Daha Verimli Çalışarak Tüm Hedeflerinize Daha Hızlı Ulaşmanızı Sağlayacak Altın Değerinde Önerileri Duymaya Hazır mısınız?
'Verimli çalışmak benim diğer adım' demeye hazır mısınız?
E, buyrun o zaman. Zamanın eskitemediği yöntemleri Ekşisözlük'ten aşina olduğumuz Immanuel Tolstoyevski'nin de blogunda verdiği ilhamla harmanlayarak tüm çalışmaları verimli hale getiriyoruz.
Disiplinli çalışmak kolay şey değil.
En disiplinsiz olanımızda bile işe yarayacak bazı formüller var. İlki, Pomodoro Tekniği.
Pomodoro temelde verimi artırmayı amaçlamıyor aslında. Verimi mevcut olduğu seviyede tutabilmeyi sağlıyor.
Pomodoro'yu tercih ettik diyelim, yine de her çalışmada kalıcılığı sağlamak tekrar etmemize bağlı.
Bir dersteyseniz ya da internet üzerinden bir şeylere çalışıyorsanız bilgiyi sindirdikten hemen sonra o konuda birkaç cümlelik bir özet çıkarmak gerek. Birkaç dakikalık not alma süresini angarya olarak görüp aynı günün akşamı o bilgileri hatırlamak için daha uzun zaman harcamak pek de mantıklı değil.
Tekrar aynı gün gerçekleştirildiğinde de iş bitmiyor, hafızamıza kazıdığımız o bilgiler silinmeye başladığında bir tazeleme şart.
Tekrar yaparken 'E hatırlıyormuşum ben bunu zaten daha fazla tekrar etmeye gerek yok...' diyenler, kulak kesilin.
Daha öncesinde gördüğümüz şeyleri tanıyor olmak bize onu hatırladığımızı düşündürüyor. Bu aslında bir illüzyon. Bu illüzyonu da altını çizdiğimiz kimi cümleleri yeniden okurken sıklıkla yaşıyoruz.
Gerçekten hatırlayıp hatırlamadığınızı test etmek istiyorsanız altını çizdiğiniz o paragrafın ana fikrini kendi kendinize özetlemeye çalışın, eğer sadece altını çizdiğiniz o kısmı hatırladıysanız bu hatırlamak değil, maalesef ki tanımak.
Bu kopukluğu kırabilmek için gereken 'aktif çalışma'. Yani kavramları öğrenmekle bilgileri ezberlemek arasındaki o çizgiyi kestirebilmek gerek.
Örnekleyelim, Fransız İhtilali'nin 1789'da gerçekleştiğini bilmek bu olaya ve sonuçlarına hakim olduğumuzu gösterir mi? Hayır. Sadece bu tarihi ezberlediğimizi gösterir.
Eğitim sistemleri özünde toplulukları hedef aldığından bir ezber kültürü oluşturuyor olabilir, bunu kendi imkânlarımızla lehimize çevirebilmek için öğrendiklerimizi bir de kendi cümlelerimizle kendimize anlatmayı denemek gerek.
Bunda da bir oran tutturacaksak bu şöyle olmalı: 5 saatlik bir çalışma diliminin 1 saati çalışmayla kalan 4 saati bu çalışılanları tekrar etmekle geçmeli.
Öğrenmenin ve öğretmenin en iyilerinden Richard Feynman'ın da dediği gibi, bir şeyi basitçe anlatamıyorsanız, muhtemelen anlamamışsınızdır.
Bu yüzden anladığınızı düşündüğünüz bazı şeyleri basitleştirerek yeniden anlatmaya, hatta bir çocuğa anlatmaya çalışın. Basitleştirebilmek o konudaki başarınızı içten içe test edebilmeniz için iyi bir fırsat.
Her ne kadar ezberdense anlamayı yeğlesek de bazı durumlarda formülleri, spesifik değerleri hatırlamak gerekebiliyor. Onun da çözümü var.
Neredeyse binlerce yıllık bir yöntem olan Loci Metodu ufak çaplı bir hafıza sarayı oluşturmak için basit formülü veriyor. Bu formüle göre bazı sahneleri iyi bildiğimiz bir mekânla ilişkilendirerek konumlandırmak işimizi kolaylaştırıyor.
Örneğin iyisi için Immanuel Tolstoyevski'ye kulak verelim:
Mesela evin girişinde paspas var, 'pas ver pas ver' diye bir adam geliyor aklıma, Kobe Bryant ona pas atmayıp şut zorluyor. 20 sene boyunca hiç pas atmadı adam. İçeri girince mutfakta bir şefle karşılaşıyorum, köri sosuyla tavuk pişiriyor. Aha, Curry de burada. Sonra yatak odasına girince ne göreyim, hatun başka bir herifle. Ama beni görünce utanacaklarına, aynen devam ediyorlar. 'Yok artık Lebron James!' diye bağırıyorum ve işlem tamam.
Bu metodun işe yaramayacağını düşünenleri ikinci sefer düşünmeye davet ediyoruz, öyküler basit mesajları zihnimizin görsel tarafını kullanmaya iterek daha verimli biçimde öğretiyor.
Sırada 'Obama 5 saat uyuyormuş, sabah 2 saat sporun ardından 3 saat de yeni bir dil öğreniyormuş.' minvalinde az uyumayı övenlerden uzak durmayı öğreniyoruz.
Az uyumanın övünülecek bir yanı yok, eğer zorunda değilseniz. Yeterli REM döngüsünü yaşamazsak hem öğrenme hem de hatırlamamız zorlaşıyor. Yani bir şeyi öğrenmeden önceki ve sonraki günlerde uykumuz edindiğimiz bilginin kalıcılığını bile etkiliyor.
Son olarak, bizim yönetimimizde olan dış etkenleri de gözardı etmemek gerek. Örneğin, çalışma odası.
Dağınık bir masa konsantrasyonu bozar, çalışmak istemiyorsak bahaneyi ayağımıza getirir. Bu sebeple bahaneleri çalışmadığımız zamanda minimuma indirebilmek adına çalıştığımız ortamda intizamı sağlamamız şart.
İşin özü olan kendimizi şartlama burada da devreye giriyor, bir odaya 'çalışma odası' diyorsak orada sadece çalışmaya şartlı olmak verimimizi istemsizce artırıyor.
En basitinden bir oda biz nasıl adlandırırsak bizim algı dünyamızda o hale geliyorsa, sizce de bu çalışma işinin kısayolları hayli basit değil mi?
Yorum Yazın
Unutmamak tekrar etmeye değil uygulamaya bağlı 3 yıl önce taş toplayarak öğrendiğim coğrafya kayaçlar konusunu dün gibi hatırlıyorum.Tekrar etmek=ezberlemek.