyledi. Hayatım yavaş yavaş yoluna girmeye başlamıştı. O insan beni aramaya, rahatsız etmeye devam ettikçe, ben onun karşısında dimdik durdum. Ona artık eskisi gibi çaresiz ve korkmuş olmadığımı hissettirdim. Ben artık güçlüydüm ve beni alt edemezdi. Beni karşısında güçlenmiş ve sapasağlam görünce eminim bana attığı o tokatlardan çok daha ağırını kendisi yedi. Ailem arkamdaydı, artık bana zarar veremezdi.
Yaklaşık dört yıl boyunca, gölgesini arkamda hissetmeye devam ettim ancak ben güçlüydüm artık.
Bana zarar veremeyeceğini biliyordum. Ben dik durmaya devam ettikçe o da dört yılın ardından pes etti ve peşimi tamamen bıraktı. Artık prangalarımdan kurtulmuştum, tamamen özgürleşmiştim. Ve en önemlisi; artık eskisinden de güçlüydüm. Zamanla ona öfke duymayı bile bıraktım. Onu kendi içimde affettim. Çünkü hayatıma devam etmemin tek yolu buydu. Onu içimde bağışlayıp, serbest bırakmadıkça, ben huzura kavuşamayacaktım.
Çünkü nefret, karşınızdakine değil, kendi içinize akıttığınız bir zehir aslında...
Affetmek dediysem; tabii ki fiziksel olarak değil, içsel bir af ve bunun ondan haberi yok... Size söylemek istediğim; bu çukurda olabilirsiniz, ancak eğer gelip bir başkasının sizi kurtarmasını bekliyorsanız; bu olmayacak. Aradığınız güç kendi içinizde. O yüzden içinizdeki çocuğa sarılın... Yalnız değilsiniz...Asla susmayın, herhangi bir şiddete göz yummayın çünkü devamı her zaman gelir. Karşınızdaki insanı duygularınızdan arınarak değerlendirin. Ve en önemlisi de asla içinize atmayın, bu yükü tek başınıza sırtlanmayın. Biz kadınlar çok güçlüyüz ve her şeyin üstesinden gelebilecek cesarete sahibiz. Yeter ki özümüzü unutmayalım... Yıllarca erkeklerin sahiplenmesi olmadan yaşayamayacağımız öğretildi bize... Bu zırvalıklara inanmayın. İnsan nasıl yalnız doğuyor ve ölüyorsa, pekala yalnız da yaşayabilir. Bir kadın olarak, kimsenin size 'bir şeyi yapıp yapamayacağınızı' söylemesine izin vermeyin. Siz bir şeyi doğru buluyorsanız ve yapmak istiyorsanız, o şeyi yapın. Hiçbir şeyin bunun önüne geçmesine izin vermeyin. Unutmayın, hesap vermeniz gereken tek kişi kendinizsiniz.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Böyle bir ruh hastasından kurtulmana sevindim umarım bir daha bunun gibi bir insanla karşılaşmazsın
Boğazım düğüm düğüm oldu.Neler yaşamışsınız ve kim bilir benzerlerini yaşayan daha kaç kadın var?Okurken bazı yerlerinde kalbimin şiştiğini hissettim.Bir ark... Devamını Gör
Ve belki okuyan olur,hepimiz geleceğin birer anne babasıyız.Lütfen çocuklarınıza güven verin.Başına ne gelirse gelsin,yanında olacağınıza,canınızdan parçanız... Devamını Gör
Umarım bu yazıyı okuduktan sonra kıskançlık denilen saçmalığın "sevgi" ile alakası olmadığını anlamışlardır. Kısıtlanmak, kıskanılmak, bir şeyler için zorlan... Devamını Gör