Sansürlü Özgürlüklerin Sansürsüz Cinayeti: Psikopatlar ve Sosyopatlar Sandığımız Kadar Uzağımızda Değil!
Cinayet, kasıtlı zarar verme, yıkıcı davranışlar denilince çok klişe de olsa aklımıza Hannibal Lecter, Joe Goldberg, Patrick Bateman, Dexter Morgan geliyor. Sizin psikopatlık veya sosyopatlık olarak tanımladığınız, psikolojide antisosyal kişilik bozukluğu olarak bilinen vakalar sanki çok uzağımızda, televizyonda izlediğimiz kurgusal karakterlerden ya da haberlerde gördüğümüz zanlılardan ibaret gibi geliyor. Ancak üzgünüm ki, gerçekte bu şekilde değil.
Bu hafta müzisyen Onur Şener’in katledilişi hepimizi oldukça sarstı. Diğer günler olduğu gibi, öldürüleceğinizden habersiz kalkıp işe gidiyorsunuz. Biri veya birileri geliyor ve ortaya bir sebep atarak sizinle kavga etmeye başlıyor. Öldürülüyorsunuz. Yaşadığınız hayat, geleceğiniz, her şeyiniz birkaç satırla açıklanabilir şekilde son buluyor. Şuan da bunu okuyabildiğinize göre olayın kurbanı değil, izleyicisisiniz. Peki, sadece izleyicisi olduğunuzun garantisini kim verebilir?
Antisosyal kişilik bozukluğunun temel özellikleri
Çocuklukta çalan alarm zilleri
15 yaşından önce antisosyal davranışlar görülse de 18 yaşına kadar tanı almazlar. Bu dönemlerde göze çarpan en önemli belirti, kendisinden güçsüz olan hayvanlara yönelik saldırganlıktır. Bu ilerleyen zamanlarda akranlarına, ailesine ve çevresine yönelik saldırganlık ve zarar verme davranışlarıyla devam eder.
Canavar olarak algıladığımız ve bir savunma mekanizması olarak bizden çok uzakta olduğunu düşündüğümüz bu insanlar aslında bizimle!
Evet doğru okudunuz. Antisosyal kişilik bozukluğunun olumsuz özellikleri ve toplum içindeki kötü yansımalarını gördünüz. Yukarıdaki vahim örnekte olduğu gibi saldırgan ve cinayet işleyen antisosyal grupta insanların varlığı bizi tehdit ediyor. Ancak, her antisosyal kişilik bozukluğuna sahip olan birey şiddet yanlısı ve suça yatkın olmak zorunda değil. Prof. Kevin Dutton “Olağan Psikopatlar” adlı kitabında tam da bundan bahsetmiş aslında. Yeni araştırmalar her on CEO’dan birinin psikopat olduğunu söylüyor. Cerrahlar, avukatlar, gazeteciler, politikacılar vs. arasında da psikopatların bulunması hayli olağan.
Peki, bu psikopatları saldırgan olanlardan ayrı bir konuma koyan şey ne?
Buradaki kilit nokta; aile farkındalığı, doğru yönlendirme ve eğitim oluyor. Yani aslında toplumsal bilinç pek çok sorunun çözümünde önemli bir role sahip. Burada size çok önemli ve faydalı bir savunma mekanizması olan “yüceltme” den bahsedeceğim.
Yüceltme; bireyin ilkel dürtülerini, toplum tarafından kabul edilebilir bir şekilde dışa vurmasıdır. Antisosyal kişilikte olan bireyler, iyi bir lider, sağlık çalışanı vs. olabilir. İnsanların zaaflarını diğerlerine göre daha iyi anlayabildikleri için bunu iyi bir amaç için kullanabilirler. Yüceltmeyi bir örnek üzerinden açıklarsak daha iyi anlaşılacaktır:
Yanık servislerinde çalışan hemşireler üzerinde bir araştırma yapılmış. Buna göre; gazlı bezi hızlı bir şekilde çekmek hastaların canını daha çok yakıyor ve yanık yarasına zarar veriyor olsa da hemşirelerin büyük çoğunluğunun, karşı tarafın çektiği acıya karşılık bir savunma mekanizması oluşturduğu ve olaya maruz kalma süresini azaltmak istediği için farkında olmadan bunu yaptıkları bulunmuş. Antisosyal bir hemşire bu konuda daha başarılı olmaz mıydı sizce?
Toplum düzeni antisosyal davranışları destekliyor olabilir mi?
İçinde yaşadığımız toplumda özgürlük sınırlarımız daralıyor. Bir yandan da ortaya çıkan “ayrıcalıklı özgürlükler” sebebiyle özgürlüğün tanımı değişime uğruyor. “Dokunulmazlık” ve “her şeyi kendine hak görme” temelinde şekillenen özgürlükler ve aramızda dolaşan olağan psikopatlar…
Tek başına bireyi rehabilite etmek yeterli değildir. Toplum ve birey bir bütündür. Toplumsal anlamda da bir dönüşüm şarttır.
Sansür yasası çözüm mü?
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Uğraşmayın ya her şeyi yasaklayın hatta ATV, TRT, A Haber ve Akit hariç bütün medyayı da kapatın gitsin