Ece Maia Yazio: Eksik Aslında Tamsa
On gündür sadece doğa yanmıyordu. Hepimizin içi başka türlü bir ateşin içinde, sorguda, acıda ve çare aramada kavruldu. Bu afet, şahsen benim için, dönüştürücü bir etkiye sahip oldu ve alevlerin arasından yeni farkındalıklarla çıktım. Hep etrafında dolandığım ama aslında sır gibi gözümün önünde duran bir biliş beni yakaladı. Bu sefer beni o yakaladı çünkü edindiğim insan dürtülerim yüzünden hep eksiğe odaklanmış, yapmayanlara yüklenmiş, yapmaları ya da aslında yapmayarak insanlığı aşağıladıklarını düşünerek kızmışım, öfkelenmişim. Gardiyan olmuşum.
‘’Bunu kendine nasıl yaparsın, insanlığına nasıl sığdırırsın, benliğini nasıl alçaltırsın’’ sesleri çığlığa ve gözyaşına dönüşmüş, kendi kalp duvarlarıma çarpmışım.
Kibirli, ben bilirimci, toplum gardiyanı olan tarafımla karşı karşıya geldim.
‘’Ben buradayım sen git’’ dedi.
Nasıl gideyim ama yok ki. Ben söylemezsem, sen söylemezsen, susarsak kim düzeltecek eksikleri. Gitmekmiş. Ben ki bugüne kadar hiçbir duvarı, engeli aşmadan adım atmamışım. Korkularıma zafer kazandırmamışım. Ben mi gideceğim. Sonuna kadar burada eksikleri haykıracağım. Düzelecek.
Utanmaz gardiyan içimdeki çocuksuluğa mı yoksa kendini bilmezliğe mi kahkaha attı bilmiyorum ancak beni ilk başta incitti.
‘’Ben yıllardır buradayım. Ne eksik tamamlandı, ne de söylendiklerin düzeldi. Fark etmiyor musun? Oyalanıyorsun. Onlara bak. Onlar da oyalanıyor. Hep ailenin eksik bulduklarını, toplumun eksik bulduklarını, eksik olanı kovalıyorsun. Şimdi adım at bakalım kolaysa. Ve çık git buradan’’
Evet. Onlar da benim gibiydi. Eksik ve yalnız. Oysa onun yalnızlığının sebebi de bendim. Benimkinin de o. Boşluğa bakmaktan birbirimizi görmemişiz. Ne kadar çokmuşuz, ne kadar benzermişiz.
Ben artık eksik hapishanesinden çıkıyorum. Düzeltmek için değil, hayal ettiğim dünyayı yaratmak için.
Eksikleri aleve attım. Ben büyütmedikçe kül olacaklar. Artık olmayanlara söylenmeye değil, yeni bir dünya yaratmak için adım atıyorum. Orada debelenmekte duran algı oyunlarını görüyorum. Arkam gece gibi karanlıksa, önümde uzanan insana bakıyorum. Varlar. Ve çok olduklarını bilmiyorlar.
Olgu yargılarımızı, kişisel değer yargılarımızdan biraz sıyırmamız gerekiyor. Bu bizi körleştiriyor. Doğrularımızı sabit kılıyor. Çünkü tanımladığımız ve olmaya çalıştığımız şey bizim değil, bizi yetiştiren aile ve toplumun sorgulamadan aktardığı cevapları. Oysa insan sonsuz sayıda kalıba girebilecek kadar esnek bir yapıya sahip. Ve her çağda kendini yenileyebilecek özellikleri kendinde barındırmakta. Artık bir güncellemeye ihtiyacımız var. Doğalcı yanılgılardan uyanmalı, insanın doğasında olduğunu sandığımız bu eklentileri dönüştürmeliyiz. Bu yanılgıları ismimiz gibi sahiplenmişiz. Oysa, tek tek her birimizin değerlerimizi kendimiz için seçmemiz, yeniden tanımlamamız gereken yeni bir çağdayız.
Her çağda farklı tanımlanan insan doğasının da dönüşüme uğradığını, bu yüzden tanımlanamadığını ve bilişsel bir insanın, elinde bulunan bu cevheri şekillendirerek kendi insan doğasını yaratabileceğini anlamalıyız. Kendi arka bahçesine yine bilinçle emek verdiğinde, olgu ve değer yargılarını zararsızlık ve fayda üzerine kuracak, büyümek için doğasıyla anlaşmak zorunda olduğunu kavrayacaktır.
Yuh ve Yaşa’nın ötesine geçmek, tepkisellikten sıyrılmak, doğrular savaşına bir son vermek, bize yeni bir çağı başlatacak. Belki de zaten bizi birleştiren de ilk defa kendi gerçeğimizi kabullenip, öz saygımızı hatırlamak olacaktır. İçine sığmaya çalıştığımız, doğamıza aykırı kalıplardan, özgür bir benliğe ancak böyle kavuşabilir, bizi engelleyen değer yargılarımızı güncelleyebiliriz.
Yorum Yazın