Açıkçası insanlar, çevresindeki dünyayı kategorize etmeye, çok sayıda bilgiyi organize etmek için etiketler ve hiyerarşiler yaratmaya programlanmıştır. Bu nedenle sanatı zamana, yere, ortama, trendlere ve tarzlarına göre gruplandırmamız pek şaşırtıcı değildir.
Rönesans döneminde yaşamış ve En Seçkin Ressamların, Heykeltıraşların ve Mimarların Hayatları (1550) adlı kitabı yazan tarihçi Giorgio Vasari, kitabında Floransalı sanatçı biyografilerini, Rönesans figürlerinin zaman içinde kaydettiği kademeli ilerlemeyi ortaya çıkaran kronolojik bölümlere ayırmış. Böylelikle Vasari, farklı sanatçıları açıkça akımlara yerleştirmese de geleceğin sanat tarihçilerinin veya sanat eleştirmenlerinin geriye dönük olarak adlandıracakları sanat akımlarının temellerini atmış.
Sanat akımlarının ortaya çıkmasının bir nedeni de ait oldukları dönemlerin koşullarıdır. Sürekli değişen bir dünyada sanatın değişmemesi mümkün değildir. Toplumun o dönemki sosyolojik özellikleri, siyasi şartlar, yönetim şekilleri, dünyanın içinde bulunduğu durum, sosyal, kültürel ve bilimsel gelişmeler, dönemin düşünme biçimleri, yaşam koşulları, toplumun beklentileri, özgürlükler ve yasaklar, endüstrileşme, kentleşme, yenilik arayışı gibi birçok etken sanat akımlarının oluşmasında etkili olmuşlardır. Her sanat akımı, bir öncekine tepki olarak doğmuş, kendinden bir önceki akımdan farklı özellikler barındırmış ve sonra gelen akımları da etkilemişlerdir.
Örneğin, Rönesans’ta denge, sadelik, ölçüler, matematiksel kurallar önemlidir. Barok bu kuralcılığa bir tepki olarak doğmuş, simetri bozulup, hareketlilik ve derinlik ortaya çıkmıştır. Zamanla barok sanatın aşırılığa kaçıp, dekoratif öğelere kayması (rokoko akımı) bazı sanatçılarda tepki yaratmış, geçmişin klasik dünyasına özlem duyulmuş ve neoklasizm ile klasik gelenek canlandırılmıştır. Romantizm ise neoklasizmin sağlam düzenine isyan etmiştir. Realizm, konuların idealist bir tarzda ele alındığı romantizme bir tepki olarak başlamış ve realistler sıradan veya gerçekçi temaları ortaya koyabilmek, doğayı olduğu gibi aktarmak, gerçekçi olarak canlandırmak için teatral dramadan ve sanatın klasik formlarından uzaklaşmışlardır. Empresyonizmin ortaya çıkmasında sanayileşmenin, kent yaşamının büyük etkisi olmuş, ressamlar güneş ışığını keşfetmiş ve güneş ışığının renkler üzerinde yaptığı farklılıkları tuvallerine aktarmışlardır. Ardından gelen ekspresyonizmde sanatçılar doğayı görüldüğü gibi değil, kendi estetik anlayışlarına göre yeniden düzenleyip, sanatçıda bıraktığı etkiyi resmetmek ve ifade gücünü artırabilmek için deformasyonlar yapmışlardır. 1.ve 2. Dünya Savaşı sonrasında geleneği tümden reddeden sanatçılar tepkilerini fovizm, dadaizm, pop art, fütürizm, kübizm, konstrüktivizm, sürrealizm ve soyut ekspresyonizm gibi şaşırtıcı yeni sanat akımları ile ortaya koymuşlardır. Sürrealizm ile gerçek dünyanın baskılarından bunalıp yaşadıkları dehşet dolu görüntülerden düşler dünyasına sığınan sanatçılar psikoloji ve bilinçaltı ile ilgilenmişlerdir.
20. yüzyılın neredeyse her on yılında yeni bir sanat akımı ya da “-izm” ortaya çıkmıştır. Peki ya 21. yüzyılda? Evet, günümüzde yapılan sanat, çağdaş sanat kategorisi altında gruplandırılmıştır. Ancak çağdaş sanatçılar, tüm “-izmlerin” yaptığı gibi sanat kolektifleri oluşturmaktan uzaklar. Aslına bunun yerine daha bağımsızlar. Bu nedenle onlara daha açıklayıcı bir isim vermek şimdilik zor. Ancak belki gelecekte “çağdaş” dışında daha spesifik bir isim verilebilir, ne dersiniz?
Web
Instagram
Yorum Yazın