Bizim dostumuzu kollama biçimimiz onun nasıl olduğunu sormaktır. Bir sıkıntısını ortadan kaldırmasına yardım etmek, elimizden bir şey gelmiyorsa sabrı tavsiye etmek, hiç olmadı sadece onu dinlemektir. Şimdilerde mesaj bile atmaya üşeniyoruz. Nasıl olsa sosyal medyadan takip ediyoruz birbirimizi, bir şeyler paylaşıyorsa derdi yoktur diye düşünüyoruz. Halbuki ellerimize yapışan şu telefonlar yalnızlığın en büyük göstergesi. Bir insan sosyal medyada var oluyorsa kendi hayatında kaçtığı bir şeyleri vardır. Hiç böyle düşünmüş müydünüz?
Bizler işin kolayına kaçıyor ve görüş alanımıza çok fazla insan girdiği için özel olanları seçme eyleminde bulunmuyoruz bile. Bu maruz kalma durumu aslında biz istemeden bizim sistemlerimizi bozuyor. Black Mirror kafasında konuşmayacağım ama evet halimiz budur ve geleceğin teknolojisinin insanoğlu üzerindeki etkilerini hepimiz yaşayarak görüyoruz.
Hasta olduğunda serumla fotoğraf atmazsa arkadaşları aramayacak diye korkuyor insanlar mesela. Doğum gününü hikâyesinde paylaşmasa hatırlamıyor insanlar birbirinin özel günlerini. Sadece fotoğraf odaklı tatil beldelerinden rezervasyon yaptırmayı tercih ediyoruz. Sessiz sakin bir köşede dinleniyor olmak kimsenin ilgisini çekmeyebilir çünkü. Desinler diye yaşamaktan, görsünler ve beni unutmasınlar çırpınışlarına doğru gidiyor bakış açımız. Çünkü sosyal medyadaki görsellere bu kadar çok maruz kalma, unutkanlık yapıyor. Dostlarımızı ve anılarımızı unutmaya başlıyoruz.
Yakında sanal gözlüklerimizle burnumuzun ucundakileri de görmemeye başlayacağız muhtemelen. Bugün yemek masasında birbirine mesaj atanlar, gözlükleri takınca masaya oturup oturmadıklarını fark etmeyecekler belki de.
Biraz daha yavaşlamak, yaşamayı, tat almayı unutmamak gerekiyor. Daha durgun eylemlerde bulunmak, teknoloji bağımlılıklarımızı azaltabilir. Sosyalleşmek, sosyalleşirken geçmişi anmak, duyguların üzerine konuşmak faydalı olabilir. Kitap okumak en tek düze eylemdir, telefonlara karşı en zor katlanılabilen ama istikrarla yapıldığında yepyeni dünyalar açan bir eylem. Bazen uzun uzun denizi, ağaçları seyretmek de zihni yeniden kapatıp açmanın anahtarı olur.
Böylece ne kendimizi ne sevdiklerimizi unuturuz. Sahip olduklarımızı kaybettikten sonra ahlanmak yerine, hâlâ vaktimiz varken koşulsuz sevmenin ve bunu göstermenin tadını çıkarabiliriz.
Sevgiyle kalın.
Instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Yorum Yazın
Başlığı okur okumaz aklıma black mirror 3. sezonun 1. bölümü geldi yazının devamında diziyi gördüm. Sahte hayatlar, yapmacık insanlar..
"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" tavırları da beyaz ayı bölümünü.