Adrien Brody'nin 'The Jacket' Filmi Neden Hak Ettiği Değeri Hiç Göremeyen Filmlerden Biri Haline Geldi?
Adrien Brody'nin kariyeri, 2002'de Władysław Szpilman'ı canlandırdığı The Pianist filmiyle gerçek anlamda başladı ve bu filmde En İyi Erkek Oyuncu Akademi Ödülü'nü kazandı. Akademi Ödülü kazanmak başlı başına büyük bir başarı olsa da, Brody aynı zamanda bu çekişilen ödülü kazanan en genç aktör unvanına da sahip (o zamanlar 29 yaşındaydı), bu da ciddi bir oyuncunun ortaya çıktığını gösteriyor.
Ancak burada The Pianist'ten değil, 2005 yapımı The Jacket'tan bahsetmek üzereyiz. Bu psikolojik gerilim filmi, Brody'nin bir morg çekmecesine itilip, kendi ölümünden yıllar sonra geleceğe seyahat edebildiği bir hikayeyi anlatıyor, kilitli kaldığı morg çekmecesinde yaşananları öğrenmek için zamana karşı bir yarış içinde.
Belki de daha az bilinen filmlerinden biri olmasına rağmen, Adrien Brody The Jacket'ta muhteşem bir performans sergiliyor ve bu da bizi neden o zamandan beri benzer filmlerde yer almadığına dair meraklandırıyor.
Zayıf veya karışık eleştirilerle karşılaşmasına rağmen (Rotten Tomatoes'da %44, ancak IMDB'de 7.1), The Jacket son derece tutarlı bir film ve sadece Adrien Brody değil, aynı zamanda Keira Knightley, Kris Kristofferson ve Jennifer Jason Leigh gibi yetenekli isimleri de barındırıyor.
The Jacket'ın Brody'nin en çok göz ardı edilen filmlerinden biri olduğu ve eğer oyuncunun veya psikolojik gerilim türünün hayranıysanız, neden bu filme bir göz atmanız gerektiğini anlatacağız.
The Jacket'ta Brody, hafızasını kaybetmiş bir Körfez Savaşı gazisi olan Jack Starks'ı canlandırıyor ve otostop yaparken bir polis memurunun vurulması olayına karışmakla suçlanıyor.
Şüpheli zihinsel durumundan dolayı, suçlu akıl hastaları için ayrılmış bir hastaneye yatırılır, ancak masumiyetini korur. Starks, kalmış olduğu süre boyunca tartışmalı ve deneysel bir tedaviye tabi tutulur; düz ceketle kısıtlanır, deneysel ilaçlarla enjekte edilir ve duyu yoksunluğu terapisi olarak uzun süreler boyunca bir morg çekmecesine itilir.
1992'de kuruma yatırılmış olmasına rağmen, kendini 2007 yılında uyandığında tanıdık görünen bir kadın olan Jackie ile tanışır ve olaylardan tam olarak haberdar olmadığı veya hatta hangi yıl olduğunu bilemediği için onu bir gece misafir eder.
Hikaye, Starks'ın, otostop yaparken alkolik annesiyle birlikte yol kenarında olan bir kıza askeri köpek etiketlerini verdiğini birdenbire hatırlamasıyla tuhaflaşmaya başlar.
Jackie'ye gerçekte Jack Starks olduğunu söylediğinde, bir hayalet görmüş gibi görünür ve Jack Starks'ın 1993'te öldüğünü açıkça söyler. Hatta bunu kanıtlayan eski gazete kupürleri bile vardır.
Film, izleyiciyi Aralık 1992 ve 2007 yılları arasında geriye ve ileriye götürür ve gerçek ile kurgu arasındaki farkı belirlemeyi izleyiciye bırakır.
Artık zaman geçişlerinden bahsettik, filmin görsel efektler ve ses tasarımı kullanılarak nasıl yakalandığını belirtmek de önemli. Starks, morg çekmecesinde yardım istediğinde, izleyici, göz bebeklerinin genişlediği ve büzüldüğü kısa kesitlerin şok edici seslerle birlikte serpiştirilmesiyle karşılaşıyor.
Tam sıkıldığınızı düşündüğünüzde, Starks'ı gelecekteki bir benzin istasyonu park alanında görüyoruzç Bu tür geçişler gerçekten de izleyiciyi keskinlikle filmle ilgilenmeye mecbur bırakıyor.
The Jacket, Adrien Brody'nin filmografisinde sıkça gözden kaçan bir film olmasına rağmen oldukça iyi bir film, ve psikolojik gerilim türünde oyuncunun neler başarabileceğini gösteriyor.
Bu tür bir dramatik çeşitlilik, Brody'ye bu kadar genç yaşta Akademi Ödülü kazandıran şeylerden biri bizce ve biraz varoluşçu hissettiğiniz anlarda kesinlikle göz atmanız gereken bir film. Film ile ilgili düşüncelerinizi yorumlarda belirtmekten çekinmeyin.👇👇👇
Yorum Yazın