CHP'den 62. Hükümete Ekonomi Reçetesi Geldi
CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, kurulan 62. hükümetin ekonomi alanında acilen adım atması gerekenleri hazırladı. Umut Oran'ın 11 yapısal reforma ihtiyaç duyulduğunu gösteren açıklaması şöyle:Dış kaynak musluklarının tümden kapanması ile Türkiye ekonomisinde yaşanabilecek bir krize karşı önlemlerin acilen uygulamaya konulması hayati önem kazanırken; kronik yapısal sorunlara yönelik 12 yıldır ihmal edilen reformları masaya yatırmanın zamanı da çoktan geldi de geçiyor.Hükümete 11 alanda acil yapısal reform öneriyoruz:Büyümeyi ithalâta bağımlılıktan kurtarmak, cari açığı küçültülmek için iç tasarrufları büyütecek ve “ithal ikamesi” ile sanayinin had safhadaki ithal girdi bağımlılığını azaltıp yerli girdi kullanımını artıracak mekanizmalar YAPISAL REFORM niteliğinde acilen hayata geçirilmelidir.Dolaylı vergi yükünün yüzde 70’lerde olduğu bütçedeki dengesizliği giderecek yapısal reforma ihtiyaç vardır.Açıkları ve bütçeye yükündeki sürekli artışın önüne geçmek için yeni bir SOSYAL GÜVENLİK REFORMU kaçınılmaz olmuştur.İthal enerji faturasını küçültmek için yapısal önlemlere ihtiyaç bulunuyor.BANKACILIK DIŞI MALİ SEKTÖR REFORMU tamamlanmalıdır.Şirketler kesimini dönüşüme sokacak, aşamalı biçimde mali yapılarını güçlendirmeyi sağlayacak bir REEL SEKTÖR REFORMU’na gidilmelidir.Ekonomimizin omurgası olan KOBİ’lerin sorunlarının çözülmesi, ekonomiye katkılarının artması için kapsamlı bir KOBİ REFORMU gerekiyor.Türkiye’nin geleceği için; çağın gereklerini, ekonominin ihtiyaçlarını gözeten, “BİLGİ EKONOMİSİ”ni hedefleyen köklü bir EĞİTİM REFORMU şarttır.Gelecek, bilgi ekonomisindedir. Bu da, analitik düşünen, araştıran, bilimle haşır neşir, yaratıcı, iyi bilgisayar kullanan, zekası ile her ortama kolay uyum sağlayabilen, dünyayı tanıyan iyi eğitimli yeni nesillerin yetiştirilmesini gerektiriyor.Türkiye’nin “ORTA GELİR TUZAĞI”ndan kurtulup, daha üst lige çıkabilmesi için bilgi ekonomisini geliştirecek, teknolojik buluş yapmayı, marka ürünler yaratmayı sağlayacak bir yapıya geçilmelidir.Eylül 2010 referandumu ile anayasal kuruluş haline getirdikleri ve 2008’den beri toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) acilen toplanmalıdır. Üç ayda bir toplanması gereken ESK’yı zayıflatacak yasa tasarısı ise geri çekilmelidir.Küresel ekonomideki gelişmeler ve Türkiye’nin kendi dinamikleriyle bağlantılı olarak ekonomide kapıya dayanan akut bir kriz tehlikesine karşı önlemlerin vakit yitirmeden alınması her zamankinden çok daha büyük hayati önem kazanırken, yılların birikimi olan kronik yapısal sorunlara yönelik 12 yıldır ihmal edilen köklü yapısal reformların zamanı da çoktan geldi de geçiyor...Bizzat Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın da açıkladığı gibi Türkiye’nin, bir yıl içinde vadesi gelecek dış borçlarını çevirmek ve cari açık finansmanı için bu sürede 220-230 milyar dolar taze dış kaynak girişine ihtiyacı bulunuyor. ABD Merkez Bankası Fed, Ekim ayından itibaren tahvil alımlarını durdurarak parasal genişlemeyi tümden sonlandıracak, daha önce kıstığı para musluklarını tamamen kapatacak. Fed’in dünya piyasalarından dolar çekmeye başlamasıyla küresel likidite koşulları tamamen kötüleşecek. 2015’in ilk yarısında ABD’de beklenen faiz artırımı da Türkiye gibi ekonomilerden sermaye kaçışına bağlı kriz riskini büyütecek. Zaten Fed’in aşamalı biçimde parasal sıkılaştırmaya gideceğini duyurduğu Mayıs 2013’ten itibaren tırmanışa geçen ve uygulamanın fiilen başlaması ile 2014 başlarında tavan yapan kurlar, yeni süreçte tamamen dizginlenemez hale gelecek; sermaye kaçışını frenlemek için gidilen faiz artırımlarını daha radikal yenileri izleyecektir. ÖNCE AKUT KRİZ RİSKİNE KARŞI ACİL ÖNLEM ALINMALI… Bu kritik süreçte Tayyip Erdoğan’ın kariyer planlarına odaklanan AKP içindeki olası iktidar mücadelesi ve çekişmeler, akut kriz riskine karşı Türkiye’yi savunmasız !!bırakıyor!!. Yüksek borçluluğu ve aşırı dış kaynağa bağımlı yapısı ile Türkiye, küresel ekonomide en kırılgan 5 ülke arasında yer alıyor. Böyle bir süreçte, en kırılgan 5’li arasında yer almadığı halde dış borcunda temerrüde düşerek iflası ilan edilen Arjantin’in durumundan ders alınmalıdır. Ekonomi ile ilgili tüm kurumlar sermaye hareketlerindeki radikal değişime bağlı kriz olasılığına karşı seferber olmalı, koordinasyon içinde durum değerlendirilerek gereken acil önlemler alınmalıdır. Ciddi kur riski yüklenmiş durumdaki özel sektörün döviz pozisyon açıklarını kapatmasını sağlayacak önlemler alınmalı, ulusal tasarrufları artırmaya yönelik teşvik mekanizmaları geliştirilmelidir. 11 ALANDA ACİL YAPISAL REFORM İHTİYACI VAR… Türkiye ekonomisinin kronik yapısal sorunları çözülerek kırılganlığının giderilmesi, şoklara ve krizlere karşı dayanıklı hale getirilmesi için orta ve uzun vadeli yapısal reformları yapmanın zamanı da çoktan geldi de geçiyor bile... 2001 krizinin ardından IMF baskısıyla gidilen bankacılık reformu, Türkiye’nin son dönemde yaptığı en büyük reform olarak kaldı. Kişi başına milli geliri 3 bin dolardan 10 bin dolara çıkarmakla övünen AKP’nin 12 yıllık iktidarında ise en temel yapısal reformlar bile gündeme gelemedi. AKP bu dönemde günü kurtarmaya yönelik önlemleri yapısal reformlara tercih etti. Bunca süre ülkeyi tek başına yöneten AKP’nin, yapısal reformlarda çok önemli bir fırsatı heba ettiği açıktır. Bu dönemde özelleştirmelerden elde edilen 60 milyar doların üzerinde gelir de çarçur edildi. Ekonominin sağlıklı çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale gelmesi için gerekli “yapısal reformlar” alanında Türkiye’nin yapması gereken çok şey bulunuyor. OECD’nin Türkiye Ekonomik İnceleme Raporu’nda da; Türkiye’nin büyümesinin dış kaynakla fonlanan iç tüketime aşırı bağımlı olduğu uyarısı yapılıyor, enflasyon, döviz kurları ve kredi hacmini sürdürülebilir seviyelerde tutacak para ve maliye politikaları öneriliyor. Uzun vadede ekonomik istikrarın ise enflasyonla mücadelede ve kamu finansmanının itibarının korunmasındaki başarıya ve verimliliği artıracak, ekonomide rekabeti destekleyecek yapısal reformlardaki ilerlemelere bağlı olacağı vurgulanıyor. Bu bağlamda AKP’ye şu 11 temel alanda yapısal reformları acilen gündeme almasını öneriyoruz: 1-Büyüme ithalâta bağımlılıktan kurtarılmalı, cari açık küçültülmeli: AKP dönemine yüksek cari açık vererek büyüme damga vurdu. Cari açığı büyüten en büyük faktör ise iç piyasa ve ihracat için yapılan üretimde kullanılan girdilerde yüksek oranda ithal bağımlılığı oldu. Yıllık girdi ithalatı, toplam ihracatın yüzde 121’ine ulaştı. Başka deyişle toplam ihracat, ithal girdi faturasının ancak yüzde 83’üne yetiyor. Bunun sonucu da katlanılmaz boyutlarda cari açık şeklinde ortaya çıkıyor. Cari açık vermeden büyüyebilmek için; iç tasarrufları artırmak ve sanayinin had safhadaki ithal girdi bağımlılığını azaltarak üretimde yerli girdi payını artırmak gerekiyor. Bunları sağlamak zaman alacak olsa da bu konu beklenen büyük Marmara depremi için alınması gereken önlemler kadar hayati önemdedir. Bu bağlamda; ithal girdilerin muadilinin içeride de üretilmesini özendirmek için etkin teşvik mekanizmaları geliştirilmelidir. “İthal ikamesi” niteliğindeki bu sonucun sağlanması için ithal malların muadilleri, yurt içinde aynı fiyata üretilebilecek noktaya gelene kadar etkin biçimde teşvik edilmelidir. Bunun için de öncelikle sanayi ürünlerinin envanteri çıkarılarak maliyet, vergi, satış fiyatları gibi unsurların dünya ile karşılaştırmasını yaparak, hangi ürünlere ne tür teşviklerin uygulanacağını saptamak gerekiyor. Üretimde yerli girdi kullanımının artması, ithal girdi payının düşmesi ile cari açık küçülecektir. 2-Bütçede yapısal dengesizlik düzeltilmeli: Vergi gelirlerinin yüzde 70’e yakını tüketimden alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden sağlanıyor. Tüketimdeki canlılık vergi gelirlerini artırıp bütçe açığını küçültürken, tüketim kısıldığında ise açık büyüyor. Tüketim ağırlıkla ithalata bağımlı olduğu için bütçe gelirlerinde ithalde alınan KDV ve diğer vergiler önemli yer tutuyor. Bu durumda cari açık büyüdükçe bütçe açığı küçülüyor; bu da “mali istikrar” diye sunuluyor. Oysa tam tersine bütçenin tüketime endeksli KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılması gerekiyor. Kar, gelir ve rant üzerinden alınan doğrudan vergilerin, toplamdaki payı yüzde 30’larda kalıyor. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bütçede, dolaylı vergiler ile gelir, kurumlar gibi doğrudan vergilerin dengelendiği bir yapıya geçilmesi gerekiyor. Böylece ithalat ve cari açıktaki büyüme pahasına bütçe dengelerinin düzelmesi şeklindeki çarpıklık ortadan kalkacaktır.3-Sosyal güvenlikte kambur büyüyor, köklü reform şart: Birkaç kez iflas aşamasına gelen sosyal güvenlik sistemi, daha çok primleri artırarak ve emeklilik yaşını yükselterek yaşatmaya çalışıldı. Bu reformlara rağmen, sistemin açıkları ve bütçeye yükü büyümeye devam etti. Sistemin 2002’de 8 milyar lira olan açığı, 2013’te 20 milyara dayandı. SGK’ya açık finansmanı, devlet katkısı, ek ödeme, faturalı ödemeler, teşvikler kapsamında üstlenilen SGK primi işveren payı gibi diğer kalemlerle birlikte bütçeden yapılan transferlerin 2002’de 9.7 milyar dolar olan tutarı, 71 milyar doları aştı. Önümüzdeki dönemde sosyal güvenliğin yeniden bir kara deliğe dönüşmemesi için bu alanda gerçekçi reformlara ihtiyaç bulunuyor. Bu kapsamda özellikle sağlık alanında gidilecek reform büyük önem taşıyor. Genel Sağlık Sigortası uygulamasını gözden geçirip, maliyete dayalı bir sisteme geçilmezse, sosyal güvenlik sisteminin bütçeye yükü taşınamaz hale gelebilir; 1980’lerde sosyal güvenlik sistemi batmanın eşiğine gelen İngiltere’nin durumuna düşmek kaçınılmaz olur.4-Enerji faturasını küçültmek için yapısal önlemler alınmalıdır: Ekonomide temel girdi niteliğindeki petrol, gaz gibi enerji ürünlerinde neredeyse tamamen dışa bağımlı bulunuyoruz. Toplam ithalat faturasının beşte biri bu ürünlere ödeniyor. Toplam dış ticaret açığının yarısı, net enerji ithalinden geliyor. Cari açıktaki büyümenin de ana kaynağını bu ithalat oluşturuyor. Ülke olarak güneş ve rüzgâr enerjisi, biyoenerji gibi alternatif enerji kaynaklarına yoğunlaşmamız gerekiyor. Bu alanlardaki potansiyeli doğru tespit edip verimli kullanmak, yatırımları teşvik etmek, alternatif kaynakların payını artırmaya ihtiyaç bulunuyor. Bu alanlarda elde edilecek gelişmeler cari açığın küçültülmesine önemli katkı yapacaktır.5-Bankacılık dışı mali sektör reformu tamamlanmalı: 2001 krizinden sonra bankacılık sektöründe gidilen reforma karşılık, sigortacılık, leasing, faktöring gibi bankacılık dışı finansal sektörlerde yapılamayan reformların hızla tamamlanması gerekiyor. Bu sektörlerdeki denetim ve gözetim görevi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) örneğinde olduğu gibi bağımsız bir kuruma verilebilir. Bu kurullar, oluşturulacak bir çatı kurum altında da yapılandırılabilir.6- Reel sektöre yönelik de yapısal reform gerekiyor: Reel sektörü dönüşüme sokacak nitelikte, aşamalı biçimde şirketlerin mali yapılarını güçlendirmeye yönelik, yapısal reformlara da ihtiyaç bulunuyor. Bu bağlamda Türk Ticaret Kanunu yeniden düzenlenerek, özel sektör kuruluşlarının mali tablolarının gerçeği yansıtır hale getirilmesi sağlanabilir. Bankalara yönelik sıkı düzenlemelerin benzerleri, reel sektör için de hayata geçirilebilir. 7- KOBİ reformuna ihtiyaç var: Ekonomimizin can damarı ve sosyal yapımızın istikrar unsuru olan KOBİ’lerin sorunlarının çözülmesi, ekonomiye katkılarının artırılması için; kapsamlı bir KOBİ Reformuna ihtiyaç bulunuyor. Bu kapsamda; KOBİ’lerin üretim ölçeklerini büyütmeleri desteklenmeli, uzmanlaşma ve örgütlenmeleri özendirilmeli; teknolojik yapısı güçlendirilmeli; Ar-Ge, teknoloji ve inovasyon çalışmalarına etkili destekler getirilmeli, KOBİ’lere özel, enerji ve sosyal güvenlik prim desteği başta AB standartlarını esas alan yeni bir teşvik sistemi oluşturulmalıdır. Uluslararası piyasalarda eşit koşullarda rekabet edebilen çağdaş işletmeler haline dönüştürülecek KOBİ’lerin enerji girdi maliyetleri, rekabet içinde oldukları dış pazarlarda geçerli olan düzeylere indirilmelidir. Ulusal Sanayiye ara malı üreten KOBİ’lere KDV indirimi desteği sağlanmalıdır. KOBİ’lere yeterli kredi olanakları sağlanmalı; yeni kredi ve finansman yöntemleri kullanılarak kaynak kullanımları artırılmalıdır. KOBİ’lerin bankalardan kullandığı kredilere verdiği garanti ve kefaletlerle teminat sağlayan Kredi Garanti Fonu A.Ş. (KGF) ile Risk Sermaye Şirketi işlevi gören KOBİ A.Ş.’nin sermaye yapılarının güçlendirilmeli ve faaliyetleri etkinleştirilmelidir. Esnaf, sanatkâr ve KOBİ’lerin sanayi envanteri eksiksiz olarak çıkarılmalı, bu birimlerin sorunlarına en üst düzeyde sahip çıkılmalı bu amaçla bir Esnaf ve KOBİ’ler Bakanlığı kurulmalıdır. 8- Eğitimde çağa uygun reform şart: Ekonomide kabuk değişimi ve sürdürülebilir istikrar, buna uygun bir eğitim sistemi ile mümkündür. Türkiye ne yazık ki eğitimde AKP öncesine göre çok daha geri bir noktaya gitmiş durumda. Türkiye’nin geleceği için; eğitim sisteminde çağın gereklerini, ekonominin ihtiyaçlarını gözeten ve özellikle bilgi ekonomisini hedefleyen köklü yapısal reformlara ihtiyaç bulunuyor. 40 bin öğrenciyi isteği dışında zorla İHL’ye yerleştirerek bu hedeflere ulaşılamayacağı açıktır. 9- Yargı reformuna ihtiyaç var: Siyasal baskı ile yürütmenin vesayeti altına alınmaya çalışılan yargı erki, demokratik bir hukuk devletinde olması gereken yapıya kavuşturulmalıdır. Hâkim, savcı ve mahkeme sayısını artırarak yargı süreçlerini hızlandırırken, yargıyı siyasal etkilerden bağımsız kılacak yapıya kavuşturmak amacıyla hukuk alanında yapısal reforma gidilmelidir. Aksi takdirde bağımsız yargının olmadığı bir ülkeye yabancı yatırımcının da güven duymayacağı ve bu yönde uyarıların şimdiden geldiği de unutulmamalıdır. 10- Siyasal alanda da ciddi yapısal reforma gidilmeli: Demokrasi, güçler ayrılığı, insan hakları, eşit yurttaşlık, düşünce özgürlüğü, çoğulculuk, Meclis’te adil temsil ve kişi haklarının korunmasını en üst düzeyde sağlayacak anayasa değişikliği ve diğer düzenlemelerle siyasal alanda da köklü bir reforma ihtiyaç bulunuyor. Seçim ve siyasal partiler sisteminin aynı anlayışla ve lider sultasına son verecek biçimde yeniden düzenlenmesi de gerekiyor. 11- Ekonomik Sosyal Konsey acilen toplanmalıdır: 12 Eylül 2010 referandumu ile anayasal kuruluş haline getirdikleri ve 2008’den beri toplanmayan Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK) acilen toplanmalıdır. Hükümet kendi yaptığı anayasa değişikliğini çiğnemektedir. Üç ayda bir toplanması gereken ESK’yı zayıflatacak yasa tasarısı ise geri çekilmelidir, ekonomi alanında işçi ve işveren, sektör temsilcilerinin ortak aklı da sürece dahil edilmelidir. Yapısal reformların hayata geçirilmesi ile orta vadede; Enflasyonun yüzde 2-3 düzeyine indirilmesi,Büyümede yüzde 6-7 arasında istikrarlı bir seyrin yakalanması,İşsizliğin ilk aşamada yüzde 7, ikinci aşamada yüzde 5’ler ve altına düşürülmesi,Dolaylı vergiler gibi arızi değişim gösteren değil kalıcı gelirlerle finanse edilecek bütçenin, harcamalarda da tasarruf yoluyla dengeye kavuşması,Cari açığın yüzde 4 ve altına çekilmesi mümkün olacak;Sonuçta kırılganlıktan kurtularak sağlam bir yapıya kavuşacak ekonomi, küresel şoklara dayanıklı hale gelecektir. ORTA GELİR TUZAĞINDAN KURTULMALIYIZ…Kişi başına gelir düzeyinin belirli bir aşamadan öteye gidememesi ya da belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra ekonominin durgunluk içine girmesi olan “orta gelir tuzağı”ndan Türkiye ekonomisi kurtulmalıdır. ABD’deki kişi başına gelirin yüzde 20’si diğer ekonomiler için orta gelir düzeyi kabul ediliyor. Bugünkü ölçülerle bu, 10 bin dolara denk geliyor. Buna göre Türkiye kişi başına gelirde orta gelir düzeyini 2007’de yakalamış gözüküyor. Ancak dolar cinsinden yapılan hesaplamada çıkan bu sonuçta, özellikle 2005 sonrasında artan sıcak para patlamasının TL’yi yapay biçimde değerlendirmesinin de etkisi bulunuyor. Buna rağmen 7 yıldır orta gelir düzeyinde takılıp kalan Türkiye’nin 2014’te ise 9 bin dolarlı düzeylerle kişi başına gelirle yüzde 20’lik düzeyin altına ineceği öngörülüyor. Bu da köklü yapısal reformlar olmadan kişi başına gelirde 25 bin dolarlık 2023 hedefine ulaşılamayacağını gösteriyor.Sıcak para girişleriyle, dış borçlanma ile ve yüksek cari açık vererek ekonomi çarkını döndürme dışında bir büyüme modeli düşünmeyen hükümetin, orta gelir tuzağa girmeden çok önce bunu görüp ona göre planlama yapmak, önlem almak gerekiyordu. Orta gelir tuzağından çıkmak çok kolay olmayacak. Bu anlayışla kişi başına gelir artışını sürdürmek, hatta 10 bin dolarda tutmak imkansızdır. Petrol ya da doğal gaz gibi kaynakları olmayan bir ülke olarak Türkiye’nin bu sınırı aşabilmesinin yolu bilgi ekonomisini geliştirmek ve teknolojik buluş yapmaktan geçiyor. Bunun için de düşünmeyen, sorgulamayan, biat eden, bilimin yerine dogmayı koyan nesiller yerine, sorgulamadan korkmayan, analitik düşünen, araştıran, bilimle haşır neşir kuşaklar yetiştiren bir eğitim sistemine ve aynı nitelikte siyasal, sosyal, kültürel iklime ihtiyaç bulunuyor. Gelecek, bilgi ekonomisinde… Son yıllarda bunun parametreleri net biçimde ortaya çıkmıştır. ABD’li iki üniversite öğrencisinin bir evin garajda temelini attığı Google, kısa sürede büyüyerek küresel ölçekte dev bir marka olmuştur. Google, tek başına Türk bankacılık sektörünün toplamından daha fazla kâr ediyor. Aynı şekilde bir Apple firmasının piyasa değeri, 500 Türk sanayi kuruluşunun toplam değerinin 2.5 katına ulaşıyor. Bir kamyon dolusu tarım ürünü ile bir akıllı cep telefonu alınabilmektedir. Bilgi ekonomisinde ileri, katma değeri yüksek ürünler üreten ekonomiler, dış ticarette çok üstün bir konuma geçmiştir. “BİLGİ EKONOMİSİ”NDE İLERLEMELİYİZ… Tüm ekonomik faaliyetlerin bilgi temelli olarak gerçekleştirildiği, bu faaliyetlere bilginin entegre edildiği “bilgi ekonomisi”, dünyada radikal değişimlere yol açmıştır. İnternetin icadıyla, bilgi ekonomisi dünyada daha da öne çıkarken, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve entegrasyonu, iş dünyasını yeniden şekillendirmiştir. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ile iş, yönetim ve tüketim faaliyetlerinin yürütülmesi için gerekli bilgi üretimine geçilmiş, yapılanmış bilgilerin üretici ve tüketiciler ile özel ve kamu kurumlarına ulaştırılması zorunluluk haline gelmiştir. Bilgiye yapılan yatırımın dönüşümü, fiziki sermaye yatırımlarından daha yüksektir. Sanayi ekonomisi ve diğer sistemlerden farklı olarak bilgi, üretim faktörleri içinde birincil önceliği kazanmıştır. Bilgi teknolojilerinin gelişimi ile ekonomik faaliyetler tamamen küresel bir yapı kazanmıştır. Aracıları ortadan kaldıran, üretici-tüketici farkını azaltan bilgi ekonomisine geçiş ve ülkelerin bilgiye dayalı kalkınmayı gerçekleştirebilmesi için hükümetin; İyi eğitimli, yaratıcı, iyi bilgisayar kullanan, zekâsı ile her ortama kolay uyum sağlayabilen, bilgisini kullanabilen nesillerin yetiştirilmesine,Entelektüel mülkiyet ve telif haklarının oluşturulması ve bunların tüm dünyaya lisansının sağlanmasına,Bireylerin yaşam kalitesini artıracak e-devlet uygulamalarının hızlandırılmasına,Kişilerin gelirlerini artırmaya, rekabet edebilecek sektörlerin geliştirilmesine,Toplumda teknoloji kullanımının yaygınlaştırılması ve kurumsallaştırılmasına,İşletmelerin teknolojiden daha etkin biçimde yararlanmalarının sağlamasına,Küresel rekabet için gerekli teknolojileri gerçekleştirebilme amacıyla kamu ve özel kuruluşların Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesine,Bilgi ekonomisi alanında yetişmiş elemanlara sağlanacak cazip ekonomik koşullara,Bilginin ulusal çapta yaygınlaştırılması, herkesin buna erişiminin kolaylaştırılmasına,Tüm ekonomik faaliyetlerinin bilgi temelinde şekillenmesi ve gerçekleşmesine veBilgi ekonomisinin öneminin toplumun tüm katmanlarına anlatılmasına odaklanması, bu yönde projeler geliştirmesi, faaliyetlere hız vermesi gerekiyor.