Ömrümüzün Neredeyse Yarısını Geçirdiğimiz Okullar Yaratıcılığı Öldürüp Geleceğimizi Baltalıyor Olabilir mi?
İnsanın yaratıcılığını etkileyen ve geliştiren unsurların başında şüphesiz ki eğitim ve çevre gibi koşullar geliyor. İngiliz konuşmacı, eğitimci ve yazar Ken Robinson, çarpıcı Tedx konuşmasında okulların ve bulunduğumuz sosyal çevrenin yaratıcılığı nasıl olumsuz yönde etkilediğini oldukça keyifli ve çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Biz de farkındalığınızı oldukça artıracak ve size yeni bir bakış açısı kazandıracak bu konuşmayı sizler için derledik. Keyifli okumalar. 🙏
Ken Robinson konuşmasında öncelikle, bütün çocukların olağanüstü yeteneklere sahip olduğunu vurguluyor.
Ve Robinson bu tezini harika bir örnekle açıklıyor.
Buradan da anladığımız gibi, çocuklar hata yapmaktan korkmuyorlar; kendilerine güveniyorlar.
Bir şeyi bilmeseler de bunu yapmaya devam ediyorlar. Elbette ki yanlış yapmak yaratıcı olmakla aynı şey değil ancak Robinson'un da dediği gibi: 'Bildiğimiz şey şu ki; eğer yanlış yapmaya hazırlıklı değilseniz, hiçbir zaman orijinal bir şey bulamazsınız. Eğer yanlış yapmaya hazırlıklı değilseniz, birer yetişkin olduğunuzda; bu kapasitenizi yitiriyorsunuz ve yanlış yapmaktan korkar hale geliyorsunuz.'
Ardından çok çarpıcı bir noktaya değiniyor: "Ulusal eğitim sistemlerimizde bir çocuğun yapabileceği en kötü şey 'hatalar'dır."
Ne yazık ki sonuç, insanlar yaratıcı kapasitelerinin dışında eğitiliyorlar. 'Picasso bir keresinde bütün çocukların sanatçı olarak doğduğunu söylemiş. Problem büyüdüğümüzde de sanatçı olarak kalabilmekte. Şuna yürekten inanıyorum: Bizler yaratıcılık özelliğimize yönelik değil, aksi yönünde büyüyoruz. Ya da daha doğrusu, ondan uzaklaştırılacak şekilde eğitiliyoruz.'
"Dünya üzerindeki her eğitim sistemi aynı konu hiyerarşisine sahip."
En tepede matematik ve diller, sonra insani bilimler ve en altta sanat. Dünyada her yerde. Ve yine her sistemde sanat dahilinde de bir hiyerarşi var. Resim ve müziğe normal olarak daha fazla ağırlık veriliyor okullarda drama ve dansa kıyasla. Ve gezegenimizde çocuğumuza her gün matematik öğrettiğimiz şekliyle dans öğretilen bir eğitim sistemi yok. Neden? Neden olmasın? Bence bu soru daha önemli. Matematiğin çok önemli olduğunu düşünüyorum ama dans da öyle. Eğer izin verilirse çocuklar her zaman dans ederler, hepimiz ederiz. Hepimizin vücudu var öyle değil mi? Bir toplantı mı kaçırdım? Gerçekten olan şu ki; çocuklar büyüdükçe onları belden yukarı doğru artan bir şekilde eğitmeye bayılıyoruz ve sonra kafalarına odaklanıyoruz.
Çok çarpıcı bir noktaya daha değinen Robinson, "Tümüyle baktığınızda eğitimin bütün amacının tüm dünyada üniversite profesörleri yetiştirmek olduğunu." söylüyor.
Kendisi de bir profesör olan Robinson, 'Profesörleri insanlığın varabildiği en üst başarı noktası olarak görmememiz gerektiğini' vurguluyor. Robinson'a göre, 'Profesörlük sadece bir yaşam şekli ve tabii diğerlerine göre daha nadir bulunuyor.'
Oldukça farklı bir bakış açısı değil mi?
Robinson, "Eğitim hiyerarşisinin temelinde iki fikir olduğunu" söylüyor.
Birincisi, en tepede iş sahası için en faydalı konular yer alacak. Hatta bu yüzden büyük ihtimalle siz de okuldayken hoşlandığınız şeylerden, eğer böyle devam ederseniz bir işe sahip olamayacağınız söylenerek uzaklaştırıldınız. Öyle değil mi? Müzikle uğraşma, müzisyen olamayacaksın; resimle uğraşma, ressam olamayacaksın. İyi tavsiye, fakat şimdi görüyoruz ki büyük bir yanılgı.
Robinson, eğitim hiyerarşisinin temelindeki ikinci fikrin ise, 'zeka algımızı domine eden akademik yetenek' olduğunu söylüyor.
Çünkü sistemi üniversiteler dizayn etti. Eğer bütün dünyadaki eğitim sistemlerini düşünürseniz, halk eğitimi öğrencileri üniversiteye hazırlayan bir süreçten öte bir anlam taşımamaktadır.
Ve sonuç olarak birçok yetenekli, zeki ve yaratıcı insan aslında hiç de öyle olmadıklarını düşünüyor.
Çünkü okulda iyi oldukları şeylere değer verilmiyor. Daha da fenası küçümseniyor. Bu şekilde devam edersek durumu kurtaramayız.
Robinson gelecek için tek umudunun, 'insan ekolojisi için yeni bir anlayışı bizlere adapte ederek, ki bu anlayış dahilinde sahip olduğumuz kapasitenin ne kadar zengin olduğunun farkına varmamız' olduğunu söylüyor.
Çocukları eğitirken ki ana prensiplerimizi yeniden düşünmeliyiz diyen Robinson, Jonas Salk'tan mükemmel bir alıntı sunuyor: 'Eğer bütün böcekler dünyadan yok olacak olsaydı, 50 yıl içerisinde dünyada hayat sona ererdi. Eğer insanoğlu dünyadan yok olsaydı, 50 yıl içerisinde bütün yaşam kendini yeniler ve gelişirdi.'
Robinson'un ayrıca bu konuyu ayrıntılı olarak ele aldığı The Element adlı bir kitabı da bulunuyor.
Kitapta, 'İnsanların hem yapmaktan zevk aldıkları hem de yapmaya yetenekli oldukları şeyleri yaptıklarında nasıl mutlu olduklarını, bu mutluluğun da kişiye hem haz verdiğini hem de çoğu zaman da başarı getirdiğini' güzel örneklerle veriyor.
Ayrıca, 'Hayatta hiçbir adım için geç kalmadığımızı, tutku ile yapacağımız işlerin peşinden koşmak için hiçbir zamanın geç olmadığını' vurguluyor.
Umarız biraz olsun farkındalık yaratır. 🙏
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
İşte benim duygu ve düşüncelerimi sentezlemiş bir eğitimci.Okul ortamında ki herkes tüm kapasitesini kaybediyor.Kendi kişiliğini genetik ve zihinsel yapısına... Devamını Gör
herkes belirli bir kalıbın içine atılsa yine iyi, herkes aynı kalıbın içine atılıyor.
Hem de nasıl öldürüyor! Yetenek denen şey kimsenin umurunda değil, yatkınlık da öyle. Hayatımın hiçbir yerinde kullanmayacağım saçma salak şeyler öğretiliyor... Devamını Gör
Formuller ezberletip sorarlar, ne diye? Gercek hayatin icine gomup öğret,sor ki bi boka yarasin esseginoglu...